5. Cilt: Büyü Hırsızı, Bölüm 13

avatar
281 1

Mathias - 5. Cilt: Büyü Hırsızı, Bölüm 13


5. Cilt: Büyü Hırsızı
Bölüm 13

Hanın kapısını yavaşça ittirirken yüzünde yine kasılmış bir ifade vardı. Gözlerini kısarak içeri girip ağır adımlarla yürüdü. Bakışları, masalarda oturmuş olan onlarca insanın üzerinde tek tek gezindi. Az önce gördüğü suratı tekrar bulabilmeyi umuyordu. Fakat bu umudu çok geçmeden söndü. Tabii ki bu hana girmiş olabilme ihtimali vardı. Fakat kesinlikle bir masada oturacak kadar salak değildi.

Bara yaklaşırken göğsünü gere gere yürüdü. Hancı, orta yaşlı bir kadındı. Yüzünde ciddi bir ifadeyle gence bakıyordu. "Ne kasıla kasıla yürüyorsun lan?" oldu ilk cümlesi.

Mathias da kalınlaştırdığı sesiyle "Buralarda olan şeylerden haberi olan birine benziyorsun." dedi. Onun tam karşısındaki tabureye otururken kısık gözlerini kadına dikmişti.

"Bir şey içmeyeceksen tezgahı boşuna meşgul etme, tipsiz." Bunu demesi tuhaftı. Çünkü yıldırım büyücüsünün yüzü yakışıklı denebilecek kadar iyiydi. Öte yandan kadının pek de çekici olduğu söylenemezdi.

"Baban tipsiz." diye karşılık verdi genç büyücü, bir anlık dalgınlıkla. Kadının yüz ifadesi iyice katılaşırken de "Bizim oralarda tipsiz lafı iltifat kabul edilir. Biri sana derse aile büyüklerinden birine çevirmen gerekir lafı. O yüzden yani, yanlış anlama." diye ekledi.

"Ne istediğini söyle."

"Buralarda koşa-"

"İçecek olarak sordum. Boş sorularınla kafamı şişirmeden önce biraz ödeme yapmalısın."

"Tamam be! Ver bakalım bana oradan, en sertinden bir... Elma suyu."

Tek kaşını kaldıran hancı "Elma suyu mu?" diye sordu. Bu tür bir sipariş beklemediği açıktı. "Yaşın kaç senin?"

"Sana ne lan yaşımdan? Sipariş de beğendiremiyoruz."

"İyi." Üstünkörü bir ilgiyle elma suyunu bardağa dolduran kadın, sertçe onun önüne bıraktı. Kollarını göğsünde kavuşturduktan sonra ise ona bakmaya başladı.

Elma suyunu bir dikişte bitiren Mathias, bardağı tekrar doldurması için uzatırken "Bir arkadaşımla koşu yarışı yapıyorduk az önce de. Kaybettim ben onu. Buralardan koşarak geçen birini gördün mü?" diye sordu.

Bardağı tekrar doldurulup önüne koyulmuştu. Şüpheli bakışlar onun üzerinde bir süre dolandı. "Görmedim."

"Hadi hadi, görmüşsündür. Şu gözlere bak, sanki gökyüzünde uçarken dünyaya tepeden bakan bir şahinin gözleri gibi. Senin bu gözlerinden bir şey kaçar mı?" Gülümsemeye çalışarak söylediği bu cümlede oldukça zorlanmıştı. Bir etki bırakmasını umuyordu bu yüzden.

"Görmedim dedim ya. Anlama sorunun mu var?" cevabını aldı fakat. İstediğine ulaşamamıştı.

Genç büyücü yöntem değiştirdi. "Bana bak karı, vazife başındaki lonca üyesine yanlış bilgi vermenin cezasını biliyor musun?"

"Anlaşıldı." Hancı, bir elini ağzına götürerek ıslık çaldı. Masaların arasında dolaşan iri bir adam anında yanlarında bitmişti. "Çöpleri çıkar, Rolfe."

Rolfe, Mathias'ı ensesinden tuttuğu gibi handan dışarı atmıştı. Kıçına yediği tekmenin izi duran genç büyücü, hemen arkasına döndü. "Adamsan teke tek gel lan!"

"Zaten tek başına attı." Kadının sesi geliyordu hala. "Kalabalık yapma da kaybol."

"Elma suyunuz da bir şeye benzemiyor! Az kaliteli ürün sat, dolandırıcı karı!"

"Rolfe, patakla şunu!" İri adam kendiaine doğru gelmeye başlamadan Mathias çoktan kaybolmuştu. İnsanların arasında yürürken etrafında kalınabilecek başka mekan olup olmadığına baktı. Görünürde yok gibiydi.

"Nereye kayboldu bu şerefsiz?" Kendi kendine konuşarak yürüyordu. "Tanrım, karşıma çıkardın, tamam da niye bir de kaybettiriyorsun? Savaşıp da dayak yesem böyle koymazdı. Ki yedim de yani."

Bu sırada onun atıldığı hana sıradan görünüşlü bir genç girmişti. Yüzüne dökülen siyah saçlarını eliyle düzeltirken hancıyı selamladı. "Merhaba, Glenda."

"Merhaba, Aryn. Yorulmuş görünüyorsun."

"Biraz spor yaptım. Şimdi dinlenmek için odama gidiyorum." Merdivenleri çıkıp odasına girmeden önce de iri kıyım adama dönerek "Kolay gelsin, Rolfe." dedi.

"Teşekkürler, Aryn." Adam işine dönerken o da odasına girmişti.

Odasının içi oldukça sadeydi. 1. Bölgedeki bir handa olması garipsenecek kadar kalitesizdi. Genellikle her şeyin en yüksek kaliteleri bu bölgede bulunurdu. Hanlar da buna dahildi. Ama bu han tıpkı gencin görünüşünün diğer insanlardan ayrılması gibi diğer hanlardan ayrılıyordu.

Cebinden çıkardığı birkaç parça eşyayı masanın üzerine koydu. Yatağa otururken derin nefesler alıyordu. "Çok yakındı." dedi yavaşça. "Şu anda bir savaşı göze alamam. Özellikle de güpegündüz."

Böylelikle yatağına uzandı. Tavana bakarken göz kapakları ağırlaştı ve kendini uykunun kollarına bırakması uzun sürmedi.

----------

"Bi' dur lan!" Hana geri dönen Mathias, kendisini tekrar dışarı atmaya çalışan Rolfe'e bağırıyordu. "Dilinizi çözdüm bak! Altını kaçırıyorsunuz!"

"Bekle, Rolfe." Glenda, adamı durdurduktan sonra genç büyücüye yaklaşmasını işaret etti. "Altının mı var?"

"Boş adam mı sandın sen beni? Paralarımı vursam beş takla atarsınız. Böyle de zengin biriyim işte."

"Ne istiyorsun peki?"

Mathias ona yanaşarak yine tam karşısındaki tabureye oturdu. "Ufak bir sorum var." dedi, kesesinden bir altın çıkarırken. Tezgaha koyup kadına doğru sürükledi. "Buralarda koşan, hafif fakir görünüşlü birini arıyorum."

Kadın altını alırken "Biraz daha tarif et." dedi.

"Koşuyor işte. Milleti sağa sola ittire ittire. Siyah saçlı."

Hancı, gözleriyle tezgahı işaret edince Mathias istemeye istemeye bir altın daha koydu.

"Biraz daha tarif et."

"İnsana benziyor işte. Daha ne kadar tarif edeyim lan! Gördün mü görmedin mi? Krem rengi kıyafeti olan genç biri."

Son tarifi duyunca kadın biraz duraksadı. Rolfe'ün yüzüne kısa bir bakış attıktan sonra aldığı altınları da geri koyarak "Görmedim. Altınını da istemiyorum. Çık hanımdan." dedi.

"İyice bi' düşün istersen?" Genç büyücü bir altın daha gösterdi. Fakat kendini yine kıçına tekme atılmış bir vaziyette dışarıda buldu.

"Bir daha gelme."

"Çok meraklıyız zaten sizin hanınıza! Başka yerde de bulurum lan ben! Sizin vereceğiniz bilgiye mi kaldık! Zaten körsünüz! Sokaktaki herkes gördü siz nasıl görmediniz!?"

"Git lan işine!"

Yıldırım büyücüsü ayağa kalkıp üzerini çırptıktan sonra loncaya doğru yürümeye başladı. Yüzünde hınzır bir gülümseme vardı. "Onlarda bir şey olmadığını düşündüğüme inandılar cidden de. Ulan yüzünüze bakıp da onu hanınızda sakladığınızı anlayamayacak biri varsa gidip kulenin tepesine falan otursun. İnsanda kafa olunca her şey kolaylaşıyor tabii. Tek başımayım diye bir şey yapamayacağıma güvendiniz. Loncayı buraya yığayım da görün. Zeka bunlar hep. Zehir gibiyim her zamanki gibi."

----------

"Burası mı?" Eleanor, hanın önünde durup binayı incelerken sordu.

"Aynen." Onlara olan her şeyi anlatmış olan Mathias, buraya kadar getirmişti tüm loncayı. Dorian hariç tabii ki... O şu anda lonca binasında oturuyordu. Lonca lideri gelmesine izin vermemişti.

Garvin "Bu da diğer planların gibi bir şeyse suratına yumruğumu geçireceğim artık, Mathias." derken sinirli gibiydi. Genç büyücünün planları genellikle garip oluyordu.

"Tabii, kıskanıyorsun zekamı, değil mi? Müthiş planlar yapmamı kaldıramıyorsun. Ama işte tanrı vergisi, ne yaparsın? Bazılarımızda yok."

"Müthiş plan dediklerin bizi değişik değişik hallere sokan zırvalardan başka bir şey değil."

Yardımcı lider araya girerken "Bunu sonraya saklayın." diye uyardı. Lonca lideri de arkaya döndü.

"Admon ve Mirabel, siz ikiniz binanın çevresinde durun. Eğer şu anda binadaysa biz girince uçarak kaçmayı deneyecektir. Onu indirme görevi sende, Admon. Yerini al."

İkizler başlarıyla onayladıktan sonra hızla bir çatıya çıktılar. Mirabel daha hızlı çıkmıştı. Erkek kardeşinin ise her yeri görebilmesi için uygun bir yerde olması gerekiyordu. Bu nedenle hanın çatısına çıkmıştı. Büyü Hırsızı nereden kaçarsa kaçsın, onu vurabilecek bir konumda olacaktı. Yayı elinde hazır bekliyordu.

"Pekala, içeri giriyoruz."

Eleanor'un önderliğinde hana giren grup dikkat çekti. Hancı Glenda, onlara bakarken Rolfe de yaklaşacak gibi oldu fakat lonca liderinin bakışları, adamı durdurdu. Hiç şüphe yoktu ki bire bir bir mücadelede, bu kadın onun pestilini çıkarabilirdi rahatlıkla.

"N'aber, dolandırıcı karı? Abilerimle ablalarımı çağırdım." Mathias yüzünde sinir bozucu bir gülümsemeyle göründüğünde, hancının kaşları çatıldı.

"Demek sendin."

Kaslı kadın, tezgaha yaklaşarak elini koyduğunda tüm han onları izliyordu. "Kimse ses çıkarmayacak." Sesi çok otoriterdi. İtiraz eden kimse olmamıştı. "Burada bir arama için bulunuyoruz. Karşı çıkan olursa önce kendimiz cezalandırıp sonra da Şehir Polisi'ne teslim edeceğiz."

Glenda hiçbir şey diyemedi. Beyaz saçlı gencin gerçekten de görev üzerindeki bir lonca üyesi olduğunu düşünmemişti. Şimdi ise yaydıkları enerjiden dolayı güçlü oldukları anlaşılan bir grupla birlikte gelmişti. Sinir bozucu şekilde gülümsemesine rağmen kimse ona bir şey diyemezdi. Şu anda arkası çok sağlamdı.

"Burada olduğunu biliyoruz." dedi Eleanor, Glenda'ya. "Hangi odada? İşimizi uzatmadan göster. Böylelikle kendi suçunu biraz hafifletmiş olursun."

"Aradığınız kişi her kimse, burada değil." Kısa boylu, hafif şişman kadının gözlerinde pek de çekingenlik belirtisi görülmemişti cevap verirken.

"Ona sormaya gerek yok." dedi Eva. "Yukarıya baktım. Kapısı kapalı olan sadece 1 oda var."

"Öyleyse çıkalım."

Herkes birlikte yukarıya çıktıkları zaman kapalı kapının önünde sıraya dizildiler. Her birinin elinde Mahkum Kelepçeleri duruyordu. İçeriden hiçbir ses gelmiyordu. Yavaşça girmeyi denemeyeceklerdi yine de. Eleanor kapıyı tek tekmeyle uçurmuştu.

İçeri dalıp da anahtar aletkerinin ucunu uzattıklarında açık bir pencere ve düzenlenmiş eşyalar haricinde hiçbir şey görmediler.

"Kaçıyor." Mirabel'in sesi duyuldu. Hemen ardından ise acılı bir ses ve gökyüzünden düşen Büyü Hırsızı'nın çöplerin arasına düşüşü...

"İyi atış, Admon!" Herkes pencereden aynı şekilde aşağıya atlayıp gencin üzerine doğru koşmaya başladılar. Onun eşyalarını öylece hazırlanmış gören Mathias ise birkaç saniye daha odada kaldıktan sonra katıldı onlara. Büyü Hırsızı'nın toparlanması uzun sürmemişti.

Ellerini yere doğru uzatarak kendini yukarı fırlattı. Yerde göçük oluşmuştu. O sırada rüzgarı delerek ilerleyen başka bir ok, bacağına saplandı. Üzerinde durduğu çatıda sendeleyerek yürüyordu. Başka bir ok da koluna saplanınca, cidden zor bir duruma düşmüştü.

Tüm Kılıçdiş Loncası ona ulaşmak üzereydi. Dibinde beliren bir geçitle bir anda yanına geldiler. Eleanor hızla onu yakalayarak havaya kaldırıp çatıya vurdu. Kaburgalarının çatırdadığıni hisseden genç, sürünerek biraz daha ilerlerken Mathias'ın Çarpma'sına maruz kalınca hareketsiz kaldı.

Kadın ona yaklaşarak bir ayağını göğsüne bastırdı. Anahtar kristaline gerek duymadan elindeki prangayı boynuna geçirmeye hazırlanıyordu. "Her kaçışın bir sonu vardır, duymadın mı?"

Onun gözlerinde ise garip bir ifade vardı. Suçluydu, fakat yine de yüzündeki ifade Eleanor'un garip hissetmesine neden oldu.

"Boşuna uğraşıyorsunuz. Hiç uğraşmanız gerekmiyordu oysa ki."

"Bizden birinin büyüsünü çalıp da öylece kaçabileceğini mi düşündün lan!?" diye bağırdı yıldırım büyücüsü. "Hemen ona geri vereceksin büyüsünü!"

"Hepiniz aptalsınız." Genç, kafasını geriye, kiremitlere yasladı. Öksürdüğünde ağzından kan gelmişti. Lonca lideri onu fazla sert vurmuştu çatıya. Onun artık bitik halde olduğunu gören Eleanor, elindeki prangayı boynuna doğru uzattı. Fakat yerdeki genç, ondan beklenmeyecek şekilde yüksek sesle "Saldırın!" diye bağırdığında, sokaktan geçen insanlardan onlarcası hızla çatılara çıkmaya başladılar. Duraksayan lonca lideri etrafındakilere baktı. Büyücüler kısa sürede çıkmışlardı. Yoksunlar ise zorlansalar da çıktılar.

"Neler oluyor?" dedi Eva. İnsanların bir anda onlara saldırmaya yeltenmeyeceğini düşünüyordu. Ama aniden Büyü Hırsızı'nın büyülerinden birini hatırladı. Zihin kontrolü... "Onları kontrol ediyor!"

"Burada öylece boş boş oturacağımı mı düşündünüz gerçekten de?" Büyücüler onlara saldırmaya başlayınca lonca üyeleri sıkıntıya düştüler. Üzerlerine onlarca büyü yağarken bir çatıda durmak kolay değildi.

"Gücün kesilince bir anlamı kalmayacak!"

Eleanor prangayı tam takıyorken yüzüne gelen bir büyüye karşı kendini savunmak için bir kolunu kaldırdığında, Büyü Hırsızı tek elini hızla ona doğru uzatarak Nesne Hakimiyeti'ni tekrar kullandı. Gücü eskisi gibi olmasa da kadını üzerinden atmaya yetmişti. Ayağa kalkarken ise tüm bedeni yine kiremitle kaplanmıştı. Böylelikle anahtarların kristalleri üzerine yapışırsa kurtulabilecekti, tıpkı geçen seferki gibi.

"Birilerinin beni bulacağını hep biliyordum." Biraz toparlanmaya çalışırken tekrar ellerini uzatarak lonca liderini çatıdan aşağıya attı. Bu büyü ciddi anlamda sinir bozucuydu. Çünkü büyü direncinden çok fazla etkilenmiyordu. Bir büyü olmasına rağmen fiziksel güç uyguladığı için direnmek adına sadece bedeninize güvenebilirdiniz. Eleanor bile buna dayanamazken oradaki başka birinin dayanabileceğini düşünmek saçma olurdu.

"İş sıkıntılı olmaya başladı." Garvin durmadan duvarlar çıkararak onları çatılardaki insanlara çarptırıyor ve düşmelerini sağlıyordu. Yaralanıyorlardı ama tedavi edilemeyecek şeyler değildi. Kimse anahtar kristallerini kullanmayı düşünmüyordu artık. Çünkü işe yaramayacağını biliyorlardı.

Mathias ise durmadan sağa sola Çarpma atıyordu. Gücünü ayarlamaya ayrıca dikkat etmek zorundaydı. Çünkü güçlü bir yıldırım, yoksun birine denk gelirse onu öldürmesi işten bile değildi.

"Buraya gel." Büyü Hırsızı bir elini uzatıp aniden kendine doğru çektiğinde, Eva bir anda ona doğru uçtu. Kendini kontrol edemeyerek onun dibinde bulduğunda, duyduğu cümlelerin onu etki altına alması fazla sürmemişti. "Herhangi bir yere geçit aç."

Ellerini kaldırıp rastgele bir yere geçit açarken kendinde değildi. Yıldırım büyücüsü onu görünce hemen ileri doğru atıldı ama "Dur." cümlesi onu da etki altına aldı. Bu sırada Büyü Hırsızı'nın burnundan kan gelmeye başlamıştı.

Bedenini fazla zorlamasına rağmen buna aldırış etmeden burnundaki kanı sildi. Sonra da sarışın kızın açtığı geçide girmek yerine elini onun başına koydu ve mavi bir enerjiyi onun bedeninden kendininkine çekti. Burnundan akan kan hızlanmıştı. Üstelik bedeninde hala 2 tane ok vardı.

Kızı geri savurduktan sonra onun yaptığı hareketleri tekrarlayarak kendisi bir geçit açtı ve sendeleyerek içine girdi. O gidince bir anda tüm insanlar durmuştu. Mathias da zihin kontrolünden çıktı ve etrafına bakınmaya başladı. Fakat onun gittiğini anlaması uzun sürmedi.

"Büyümü çaldı!" Eva'nın bağırışı herkesin dikkatini onun üzerine çekti. Kızın yüzünde bir telaş ifadesi vardı. Geçit büyücülerinin de temel büyüleri geçitleriydi haliyle. Geçidi olmadan o da tıpkı Dorian gibi kalmıştı.

Aşağı savrulmuş olan Eleanor, Mirabel ile birlikte gelmişti oraya. Mavi saçlı kız, onun düşüşü üzerine yardım etmeye gitmiş, toparlanmasını sağlamıştı. Çatıdan aşağı hızla savrulmak zor bir durumdu.

"Lanet herif! İki kişinin büyüsünü çaldı!" Yıldırım büyücüsü sinirliydi. Şişman olanın durumunu düzeltmeye çalışırken Eva'yı da zor bir duruma sokmuşlardı. Üstelik hala yakalayamamış olmaları da cabasıydı.

Onlara saldıran herkes çatılardan inmeye çalışıyordu. Zihin kontrolündeyken çıkmak kadar kolay olmuyordu tabii ki. O adamın bu kadar kişiyi etkileyebildiğini görmek de şaşırtıcıydı. Kendine bile zarar vermek pahasına böylesi bir işe kalkışmıştı. İşe yaramıştı yine de. Bu insanlar onlara saldırmasaydı, kesinlikle yakalanmış olacaktı.

"Nesne Hakimiyeti, zihin kontrolü, kanatlar, buz kılıcı, madde dönüşümü... Şimdi de geçit büyüsü. Bu adamın bir sınırı yok mu?"

Hikaye İle İlgili Bilgiler #76

Geçit büyücülerinin geneli tek büyüye sahiptir. Bu büyüyü ne şekillerde kullanabildiklerine göre değerleri ölçülür. Birisi tek başına oldukça geniş bir geçit açabiliyorsa değerlidir ya da bir geçidi hareket ettirebiliyorsa ,ki bu yetenek çok nadirdir, değeri kat kat artar. Geçit konusunda beceriksiz bir geçit büyücüsünün başka işlevi yok denebilir. Haliyle geçit büyücüleri için sahip oldukları büyü, çok önemlidir.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44442 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr