Bölüm 49: Kuantum Bilgisayarlar Hakkında

avatar
748 5

Medeniyetin Yükselişi - Bölüm 49: Kuantum Bilgisayarlar Hakkında


Cüneyt, Asena’nın ABD borsasındaki sonuçlarından şok olmuştu. Fakat çok geçmeden kendine geldi. Her ne kadar Asena, kendi hayal gücüne sahip olmayan bir yapay zeka olsa da kendisi düşünebiliyordu. 



‘Düşünebilme’ yetkisi bilinenin aksine istatistiksel makine öğrenmesine benzeyen fakat ondan daha efektif çalışan bir sistemdi. Büyük sayılar kanunun, Cüneyt tarafından gelişmiş bir matematik modellemesiyle değişen ve dünya standartlarının çok üzerinde olan bir alogaritmaya sahipti Asena.  



Bu nedenle ‘düşünebilme’ den kasıt, kendisine verilen emirleri yerine getirebilmek için en mantıklı ve istatistiksel olarak en iyi yorumlanabilen değerlere karar verebilme yetkisiydi. 



Bu durum şuna benzer bir örnekti. 



Mesela zorunlu trafik sigortaları vardı. Araç sahibi herkesin aracı aldığından sonraki 30 gün içinde yaptırması zorunlu olan bir sigorta  türüydü. Türkiyede ise yılda 50 ile 60 bin araç kaza yapıyor, bu kazalardan en az 120 bin kişi etkileniyordu. 



Trafik sigortaları, bugünkü büyük sayılar kanunu modeline göre hesaplanıp, bu miktardaki risk grubunun zarar etmemesi, hatta kar etmesi için gerekli olan minimum primi hesaplamak için kullanılan sigortaydı. 



Tabi bunu hesaplamak için gerekli olan şey toplam sigortalı araç / toplam hasar gibi bir şey değildi. 



İstatistiksel analiz kullanılarak toplam hasar modellemesi yapılır, üstüne katastrofik olaylar eklenir, üstüne beklenen diğer durumlar eklenir ve en nihayetinde bir sonuca ulaşılırdı. 



Bugünün matematiği ile bile hesaplanan bu işlemin sonucu neredeyse %99 doğru olarak hesaplanırdı. Geriye kalan %1 lik kısım ise hata payıydı. Bu oranın düşük olması dikkatleri yanıltmamalıydı, neredeyse her 50 ile 80 yıl arasında bütün sigorta sektörünü batıracak riskler barındırırdı. 



Cüneyt’in yaptığı gelişmiş alogaritmalar, karar mekanizmasını %99.999 sonsuza yakın şekilde ilerletmişti. Aradaki farkın sadece yüzde 1 den az olduğunu görenler bunun önemsiz olduğunu düşünebilirlerdi. 



Fakat gerçekten matematik bilenlerin neredeyse sonsuza kadar devreden 9 ların 1.0’a eşit olduğunu bilirlerdi. Bu durum da Cüneyt’in istatistiksel yapay zekasının istatistikselden uzaklaşıp deterministik yapay zeka olmasına neden olmuştu. 



Kısaca bir hatayı en fazla sadece bir kere yapabilen, çabuk öğrenebilen, doğru karar verebilen bir yapay zekaydı. 



Cüneyt, bunları düşündüğünde olayların ne olduğunu anlamıştı. Bu nedenle “Asena, borsada işlem yapmaya devam et fakat kimsenin şüphelenmemesi için belirli aralıklarda kullandığın hesapları değiştir. Kazandığın para her 100 milyon doları geçtiğinde benim İsveç hesabına paranın yarısını gönder.” 



“Anlaşıldı, lider” 



Cüneyt borsa işlerinin nasıl olduğunu biliyordu. Ona göre 130 milyoluk tutar, daha dün 70 yada 80 milyon civarındaydı. Kümülatif artış olduğundan dolayı geçen her gün miktar katlanarak artardı. Eğer Cüneyt saf biri olsaydı Asena’ya milyonlarca dolar para verip daha fazla oynamasını söylerdi. Fakat bu tamamen saflık olurdu. 



ABD merkez hükümeti, ülkesinin borsasından kaybolan paraları sürekli takip ederdi. Her ne kadar gizlilik esas dense de Cüneyt’in buna inanacak kadar aklını yitirmiş olması beklenemezdi. 



Şimdiki durumda bile Asena neredeyse her 2 günde bir 50 milyon dolarlık işlem yapacaktı. Bu da günlük 25 milyon dolara tekamül ederdi. Borsanın açık ve işlem yapılabildiği tarihler hesaplandığında bile bu rakam yılda 6 trilyon dolara bedeldi. 



Cüneyt bu parayı pat diye bir yerden çıkarıp harcamaya başlasa takibe takılırdı. Paranın kaynağı belli olur, Asena’nın ortaya çıkması gibi bir riskle karşılaşırdı. 



“Asena, bana işlemlerinin geçmişini Word belgesinde toplayarak göster” dedi. 



“Tamamlandı, lider” dedi Asena daha 2 saniye geçmeden. 



Cüneyt, bilgisayar ekranının başına gelip incelemeye başladı. Yaklaşık 2000 sayfadan oluşan kayıtlara baktı. Hepsini incelemesi beklenemezdi tabi, ancak Cüneyt, çok geçmeden neler olduğunu anlamıştı.  



İlk başlarda para kaybederek başlayan işlemler zamanla daha az para kaybetmeye başlıyordu.  

Mesela 10 bin lirası, ilk iki günlük işlemler sonucunda 2 bin liraya kadar gerilemişti. Bunun sonrasında ise yapay zeka yöntem değiştirmiş, arbitrajdan para kazanmaya başlamıştı. Arbitraj işlemleri anlık piyasa takibine ve hızlı alım satıma dayandığından kazanç neredeyse garantiydi. 



Fakat Asena’nın işleminde başlarda arbitrajdan çok az para kazanmaya başlamışken zamanla makas limitine yaklaştığını gördü ve kar oranının arttığını gördü. Burada güvenlik brokeri şirketinin 1.75 dolarlık işlem ücretine 1 dolar 75.99 cent’e kadar yaklaşmıştı yapay zeka. Normalde bu seviye limit olarak belirlenirdi. Üstelik Asena, şirketleri incelemiş ve para da kazanmıştı. Aynı işlemleri binlerce kez tekrar ederek. 



Sayfanın sonlarına geçen Cüneyt, burada işlemlerin artık sadece arbitrajdan değil başka analizlerle de yapıldığını gördü. Fakat ne olursa olsun yapılan her işlem yüzde 51 toplam başarı oranına sahipti. 



“Asena, neden yüzde 51 başarı oranı? Neden daha fazla değil?” diye merak eden Cüneyt, sordu. 



“Lider, bunun nedeni işlem kabiliyetimin yetersiz olması. İşlemci kabiliyetlerini odaklayarak anlık olarak maksimum yüzde 50’ye kadar olasılık hesabı yapabiliyorum. Kalan yüzde 1 ise hızlı alım satımdan geliyor. Eğer işlem kapasitem yüksek olsa başarı oranı da artacaktır” dedi yapay zeka. 



Bunu duyunca Cüneyt düşünmeye başladı. Asena’nın bahsettiği işlem kabiliyeti kelimesi işlem kapasitesi değildi. İşlem kapasitesi pararel bağlanan işlem gücüne dayalıydı. Yani günümüz süper bilgisayarlarının çalışma mantığıydı.


Kabiliyet kelimesinin sebebi ikili sistem olan binary sistemdi. 



Modern bilgisayarlar, ilk yıllardaki vakum ampul anahtarlı bilgisayarların biraz gelişmişiydi. Temel olarak mantık vakum anahtarlı ilk Colossus yada Eniac’tan farkı yoktu. Hatta 2500 yıl evvel icat edilen abaküsten farkı yoktu. 



Bilgisayarların boyutunun geçmişten günümüze küçükleşip sofistike hale gelmesinin esas sebebi Graham Bell’in ölmeden önce kurduğu Bell Labs’ta geliştirilen yarı iletken teknolojisinin kullanımıyla tanesi parmak büyüklüğünde olan vakumlu ampul anahtarlarının boyutu tırnak ucu boyutuna kadar küçülmüş olmasıydı.  



Daha sonra gelen bir çok kişi, bu transistörlerin tek tek birleştirilip bilgisayar işlemi kurmasının yapılmasının yorucu ve emek isteyen süreç olduğunu düşünüp, işlemleri daha kolay hale getirmek için transistörleri gruplayarak bazı işlemlerde sofistike hale getirmişti. 



İşte bu çip teknolojisinin doğuşuydu. 



Daha sonra çiplerin yapabildikleri, o zamanın insanlarında bu aletin büyük geleceğini görmelerine sebep olmuş, gruplanan çiplerden birden fazla işlev yapabilen çiplere, daha sonra silikon elementinin küçük parçalarını kalıpta küçük bir noktada birleştirilmesiyle mikroçipler doğmuştu. 



Bu işlemleri gerçekleştiren kalıplar ilk zamanlarda pikometre boyutunda silikonu litografi edebilmelerine rağmen zamanla bu sayı artmış, günümüzde ise sınıra ulaşmıştı. 



İnternational Electronics şirketinin kurucusu Gordon Moore, geçen her yılda transistör sayısının artarak bir önceki yıla göre iki kat arttığını söylemiş ve eninde sonunda öyle bir teknolojik darboğaz gelecek ki, mikroçiplere enchante olan silikon transistörler sınıra dayanacaktır demişti. 



Bugün İntel olarak bilinen İnternational Electronics şirketi, Moore’nin bu öngörüsünü adeta hayata geçirmiş gibiydi. 



2020 yılında ASML şirketi 5 nanometre ultraviolet litografi makinesini piyasaya sürmüştü. Aslında şirketin litografi makinesi 1 nanometre hassaslığındaydı. Fakat silikon, atom büyüklüğü ve stabilitesi, artan sıcaklıkla düzgün çalışmadığından 5 nanometrenin altında bir işleme geçiş yapamıyordu. 



Bilgisayarların ısındıklarında işlem gücünün düşmesinin esas sebebi silikon elementinin peryodik özelliği olan ısınınca düzensizliğinin çok artmasıydı. 



Açıkçası ısınma denen özellik tam verimli çalışmadığından olan bir durumdu. Normalde üzerinden akım geçen bakır teller, belirli bir akıma kadar ısınmazdı. Fakat çok yüksek akımlar geçtiğinde durum farklıydı. 



Silikonda durum ise farklıydı. Düşük akım geçse bile ısınabilen bir yarıiletkendi. 



Her ne kadar modern endüstri 5 nanometre boyutuna kadar inebilmiş olsa da artan şey sadece gruplanan mikroçiplerin içine yerleştirilen transistör sayısının artmasıydı. Mimari gibi birçok değişken olsa da çalışma mantığı makine dili olan ikili sistemdi. 



İkili sistemler, istatistiksel sistemlerden farklıdır. Her olayda kesin olarak bir sonucu söylerler. Oysa tahmin ve tahminci gibi olasılıksal ifadeler, hem aynı anda evet hem de aynı anda hayır denebilecek durumları sunuyordu. 



Bilim insanları, özellikle Planck ve Einstein’dan sonra kuantum alanına yönelmişler ve çok geçmeden büyük keşiflere imza atmışlardı. 



Bunardan birisi kuantum dolanıklılığı ve kuantum bağlılığıydı. 



Makro evren birimlerinde geçerli olan klasik teorilerin çoğu mikro evren denilen kuantum boyutlarında geçersizdi. Bunların birisi atomların parçacıklarının, onları gözetlemediğin sürece yerinin belirsiz olmasıydı. 



Buna Heisenberg belirsizlik ilkesi denirdi. 



Ona göre atomların parçacıkları, siz ona bakmadığınız zaman hem her yerde, hem de hiçbir yerdeydi.  



Çift yarık deneyinde de bunu kanıtlayan bilim insanları gözetlemedikleri taktirde elektronların ışık gibi dalga, gözetlendiğinde ise normal parçacık gibi hareket ettiğini ispatlamıştı. 



Bilim insanları bu keşiflerinden yararlanarak bir kuantum bilgisayarı fikrini ortaya atmış, Google, IBM gibi şirketler de halihazırda bu bilgisayarları geliştirmişlerdi. Fakat geliştirilen bilgisayarlar sadece bazı belirlenen işlemleri yapabiliyordu. 



Henüz genel kullanıma uygun bir kuantum bilgisayarı yoktu dünya üzerinde. 



ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Almanya gibi bilim geçmişi ülkeler ve onlara da arkadan dahil olan gelişmiş ülkelerin çoğu, yıllık milyarlarca dolar araştırma geliştirme bütçelerini kuantum bilgisayarlara ayırıyordu. 



Bunları düşündüğünde Cüneyt duş alıp kıyafetlerini değiştirip aracına binerek direkt Kayseri’de tuttuğu ofisine gitmeye karar verdi. 



Mehmet, bu zaman diliminde boş durmamış, şehrin merkez ilçesinde yeni yapımı tamamlanmış bir plazadan 5 katlık ofis kiralamıştı. Ayrıca şirketin geleceği için hukuk departmanı, finans departmanı ve insan kaynakları departmanı kurmuştu. 



Şimdi bile yaklaşık 100 kişi işe yeni başlamış ve Cüneyt’in Mehmete verdiği planlar dahilinde çalışıyorlardı. 



Cüneyt bir yol haritasını Mehmet’e 1 ay önce göndermişti. Yol haritasıyla birlikte sipariş edilecek makine, cihaz ve özel malzemeleri de göndermişti.  



“Hoş geldiniz Cüneyt bey”  



Cüneyt ofisin bulunduğu katın asansöründen çıkar çıkmaz danışmada onu karşılayan bir kadın vardı. Yaşları 24-25 lerde olan bu kadının kıyafetleri düzgün, güzellik ortalaması ise 100 üzerinden 70lerdeydi.  



Elbette ki burada çalışanlar kimin ne olduğunu iyi biliyorlardı. Daha önce Mehmet bey onları uyarmıştı. Bu nedenle Cüneyt’i tanıyorlardı. 



Cüneyt danışmanın onu tanıdığını görünce “Yönetim katı kaçta?” dedi. 



“13. Katta Cüneyt bey. İsterseniz sizi oraya götürüyüm Cüneyt bey.” 



“Gerek yok, ben giderim” dedi Cüneyt, tekrar asansöre gidecekken asansörün gittiğini gördü ve merdiven dairesine yöneldi. 



“Kendi iş yeri binamız olması lazım, böyle herkesin kullandığı ofisler bize yakışmıyor” dedi merdivenlerden çıkarken. 



 

Bölüm Sonu 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44403 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr