4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 11

avatar
284 0

Mathias - 4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 11


4. Cilt: Kıyamet Fırtınası
Bölüm 11

"Resmen işkence..." diye düşündü genç büyücü. Yerde bağdaş kurmuş, gözlerini kapatmış şekilde meditasyondaydı. Yüzünde ne kadar ciddi bir ifade tutmaya çalışsa da gözlerinden yaş geliyordu. "Ah şimdi bir şişe elma suyu olsaydı..."

"Buraya ağlamak için mi geldin, aptal!" Kısa saçlı kadının bağırışıyla beyaz saçlı genç, duruşunu iyice düzeltti.

"Hayır, efendim!"

"Sana konuşabileceğini söyledim mi!?"

"Hayır, efendim!"

"O zaman neden hala konuşuyorsun, velet!?"

"Çünkü soru soruyo-"

"Kes sesini! Lanet olası bir hafta oldu! Hala enerjisini net hissedemiyorsun! Kaç yıl daha burada kalmayı planlıyorsun sen!?"

"Birkaç yıl yeterli, efen-"

Cümlenin sonuna çığlıklar karıştı yine. Genci iyice çarpan Shandri, şifacılar onunla ilgilenirken odadan çıktı. Sarayın süslü koridorlarında gezerken arkasındaki muhafızlarla birlikte gelen turuncu saçlı bir erkek gördü. O zamana kadar kibirli havasından ödün vermeyen genç, karşıdan gelen kadını görünce aniden toparlandı.

İkisi yan yana geldikleri zaman gencin alnında birkaç damla terle birlikte yüzünde oldukça çekingen bir ifade vardı.

"M-Merhaba, Usta Shandri..." dedi yavaşça. Yıldırım dövmeli kadın, kızgın yüzüyle ona doğru döndü ve ciddiyetle cevapladı.

"Merhaba, Tagen. Hala sağda solda boş boş dolanıyor musun?"

"B-Ben sadece mola vermiştim..."

"İşin gücün mola vermek zaten! Öylesine bir potansiyelin varken mola vermek senin neyine!? Gidip biraz daha antrenman yap!"

Prense bağrılmasından dolayı harekete geçmesi gereken muhafızlar, kıllarını bile kıpırdatamadılar. Öte yandan prensin de karşılık verecekmiş gibi bir hali yoktu. Onun yerine kafasını hafifçe eğerken "T-Tabii, hemen çalışmaya döneceğim." diye cevap verdi.

Kısa konuşmaları sona erdiğinde kadın yürümeye devam etti. Prens Tagen da hızlı adımlarla oradan uzaklaşmıştı.

"Lanet veletler!" Shandri köpürüyordu. "Neden bütün salakları ben eğitmek zorundayım!?"

"Neden bağırıyorsun, Shandri?"

Lacivert saçlı kadın, sesin geldiği yere doğru başını çevirince ona yaklaşmakta olan Dorn'u gördü. İhtiyar adam ağır adımlarla ilerliyordu.

"Çünkü," diye başlayan kadın hızla onun yanına geldikten sonra "Başıma sardığın velet bir haftadır saçma salak davranışlarıyla beni çıldırtıyor!!"

"O kadar da kötü olamaz."

"Olamaz mı? Daha dün mirasa ulaşamamasının nedenini elma suyu içmeyişine bağladı! Bana onu savunma!"

"En azından sesini alçaltamaz mısın?"

Birkaç saniye sessizliğin ardından "Neyse ne." diye karşılık verdi kadın. İkisi birlikte yürümeye başlamışlardı.

"Anladığım kadarıyla hala istediğimiz noktaya varamadınız." Yaşlı adamın sesinde bir hayal kırıklığı var gibiydi.

"Zorla Uyandırma Ritüeli'ni yapmış olsaydık istediğin noktada olurduk."

"Bu şehir, bir mirasın yıkım gücünü daha yeni atlattı, Shandri. Ölenlerin sayısı çok fazlaydı. Muhafızlar onların cesetlerini toplamak zorunda kalmıştı. Aynı şeyin tekrarlanmasını istemiyoruz."

"Şehrin içinde yapmak zorunda değildik."

"Yani kendimizi Kıyamet Varisi'ne ilan etmek için bu kadar çabalamalı mıyız?"

"Neyse ne." Yıldırım büyücüsünün yüzünde sıkkın bir ifade vardı. Bu durum ihtiyarın gözlerinden kaçmamıştı.

"Anlaşılan fazla öfkelenmişsin. Performansın düşüyor. Neden birkaç saatliğine dışarı çıkmıyorsun?"

"Dalga mı geçiyorsun?"

"Hayır," dedi yaşlı adam, başını sağa sola sallayarak. "Böyle gittikçe zamanınızın çoğunu Mathias'ın uyanmasını bekleyerek geçiriyorsunuz. Biraz hava al, iyi gelir."

"Neyse ne. Gidiyorum o zaman."

Lacivert saçlı kadın, oradan uzaklaşırken ihtiyar arkasından "Eleanor'a selam söyle." dedi.

"Ona gittiğimi nereden çıkardın!?"

"Ben Başkahin'im ki bunu bilmek için alim olmaya da gerek yok."

"Kes sesini, ihtiyar." Böylelikle Shandri gözden kayboldu. Dorn, Mathias'ın içinde olduğu odaya doğru ilerlemeye başladığında o da prens ile karşılaşmıştı. Basit bir selamlaşma sırasında bile gencin gözleri etrafa bakıyordu. Oldukça dikkatli gibiydi. Fakat yaşlı adam buna takılmadı.

Nihayetinde odaya gelmişti. Kapıyı yavaşça açtığı zaman kendine gelmeye başlamış genç bir anda hızla meditasyon pozisyonuna geçmişti. Gözlerini kapatmış ve odaklanmış gibi görünüyordu. Uzun sakallı ihtiyar, birkaç saniye sessizce ona baktığı zaman Mathias gözlerinden birini biraz açarak onu görmüştü. İki gözünü de açıp etrafa bakındıktan sonra sordu.

"Usta Shandri nerede?"

"Birkaç saatliğine sarayda olmayacak."

"Sadece birkaç saatliğine mi?" Yüzü düştü.

Başkahinin işaretiyle şifacılar odayı terk etmişlerdi. O da bunun ardından gelip bağdaş kurmuş gencin yanına oturdu.

"Pek ilerleme kat edemediğinizi duydum."

Bu cümle yıldırım büyücüsünün de ifadesini bozmuştu. İç çektikten sonra "Garip bir şey var." dedi.

Dorn'un ilgisini çekmişti. "Nedir?"

"Fırtına Habercisi Mirası yıldırım temelli bir miras olmalıydı. Usta Shandri her seferinde onun enerjisine odaklanmamı söylüyor. Hissettiğim enerjiye odaklanıyorum. Fakat bu... Yıldırım gibi hissettirmiyor." dedi genç. "Daha önce böyle bir enerji hissetmemiştim. Garip bir şekilde az da olsa içinde yıldırım da var. Ama yıldırım enerjisi değil. Anlatması zor."

Oda sessizleşmişti. İhtiyar durgun gözlerle yere bakıyordu. İçinden "Bunun olmaması için dua ediyordum." diye geçirdi.

"Sessizleştin, durum çok mu kötü?" Gencin morali iyice bozulmuştu. Bakışları yerdeydi.

"Hayır, hayır." İhtiyar ayağa kalkarken konuştu. Mathias da kalkıyordu. "Miras uyandırmak bu kadar kolay olsaydı, miraslar en büyük güçlerden biri olarak anılmazdı. Öylesi bir güce hakim olmanın bu kadar kolay olmasını beklemek bizim hatamız." Ardından bir elini gencin omzuna koydu. "Mirasa sahip olmak büyük bir şans. Ve sen bizim en güçlü kozlarımızdan birisi olacaksın. Yapman gereken şey çabalamak. Her zamankinden daha çok çabalamak. Çünkü aramızda senin yapabileceklerini yapabilecek pek kişi yok. Pes etmek veya moralini bozmak sana fayda sağlamaz. Düşüyorsan daha güçlü kalkmalısın."

Yaşlı adamın sözleri, gence garip hissettirdi. Pes etmeye başladığının farkında bile değildi. Üst üste başarısız olmasını içten içe kendi beceriksizliğine bağlıyordu. Ama miraslar böyle kolay kontrol edilen güçler olamazdı, değil mi? Onları kazanmak da uyandırmak da zordu. Onca emeğin sonucunda buna değen bir güce kavuşuyordun. Pes etmek onu diğer tüm varislerden daha aşağı yapardı. Varisler güce sahipti çünkü pes etmemişlerdi.

"Bu savaşta tek değiliz." diye ekledi ihtiyar, çıkarken. "Tapınak bize yardım edecek. Hatta bugün yanımıza 50 Büyücü İmparatoru yolluyorlar. Bu tüm krallıktakinin birkaç katı. Onlar gelmeden önce durumu görmek üzere iki kişi gelecek."

"50 Büyücü İmparatoru!" Genç büyücü şaşkınlıkla söyledi.

"Birkaç saatliğine boşsun. Sen de dışarı çıkıp biraz hava al. Ama fazla geç kalma."

"Birkaç saatliğine boşum!" dedi aynı şaşkınlıkla.

"Tapınak'tan gelenler ile karşılaşırsan saygılı davran. Oldukça hoşgörülü kişilerdir ama saygısızlık edilmesine dayanamazlar."

"Saygılı davranayım!"

İhtiyar oradan uzaklaşınca yıldırım büyücüsü iyice gerindi. "Bir haftadır oturmaktan kıçım uyuşmuş. Biraz dolansam iyi olacak."

Böylelikle o da odayı terk etti. Koridorlarda ilerlemeye başlamıştı. Bahçeye çıkarak biraz hava almak istiyordu. Bir de gökyüzünü bir pencereden daha geniş açıyla görmek... Fakat sarayın içinde ilk kez tek başına geziyordu. Kaybolması uzun sürmemişti.

Ardı ardına koridorlarda dolanarak çıkışı aramaya devam ettiği zaman onu gören bir muhafız "Kayıp mı oldun?" diye sorunca hızla cevapladı.

"Ben mi kaybolacağım? Hey yavrum hey! Ben buraları avucumun içi gibi bilirim. Ne sandın beni? Saraya ilk defa gelmiş bir lonca üyesi mi?"

"Iıı... Peki?"

Muhafız ona bakmayı kestiği zaman genç büyücü kendinden emin şekilde yürümeye başlayarak önündeki bir kapıyı açtı. Göğsünü gere gere içeri gireceği zaman "Tuvaletin dolu olduğunu görmüyor musun, velet?" diye bir ses duydu. Ardından gördüğü görüntüyle birlikte hemen kapıyı kapatarak orayı terk etti.

"Üzgünüm! Ben en iyisi bir sonrakini kullanayım."

Tekrar yürümeye başladığında konuştuğu muhafızın önünden geçerken yine kendinden emin bir şekilde yürümeye başlamıştı. Göğsünü gere gere yürümekten çekinmiyordu. Gözleri kapalı ve burnu hafif havadaydı.

Koridorun köşesinden dönerken birine çarptı. Yere düşen bir bardağın kırılışıyla camlar etrafa saçılırken içindeki içecek, karşısındaki kızın üzerine dökülmüştü.

"Prenses, iyi misiniz!?" Kızın arkasındaki muhafızlardan biri kıza bakarken sormuştu. Hemen ardından Mathias'a dönerek "Önüne bakarak yürümen gerektiğini bilmiyor musun!?" diye bağırdı.

Prenses lafını duyan genç büyücü, terlemeye başlamıştı. Cidden de çarpa çarpa prensese mi çarpmıştı yani? Neden bir kere de bir sıkıntı olmadan rahat bir gün geçiremez miydi?

"Üzgünüm..." diye özrüne başladı. "Önüme bakmıyordum."

Prenses uzun turuncu saçlara ve derin ormanlar gibi yeşil gözlere sahip bir genç kızdı. Yüz hatları kusursuza yakındı. Oldukça inceydi. "Sen iyi misin?" diye sordu, Mathias'a bakarken.

"E-Evet, teşekkürler."

Genç kız ona bakarken tebessüm etti. "Buna sevindim." Üzerine dökülen içeceği, kıyafetinde belki de çıkmayacak bir lekeye sebep olmuştu. Fakat aklı kıyafetinde gibi değildi. "Seni daha önce sarayda görmemiştim." Sesi oldukça hoştu. "Yoksa Usta Shandri'nin eğittiği büyücü müsün?"

Prensesin güzelliğine kapılmamaya çalışarak "Evet, o benim." diye cevapladı. Kızın yüzü bakanın saatlerce bakmak isteyeceği gibiydi.

"Adın nedir?"

"Mathias."

"Benim adım da Avelin. Tanıştığıma memnun oldum." Gülümsemesini bozmamıştı.

"Ben de, Prenses Avelin." Mathias saygı olarak yavaşça eğildi. Prenses de aynı şekilde onu selamlamıştı.

"Ne kadar zamandır saraydasın?"

"Sanırım bir hafta."

Onların konuşmaları devam ederken genç yıldırım büyücüsünün arkasından konuşmalar geliyordu. İri bir vücuda sahip genç bir erkek, yanındaki zayıf erkekle konuşuyordu. İkisinin de üzerinde beyaz ve sarı karışımı, altın işlemeli kıyafetler vardı. İri olan oldukça korkutucu görünürken, zayıf olan siyah saçlı erkeğin yüzünde hep gülümseme vardı.

"Bir gülümsemenin değeri, oldukça yüksektir, Anrod." dedi siyah saçlı olan.

Onun sesini duyan Mathias, bir anda durdu. Prensesin konuşmalarını duymuyor gibi başını yavaşça arkaya çevirdiğinde gördüğü manzara karşısında dona kalmıştı. Aynı anda beyazlı ikili de onu görmüşlerdi. Genç yıldırım büyücüsünün yüzünde yavaşça kocaman bir gülümseme belirirken prensesi yok sayarak ileri doğru koşmaya başladı aniden.

"ALAİİİN!!"

Hikaye İle İlgili Bilgiler #51

Tapınak, dünya üzerindeki en güçlü topluluklardan biridir. Krallıklardan daha güçlü olan tarikatlar listesinde bile en güçlüler arasında yer almaktadır. Tüm krallıklarla arası iyidir ve krallıklararası olaylara karışmaz. Kibirli olmayı reddedip mütevaziliği savunan bir görüşe sahiptir. Sivil halkın çoğu o ve onun gibi tarikatların varlığından habersizdir. Tapınak dünya üzerindeki birçok antik harabenin koruyucusu olmakla birlikte Antik Çağ'dan kalma pek çok şeye sahiptir. Onlara katılmak isteyen kişilerin geçmişlerinin ve kişiliklerinin temiz olmasına dikkat edilir. Eğer müritlerin aileleri hayattaysa, Tapınak'ın bünyesindeki bölgelerden birine taşınma hakkına sahiplerdir.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44447 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr