Bölüm 15: Changgok Mingyu (2)

avatar
309 2

Murim'in Savaş Tanrısı - Bölüm 15: Changgok Mingyu (2)



Antrenman bitmişti. Chegal Shin’den öğrendiklerini tamamen sindiren Sung Hyun, kasabanın kafeteryasından en üst düzey içkilerden beş testi aldıktan sonra Changgok Mingyu’nun yaşadığı alana doğru yola koyuldu.

 

Hua Dağı Tarikatı’nın eğitmenleri oldukça katıydı. Dövüş tekniği eğitimi almış olmalarına rağmen Sung Hyun’un adım atmaya mecali kalmamıştı.

 

İkinci sınıf bir dövüş sanatçısı olduğundan Chegal Shin ona göre bir antrenman programı hazırlamıştı. Erik Çiçeği Yumruğu’nu direkt olarak savaşırken öğreniyordu. Birkaç saat içinde Chegal Shin ile birçok kez savaşmış ve Erik Çiçeği Yumruğu’nu öğrenmişti.

 

Ancak bundan kimsenin haberi yoktu. Yılların deneyimine sahip olan Chegal Shin dahi Sung Hyun’un tekniği çoktan öğrendiğinin farkında değildi.

 

Testileri her şeye rağmen hasarsız bir şekilde Changgok Mingyu’nun konutuna götüren Sung Hyun, Changgok Mingyu’yu bekledi.

 

On dakika sonra ise Changgok Mingyu dengesiz adımlarla kulübesine döndü. Gelirken yanında büyük bir torba getirmişti.

 

“Usta Changgok, esenlikler dilerim.”

 

Sung Hyun hızlıca yerinden kalktı ve selam verdi.

 

Onu gören Changgok Mingyu birden gözlerindeki pustan arındı ve sakin bir şekilde onu sözdü. Birden gözleri Sung Hyun’un getirdiği testilere düştü ve yüzünde açgözlü bir gülümseme belirdi.

 

“Resmi davranma velet, midemi bulandırıyorsun.”

 

“Anladım, usta.”

 

“Bana usta da deme. Sadece Mingyu desen yeterli.”

 

“Anlaşıldı, Mingyu-nim.”

 

 Changgok Mingyu’nun yüzündeki gülümseme onun inatçılığı karşısında düştü. Ancak hızlıca kendini topladı ve testilerden birisini kaptı.

 

Kapağını açtıktan sonra tereddüt etmeden kafasına dikti.

 

Bir damla bile düşürmeden içtikten sonra öksürdü ve sakalını sildi.

 

“Kar Çiçeği Şarabı demek! Velet, seninle çok iyi anlaşacakmışız gibi hissediyorum.”

 

Kar Çiçeği Şarabı Erdem İttifakı’nda büyük bir popülariteye sahip oldukça güçlü ve pahalı bir şaraptı. Testisi on yangtan satılırdı. Bu kadar pahalı bir şarabın kasabadaki kıytırık bir kafeteryada olmasına imkan yoktu.

 

“Sadece size saygımı göstermek için aldım bunları, Mingyu-nim. Bundan sonra bu kadar pahalı şarap alabileceğimi düşünmüyorum. Umarım beni affedersiniz.”

 

Sung Hyun son derece mağdur bir ifadeyle özür diledi. Ancak içinden küfürler etmeden duramıyordu. Bu yaşlı adam için sadece bir günde bir deste hwan harcamıştı. Böyle bir parayı Hua Dağı Tarikatı’nda hiçbir öğrenci kafasına göre harcayamazdı.

 

‘Umarım yatırımlarım karşılıksız kalmaz. Ah… Neyse ki Sang-wi’ye kılıç şeması ve materyal satmayı başardım. Ama geriye yüz elli hwandan biraz daha fazla kaldı. Sıradaki aya kadar idareli kullanmam gerekiyor.’

 

Tüm Mei Hua öğrencileri aylık bir yang alırdı. Bu parayla tüm ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilirlerdi. Üstelik aylık aldıkları parayı başarımlar elde ederek artırabilirlerdi.

 

“Edebiyat yapmayı kes velet. Gören de sana zorbalık yaptığımı düşünür. Kar Çiçeği Şarabı oldukça güçlüdür, bu yüzden idareli kullanacağım. Yarın bu kadar pahalı bir şey almana gerek yok.”

 

Changgok Mingyu geğirdikten sonra yere bıraktığı torbayı işaret etti.

 

“Senin için hediyelerim var.”

 

Sung Hyun bir şey söylemeden torbayı yerden aldı. Torbanın içindekileri merak ettiğinden oldukça hızlı almıştı ancak torbayı kaldırdığı anda nefesi kesildi ve yüzü kızardı. En sonunda zorlukla da olsa kaldırmayı başardı.  

 

“Torbayı aç.”

 

 Sung Hyun torbanın ağzını açınca torbanın içinden dört bilezik yere düştü ve tozların havalanmasına neden oldu. Ancak torbanın içinde hâlâ bir şeyler vardı.  

 

“Bunlar Ejder Prangaları olarak bilinir. Demir Palmiye çalışırken kullanacaksın.”  

 

 Bilezikleri bir parmak kalınlığındayı ve üzerlerine kazınmış sarı renkli bir ejder simgesi bulunuyordu. İsmini nereden aldığı anlaşılabilirdi.

 

“Bunları bileklerime mi takacağım?”

 

“Evet. Her biri yaklaşık elli kilo. Ayaklarına ve kollarına takacaksın ve ben aksini söyleyene kadar takacaksın.”

 

 “Dört taneden iki yüz kilo ediyor. Kaldırmak sorun değil ama bunlarla hareket etmek beni aşıyor. Ağırlıkları azaltamaz mıyız?”

 

“Hayır. “

 

Changgok Mingyu yerdeki bilekliği aldı ve hiç ağır değilmiş gibi elinde sektirmeye başladı.

 

“Bu bir emirdir.”

 

Sung Hyun iç çekti ve yerdeki bilezikleri ilk önce sol tarafına taktı.

 

Onun yaptığını gören Changgok Mingyu onu durdurmaya çalıştı ancak ağzını bile açamadan Sung Hyun üzerine devrildi. Changgok Mingyu dilini tıklattı ve onu kıyafetinden kaldırdı.

 

“Aptal! Hangi gerizekalı ilk önce sol ayak ve sol takar ki? Ah, sen!”

 

Elindeki bileziği hızlıca Sung Hyun’un ayak bileğine geçirdi ve dengede durmasını sağladı. Ardından yerdeki bileziği de zaman kaybetmeden bileğine taktı. İsmi Ejder Prangası olsa da son derece hoş bir görüntüye sahipti.

 

“Çok özür dilerim, Mingyu-nim.”

 

“Özür istemiyorum. Her neyse, Ejder Prangalarını taktığına göre hazırsın demektir. On tur koştuktan sonra yanıma gel.”

 

Sung Hyun elini kaldırmaya çalıştı ancak pek başarılı olduğu söylenemezdi. İkinci sınıf bir dövüş sanatçısı olmasına rağmen gücü diğer savaşçılara kıyasla daha azdı. Bunun sebebi Sekiz Gümüş Avuç İçi’nin hıza odaklanması ve çok düşük seviyeli bir teknik olmasıydı.

 

Ayrıca Sung Hyun’un vücudunun çok genç olması da buna dahildi.

 

Ancak gene de ikiletmeden adım atmaya başladı. Her adımı son derece yavaş olsa da nefesi bozulmadan adımlarına devam etti.

 

“Analiz edebildin mi?”

 

[Hayır Usta, Changgok Mingyu’nun vücuduna Dong isimli şahısa kıyasla daha uzun temas etmelisiniz.]

 

“Ne kadar?”

 

[En azından beş dakika.]

 

Sung Hyun bunu dert etmek yerine nasıl yapacağı konusunda düşünmeye başladı. Önceki dünyası bir kıyamet dünyasıydı. Zayıf insanlar ertesi günü görmek için akrabalarını bile yemeye razıydı. Ancak o böyle bir dünyada, uzuvlarını kaybetmesine rağmen hayatta kalmayı başarmıştı.

 

Şans büyük faktör olsa da bu şansı değerlendirmek hiç kolay olmamıştı.

 

‘Anlaşılan kolay yoldan olmayacak. Davranışlarına bakılırsa Demir Palmiye’yi kendi vücudunu oluştururken kullandı. Onun fiziği kopyalayabilirsem verdiği antrenmanlarla gelişirken çok az zorlanırım. Şansım yaver giderse tekniğini kopyalayabilirim de.’

 

Attığı her adım da vücudu durmak için yalvarsa da bunu umursamadı.

 

Bir ayyaş gibi kapı önüne kurulmuş ve Sung Hyun’un aldığı atıştırmalıkları tüketen Changgok Mingyu onun arkasından bakarken düşünceliydi.

 

“Öncekilere kıyasla daha akıllı gibi duruyor. Diğerlerinin aksine prangaları taktıktan sonra pes etmedi. Ayrıca nasıl huyuma gideceğini de biliyor. Hm… Bir ay sonunda belli olacak.”

 

‘Şimdilik izlemekle yetineceğim.’

 

*


On saat sonra Sung Hyun çökmek üzere olan bir bina gibi sallana sallana Changgok Mingyu’nun yanına geldi. Her halinden devam etmek istemediği belli olsa da vücudunda kalan son irade parçasını harlıyor ve bedenini ayakta kalmaya zorluyordu.

 

Rahatladığı ilk anda yere yığılacağı kesindi.

 

Koşuya başladığı ilk andan itibaren her adımın ardından yere yığılacakmış gibi hissediyordu ve her turdan sonra dermanı kalmıyordu. Ancak hayatı boyunca onu ilerlemeye zorlayan iradesi ve inatçılığı yüzünden bir sonraki adımı her zaman atıyordu.

 

Kendini hiçbir şey hissetmemeye zorlayan bir kırbaç gibiydi. Attığı her adım ona delicesine acı verse dahi, hem Sung Hyun hem de Hyun Woo’nun iradesi devam etmeye can atıyordu.

 

Changgok Mingyu çoktan uykuya dalmıştı ama Sung Hyun yanına geldiğinde gözleri aralandı. Ağzı genişçe açıldı ve esnedi.

 

“Huh? Bırakmamışsın.”

 

Ancak çoktan gece olmuştu. Etraf zifiri karanlıktı, herhangi bir ışık kaynağı yoktu.

 

Derin nefesler veren genç yaşlı adamın kayıtsızlığına dilini tıklatmaktan başka bir şey yapamadı.

 

“Güzel. Otu-“

 

Pat!

 

“Kelimemi bitirseydim.”

 

Changgok Mingyu tereddüt etmeden yere oturan gence gülümsedi. Vücudunun dinlenmek için yalvardığını görebiliyordu. Bu ana kadar bilezikleri çıkartıp tüymemesi bile büyük bir başarıydı.


Önceden bedenini eğitmek için ona gelen tüm insanlar ilk günü bitiremeden ortadan kaybolmuştu.

 

“Lotus pozisyonuna geç ve kulaklarını dört aç.”

 

Changgok Mingyu konuştuktan hemen sonra Sung Hyun kendini zorlayarak lotus pozisyonuna geçti ve gözlerini kapattı.

 

Can kulağıyla Changgok Mingyu’yu dinliyordu.

 

“İçsel gelişim, tüm Murim’in temelini oluşturan gelişim türüdür ve Waigong kullanıcıları da dahil herkes bu gelişimden elde ettikleri Neigonga muhtaçtır. Neigong biriktirmeyi bir testinin içine şarap doldurmaya benzetebilirsin. Testideki şarap ne kadar çok ve kaliteli olursa o kadar değerli ve pahalı olması gibi.”

 

“Aynı şey Neigong için de geçerlidir. Kalitesi ve miktarı en mühim iki konudur. Anlaşılmayan bir kısım var mı?”

 

Sung Hyun bir şey söylemeyince yaşlı adam devam etti.

 

“Güzel. Şarap testisinin önemi ise basit. Testi ne kadar kaliteli ve büyük olursa, içinde o kadar fazla şarap depolayabilir. Eğer testi özel malzemelerden yapılmışsa şarabın tadını güzelleştirir. Ayrıca şarabı soğuktan, sıcaktan ve dış etkenlerden korur.”

 

“Sana öğreteceğim Demir Palmiye Yolu’nun felsefesi bir çelik kadar sert ama aynı zaman da bir bambu kadar esnek olmaktır. Kolayca kırılabilir gözükmelisin ancak asla kırılmayacaksın.”

 

“Bu yüzden temelleri iyi kavramalısın. Her şeyin kısa bir sürede gelişmesini bekleyemezsin. Unutmamalısın ki binlerce kilometrelik yolculuk bile sadece bir adımla başlar.”

 

Sung Hyun kafasını salladı.

 

“Bu sıkıcı konuşmayı yapmamın sebebi işin arka planını kavramanı istemem. Güzel. O zaman sana Hua Dağı Tarikatı’nın nesillerdir aktarılan tek Waigong nefes stilini öğreteceğim.”

 

‘Hua Dağı’nın tek Waigong nefes stili… Volkanik Çelik Zırh Nefesi’nden bahsediyor olmalı.

 

Sung Hyun gözlerini açtı ve Changgok Mingyu’nun gözlerine baktı. Yaşlı adam onun gözlerine bir süre baktıktan sonra derin nefesler alıp vermeye başladı.

 

“Vücudunu güçlendirmenin tek bir yolu vardır. Tıpkı bir kılıç döver gibi vücudunu dövmek. Tabii bunun farklı şekilleri var. Öğreneceğin stil de bunlardan bir tanesi.”

 

Sung Hyun tereddüt etmeden Venom’a emirler verdi ve yaşlı adamı kopyalamaya başladı. Derken zaman hızla akmaya başladı ve Sung Hyun farkında olmadan transa geçti.

 

Sung Hyun’un etrafındaki atmosfer birden değişti. Ağır ve boğucu bir hava oluştu.

 

Onun bu halini gören yaşlı adamın kaşları öyle sert çatıldı ki alnında çukurlar oluştu.

 

“Bu…!”

 

Bir yıllık süreçte öngördüğü bir şey tam şu anda gerçekleşiyordu.

 

Sadece şanslı piçlerin ve iblisleri bile korkutacak acılara katlanmış beden ustalarının karşılaşabileceği bir şeydi; transformasyon!

 

Volkanik Çelik Zırh Nefes Stili’nde temel seviye anlayışa ulaşmış her kişi böyle bir dönüşümden geçerdi.

 

Shaolin Manastırı’ndaki keşişlerin aradığı aydınlanmaya benzese de arada çok büyük bir fark vardı.

 

‘Vücudunun tamamen saf olduğunu biliyorum ancak bu kadar hızlı olması… ve bedenini hızlıca dönüştürmesi oldukça garip.'


Bunun birçok sebebi olabilirdi.


'Özel bir fizikle mi doğdu ki? Ya da ataları büyük kişiler mi? Öyle olsa dahi ona böyle bir yetenek bahşedebilecek kadar yetenekli birisi var mı ki?’

 

Yaşlı adamın aklından türlü türlü düşünceler geçse de mantıklı bir sebep bulmak kolay değildi. Bazı şeyler mantıkla açıklanamayacak kadar garipti.

 

Tıpkı Murim dünyası gibi.

 

Ya da dâhiler.

 

‘Zaten eğitecektim ama bir sebebim daha oldu.’

 

Yaşlı adam düşünceleriyle boğuşurken Sung Hyun’da bir değişim daha meydana geldi. Kıyafetlerinin altındaki cildinde yumrular oluşmaya ve sürekli hareket etmeye başladı.

 

Tüm vücudunda değişimler meydana gelmeye başladı. Önceden şişkin duran kaslar yavaşça eridi ve yeniden oluştu.

 

‘Kaslarını dengelemeye çalışıyor.’

 

“Hahahaha!”

 

Yaşlı adam ilginç bir şey görmüş gibi sarkastik bir gülümsemeyle Kar Çiçeği Şarabı’nı kafasına dikti.

 

“Anasını siktiğimin dâhilerinin şerefine!”

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44547 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr