3. Cilt: Felaket, Bölüm 8

avatar
310 0

Mathias - 3. Cilt: Felaket, Bölüm 8


3. Cilt: Felaket
Bölüm 8

"Daha ne kadar var?" diye sordu toprak büyücüsü. Onlar yola çıktığından beri neredeyse bir gün olmuştu. Geçit büyücüleri hala geri gönderilmediği için mecburen atla gidiyorlardı.

"2 günlük daha yolumuz var. Bu yüzden kes sızlanmayı." Lonca lideri hala gerginliğini koruyordu. Ara sıra Mari'ye attığı bakışlarında şüphe vardı. Söylediklerinin doğru olmasını istiyordu. Fakat yanlış çıkması durumunda şehirden fazla uzakta olacaklardı. Üstelik köyde bir tuzak olması ihtimali de cabasıydı. Her şekilde rahatlayabilmesi mümkün değildi.

Mathias ve Dorian bir at arabasıyla gidiyorlardı. Çünkü şişman büyücüyü taşıyabilecek bir at yoktu. Arabayı çekenler de oldukça zorlanıyormuş gibi görünüyordu. Yıldırım büyücüsü ona doğru kısık sesle "Bu iş bitince Eleanor bizi mahvedecek gibi hissediyorum." dedi.

"Mahvetmek de kelime mi?" karşılığını aldı. Şişman olan, lonca liderine bakarken ürperdi. Eğer söz vermemiş olsalardı belki de burada olmayacaklardı. Ama söz vermek ve yerine getirmek onur meselesiydi. Sözünde durmayan bir insan onurdan bahsedemezdi. Eğer Eleanor, o ikisini engellemiş olsaydı, verdikleri sözü bile tutamayan insanlar konumuna düşeceklerdi. Yani bu yolculuğun bir sebebi de onlardı.

"Bak ne diyeceğim," diye devam etti genç büyücü. "Bu görevden sonra başka bir şehre kaçalım. Ben temizlikçilik yaparım sen de muhafız olursun. Kapının önünde dursan geçemezler zaten. Elimde hep paspasla dolanırım ve sana Cugu derim. Sen de bana Bugu dersin. İki kardeş gibi davranırız."

"Kıçım terlerken saçmalamalarına kızamıyorum bile. Başka şehir de kurtarmaz bizi. Bu kadar sinirleneceğini bilsem hiç loncaya getirmezdim."

"Ne fısıldaşıyorsunuz yarım saattir?" Liderin kızgın bakışlarını üzerlerinde hissettikleri anda ikisi de susmuştu. Birbirleriyle hiç konuşmamış gibi yaparak başka yerlere bakıyorlardı. Mathias ıslık çalmaya başlamıştı. "Ses çıkarma." lafını duyunca onu da bıraktı ama.

"En azından şu İtici Kristal var." dedi Tavon. "Yoksa güçlü mahlukatlarla uğraşmak zorunda kalacaktık."

İtici Kristal, Mathias ve Dorian'ın gittikleri o madenin etrafında mahlukat olmamasını sağlayan şeydi. Uzun bir yolculuk olacağı ve tuzak olma ihtimaline karşı enerjilerini korumaları gerekiyordu. Bu nedenle yanlarına bunlardan bir tane almışlardı. 5. Seviye mahlukatları bile uzak tutmaya yeterdi. Fakat ne yazık ki çok pahalıydı. Bu yüzden Dorn, onlara kendinde olan kristali ödünç vermişti. Geri götürmeleri gerekecekti.

Yolculuk devam ederken genç büyücü, arabada otururken meditasyona başlamıştı. Mirasa ulaşmayı deniyordu. İçinde, kanında olan bu gücü uyandırmayı başarsaydı, çok daha güçlü olabilirdi. Sadece ismini bildiği bu mirası nasıl uyandırabileceği de meçhuldü.

Onun bu durumu ikizlerin dikkatini çekmişti. Fakat ilgilerini kaybetmeleri uzun sürmedi. Genç büyücü buna odaklanmışken kulağına gök gürültüleri geldi bir anda. Gözlerini açıp etrafa bakarken "Bunu duydun mu?" diye sordu.

Şişman büyücü ona garip garip bakarken "Gaipten sesler mi duyuyorsun şimdi de?" dedi.

"Hayır lan, gök gürültüsü."

"Hava oldukça açık." Gökyüzüne baktıklarında tek bir bulut bile göremediler. Normale göre daha açık bir havaydı.

"Mirasa ulaşmaya çalışıyordum. Gök gürültüsü duydum."

Dorian ona baktıktan sonra tekrar önüne döndü. "İlerleme kaydediyorsun gibi görünüyor."

"İlerleme kaydediyorum da, bu miras ne yapıyor ki? Fırtına Habercisi Mirası... Acaba hava durumunu falan mı haber veriyorum?" Genç büyücü gözlerini kapatıp birkaç saniye durduktan sonra "Yakınlarda fırtına hissetmiyorum. Yolculuk için ne kadar da güzel bir zaman seçmişiz." dedi.

"Sessiz ol da Eleanor'u daha fazla kızdırmayalım. Arabayı sana sokacak yoksa."

"Bir yarısını da sana sokacağım." Liderin sesi onları bir kere daha susturdu. Sessiz bir şekilde ilerlemeye devam ettiler. Tepeler, düzlükler geçip ormanların yakınından dolandıktan sonra küçük bir göle gelmişlerdi. "Biraz dinleneceğiz. Hayvanları besleyin."

Liderin emriyle herkes kendi atını beslemeye başladı. Hayvanlar gölgen kana kana su içerken onlar da yere oturmuş dinleniyorlardı.

"Ah, bir elma suyum olsaydı."

"Sana dedim hepsini bitirme diye." Dorian elindeki meyveleri yerken konuşuyordu. "O kadar şişe aldın yanına ama ilk günden bitirdin hepsini."

Genç büyücü "Daha fazla almam gerektiğini biliyordum." dedi, şişman olanın uzattığı meyvelerden birini alırken.

Yardımcı lider bir yandan atını beslerken "Kardeşinin hala köyde olduğundan emin misin, Mari?" diye sordu.

"Evet," dedi genç kız, kendinden emin bir şekilde. "Bu sıralarda köy loncasın liderinin ağabeyi de olmalı. Kendisi bir Büyücü Kralı. Her yıl ziyarete gelir. Bu nedenle köyümüze kimse yaklaşamaz şu sıralar."

"En azından elimiz boş dönmeyeceğiz gibi duruyor." dedi Garvin. Yere oturup ayaklarını uzatmıştı. "Zaten mahlukat avlayamıyoruz diye sıkılıyorum. Bir de boş dönseydik çok sinir bozucu olurdu."

Herkes dinlenirken genç büyücü göle girmeye karar verdi. En azından biraz serinlemiş olacaktı. Şişman olanı da dürterek gölü işaret edince, onun bakışları Eleanor'a kaymıştı.

"Dalga mı geçiyorsun? Bizi boğacak."

"Hava sıcak, sıcak. Bütün gün at sırtında yandım lan. Biraz serinlemenin ne zararı var?"

Toprak büyücüsü onlara yanaşıp "Ben de serinlemek istiyorum." dedi. "Üçümüz birlikte söylersek belki kızmaz."

"Ya da üçümüzü birden boğar?" Dorian hala girmemekte kararlıydı.

"10 dakikanız var. Ne yapacaksanız yapın. Sonrasında yola çıkacağız." Eleanor ondan beklenmeyen bir şekilde daha kendisine sorulmadan izin verdi. Şişman büyücü şaşkınlıktan olduğu yerde kalakalmışken Garvin ve Mathias çoktan kıyafetlerini çıkarıp göle girmişlerdi bile. Admon'ın böyle bir niyeti varmış gibi görünmüyordu.

"Cidden bir sorun yok mu?" diye teyit etmek isteyen Dorian, lonca liderinin kızgın bakışlarıyla karşılaşınca geri çekildi.

"Gireceksen gir, girmeyeceksen boş yapma, Dorian."

"T-Tamam."

Şişman büyücü de kıyafetlerini çıkarırken gölden garip bir his yayıldı. Herkesin ilgisi bir anda oraya çekilmişti. Mathias ve Garvin de ilerlemeyi kesmiş, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Ama bu hissi hepsi çok iyi biliyordu.

"Habis enerji! Bir mahlukat geliyor!" Göldeki ikili, hızla karaya doğru yüzmeye başladı. İtici Kristalin gücüne rağmen oraya gelen bir mahlukat en azından 6. Seviye olmalıydı. Bu da ne bir Büyücü Ustasının ne de Büyükustasının baş edebileceği bir şey değildi.

"Lanet! Lanet! Bir serinleme keyfimiz vardı, içine ettin!" diye bağıran genç büyücü, tüm gücüyle karaya doğru ilerliyordu. "Bizi karaya fırlatsana lan, ne duruyorsun!?" diye çıkıştı toprak büyücüsüne.

"Kes lan, biliyoruz!" Garvin elini hareket ettirince gölün dibinden çapraz bir duvar yükselmeye başlamıştı. Fakat onlara ulaşamadı. Bir kere daha denedi toprak büyücüsü ama yine olmadı. Duvarlar daha onlara ulaşamadan kırılıyordu onların haberi olmadan.

"Hay böyle işin!" Eleanor birkaç adım geri çekildi. Göldeki ikiliye doğru bakarken bedeni git gide ısınıyordu. Yavaşça duman çıkmaya başlamıştı bile. Bu sırada mavi saçlı genç de yayını çekmiş, kendini gösterdiği anda mahlukatı vurmak için hazırda bekliyordu.

Gölün suyu bir anda dalgalandı ve gökyüzüne doğru bir yaratık fırladı. Bedeninin alt kısmı balık gibiydi. Fakat kuyruğunu geçip de belinden yukarıya bakınca, dehşet vericiydi. Kocaman bir çenesinin etrafında onlarca dişi, insanlar gibi iki kolu ama eller yerine pençeleri olan bu yaratık, Büyücü Kralı hissi yayıyordu. Derisi griydi ve pek çok yerden çürümüş, soyulmuştu. Mutasyona uğramış bir balık gibi görünüyordu.

Yükselişi bitip de aşağıya doğru düşerken derisi gibi gri gözleri ve ağzı sonuna kadar açıktı. Bir insanın kafasını tek lokmada yutabilirdi. Tam olarak genç büyücünün üzerine doğru düşüyordu.

Mathias çığlık atarken Garvin onu kenara itmeye çalıştı. Fakat suyun içindelerdi. Ne kadar itebilirdi ki?

Haliyle çok itememişti ve yaratık ona ulaşmak üzereydi. Ölüm tehlikesini bir kere daha hisseden yıldırım büyücüsü için zaman bir kere daha yavaşlamıştı. Geçen sefer saldırıdan kaçacak vakti vardı. Fakat bu kez hiçbir şey yapamayacaktı. Büyücü Kralı'nın gücü... Bazı mahlukatlar çok şanslıydı.

Yaratık ona ulaşacağı sırada Eleanor orada belirmiş, zırh eldivenini onun yüzüne geçirmişti. Uçarak gelmiş gibiydi. Yumruk atıp mutant mahlukatı savurduktan sonra suya düştü. O an fark ettiler, onun kıyıdan buraya kadar zıpladığını.

Yüzeye çıkan lonca lideri "Geri çekilin!" diye bağırdıktan sonra göle doğru döndü. Herkes biliyordu ki ondan başka kimse yaratığa dokunamazdı. Bu yüzden ikili karaya doğru yüzmeye devam ettiler.

Birkaç nefeslik süre içerisinde onlar karaya varmışlardı. Gölün içindeki tek kişi Eleanor'du. Yaratık ona doğru saldırıya geçmeyince o da kıyıya yüzmeye başladı. Ayakları yere basarken daha rahat olacaktı.

Derken yaratık bir kere daha gökyüzüne doğru fırladı. Onun arkasını dönmesini fırsat bilerek saldırıya geçmişti. Admon okunu serbest bırakınca rüzgarı delerek giden saldırı, yaratığın derisini delmeye yetmemişti. Ağzını açıp pençelerini ileriye doğru uzatarak ona karşı dalışa geçtiği zaman, ateş büyücüsü de ona döndü. Ama yeterli olmamıştı. Yaratık üzerine düştüğü anda ikisi de suya daldı.

"Eleanor!" Tavon kılıcını çekip suya girmişti. Mirabel de hemen arkasındaydı. Ama kadın tekrar yüzeye çıktı. Yaratığın ağzını iki eliyle tutmuştu. Bu yüzden ısıramıyordu. Pençeleri ise zırh eldivenlere karşı işe yaramazdı. Herkes heyecanla onu izlerken mahlukatı biraz daha uzağa fırlatıp tekrar yüzmeye devam etti. Nihayet ayakları yere basmaya başlamıştı. Suyun içinden çıktığında derin bir nefes aldı.

"Gidiyoruz." dedi. "Sıradan bir 6. Seviye değil. Üstün olanlardan biri."

Onun lafıyla herkes toparlanmaya başladı. Mathias iyice kötü hissetmeye başlamıştı. Şimdi de onun yüzünden böylesi bir şeyle uğraşmışlardı. Özür dilese iyi olacaktı.

"Ben..." diye söze başlamıştı ki ayaklarının altında ince bir enerji tabakası meydana geldi. Anlık bir refleksle kenara kaçtığı anda Üstün Mahlukat, aniden o enerjinin içinden fırladı. Mathias kaçınınca boşta kalmıştı. Yerde birkaç kere çırpındıktan sonra tekrar ince tabakayı şekillendirip içine dalarak gözden kayboldu. Atlar da çıldırmıştı.

"Geçit açabilen bir mahlukat!?" Herkes hayrete düşmüştü. Üstün Mahlukatların kendilerini diğerlerinden ayıran yetenekleri olduğu bilinirdi ama geçit büyüsü... Bu yeni bir şeydi.

Yardımcı lider "Toplanmamıza izin vermeyecek!" diye bağırırken geçit bir kere daha açıldı. Bu sefer hedef Garvin idi.

Toprak büyücüsü hemen geri kaçıp önüne bir duvar çıkardı. Havaya fırlayan mahlukat, yere düşerken pençeleriyle duvarı parçalayıp tekrar geçide girdi. Hemen ardından bir geçit daha açmıştı. Bu sefer şişman büyücüye atlıyordu.

Dorian o kadar çevik değildi. Bu nedenle kaçınmak yerine ancak kendini taşla kaplayabilmişti yaratık diğerlerine saldırırken. Bu kez kendisine geldiğinde de tek umudu taşla kaplı vücuduydu.

Mahlukatın dişleri göbeğine değdiği anda taş kaplama kırıldı. Biraz daha zorlarsa büyük bir ısırık alacak gibiyken onu durduran yine Eleanor'un yumruğu olmuştu. Alevle kaplı yumruk suratına gelince belli bir bölgeyi yakmıştı. Acı dolu bir ses çıkarıp birkaç metre savrulan yaratık tekrar bir geçide dalarak gözden kayboldu. İkizlerin hareket kabiliyetleri sebebiyle onlara sıkıntı olmayacaktı bu saldırı şekli.

"Atları uzaklaştırın." Diğerleri atları sakinleştirip uzaklaştırmaya çalışırken mahlukatın ilgisi kadına çekilmiş gibi duruyordu. Kimseye saldırmadı bir süre. Sonrasında açtığı bir geçitten sadece başını çıkararak onun bacağını kapmaya çalıştı ama lonca lideri zamanında savuşturmayı başardı.

"Bir de öğreniyor mu?" diye düşündü. En baştaki saldırı şekli işe yaramayınca, yaratık daha kaçamak saldırılar yapmaya başlamıştı. Ama neyse ki saldırının geleceği yön belliydi.

Kadın gözlerini yerden ayırmıyordu. Enerji ne zaman toplansa hemen kenara kaçarak saldırıdan kurtulmuştu. Bir kere daha yerde enerji toplanırken Dorian "Eleanor, üstünde!" diye bağırdı.

Başını kaldıran kadın başka bir geçit görünce son anda yana atıldı. Üstteki geçitten aşağı doğru fırlayan yaratık alttakine girerek gözden kayboldu yine. Bu sırada atları sakinleştirerek uzaklaştırmaya çalışan grup, amacına neredeyse ulaşmıştı.

"Hadi!" diye ona seslendiler. Mari de yanlarındaydı. Eleanor da oraya doğru koşmaya başladığı anda yaratık yine arkadan saldırdı. Fakat bu kez kadının yüzünde bir gülümseme oluştu.

"Arkadan saldırmayı seviyorsun." dedikten sonra hızla arkasına doğru dönerken bu hareketten aldığı kuvvetle yumruğunu savurdu. Ağzına yediği bu darbe, mahlukatın dişlerinden birkaçını kırmıştı. Tekrar geçidine girdiği anda lonca lideri diğerlerinin yanına geldi. Yaratık tekrar saldırmadı. Gölden uzaklaşmışlardı.

"Savaşma şeklini değiştiren tek varlık sen misin lan!?" diye bağırdı kadın. Yaratığın sürekli görülmeyecek yerden saldırdığını fark edince kontrollü bir açık vermişti. Oradan geleceğini biliyordu. Sağlam bir darbe indirmesi için yeterli olmuştu.

"Heyt be! Ne koydun öyle ağzının ortasına!" Herkes göle bakarken onu tebrik eden Mathias olmuştu. En azından ortamı biraz yumuşatabilmeyi umuyordu. Fakat pek işe yaramış gibi görünmedi. Yine de genç büyücü yüzündeki zorlukla tuttuğu gülümsemeyi bozmadan onlara bakmaya devam etti. "Ağlasam mı acaba?" diye düşünüyordu.

Hikaye İle İlgili Bilgiler #36

Üstün Mahlukatlar diğerlerinde olmayan bazı yeteneklere sahiplerdir. Bu yetenek fiziksel bir şey olabileceği gibi büyü ile alakalı bir güç de olabilir. Bazıları türünün normal bireylerinden daha hızlıyken bazıları çok daha yüksek bir kuvvete sahiptir. Bazılarının fazladan bir uzvu varken bazıları büyü kullanabilir. Her şekilde Üstün Mahlukatlar, tüm mahlukatlar arasındaki en tehlikeli türü temsil eder. Bu türün hangi seviyeden olduğu fark etmeksizin her bir üyesi tehlikelidir. Bazıları oradan oraya giderken bazıları kendilerine belirledikleri bölgelerin dışına çıkmazlar.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44450 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr