7. Cilt: Varise Suikast, Bölüm 1

avatar
285 0

Mathias - 7. Cilt: Varise Suikast, Bölüm 1


7. Cilt: Varise Suikast
Bölüm 1

Gece çökmüş ve fırtına çoktan gökyüzündeki yerini almıştı. Hafif hafif esen rüzgarlar sertleşmiş, açık olan pencereleri vurmaya başlamıştı. Kara bulutlar sebebiyle ayı görmek mümkün değildi.

"Ulan bir de sırılsıklam olduk! İnsan bi' yağmurluk falan verir nöbetçilere! Ama yok! Bir böyle sap gibi dikilelim yağmurun altında!"

Şehir surlarının üzerinde nöbet tutan muhafızlardan birisi yakındı. Yağmurun altında sadece zırhıyla durmak sinirini bozmuştu. Bu halde olan tek kişi olması da cabasıydı. Üstü açık bir bölgede nöbet tutmak zorunda kalan tek kişi kendisiydi.

"Yerler böyle işi! Tehlike de yok zaten. Biraz aşağı inip dinleneceğim." dedi ve yerini terk ederek merdivenlere yöneldi. Duvarın tepesinden indiği anda yağmur için endişelenmesine gerek kalmayacaktı.

Taş basamakları ağır ağır indi ve üzeri kapalı bir bölgeye geçip sırtını duvara dayadı. "Ateş falan da yok ki az ısınalım. Donduk burada!"

"Amma şikayet ettin sen de, Orros." Başka bir muhafız, onun yanına gelirken konuştu. "Senin görev yerin yukarısı değil miydi?"

"Biraz dinleniyorum sadece. Hem benden başka kimse açıkta değil. Biraz dinlenmem sıkıntı olmayacaktır herhalde."

"Buna ben karar veremem ama komutan görmese iyi olur." Gelen arkadaşı tekrar devriyesine sönerken Orros orada durdu.

"Yemişim komutanı... Zaten aldığımız üç kuruş para. Onu da ne şartlarda kazandığımıza bak. Yazın ortasındayız ama fırtına var anasını satayım!"

Birkaç dakika orada etrafına bakınarak bekledi. Gözüne parlak, yeşil bir şey takıldığında, bakışlarını oraya kilitlemişti. "O ne lan?" diyerek olduğu yerden ayrıldı ve oraya doğru gitti. Yaklaştıkça heyecanlanıyordu. Başparmak ucu büyüklüğündeki yeşil taşı görünce kalbi daha hızlı atmaya başlamıştı.

"Z-Zümrüt? Burada mı?" Hemen yerdeki taşı eline aldı. Biraz inceleyince bunun zümrüt olduğuna emin olsa da tekrar şüpheye düşmüştü. Burası 3. Bölgeydi. Fakirliğiyle meşhur olanlardan. Böylesi bir mekanda yerde zümrüt bulmak? "Buradan geçen zenginlerden biri düşürmüş olmalı. Sadece bununla bile kendime bir ev ve dükkan alıp 2. Bölgede yeni bir hayata başlayabilirim!"

Onu hemen cebine koyarken başka bir parıltı da takıldı gözüne. Ağzının suyu aka aka, yağmurdan dolayı çamurlaşmış zemine aldırış etmeden hemen ona koştu. Başka bir zümrüt parçası daha bulmuştu. Hemen onu da aldı ve cebine koydu. O anda bir başkasını daha görmüştü.

"Tanrı sonunda bana merhamet etti! Birinin kesesi delinmiş olmalı. Yol boyunca zümrüt düşürmüş." Koşa koşa onu da aldı. Oradan bir başkasına, ondan da bir başkasına derken cebinde 15 civarı zümrütü olmuştu.

"Artık çalışmak zorunda değilim."

Zümrütleri izleye izleye bir ara sokağa gelmişti. Burada yıkık dökük evler vardı. Geneli iki katlıydı ama ikinci katları kullanılamayacak kadar hasarlıydı.

Tam arkasını dönüp üniformasını teslim etmeye giderken duyduğu bir şıngırtı ile birlikte yavaşça arkasına döndü. Bakışları yavaşça yerdeki deri bir keseye kaydı. Ağzı açıktı ve içindeki zümrütlerin parıltısı rahatlıkla görülebiliyordu.

O an onu kimseye görünmeden alıp uzaklaşmak dışında hiçbir şey düşünmedi. Hızlıca etrafına baktıktan sonra seri adımlarla oraya yaklaştı ve yerden almak için eğildi.

Ve bunu yapar yapmaz bir adım arkasına inen iki ayağın etrafa sıçrattığı çamurun sesini duymuştu.

Aniden arkasına döndü ama bir el onun ağzını kapatırken başka bir el, siyah dumanlarla kaplanarak karnına saplandı. Siyah dağınık saçları, ıslanmanın etkisiyle iyice yüzüne dökülmüş olan bir genç, iyice açtığı gözleri ve kocaman gülümsemesiyle ona bakarken, Orros'un ağzından gelen kan, gencin parmaklarının arasından sızıyordu.

"Ne kadar da harika. Sadece 50 zümrüte yeni bir oyuncak alabiliyorsun." dedi siyahlı genç. "Merak etme, merak etme. Ben çok şefkatli ve işinde usta bir sanatçıyım. Bu yüzden ölmeyeceğinin garantisini veriyorum."

Onun elini kaplayan kara duman, muhafızın bedenini sarmalarken kendisinin de etrafında o görünmeyene kadar hızla dumanlar ortaya çıktı. Sonrasında ise dumanlar yavaşça dağıldı. İkisinden geriye kalan tek şey, yerdeki kan iziydi.

----------

"Ulan sabah oldu mu acaba?" Gökyüzüne bakan Mathias kendi kendine sordu. "Ne zaman fırtına çıksa saat duyum karışıyor. Öğlen de sabah da aynı görünüyor. Bi' gece olunca anlayabiliyoruz."

"Sabah olduysa da öğlene kadar işimiz yok." Yatağında diğer tarafa dönen Dorian "Sal da az daha yatayım." dedi.

"Lan nasıl yatabiliyorsun? Bugün ödül var, ödül!" Genç büyücü heyecanlıydı. "Kral Conrad'ın zorla ödül almaya çağırdığına inanamıyorum. Umarım sağlam bir şeydir. Şöyle kaliteli elma suyu gibi."

"Öyledir, öyledir. Bırak yatayım şimdi."

"Ben yatamıyorsam sen de yatmayacaksın lan! Nasıl arkadaşsın sen, vefasız dümbük!"

"Öyleyim, öyleyim, aynen." Horlamaya başlamıştı bile. Mathias birkaç cümle daha etti ama karşılık alamadı. Sonrasında yüzüne hıznır bir gülümseme yerleşti.

"Ben yapacağımı bilirim." dedi yavaşça. Sonrasında ağır adımlarla Dorian'ın giysi dolabına doğru gitti. İç çamaşırlarının olduğu yeri açarken oldukça dikkatliydi. Donlarını bulduktan sonra cebinden bir kese toz çıkardı ve yavaşça onların üzerine serpti. Dolabı hiçbir şey olmamış gibi kapatırken de şişman büyücünün uyanıp uyanmadığını kontrol ediyordu.

"Buna tam 20 gümüş verdim. 10 elma suyu parası lan... Bu kıyağımı da unutma." diyip kendi kendine kıkırdayarak onun kulağına yaklaştı ve "Tavon geliyor." diye fısıldadı.

Bir anda gözleri açılan dönüşüm büyücüsü, yataktan fırlayıp ayağa kalktığı zaman gözleri karardı ve dengede durabilmek için biraz uğraştı. Toparladığı zaman da bir süre yardımcı liderin gelmesini bekledi fakat gelen giden olmadı. O zaman bakışları beyaz saçlı gence dönmüştü.

"Aaa, uyanmışsın. İyi lan ben de se uyandırmayı planlıyordum, az gezelim diye." Mathias hiç moralini bozmadı ve gülümsemeye devam etti.

"Hastaneden çıkarsan gezersin!"

Şişman büyücü kendisini yakalamaya çalıştığı anda onu savuşturdu. "Sakin ol, dümbük. Bugün hastaneye gidersem Eleanor seni de şişeye oturtur."

"Tamam, hastaneye gitmek zorunda kalmayacağın kadar hırpalarım."

"Gelme lan! Bak çarparım, haa!"

Onlar odanın içinde bir süre kovalamaca yaşadıktan sonra yeni uyandığı için kendine gelememiş olan Dorian, sonunda bu işi başka bir zamana bırakmaya karar verdi ve banyo yapmak için odadan ayrıldı. O gittiği zaman genç büyücünün gülümsemesi iyice büyüdü. Onun dolabına bakıyordu. Kocaman gülümseyerek odayı terk ederken çok mutluydu.

----------

"İşte sonrasında dedim sana hayırdır? Öyle isyan misyan kurtarmaz bak seni dedim. Benim zekamla başa çıkamazsın." Genç büyücü yine bir şeyler anlatıyordu.

"Biz de oradaydık, aptal. Böyle olmadı." dedi Aryn.

"Sen biraz uzaktaydın. Duymamışsındır buraları tabii."

"Böyle şeyler demediğini hepimiz biliyoruz. Bunlar çok saçma."

"Birileri en son dansıma da saçma diyordu. N'oldu peki? Can çekişen balık dansı adamdır!"

Buna herkes gülmüştü, Eva da dahil. Sağ elini kaybetmesine rağmen Mathias'ın halleri, o konudan bahsedilse bile onu pozitif tutabiliyordu.

"Siz şimdi Kral Conrad'ın neden ödül verdiğini de merak ediyorsunuzdur. Onu da anlatayım, merakta kalmayın. Şimdi geçtim karşısına kral dedim, bu iş böyle olmaz dedim, hep sen çöküyorsun ganimete biz de kalıyoruz dedim, hallet şu işi dedim. İşte görüyorsunuz, ödül vermeye çağırıyor."

O sırada Dorian da giyinmiş ve gelmişti. Fakat bir terslik var gibiydi. Yerinde duramıyordu. Bacaklarını sürekli hareket ettiriyor, birbirlerine sürtüyordu. Bazen de eliyle kaşıyordu.

"Oha ayı!" dedi Mathias. "Milletin içinde öyle kaşınır mı, görgüsüz herif?"

"Alerji oldum galiba lan." diye karşılık verdi o da. Durmadan kaşınıyordu. Genç büyücü kahkaha atmamak için zor duruyordu.

"Aynen ya, bu sıralar oluyormuş öyle şeyler." dedi zorlukla. Gülümsemesini eliyle gizlemeye çalışıyordu.

"Hep de beni bulur zaten!" Kaşınmaya devam etti.

"Belindeki kese ne, Mathias?" Garvin onun belinden sarkan keseyi görünce sordu. Yıldırım büyücüsü o an soğuk terler dökerken cevaplamak zorunda kalmıştı.

"Iıı... Özel baharat. Yemeklerin falan üstüne döküyorsun, güzel oluyor."

"Versene bi' deneyelim."

"Yok ya, siz sevmezsiniz."

"Yemeyeceğiz baharatını... Aslında yiyeceğiz de neyse anladın sen."

"Arkadaşım gidip alsana kendine baharat. Niye benimkine göz dikiyorsun, açgözlü çamur suratlı?"

"Neden bu kadar direniyorsun, Mathias?" diye sordu Eva. "Alt tarafı bir baharat."

Eleanor da "Cidden bu kadar uzatmaya gerek yoktu." diye destek çıktı. Loncanın içinde tabii ki bir baharatın lafı edilmeyecekti.

"Tamam." Genç büyücü iyice tedirgin oldu. Zorlukşa gülümsemeye çalışarak keseyi Garvin'e uzattı. O sırada Dorian kendisini derisini soyarcasına kaşıyordu.

Toprak büyücüsü keseyi alınca ağzını açıp hafifçe kokladı ve hemen burnunu çekip "Bu nasıl bir baharat lan!? At ölüsünden mi yapılıyor?" dedi. Keseyi ona geri verirken tereddüt bile etmemişti.

"Beğenmezsin dedim ya lan!"

"Burnum." Burnunu kaşımaya başladı. "Karıncalar ısırıyormuş gibi." Sertçe burnunu kaşımaya başladı. Birkaç saniye sonra kızarmıştı. Ardından kızgın bakışlarla ona dönerken "Kaşıntı tozu mu lan bu!?" diye sordu.

Dorian aniden duraksadı. Ne kadar kaşınsa da hiçbir harekette bulunmadı. Sadece Mathias'a baktı. O ise "Ne alaka lan? Sadece deriye gelince kaşıntı da yapabiliyor yani. Baharatın özelliği o, ben n'apayım?" diye kendini savundu ama nafileydi. Şişman büyücü çoktan dibine gelmişti. Onu yakaladığı gibi yere attı ve bir hamlede sırtına oturdu. Beyaz saçlı gencin inlemesi, diğerlerinin gözlerini kısmasına neden oldu.

"Kıyafetlerime kaşıntı tozu mu döktün, piç!?"

"Lan dua et kulağının içinden boş kafatasına dökmedim!"

"Hastaneye gitmen artık tanrının emri!"

Aryn bundan zevk alırken Garvin burnunu kaşımaktan dolayı pek bir şey göremiyordu. Diğerleri ise Mathias'ın bunu bir noktaya kadar hak ettiğini düşünüp Dorian'a sinirini atması için biraz zaman verdiler.

----------

"Haber göndereli ne kadar oldu, Ghaya?" 2. Kuzey Bölgesinin içindeki büyük bir evde oturan kadın, yanındaki uzun saçlı adama sordu.

"2 gün oldu, efendim."

"Gelmeleri ne kadar sürecek? Sabrım tükendi artık! Ben burada sefil bir hayat sürerken onları ödüllendirmek için saraya çağırıyorlar!"

Bu kadın, Kutsal Büyü Kristali'ni gizlice ele geçirmeye çalışırken planı çökertilip merkezden kovulan Amelia Belet'ten başkası değildi. Malikanesi bırakıp da 2. Bölgede büyük sayılabilecek bir eve yerleşmek ona ağır bir darbe olmuştu. Mal varlığının büyük kısmına el koyulmuş ve pek çok hakkı elinden alınmıştı. Her geçen gün daha da fakirleşiyordu. Fakirliğiyle birlikte planını bozanlara karşı öfkesi de artıyordu tabii ki.

"O piç kurusu, ben bölgeden çıkarken bana güldü! Bunca zaman geçmesine rağmen o sırıtışını aklımdan çıkaramıyorum!" Masaya yumruk atarken burnundan soluyordu.

"Lütfen sakinleşin, efendim. Kalkıştığınız şeyi bir kere daha düşünmenizi öneriyorum." Ghaya onu ne kadar sakinleştirmeye çalışsa da Amelia artık o noktayı geçmişti.

"Bana sakinleşmemi söyleme! Sarayın dışındaki en yüksek kişilerden biriydim! Şimdi ise istediğim bir yemeği yerken bile parama dikkat etmem gerekiyor! Bu hale düşmeme sebep olanlar gülüp eğlenirken nasıl sakin olabilirim!?"

"Efendim, çağırdığınız kişiler... Sizi çok daha kötü duruma da düşürebilirler. Onlara ücret olarak ne vermeyi planlıyorsunuz?"

Kadın birkaç kez derin derin nefes alıp verdi. Ardından bağırmadan "Bana annemin kolyesini getir." diye buyurdu.

"Ama o aile yadigarınız..."

"Elimde kalan tek değerli şey o iken bu iş kullanmaktan çekinmiyorum artık."

Ghaya başını eğdi. "Siz nasıl isterseniz." dedi ve odayı terk etti. Birkaç dakika sonra elinde oldukça büyük bir elmas kolye ile gelmişti. Elmasın kenarlarında çıplak gözle okunması oldukça zor olan yazılar vardı. Onlardan yayılan bir enerji, taşın parlaklığını arttırıyordu.

"İşte bu, benim son değerlim. Onu da mutlu olacağım bir haber için feda etmekten pişman olmayacağım."

Bu sırada şehrin kapısında dört kişi belirmişti. Kapüşonları sebebiyle yüzleri belli olmuyordu. Kendinden emin adımlarla muhafızlara doğru geldikleri zaman önlerine geçen iki kişi onları durdurdu.

"Kendinizi tanıtın."

Hiçbiri konuşmadı. İçlerinden birisi sadece kıyafetini el bileğini gösterecek şekilde yukarı sıyırdı. Oradaki garip sembolü gören muhafız biraz daha yakından bakmak için eğildi. Bu sanki bir evi ezen dev bir yaratığa benziyordu. Bunu farj ettiği anda aniden soğuk terler dökmeye başlayan muhafız, dörtlüdeki herkes doğrudan kendisine bakarken hızlıca kenara çekildi. Yanından geçip giden son kişi, onun yanağına hafifçe vururken "Aferin, aferin." demişti.

Muhafızın kenara çekildiğini gören diğerleri de bir sorun olmadığını düşünüp kapıyı açarak onların girmesine izin vermişti. Böylelikle dörtlü herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadan içeri girdiler.

Sadece bir saat içinde 3. Bölgeyi geçmiş ve 2. Bölgedeki Amelia Belet'in evini sanki elleriyle koymuş gibi bulmuşlardı. Kapıya tıkladıklarında onları karşılayan kişi Ghaya olmuştu.

Dörtlüyü gören hizmetkâr, kenara çekilerek geçmeleri için yol verdi. Hepsi içeri girince de birinin görmediğini umarak kapıyı kapattı.

Kadının beklediği odaya girdiklerinde, hepsi başlıklarını çıkarmıştı. İçlerinden birisi hariç hepsi erkekti. Onlardan da gri saçlı olan birisi yavaşça Amelia'ya yaklaştı.

"Demek bir iş var, ha?" dedi kendini beğenmiş bir şekilde.

"Atalar, değil mi?"

"Evet, evet. Atalar..." diye onayladı adam.

"Sizin işinizde iyi olduğunuzu duydum. Hatta Gölge Katili ile girdiğiniz bir mücadeleyi bile kazanmışsınız."

"Onu yenmek çok da zor bir iş değildi. Tabii kaçtığı için hala hayatta. Onun gibi böcekler için zamanımızı harcamak istemiyoruz."

"Anlıyorum. Öyleyse bu işte de zorlanmazsınız."

Gri saçlı adam gülümsemesini bozmadı. "Biz hiçbir işte zorlanmayız. Sadece ücreti karşılayıp karşılayamayacağına bağlı."

Kadın elindeki kolyeyi ona doğru uzattı. "Bir varisi öldürmenizi istiyorum. Bu yeterli mi?"

Kolyeye bakan adam, dikkatle elmasın kenarlarındaki yazıları inceledi. Sonrasında ağırlığına bakıyormuş gibi elinde tarttıktan sonra "İdare eder. Bir varis için seni sıkıntıya sokmaya gerek yok. Tabii böyle bir yerde ne kadar rahatlık içinde olabilirsen. Daha iyi yerlerde yaşayan köpekler görmüştüm." dedi. Amelia ne kadar kızsa da ses çıkaramadı. "Bize bilgi ver."

"Fırtına Habercisi Mirası'na sahip. Şehirdeki Kılıçdiş Loncası'nın bir üyesi. Bugün sarayda bir ödül törenine de katılacak. Beyaz saçlı bir genç."

"Sarayda öldürmemizi mi istiyorsun?"

"Hayır, sizi şehre girerken görenler olmuştur. Bu benim üzerime kalmamalı. Bu iş bitince başka bir şehre taşınmayı düşünüyorum. Üzerime suç kalmamalı."

"Ah, sen bilirsin. Sarayı yıkmak da çok sorun olmazdı halbuki."

Karşısındaki kişilere bakan kadın, söylediklerini yapacak güçleri olduğunu biliyordu. Bu insanlarınki sadece boş kibirden çok daha öteydi. Ayrı bir dünyaydı.

"Öyleyse anlaştık mı?" diye sordu Amelia. Ghaya da onun yanında duruyordu.

Gri saçlı adam kolyeyi arkasındaki kapüşonlu kadına atarken "Oldu bil." dedi. "O varis var ya, yakında yok olacak."

Hikaye İle İlgili Bilgiler #91

Yazıtlar sadece ekipmanlarda kullanılmaz. Bazı mücevher gibi değerli eşyaların değerini katlamak amacıyla yazıtlarla süslendikleri de olmuştur. Bu tür işler çoğu yazıt ustasının nadiren yaptığı şeyler olması nedeniyle bedelleri sıradan yazıtlardan biraz daha yüksektir. Çoğu soylu ailesi bu tür bir mücevhere sahiptir ve aileleri sembolize eder.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44428 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr