6. Cilt: İsyankar, Bölüm 1

avatar
297 1

Mathias - 6. Cilt: İsyankar, Bölüm 1


6. Cilt: iSyAnQâR
Bölüm 1

"Dikkatli in! Bir sakatlık çıkarıp bize yük olma!"

Yaklaşık 15 kişilik bir grup, geniş arazide buldukları bir çukurun ağzında duruyorlardı. Birkaç kişi de aşağı inmişti. Bulutlu hava nedeniyle güneş ışıkları yeryüzüne pek de rahat inemiyordu. Bunun da etkisiyle çukurun içi daha da karanlıktı.

"Yak artık şu ışığı!" diye bağırdı bir kadın. Kızıl saçları sadece boynuna kadar iniyordu. Kafasının iki yanından demir tokalarla tutturulmuştu üstüne.

Onun bağırışı üzerine aşağıdan güçlü sayılabilecek bir ışık geldi. Girişi komple aydınlatmıştı. "Lanet olsun! Gözüm!"

"Şu kristali kullanırken doğrudan bakma dedik sana kaç kere."

"Kes sesini, Lugeth."

Girişin aydınlatılması üzerine dışarıdaki kişiler de aşağı inmeye başladılar tek tek. Çukur çok geniş sayılmayacağından dolayı bu şekilde iniyorlardı.

Onlar inmeye devam ederken başka birisi "Eşyanın burada olduğundan emin miyiz?" diye sordu.

Başka birisi de "Lider asla yanılmaz. Hazineleri hep hissetmiştir." karşılığını verdi.

"Ayrıca bu seferki enerjinin oldukça kuvvetli olduğunu söylemişti. Bir Antik Hazine bile olabilir!"

"Öyleyse yaşadık demektir! Sıradan ücretlerin çok üzerinde satabiliriz!"

"Konuşmayı kesip aşağı gelin!" Çukura inen kadın, yukarıya doğru bağırmıştı. Bu sebeple kalanlar da aceleyle aşağı indiler.

Aşağısı oldukça geniş bir mahzen gibi duruyordu. Işık kristalleri sayesinde içerisi oldukça aydınlıktı. Duvarlardaki işlemelerin her bir detayı görülebiliyor, bu işçiliğin mükemmelliği herkes tarafından anlaşılabiliyordu.

"Yazıtlar." dedi başka birisi. Tıpkı kadın gibi kızıl saçları vardı. Fakat oldukça gençti. Belki 20 yaşında bile değildi. "Kesinlikle güzel bir şeye gidiyoruz."

"Sizce bir Antik Hazine olabilir mi, Lider Uriel?"

Kızıl saçlı genç, konuşan kişiye doğru dönerek "Antik Hazine aurası hissedemiyorum. Fakat buradayken kesin bir şey söyleyemem. Enerjisi, saklandığı odada baskılanmış olabilir." dedi. Tüm bu hazine avcısı grubunun lideri bu gençti.

Arkadan başka birisi daha geldi. Siyah, uzun saçları olan bir kadındı. Fiziği oldukça güzeldi. Çekici bir havası vardı. "Yazıtları okumamı ister misin, Uriel?"

"İşin bu değil mi zaten? Sormana ne gerek var?"

Ters bir cevapla biraz bozulan kadın yine de işe koyularak yazıtlara doğru ilerledi. Üzerlerindeki enerji sayesinde hafif parlak görünen harfler, dünya üzerinde artık kullanılmayan bir dile ait gibi görünüyordu.

Birkaç dakika boyunca sembollere bakan kadın "İlerlenilmemesi gerektiği konusunda uyarılar sadece." dedi.

"Her zamanki ucuz numara." dedi kızıl saçlı kadın.

Uriel de "Devam edin." diye ekledi.

"Yalnız," Siyah saçlı kadın devam etti konuşmaya. "Bu seferki uyarılar antik dille yazılmış. Unutulmuş herhangi bir dil değil. Sıradan yazıt diline tam olarak benzemiyor. Dikkatli olsak iyi olabilir."

"Dikkatli olacağız zaten." Lider, önlerindeki uzun koridora ve kenarlardaki duvarlarda bulunan parlak sembollere baktı. "Her zamanki ucuz numaralar." Arkasına dönüp "Hey, sen." diyerek birini işaret etti. "Önden yürü."

"B-Ben mi?" İşaret edilen adam tedirgindi. Yolda tuzak olmadığını düşünmek tam bir aptallıktı.

"Dediğimi yap." Kızıl saçlı gencin gözleri hafifçe parladığında aynı şekilde konuştuğu kişininkiler de parladı. O andan itibaren hiçbir itiraz etmeden yürümeye başlayan adam, ilerledikçe hizasına geldiği yazıt sembolleri daha da parlamıştı. "Ne oluyor?"

"Baskı artıyor." dedi adam, hala zihin kontrolündeyken.

"İlerlemeye devam et." dedi Uriel.

"Uriel," Kızıl saçlı kadın oraya geldi. "Bu adamın gücü Büyücü Üstadı seviyesinde. Neden başka birini yollamıyorsun?"

"Onun gücündeki birinin nereye kadar gidebileceğini görmeliyim." Koridordaki 5 çift yazıt sembolüne bakan genç konuştu. Bu sırada adam üçüncü çifte kadar gelmiş ve durmuştu.

"Neden durdun?" diye sordu lider.

"Hareket edemiyorum. Baskı çok fazla."

Kızıl gencin gözleri iyice parladı. Adamın arkası dönük olmasına rağmen aynı şekilde onunkilerin de parlaklığı artmıştı. "Dediğimi yap."

Vücudu titremeye başlayan adam ayaklarını sürükleyerek bir adım daha ileriye gitti ki bir anda kulaklarından kan fışkırarak yere yığıldı.

"Demek ki Büyücü Üstadı Seviyesi, 4. çifte dayanamıyor. Bu da demek ki ancak bir Büyücü İmparatoru karşıya geçebilir."

"Yani sadece sen ve ben mi?" Kızıl saçlı kadın ona sordu.

"Hayır, abla. Herkesi geçici olarak Büyücü İmparatoru yapacağız. Yazıtları geçince baskı kalkacaktır." Sonrasında elini depolama yüzüğüne atıp birçok hap çıkardı. "İçin ve koşmaya başlayın."

Onun emriyle herkes hapları içer içmez koşmaya başladılar. İlk iki çift sembol, onlara vız gelmişti. Çoğusu hissetmemişti bile. Üçüncü de baskıyı hissettiler. Dördüncüde biraz daha arttı. Beşincide ise hareketleri yavaşladı ama zorlukla da olsa bir adım daha atıp yazıt engelinden kurtulmuşlardı. Uriel ve ablası da oraya geldi.

"Fazla kaynak harcadın. Bu hazinenin geliri, giderimizi karşılayacak mı?"

"Buna inanıyorum."

Tüm grup koridorun sonuna geldikleri zaman köşeyi döndüler. Karşılarına başka bir koridor çıkmıştı.  Duvarlarda pek çok eğimli delik vardı. Sivri uçlu enerjiler, hızla bir delikten diğerine uçuyordu.

"İlk defa ikinci bir tuzak ile karşılaşıyoruz. Gerçekten de gitmemizi istemiyor olmalılar." dedi kadın.

"Salgar, işini yap." İri ve kısa sakallı bir adam öne çıkarak depolama yüzüğünden kocaman bir demir parçası çıkardı. Öylesine büyük ve ağırdı ki zemine düşünce çatlamasına neden olmuştu.

Salgar isimli adam ellerini demire değdirdiği anda tüm parça sıvılaştı ve onun istediği şekilde hareket etmeye başladı. Sıvıyı şekillendiren büyücü, n şeklinde, ileriye doğru uzanan uzun bir parça yapmıştı.

"Şimdi iş bana düştü yine, değil mi?" dedi siyah saçlı yazıt ustası.

Uriel "Bizi fazla bekletme." diye karşılık verince hemen işe koyulmuştu. Kendi yüzüğünden çıkardığı birkaç malzemeyi karıştırdıktan sonra parmağını batırıp, Salgar'ın şekillendirdiği metale yazıt sembolleri çizmeye başladı. Çünkü koridorda uçan yoğun enerji, bir Büyücü İmparatorunu bile orada yokmuşçasına delebilirdi.

"Neyse ki kaynaklar sağlam." diyen kadın, birkaç farklı bölgeye aynı sembolü çizmişti. Harflerden yayılan bir enerji, metal tabakayı kapladıktan sonra, iri adamın el hareketiyle birlikte kıvrımlı levha havalandı.

"Dene bakalım."

Metal levha, koridorda ilerlemeye başladı. Havada süzülerek ilerlerken enerjinin tehlike oluşturduğu noktaya gelince ona çarpan enerji, farklı bir yöne doğru sekmişti. Bu durum yazıt ustasının memnun bir ifade takınmasına sebep oldu.

"Yazıtlarımın gücü çok iyi."

"Sağladığım kaynakların kalitesi sebebiyle böyle şeyler yapabiliyorsun, unutma." diyen lider, önden yürürken "Gidiyoruz." diye emir verdi. Diğerleri de onun peşinden gelerek levhanın içinden geçip karşıya ulaştılar. Hemen ardından Salgar, metali tekrar şekillendirerek baştaki haline döndürdü ve tekrar yüzüğüne yerleştirdi.

"Oldukça kolay ilerliyoruz." dedi kızıl saçlı kadın. "Biraz fazla kolay sanki?"

"Hayır," Uriel'in yüzünde bir tebessüm vardı. "Kolay ilerliyoruz çünkü eski çağlardaki insanlar gibi sadece gücümüze güvenmiyoruz. Bir Büyücü Azizi, pekala geçebilirdi buralardan."

İlerlemeye devam eden grup, nihayet büyük bir kapının önüne geldi. Kemerli kapının üzeri, antik dile ait harflerle doluydu. "Ne yazıyor?"

Yazıt ustası kadın, öne çıkarak sembolleri incelemeye başladı. Gözlerini kısmış, her detaya iyice bakarak anlamaya çalışıyordu.

"Yine fazla uzun sürüyor."

"Ne yapmamı bekliyorsun? Bu sıradan yazıt dili değil. Bir şeyler anlayabildiğim için mutlu olmalısın." Liderin hoşnutsuzluğuna böyle çıkışmıştı kadın.

"Yeterli olamayacağını bilseydim başka birini alırdım yanıma. Senin yerinde olabilmek için can atan çok kişi var. Bu yüzden neden sesini kesip işine odaklanmıyorsun?"

Kadın cevap veremedi. Sadece kızgın bir yüz ifadesiyle harflere bakmaya devam etti. Kısa bir süre daha inceledikten sonra "İçeride hiç kimsenin almak istemeyeceği bir şey olduğu yazıyor. Hazine istiyorsan dünyada bundan başka yüzlerce hazine varmış. Onlar çok daha iyi bir seçenekmiş." diye açıkladı.

Bu uyarı, arkasındakileri tedirgin etmesine rağmen Uriel'i gaza getirmişti. "Bu kapının arkasındaki şeyi istiyorum. Kapıyı açın."

Çekine çekine de olsa öne çıkan büyücüler, kapıyı ittirmeye hazırlandılar. Fakat onlar daha dokunur dokunmaz kapıdaki semboller bir anda değişti ve kapı kendiliğinden yavaş yavaş açıldı.

"Ne diyor?"

Yazıt ustası kısa bir bakış daha attı. "Uyarıldığımız. Artık bize zorluk çıkarılmayacakmış."

"Güzel."

İçeri giren grup, koridora göre oldukça geniş olan odayı inceledi. Kralların saraylarında bile bu denli büyük bir oda olup olmadığı meçhuldü. İçerisinde tavanı desteklemek için koyulmuş 16 sütun vardı. Yükseklikleri üç insan boyunu aşıyor gibi görünüyordu.

Fakat en dikkat çeken şey, odanın ortasındaki bir taş büstte duran kılıçtı. Kabzası simsiyah bir maddeden yapılmıştı. Sıradan birşey gibi durmuyordu. Demiri ise kabza tarafından ince başlayıp, ortalarda genişleyip en uçta tekrar sivrilmişti. Kabzanın kenarlarında yukarı doğru uzanan sivri kısımlar vardı. Silahın üzerindeki sn dikkat çekici şey ise, demirine yazılmış olan harflerdi. Fakat bu mesafeden okunamazdı ne yazık ki.

"Önden git." Uriel arkasındaki birini daha önden gönderdi. Başka bir Büyücü Üstadı olan bu adam, odanın içine girip ilerlerken hiçbir şey olmadı. Sadece tedirginliğinden dolayı biraz yavaştı. Hiçbir şey olmaması onu da rahatlattı.

Bunun üzerine herkes içeri girdi. Odanın etrafını kontrol ettikten sonra tamamen düz duvarları görünce büstün etrafında toplanmışlardı.

"Büstte bir şeyler yazıyor." dedi kızıl saçlı kadın. Herkesin dikkati oraya çekilmişti.

"Oku bakalım."

Yazıt ustası tekrar öne çıktı ve küçük yazılara yakından bakabilmek için eğildi. Bu sırada herkes kılıcı inceliyordu.

"İşçiliği çok iyi sayılmaz. Muhtemelen bir demircinin elinden çıkmadı." dedi genç lider.

"Bu durumda değeri düşmez mi?"

"Hayır, demircinin elinden çıkmamış oluşu, bunu nadir hazinelerden biri yapar. Simyacılar Birliği'ne uygun bir fiyata satabiliriz. Geliştirilebilir hazinelere daha çok ödeme yaparlar daima."

"Pekala, bakalım."

Bir süre kadının okumasını beklediler. Odada uğursuz bir hava vardı. İçeride geçen her saniye herkes daha kötü hissediyor, üzerlerine kasvet çöküyordu.

"Bu kılıcın habis bir hazine olması mümkün mü?" dedi kızıl kadın.

"Habis bir enerjiden çok, başka bir şey hissediyorum. Ne olduğunu tarif etmesi zor."

"Biraz sessiz olur musunuz? Kafamı karıştırıyorsunuz." Onlara kızan yazıt ustası, işine geri döndü. Birkaç satırlık olan bu yazıyı çevirmesi ciddi anlamda zor olacaktı.

Bir süre sessizce bekledikten sonra "Ondan yayılan kötücül his yüzünden bir şeylere saldırasım geliyor." dedi Uriel. Yazıt ustasından hala ses gelmediğini görünce de "Yeter bu kadar beklediğimiz." diyerek kılıca uzanmaya yeltendi.

"Ne yapıyorsun, Uriel?" Ablası onu durdurmuştu. "Biraz daha dikkatli ol. Öylece elini uzatma."

"Ah, haklısın." Lider tekrar arkasına döndü. "Hey, genç adam." diye seslendi birine. "Buraya gel ve kılıcı al."

"Ne? A-Ama ben sadece şifacıyım. Gücüm yüksek değil ki."

"Dediğimi yap." Zihin kontrolü konusunda Uriel gerçekten de iyiydi. Gözleri bir kere parlamaya başladığı zaman kimse ona karşı gelemiyordu. Bazen bedenlerinin sınırlarını aşmasını bile sağlayabiliyordu.

Bu şekilde genç adam öne çıktı ve büste doğru ilerledi. O sırada yazıt ustası "Biraz sabırlı ol." dedi. "Halletmek üzereyim."

"Tüm gün seni bekleyemem. Bu güzel şeyi bir an önce almak istiyorum." Yine liderin bir işaretiyle birlikte herkes bir yay çekmiş ve ucunu kılıcı almak için gönderilen gence doğrultmuştu. Oklarının başlarında küçük harfler vardı. Olası bir durumda onu öldürmek için çoktan hazırlardı. Bu baskı, gencin soğuk terler dökmesine neden oluyordu.

Kılıcın dibine gelince yutkundu. Onun kabaca işçiliğine göz gezdirirken istemeye istemeye elini uzatmaya başladı. Titreyen eli havada yavaş yavaş ilerledi ve ucu kılıca değmeye bir santim kala gözleri iyice açılan yazıt ustasının sesi duyuldu.

"DUR!"

Fakat çok geçti. Genç şifacı, kılıca dokunduğu anda ondan yayılan bir dalga, herkesi geri savurdu. Yerde biraz yuvarlanıp sürüklendikten sonra kendilerine gelen kişiler tekrardan oklarını ona çevirirken lider de onu izliyordu. Şifacının normalde gücü Büyücü Ustası Seviyesindeydi. Bu güçte bir değişiklik olmamıştı. O hala bir Büyücü Ustası'ydı. Ama yayılan baskı, çok farklıydı.

"Sersem!" dedi yazıt ustası, lidere doğru. "O kılıç, İsyankâr!"

O ismi çoğu kişi bilmese de kızıl gencin gözlerinde büyük bir heves ortaya çıktı. "Öyleyse artık işi bırakabiliriz. Simyacılar Birliği, İsyankâr için bize birkaç krallığı alabileceğimiz kadar ödeme yapacaktır."

"Aklın almıyor mu? İsyankâr şu anda onun elinde." Kadının yüzünde ciddi bir tedirginlik vardı. Başını yavaşça kılıcı tutan gence çevirdi.

O, tamamen hipnotize olmuş gibi kılıca bakıyordu. Bir eliyle kabzasını tutmuşken diğerini demirin üzerinde gezdirdi.

"Öldürün onu." Liderin emri üzerine gerilmiş olan yayların tümü serbest bırakıldı ve yazıtla desteklenmiş oklar, gence doğru uçtu. Hemen hemen aynı zamanda duyulan birkaç sesle birlikte, parçalanmış oklar geriye savrulmuştu. Şifacının gözleri, kırmızı bir şekilde parlıyordu.

"Hey," Uriel hemen konuşmaya geçti. "O kılıç oldukça kötü bir eşya. Hadi, onu bırak da seni iyileştirelim."

"Kendi yöneten yine benim." dedi genç sadece. Gözleri hala kılıcın üzerindeydi. "Bana ne yapacağımı söyledin." dedi ardından. Parlayan gözleri kılıçtan uzaklaşarak liderin üzerinde durdu. "BANA NE YAPACAĞIMI SÖYLEME!!"

"Lanet olsun sana, kızıl piç!" Yazıt ustası hemen geriye doğru kaçarken kılıçlı genç, bir anda ileri atıldı. Ayakları yere öylesine sağlam basmıştı ki zemini biraz çökerterek büstün üst kısmının yıkılmasına neden oldu.

"Dur!" diye bağıran kızıl gencin gözleri fazlaca parlamıştı ki tüm gücünü kullandığını belli ediyordu. Fakat onu durdurmaya yetmedi. Hatta en ufak bir etkiye bile sahip olmadı. Bu yüzden çareyi yana atılmakta buldu.

Tam saldırıyı savuşturmuştu fakat sanki kılıç tamamen ona odaklıymış gibi bir anda yön değiştirerek bir kolunu kopardı. Uriel'in çığlığı diğerlerinin de geri çekilmesine neden oldu. Ablası bir anda yanında bitmişti.

"Seni buradan çıkaracağım." diyip bir geçit açmaya çalıştığı sırada öfke dolu bir ifadeyle kendisine yaklaşan kılıçlı genci gördü. "Uzak du-"

Daha konuşmasını bitiremeden kafası uçmuş, akan kanını etrafa savurarak uzak bir köşeye düşmüştü. "Emir vermeye kalkma."

Kadının öldüğünü gören gencin gözleri biraz daha açılırken yine parladı ve "Ne bekliyorsunuz!? Saldırın!" diye bağırdı. Herkesi bir anda kontrolü altına almıştı.

Salgar tekrar metalini çıkarıp onu sivri uçlu silahlar halinde şekillendirirken yerden çıkan ince dallar, gence doğru ilerlemeye başlamıştı.

"İnsanlara emir veriyorsun." dedi yavaşça. Sesi, bir celladın soğukkanlılığına sahipti. "Bu dünyada olmaması gereken bir şeysin."

Kılıcın demirindeki harfler parladı. Hemen ardından tek savruluşuyla birlikte ortamdaki uğursuz hava aniden yükselmiş ve tüm büyüler bozulmuştu. Herkes şaşkınlığa uğrarken o hiç tereddüt etmeden geri sürünmeye çalışan Uriel'i yakaladı.

"Dünyamda senin gibileri istemiyorum." Bu cümlelerin ardından zeminden akan kana bir kaynak daha eklenmişti. Kızıl gencin kafası da ablasınınkinin yanına yuvarlanırken diğerlerine döndü kılıçlı genç.

Zihin büyücüsünün ölümüyle zihin kontrolünden çıkan insanlar, korkuyla kenara sinmişlerdi. O, onları süzerken yazıt ustası "Ne olursa olsun, bir şey emretmeyin." dedi sessizce.

Fakat kılıçlı genç bir anda onun dibinde belirerek kılıcını ona doğru sapladı. Son anda kurtulan kadın, kırık büste doğru sürünürken arkasındaki kişiler "Bırak onu!" diye bağırdılar.

Bu emir, tüm dikkati üzerlerine çekti. Tüm korunma çabalarına rağmen İsyankâr'ın gücünü hepsi hissetmişti ölmeden önce. Sonunda geriye sadece yazıt ustası kalmıştı.

"Ben emir vermek istemedim! Sadece yapmamamız gereken şey hakkında bilgilendiriyordum!" diye bağırdı bir elini ona doğru uzatırken. "Emir vermek istemedim!"

"Senin gibiler midemizi bulandırıyor." Yazıt ustası durumun değişmeyeceğini anladığı anda son bir çabayla yüzüğünden daha önceden farklı yazıtlar döşediği kağıtları çıkarıp kendini korumak istedi. Fakat o daha elini yüzüğe atmışken iki kolu da koparıldı. Bir şifacı olmasına rağmen bu genç, sanki kılıç kullanırken doğmuş gibiydi.

Çığlıklar atarak kıvranan kadın geri kaçmaya çalışırken de yatay bir şekilde savurduğu kılıçla onu ortadan ikiye böldü. Kanlara bir kan daha karışmıştı. Ölmeden önce son gördüğü şey, nihayet çevirmeyi başardığı, büstün üzerindeki yazıydı.

Beni yöneten yine benim.

Bu dünyada emre yer yok.

Asi Büyücü Goruga'nın kendi ruhundan dövdüğü kılıç, İsyankâr...

Herkes ölünce tek başına kalan genç, ayaklarını ıslatan kana aldırış etmeden yürüdü odanın içinde. Kapıya kadar gelmişti ki aniden durup kılıca baktı.

"Ne?" dedi. "Ama ben bunu istememiştim." Biraz durdu. "İstedim mi? Sen nereden biliyorsun?"

Ondan başka kimse yoktu. Konuşurken gözlerini kılıçtan ayırmıyordu. "Ama ben Goruga değilim ki? Benim adım Vallis." Durdu. "Ben Valis... Öyle mi? Ama sanmıyorum. Ben o değili... Ben... Ben O muyum?"

Kılıçtan yayılan uğursuz aura gittikçe güçlenmişti. Öyle ki hazine avcısı grubu şu anda içeri girmiş olsalardı, Uriel gibi birisi bile asla kılıca yaklaşmak istemezdi.

"Ben... Ben O'yum... Değil mi?.. Evet, evet ben O'yum. A-Adım Goruga..."

Onun sesinden başka en ufak bir ses yoktu. "Onun istekleri mi? Yani benim isteklerim mi? T-Tabii ki, emir verilmesine dayanamıyorum." Birkaç saniye daha durdu kılıca bakarak. "Onları dünyada istemiyoruz. Kralları, yöneticileri, hiçbirini, değil mi? Dünyayı arındırabilir miyim gerçekten de?"

Cesetler her yere serpiştirilmiş gibiydi odada. Zemin neredeyse tamamen kanla kaplıydı.

"Tabii ki yapabilirim." Kırmızı şekilde parlayan gözleri iyice açıldı. "Neden yapamayayım ki? En başından beri istediğim bu değil miydi zaten!?" Artık bağırıyordu. "Binlerce yıl bunun için beklemedim mi!? Şimdi yapabilecekken neden onun isteklerini gerçekleştirmekten vazgeçeyim!? Baba! Çocuğun, senin adınla, isteklerini yerine getirecek! Emirleri bu dünyadan sileceğim! Buna da en yakın yöneticiyle başlayacağım! Kendimi yöneten yine benim!"

Hikaye İle İlgili Bilgiler #79

Antik Çağ'da, büyücülerin büyünün tüm ilmine sahip olmaları nedeniyle pek çok şey yapılabilirdi. Antik Hazineler bunları kapsayan genel ad olmakla birlikte çeşitlerinde bir sınır yoktur. Antik Hazineleri bazen tek kişi, bazen ise bir topluluk yapabilirdi. Bir şeyin Antik Hazine sayılabilecek bir düzeyde olabilmesi için bir güç seviyesini aşmış olması gerekir. Bu nedenle topluluk yerine tek kişinin yaptığı Antik Hazineler, büyücünün başka kimseye ihtiyacı olmamasından dolayı daha güçlü kabul edilmiştir.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44447 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr