Bölüm-3 Ölümlü-3

avatar
251 0

Nu Wang - Bölüm-3 Ölümlü-3


Görkemli bir dağ sırasını soğuk, haşin bir kar fırtınası vurmuştu. Göklerden düşen sayısız kar tanesi vardı, gurursuz ve sakince dağları beyaza boyuyorlardı. 

Hei Ye o kar tanelerinden biri olduğunu hissetti, o göklerden yere huzurla düşüyordu. 

Fırtına gelip geçtiğinde geriye kalan karlar da yavaş yavaş eridi, su olup toprağa karıştı. 

Kara toprağın içinde sayısız yıl kaldı, belki de bir kar tanesinin ölümüydü bu. 

Aylar, yıllar, yüzyıllar geçtiğinde tekrar göklerde bulmuştu kendini Hei Ye, buhar olup tekrar yükselmiş, göklere tırmanmış ve bir kez daha kar olarak yağma isteğiyle dolmuştu. 

Ruhu bu sefer de huzurluydu, sanki tekrar ölmekten daha rahatlatıcı bir şey yoktu. 

Sayısız kez tekrar etti bu döngü, kader bağlandı ve karma sarıldı. 

Hiç durmadı, her kar olduğunda bir kez daha huzurla ömrünü yaşadı. Her seferinde bir kez daha öldü ve göklere tırmandı. 

Bütün bu sürede bir trans halindeydi Hei, uyuyor gibi olsa da her şeyi hissediyordu. Duygularıyla yoğuruluyordu. 

Bu uykudan uyandığındaysa bir ses kulaklarında çınladı. Kadim, yorgun, kuvvetli bir ses. 

"Ölümden korkma! Yaşamdan korkma! Korkusuz ol ve durma! 

Bazıları yaşamı bir kar tanesinin yağması sanar, benim yaşamım ebedidir!

Ölüm toprakta kaybolmak mı! Benim ölümüm ebedidir!

Kaderimi tekrar tekrar yaşamak mı! Benim kaderim kendimindir!

Karmanın bir döngüsü mü var! Benim karmam mutlaktır!"


Hei Ye titredi, kalbi ve ruhu bu sözlerin ağırlığı altında eziliyordu, göklerin kendisi bu sözleri dinlediğinden onu reddediyordu!


Bir an sonra gözlerini açtığında bir hiçliğin ortasındaydı. Yer vardı ama onu göremiyordu, gök vardı ama ona bakamıyordu, etrafındaki sayısız varlığı hissediyor ama onları fark edemiyordu!


Tek farkında olduğu şey karşısındaki tek bir parça kandı.

Kanı gördüğü anda duyguları çılgınlaştı, kanı kaynadı, gözleri karardı ve ruhu coştu. 

Karşı koyması imkansız bir istek onu kana doğru ilerletti, aralarında birkaç santim bile kalmamıştı. 

Kan damlasına elleriyle dokunduğu anda kanın siyah renkte olduğunu fark etti, kan parmaklarına değdiği anda daha önce hissetmediği bir acı bütün bedenini ve ruhunu doldurdu. 


Kulaklarında tekrar bir ses çınladı, bu seferki genç, sakin ve gururluydu. 

"Bir adım  daha atacak mısın?

Canın bunu kaldırabilir mi?

Ruhun ölümü kabullendi mi? 

Gökler seni onayladı mı?

Kaderinde bu var mı?

Karmanız var mı?

Tao'n burada mı?

Ne cevap vermek istediğini söyle!"


Hei Ye bu sesle kendine gelmişti. Kan damlasına aptal ve boş gözlerle baktı. 

Kalbi bir anlayışla dolmuştu, acısını artık önemsemiyordu. 

Gözlerini kapattı ve uzun süre düşündü. 

Gözlerini tekrar açtığında kan damlasına baktı. 

"Bir adım daha atacak mısın?

Ben belki sayısız adım daha atacağım ama istediğim bir yere ulaşmak değil. Ben ileri yürümek istediğimde karşımda hiçbir şey duramamalı, ben geriye dönmek isteidiğimde kim ileriye gitmeye cürret edebilecek! Ben ileri gitmek istemiyorum, ileri benim gittiğim yer olacak! Ben geriye döndüğümde her şey de geri dönecek, çünkü artık ilerisi benim döndüğüm yer olacak! Kim benim tersime gitmeye cürret edebilecek!

Canım bunu kaldırabilir, çünkü ben Hei Ye'yim! Ölümü kabullenmek önemli değil! Ben istemediğim sürece ne bir ölüm olacak ne bir yaşam doğacak!

Göklerin onayına ihtiyacım yok! Ben gökleri onaylayacağım! Gökler karşı gelirse sağ elim gökleri sol elim yeri kaplayacak! Benim emrimle gökler değişecek! Benim emrimle yaşam gelecek! Benim emrimle ölüm gelecek!

Benim bir kaderim yok! Ben kaderi olmayanım! Ben kader yazan olacağım!

Benden önce bir şey yoktu! Benden sonra da bir şey yok! Ben hep vardım ve hep var olacağım!

Karmam olmasa ne olur! Benim karmaya ihtiyacım yok! Ama karma bensiz var olabilir mi?!

Ben var olduğumda her şey var oldu! O zaman her şey benim karmamdır!

Benim karmamın olmadığı bir şey yok! Benim karmamın olduğu bir şey de yok! 

Tao'm burada mı, ben hala Tao'mu var etmedim. Ben Tao'mu var ettiğimde onun sonu ve başı olmayacak. Ben yok olmaya karar versem de o var olacak. O benim yanımda durabilecek tek şeydir!

Ben bunları istiyorum! Gücün yetiyor mu!"

Kan tanesi hala öylece duruyordu. 

O sırada karanlığın içindeki yaşlı adamın suratında önce bir sırıtış belirdi. 

Sonrasında bu sırıtış kahkahalara dönüştü, delilikle dolu kahkahalara!

O gülmeye başladığında yer ve gök sustu, ulu şeytanlar boyunlarını eğdi, tanrıların gözleri, burnu ve kulaklarından kan geldi, güneş ve ay durdu, dağlar titredi ve ölüme ulaşanların ruhları bile sarı kaynakların saygı duruşundaki halinde takılı kaldı. 

Kadim sesi Hei Ye'ye ulaştı. Kahkahaların yankısı Hei Ye'yi öyle bir sarstı ki sözlerinin arkasında duran ruh titredi. 

Yaşlı adamın kahkahası bittiğinde karanlığın içindeki damla büyümeye başladı, sanki ucu sonsuza uzanan bir iplik tanesine dönüşmüştü, iplik her yeri kaplasa da aslında hiçbir yerde yoktu. Sanki hayali ve var olmayan bir şeydi, sadece Hei Ye ipliğin farkında ve haberdardı. 

İpliğin görebildiği tek ucuysa kendisiydi, bedeninin etrafında siyahlık birleşiyor ve on üç küçük iplikten örülmüş bir tek ipliği oluşturuyordu. 

Kulaklarında bu sefer genç sesi duydu. 

"13. Oldun. 

1. kendisine İmparator dedi, 

2. kendisine Nehir dedi, 

sonrasında her biri kendisine bir isim verdi 

kendi isteğini ara, adını bul, isteğini bul.

Senden öncekileri istersen reddet, onların izlerini silmeye çalış ve bu yolda git. 

İstersen onları umursama, 13. olma ve mirası çalmış ol. Kırgınlık ve kızgınlık doğmayacak.

Ya da onları takip et, 13. ol ve yola devam et.

Sayısız seçimin var, kendi yoluna, Tao'na uygun olanı yapacağını biliyorum. Umarım bir gün tanışabiliriz 13."

Sesin kaybıyla Hei Ye de karanlığın kaybolduğunu ve ipliğin içine saklandığını fark etti, geride gözlerini açtığında odasında oturuyordu. 

"Ben 12. olanım! Senin isteklerin benim gücümü aştı, benim sonum geldi, belki de doğru değildim, belki de doğru bile yoktur. . . 

Sen benim üstüme çıkansın! Ben 12.'yim, adımı aldığımda Tao'mu yarattım. Ben her şeyi görenim, ben Gözcü Karga'yım!

Geride bir şey kalmadığında senin isteklerine baktım ve gözlerim kör oldu, ruhum yandı ve yok oluşa mahkum oldum, gözlerimi devral, senin Tao'nu görmek için al!"

Hei Ye o anda bir şeyin onay beklediğini hissetti, sanki ona kabul için yalvarıyordu. 

İçinden kabul ettiğindeyse sadece isteğin kaybolduğunu hissetmedi, zihninde sanki hep var olan bir şey belirmişti. 

12.'nin gözleri. 

Gördüğü şey hala aynı odaydı, ama aynı oda değildi. 

Terlemeye başladı, içinde o sözleri söylemesini sağlayan enerji artık yoktu, sanki o karanlık bütün ruhunu serbest bırakmıştı ve şimdi ruhu yorgundu. O her şeyiyle kükremiş bir ejderha gibiydi, artık yorulmuştu ve dinlenmesi gerekiyordu. 

Gözleri kapanı ve yere yıkıldı. 

Günler sonra uyanabildi Hei Ye. 

"Ne oluyor, bu bir iyi talih miydi? Başka bir hayat yaşamam gerekmiyor muydu. . . "

Kapıyı açıp çıktığında üzerine doğru yıldırım hızıyla gelen ve farkı renklerde olan şeyler gördü. 

Bir an sonra onu tamamen kaplamışlardı ve sanki onu inceliyorlardı. 

"Öğrenci Hei Ye, Ron Tanrı Dünyası'ndan bir iyi talih elde ettin mi?"

Bu ses bütün tarikatı titreten sesti. 

Saygıyla ellerini birleştirip hafifçe eğildi Hei Ye

"Bu öğrenciniz bir kar tanesinin hayatını yaşadı, göklerde doğdum ve yeryüzünde öldüm."

Zihninde o anda bir şey oluşmaya başlamıştı. Sanki görüşü yoktan bu şeyi var ediyordu. Tam anladığında ise kalbi titredi ve sözlerine bir süre devam edemedi. 

"Bir iyi talih elde ettin mi!"

Bir kadın sesiydi bu sefer soran. 

"Öğrencini bir yüce şeytan büyüsü elde etti, en azından bana verilen anlayışta bu olduğu söyleniyor. 

Onu nasıl kullanacağımın farkında olsam da size bunu anlatmaktan acizim, sanki nefes almak ve görmek gibi bir doğallıkla içimde var. "

Bu sözlerinin üstüne hemen önünde iki kişi belirdi. Biri erkek ve biri kadındı, diğerlerinin duyuları da hala onu inceliyordu. 

O anda bu duyuları görebildiğinin de farkına vardı Hei Ye

"Yüce Şeytan büyüsü, bir ölümsüz yoluna terstir."

Kadın konuşmuştu. 

Hei Ye de saygıyla eğilip onlara bakmayarak sordu.

"Elderler, bu öğrenciniz aydınlatmanızı rica ediyor."

Erkek olan bu saygılı davranış karşısında başıyla onayladı. 

"Biz yetişimciler ölümsüzlüğe erişmek isteriz. Sonsuz yaşamı kovalar ve karmaya uyarız.

Sonsuz yaşama ulaşırken de ölümsüz tekniklerini kullanırız, onları geliştirir ve öğretilerine uyarız. 

Başka bir yol da yer ve göğün yüce şeytanlarından biri olmaktır.

Biz ölümsüzler Lan Qi'yi kullanan tekniklere sahipken yüce şeytanların yolunda gidenler Hong Qi'yi kullanır. "

"Bize büyüyü göster."

Kadın sıkılmış gibiydi. 

Hei Ye karşı koyamayacağını bildiğinden elini kaldırdı. Elinin ve vücudunun etrafında kar ve su oluşmaya başladı, bedeninin etrafında, elinden başlayan bu kar ve su dalgaları uyum içinde dans ediyorlardı. 

Elini sağa, etrafta bolca olan bir ağaca doğrulttuğundaysa su ve kar sakinlik hissiyle bir anda ağacı sarmaladı, ağaç döngülerini bozduğu andaysa çemberlerin içindeki Qi bu uyumsuzluğu kaldıramamışçasına patladı. 

Patlamanın sesi büyükçe bir alanda yankılanmıştı, elderlerin gözlerinin içi gülmüştü. 

Hei Ye'nin yetişim seviyesini biliyorlardı ki böylesine yüz yıllık bir ağacı geride neredeyse hiçbir şey kalmayacak şekilde patlatabilmesi büyünün gücünü kanıtlar nitelikteydi.

Hei Ye bundan sonra dursa da içinde bu büyünün kendi yarattığı bir şey olduğunu farkındaydı. 

Hayır, doğrusunu söylemek gerekirse gözleri bu tekniği hiçlikten görmüştü ve basit bir patlamadan çok daha fazlasıydı. Sadece ilerisini anlamaktan acizdi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44590 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr