Weed ve Smith’in kara kapı aracılığıyla ulaştığı yer, üzerinde tek bir ağacın dahi büyümediği simsiyah bir taş dağıydı.
Normal bir taş dağı olmayacağıysa kesindi.
Simsiyah taşlar deliklerle doluydu ve bölgeden bir nehir akıyordu.
- Vaaaaah.
- Kurtarın bizi. Kurtarın bizi.
- Bu acıdan kurtulmama izin verin.
Nehirden çığlıklar yükseliyordu. Bir hayaletin inlemeleri gibiydi.
‘Feryat Nehri bu mu?’
Taş dağının üzerinde çok sayıda heykel vardı.
Şeytani, öldürücü düşmanlar gibi, iblisleri dahi titretebilecek ürperticilikte heykellerdi!
Evladını kucaklayan bir annenin kafası kesilmişti. Anne ve kızı İnsan değil, Orktu. Troller birbirlerine mızraklarını saplıyorlardı. İnsanlar kitle halinde çarpışıyordu. Bir köyün yağmalanıp yakılma manzarası bile heykeller aracılığıyla aktarılmıştı.
Nehrin akışını takip ederek yerleştirilmiş olan heykel gruplarının sonu gelmiyordu.
“Öhöm.”
Weed gibilerin bile yüzünü ekşitmesi için yeterliydi.
Bazı heykeller hiçbir pozitif yanı olmayan, tamamıyla negatif manzaraları tasvir ediyordu.
Normal bir insanın tiksinti duymadan edemeyeceği bir seviyeydi.
Fakat Weed’in hoşlandığı ve anlayabildiği bir heykel vardı, o da kışkırtıcı bir şekilde tasvir edilmiş bir köle taciriydi.
Heykeldeki adam, etrafındaki cılız çocukları görmezden gelerek tek başına bifteğinin tadını çıkartıyordu. Kölelere benzeyen çocukların midesineyse ancak arpa ekmeği girebiliyordu.
"Paran yoksa açlıktan ölürsün işte! Hem arpa ekmeği verdiklerine göre çocuklara iyi davranıyor olmalılar..."
Weed’in %100 sempatisini kazanan bir heykeldi!
O çocuklar bu ahlaksız tacirin kölesi olduğu için şanslı sayılabilirlerdi. Çünkü onları köle yapan kişi Weed olsaydı onlara tek bir kase yulaf lapası bile vermeyebilirdi!
Heykel kafilesinin Feryat Nehri boyunca sonu gelmiyordu. Ve nehir aşağılara doğru alçaldıkça daha sert ve kulak tırmalayıcı inilti sesleri yükseliyordu.
- Vaaaaah.
- Öldürün beni. Öldürün beni.
Yaklaştıktan sonra nehre bakan Weed, nehrin normal sulardan oluşmadığını gördü.
Her türden canavar ve insanın hayaleti, bozulmamış şekilde nehrin derinliklerinden aşağı doğru süzülüyordu.
Yüz ifadeleri perili bir evin tüyler ürpertici, dehşetli atmosferinde bile görülemeyecek derecede sıkıntılıydı.
Smith yaklaşarak, “Belki de heykellerin etkisidir?” dedi.
“Ne?”
“Sanat eserlerinden bahsediyorum. Sanat eserlerinin amacı duygu uyandırmaktır. Bu heykeller de nehre feryat ettiriyor.”
Bunlar Weed’in kendisiyle ilişkilendirebildiği kelimelerdi.
Oymacıların hisleri heykellerine gömülürdü. Hepsi aynı görünse de aslında çok farklı olurlardı.
Geceleri uyanmayı alışkanlık haline getiren biri mutlaka bitkin görünürdü. Fakat gerçekten hoşlandığı birinden itiraf alan bir kızın bitkin görünmesi için hiçbir sebep olmazdı.
Umutlar ve arzular. İlgi, sevgi dolu hisler!
Konu aynı olsa bile oyulduğu hissiyata bağlı olarak heykeller bambaşka havalar taşıyabilirlerdi.
Bu tıpkı bir şairin şiiri veya yazarın romanının hislerine bağlı olarak farklı havalar taşıması gibiydi.
Sanat eserleri duygu uyandırabilirdi.
Bir kişinin evi kasvetli çizimler veya heykellerle doluysa tabii ki o kişi de kendisini depresif hisseder ve motive olamazdı. Evi negatif heykellerle dolu kişi sabahları yataktan kalkmak bile istemezdi.
Anlık bir dürtü veya basit bir histen ibaret olabilirdi ama birkaç yıl, onlarca yıl derken insanı kesinlikle değiştirebilirdi.
“Topoğrafya meselesi.”
“Ha?”
“Han Nehrini gören apartmanın daha pahalı olmasına benzetebilir miyim?”
“Ne demek istiyorsun?”
“Manzara ne kadar iyiyse apartman da o kadar pahalı olur. Böyle bir şey işte.”
Weed anlayabildiğini düşünüyordu.
Sanat eserleri duygu aktarabilirdi, haliyle kötü niyetle yapılmış heykellerin nehirde iyi bir etkisinin olması zordu.
Heykeller topoğrafyayla yaratılırlardı!
Weed yaşadıkça hemen hemen her şeyi tecrübe ediyordu.
“Geleneksel olarak bir apartman bedeli kadar hatasız bir şey yoktur. Ayrıca buranın neresi olduğunu çözmemiz gerekiyor.”
İşte bu sıralardı.
Ding!
- Cehennem Girişi.
Feryat Nehrine giriş yaptınız.
Canlıların nefes alabildiği kıtanın sonu.
Matallost Kilisesi Rahiplerinin ölüleri cehenneme yönlendirdiği yer.
“Oh Tanrım.”
Diyen Smith omuz silkti.
“Demek insanların kıtasının sonu burası. Bir paralı asker olarak çalışırken buraya hiç gelmemiştim… Hiç değilse bir şişe likör olsa ya. Bununla birlikte içkili ortamlarda arkadaşlarına böbürlenebileceğin bir şey daha oldu. Hav-hav!”
Smith içtikçe keyifleniyordu.
Weed ise derin bir iç çekti.
Orada burada dolanıp durmuş, şimdi de kendisini cehennemin girişinde bulmuştu. Ve ilginçtir ki bunu yanında bir ayyaşla yapmıştı.
‘Etrafın bu kadar tuhaf görünmesine şaşmamalı...’
Ürpertici atmosfer, Todeum’a gittiği zamanla hafif bir benzerlik taşıyordu!
İnsanların varlığına dair hiçbir iz göremiyordu ve emsalsiz derecede kasvetli, ıssız bir yerdi.
Bir pusula çıkartmaya çalıştı fakat pusulanın iğnesi durmaksızın dönüyordu. Gökteki yıldızların pozisyonunu bile ayırt edemiyordu.
‘Bu şekilde geri bile dönemem ki...’
Weed, Smith’le birlikte Feryat Nehri boyunca yürümeye başladı.
En az bin heykel, nehir kenarında konularına göre gruplanmıştı.
Ne kadar gayret ederse etsin bir tanecik pozitif heykel bulamıyordu. Güzel ve hoş bir kadın heykeline yaklaştığındaysa yakından inceler incelemez şok edici bir manzarayla karşılaştı.
O hoş kadın tükürüyordu! Ayrıca elinde de bir kurbağa sıkıyordu.
Weed’i duygusal bir şoka sokan tarifsiz bir manzaraydı.
Futbol oynayan kaslı bir kadının çizdiği tuhaf bir manzarayı da görebiliyordu. Tabii ki oynadığı top, bir Devin kellesiydi!
Weed heykellerle ilgili bilgileri kontrol etmek için tanımlamayı kullandı.
“Tanımla!”
Ding!
****
Rezil Devlerin Heykeli
Pek tanınmayan bir Oymacının eseri. Devler ormanların ve dağların Krallarıydı. Topraklarına yönelik gururları gereği işgalcilere vahşi bir tavır sergilerlerdi.
Fakat Matallost Kilisesinin bir görevi olduğu için bu tasvirle heykele dönüştürüldüler.
Devler bunu görecek olsaydı öfke ve kinle dolup taşarlardı.
Artistik Değer : Hiç yok.
Özel Etki: Devlerin mutsuzluğunu kamçılıyor.
****
- Vaaaaaaaaaah.
Feryat Nehrinden gelen homurtular nehir boyunca alçaldıkça yoğunlaşıyordu.
Feryat Nehri yolculuğunun ikinci günündeyse Weed, harabelere denk geldi.
Matallost Kilisesi tapınağı!
Kıtadan tamamen silinip gittiği düşünülen kilisenin tapınağı buradaydı.
Weed’in mermerden yapıldığını tahmin ettiği bina, bir harabeden farksız haldeydi. Öyle tehlikeli bir şekilde inşa edilmişti ki her an yıkılıp kalabilirmiş gibiydi, bu da Weed’in içeri girmekten yana endişelenmesine yol açıyordu.
“Ölü Şövalyeyi çağırıyorum!”
Ölü Şövalye bir duman öbeğiyle birlikte belirerek kılıcını kaldırdı.
“Beni çağırmışsınız, Efendim.”
“Sen, şuraya bir gir bakalım. İçeride canlı bir insan veya canavar varsa hemen çıkıp rapor ver.”
“Anlaşıldı.”
Ölü Şövalyeyle Yakınlığı bir nebze azalabilirdi fakat çok uzun süredir birlikteydiler ve birbirlerine bu tarz zorlu durumlar aracılığıyla bağlanmışlardı.
Ölü Şövalye tapınağı adamakıllı inceledikten sonra geri döndü.
“İçeride hiç kimse yok. Efendim.”
“Gerçekten mi?”
Weed de tapınağın içerisine girdi.
İçeride yalnızca devasa tapınağın girişini bozan Tanrıya tapınan taş heykeller vardı.
“Tapınak kalmış ama tüm Rahipler gitmiş.”
Weed çok geçmeden Matallost tapınağından çıkış yaptı.
Rahiplerin alanında tek bir öğe bile yoktu. Tapınağın içerisinde kıyafetlerini bir ton tozla kapladığıyla kalmıştı.
* * *
Feryat Nehrinde üçüncü gün!
Weed, tapınağın çok da uzağında olmayan bir noktada 100ü aşkın Rahip ile Karanlık Şövalye buldu.
“Embinyu Kilisesi!”
Ve boğazından homurtuyu andıran bir ses yükseldi.
Kemik Ejderhanın bulunduğu bölgede bile Embinyu Kilisesine ait izler tespit etmişti. Birliğin, Seoyoon’un ve Alveron’un yardımıyla onlardan kurtulduğunu anımsıyordu.
Yüzü ciddiyetle sertleşti.
“Demek işin içinde yine Embinyu Kilisesi var!”
Burada Niflheim İmparatorluğunun düşüşünde parmağı olan Embinyu Kilisesini buluşuna bakılırsa durum ciddiydi.
Şimdilik gizlenmeyi seçti.
Embinyu Kilisesinin Rahip ve Şövalyelerinin yakınlarında 1,000i aşkın Şeytani Ruh toplanmıştı.
Kesinlikle güçlü kudretli bir topluluktu!
Ayrıca bir kabir ritüeli gerçekleştiriyorlardı.
“Kehhh. Gitmeyin. Sizi bu hale getirenlerden intikam alın!”
“Acılı ve ıstıraplı hisler. Çaresizliğin anlamını uyandırın!”
“İntikamınızı almak için bir kez daha geri dönün.”
Feryat Nehri boyunca bir Katliam Ritüeli gerçekleştiriyorlardı.
Kurban edilen her kuzu veya geyikte nehir çalkalanıyordu. Sular çeşme misali fışkırıp yükseliyor ve herkesi yutacakmışçasına hiddetleniyordu.
Bunun her yaşanışında Embinyu Kilisesi Rahipleri aceleyle nehirden uzaklaşıyordu.
“Acı duygular, sosuz keder ve kaynayan öfke patlak versin!”
Ritüeli gerçekleştirenlerin bir kuzu kalbi sunduğu andı.
Voooooşş!
Nehrin suları yön değiştirecekmişçesine çalkalandı ve 10 metre yüksekliğe ulaştı.
Pis ve çamurlu atık su!
Hayaletler nehirde inanılmaz çarpık surat ifadelerine bürünüyor, homurtu sesleri yükseliyordu.
“Bir şeyler yapıyorlar gibi görünüyor… Ölü Şövalye.”
“Emret, Efendim.”
“Smith’i koru.”
“Anlaşıldı.”
Tek başına aralarına sızmayı denemek için Smith’i ve Ölü Şövalyeyi arkada bırakmayı düşünüyordu.
Fakat Smith öne çıktı.
“Voah, olmaz. Yardım edeceğim. Gözlem işini senin gibi acemi bir Oymacıya bırakmak saçmalık olur.”
“...”
“Bensiz, birinci sınıf bir paralı askersiz nereye gittiğini düşünüyorsun acaba? Bana güven.”
Weed elinde kalan viskinin yarısı kadarını Smith’e fırlattı.
“Ahh! Lüks viski! Mutlaka tadı çok iyidir.”
Viskiyi içmek, Smith’in gözcülük işine katılma fikirlerinin tamamen silinmesini sağladı. Hantal yük problemini çözen Weed de tek başına Embinyu Kilisesi alanına sızdı.
Aslında ‘sızmak’ abartılı bir tabirdi. Gerçekte yaptığı şey, gruba yavaşça yaklaşarak taş dağına tırmanmaktan ibaretti!
Her sürünüşünde molozlar dökülüyordu. Embinyu Rahipleri ve Karanlık Şövalyeleri bakacak gibi olduğundaysa hızlıca eğilip gizleniyordu.
Kayadaki deliklerde esen rüzgar tüyler ürpertici, hayaletvari inilti sesleri yükseltiyordu.
Weed taşlı dağa tırmanarak Embinyu Kilisesine olabildiğince yaklaştı.
Rahiplerin sohbet veya aktivitelerine kulak kabartacak yakınlıkta değildi ancak nöbetteki Karanlık Şövalyelerin söylediklerini işitebiliyordu.
“... Ne yapmışlar?”
“Görünen o ki… bugün... o kadar çok yaptıkları rapor edilmiş.”
“Heykellerden faydalanmak için… Harika bir planmış.”
“Versailles Kıtasına ıstırap… bizim amacımız.”
Kelimeleri parça parça duyuyordu! Rüzgar yüzünden bazı kısımlar kesiliyordu.
Weed konuşmanın ne anlama geldiğini çözmek için parçaları bir araya getirdi.
Yaşamını sürdürebilmek için güçlü sezgiler geliştirdiği bir hayatı olmuştu. Yalnızca patronunun ifadesini görmek bile maaşını alıp alamayacağını anlamasına yeterdi.
‘Çok fazla yapmışlar. Neden bahsettiklerini bilmiyorum ama Feryat Nehrindeki hayaletlere yaptıkları şeyle bir ilişkisi varmış gibi görünüyor… Heykellerden faydalanmak. Muhtemelen Feryat Nehrindeki hayaletlere şeytani güçler katmak için heykelleri kullanıyorlar.’
Heykel kullanmalarının başka bir sebebi olamazdı.
Aşağılara inildikçe Feryat Nehri daha pis oluyor, ruhlar acı çekiyordu. Bunun heykellerin doğurduğu negatif gücün etkisi olduğunu varsaymak zorundaydı.
“... Zaman böyle işte.”
“Yer değişimi… bir mola verin.”
“Taze koyunun kanı…”
Karanlık Şövalyelerin nöbet değişim zamanıydı.
Weed sessizce yeni Karanlık Şövalyelerin nöbeti devralmasını bekledi.
“Rüzgar kuvvetliymiş.”
“Hava kötü… Su kestaneleri yüzeye çıktı…”
Saatte ancak bir iki kelime konuşuyorlardı! Ve konuştukları şeyler de Rahiplerin gerçekleştirdiği ritüelle ilişkisiz konulardı.
Weed Ölü Şövalye ve Smith’in gizlendiği yere geri döndü. Ve Ölüm heykelini çıkarttığı anda gözyaşı dökmekte olduğunu gördü.
“Yok artık... Tanımla!”
Bir atı andırıyordu. Matallost Kilisesi yadigarı ağzını
açtı. Ve yaşlı bir adamın sesi işitildi.
****
- Dinleyin.
Bu, ölülere rehberlik eden Matallost Kilisesinin tarihidir.
Matallost Kilisesi, etkisini diğer kiliselere kaptırdı. Sonra da intikam düşü kurarak Embinyu Kilisesiyle ittifak kurdu.
Embinyu Kilisesi nefretten başka bir şey bilmeyen şeytanlara tapan bir tarikattı.
“Elinizdeki gücü kullanın. Keke!”
“Kullanın ki Versailles Kıtasının Matallost Kilisesine tapınmaktan başka şansı kalmasın.”
“Bizim yegâne arzumuz yıkımdır. Size yardım edeceğiz.”
Matallost Kilisesi yozlaşmaya başladı.
Ölülere rehberlik etme görevlerini ihmal ederek Embinyu Kilisesinin on birinci tarikatı oldular.
Şeytani Ruhları eğittiler, Versailles Kıtasını ayaklar altına alacak kötücül bir ordu halini aldılar.
Feryat Nehrini, güçlerinin kaynağını arındır.
Feryat Nehri arınırsa Şeytani Ruhlar da güçlerini yitirir.
Ding!
****
Embinyu Kilisesiyle Mücadele
Embinyu Kilisesinin yaptıklarına, kıtayı kötülükle lekeleme teşebbüslerine bir son verin.
Embinyu Kilisesinin ritüeli süregeldikçe Versailles Kıtası kaosa sürüklenecek. Ritüellerinin devamlılığını engellemek adına Feryat Nehri havzasındaki heykelleri değiştirin.
Not: Heykelleri yok ederseniz Karanlık Şövalyeler peşinize düşecek.
Bu görev Matallost Kilisesi Mahkumlarını Kurtarma, Embinyu Kilisesinin 11. Tarikatını Tarihten Silme ve Matallost Kilisesinin Uzun Vadeli Arzusu görevleriyle bağlantılı.
Zorluk: Oymacılarla Sınırlı Görev.
Ödül: Tarihe büyük bir oymacılık başarısı olarak kaydedilecek. Embinyu Kilisesi hariç Versailles Kıtasının tüm kiliselerinin takdiri artacak. Onurlu bir unvan elde edilecek.
Görev Limiti: Diriliş Ordusu ve Embinyu Kilisesi Versailles Müttefik Güçlerini yok ederse görev otomatik olarak iptal edilecek.
****
Weed’in gözleri ışıldıyordu.
“Yeni bir zincirleme görevin başlangıcı gibi görünüyor.”
Bir Oymacı görevi!
Ölüm Heykelini elde edişinin ardından gelen bir görevdi.
Bu görevi kabul eder ve başarılı olursa Embinyu Kilisesinin ritüelini müdahaleleriyle yok edişi sonrasında zincirleme görev devam edecekti.
Yani bu gerçekten de bir görevin başlangıç noktasıydı.
Weed önüne çıkan mücadeleyi geri çevirmedi.
“Deneyeceğim.”
- Görevi kabul ettiniz.
* * *
Feryat Nehri havzası!
Canavarlar ve Şeytani Ruhlar nehir kenarının birazcık dışına dek taşmıştı. Bunun gelmiş geçmiş en kötü avlanma sahası olduğunu söylemek abartı olmazdı.
İnce bedenleri öyle cılızdı ki yalnızca kemikten ve elektrik yayan koyu mavi tenlerden ibaret canavarlardı!
Cehennemden gelmiş görünen canavarlar kitle halinde etrafta dolanıyordu.
Canavarlar ve Şeytani Ruhlar savaştığı için Weed, nehir kenarında güvenli bir noktaya da kaçamıyordu.
“Gerçi bu canavarlar en iyi ihtimalle 300lerin sonlarında…”
Nehir yakasındaki canavarların en güçsüzünün seviyesi bu civardaydı.
Hava kasvetliydi ve bir de sis olsaydı canavarların yaydığı elektrik hatırı sayılır bir güç teşkil ederdi.
Weed bir deney gerçekleştirdi.
“Ölü Şövalye, saldır!”
“Peki Efendim!”
Ve Ölü Şövalyenin iki üç tanesiyle çarpışırken ölmeden 10 dakika dayanamadığını doğruladı!
Feryat Nehri yakınlarındaki alandan ayrılamayacağı için daha ileri gittiği takdirde ne tarz canavarlarla karşılaşacağını tahmin etmesi imkansızdı.
Ölü Şövalye Ölümün Şövalyesi olduğu için dirilip geri dönebiliyordu fakat büyük ölçüde güçsüz düşmüş durumdaydı.
Weed usulca oyma bıçağını kaldırdı.
“Yavaş olacağım, adım adım gideceğim.”
İşe, evladını tutan kafası kopuk anne Ork heykeliyle başladı.
Anne Ork için bir kafa yapacak ve kafayı yerine yerleştirecekti!
Feryat Nehri havzasındaki bin civarı heykelde pozitif değişiklikler gerçekleştirmesi gerektiği için kendisi bile bu işe tarihe kazınacak büyük bir başarı gözüyle bakabiliyordu.
Tam da sıcacık gülümseyen anne Orkun kafasını tamamladığı sıralardı.
Orkun gözlerine bir anda keskin, delici bir bakış yerleşti ve büyük bir açlıkla evladına bakmaya başladı.
Kendi evladını yemek istermiş gibi bir hali vardı!
Kafası, emzirirken bebek Orku kalp krizinden götürecek gibi görünüyordu.
Weed, Ork Karichwi ile birlikte eşsiz güzelliğe dair pek çok şey öğrenmişti fakat kafası rahatsız edici düşüncelerle dolu olduğu için heykelleri gönlünce yapamıyordu.
“Böyle olmayacak.”
Oyma bıçağını indirdi.
Sebep Feryat Nehrinin havzasında bin heykel değiştirmeye cesareti olmayışı veya nehirde inleyen hayaletler ve sisli nehir kenarı bölgesinde uzanan korkunç heykeller değildi.
Canavarlardı!
Embinyu Kilisesi Rahiplerini ve Karanlık Şövalyeleri görmezden gelerek heykel yapamazdı. Bu hayatının baharındaki bir ilkokul çocuğuna tabağındaki etleri bırak da yalnızca sebzelerini ye demeye benzerdi.
Tecrübe ve öğelere duyduğu arzu. O arzu Weed’in içerinde öylesine kaynıyordu ki daha fazla dayanamıyordu.
Bol bol güçlü canavar ve öğe. Onca canavarı bırakıp da bir Ork kafası oyamazdı.
Patlayıcı noktaya gelen bir susuzlukla bir kez daha oyma bıçağını kaldırdı. Fakat planı Feryat Nehri havzasındaki heykelleri düzeltmek değil, tamamen yeni bir heykel yapmaktı.
*Tak* *Tak*!
Karanlığı yontarak bir heykel yapıyordu.
Taştan devasa heykeller yapmak alışkın olduğu bir metottu. Ancak beklenmedik şekilde buradaki kırılgan, gözenekli taşları kolay kolay kesemiyordu.
“İlk önce bir binek yapmalıyım.”
Zihninde bir İskelet Şövalye olduğu anları canlandırıyordu.
İskelet Şövalye, Kahramanlar Kulesinden taşındığı mücadelenin üstesinden tek başına gelmeyi başarmıştı.
Tarihi Palrangka savaşındaki düzlüklerde at binerken elde ettiği muazzam hız!
Bir Şövalyenin dört nala gidişinin önünde hiçbir mani olmazdı.
Hücuma geçtiklerinde saldırılarıyla canavarları yarıp geçerlerdi. Şövalyeler bir atları olduğunda en az 3 4 kat güçlenirlerdi.
“Bir Oymacı olabilirim ama yine de koşabilirim.”
Şövalyelerinki gibi özel bir yeteneği yoktu fakat atıyla bir olmasına olanak tanıyan bir yeteneği olmasa da koşabilirdi.
Genellikle Paralı Askerlerin de belli bir düzeye ulaştıklarında kendilerine ait bir atları olurdu.
“Yine de bir at heykeli yapmaya zahmet etmeme gerek yok.”
Weed at gibi güçsüz bir şey istemiyordu.
Atlar hızlı olsa da dirençleri çok yüksek olmazdı. Değişken ruh hallerine göre hareket ederlerdi. Ayrıca sıklıkla ateşten, yıldırımdan, hayaletlerden ve benzeri şeylerden korkarlardı.
Weed at konusunda uzmanlaşmış bir Şövalye de değildi zaten.
“Bineklerin en iyisi belli sonuçta.”
Weed bir Kore vatandaşıydı.
Kore’nin uzun, dolambaçlı tarihinde insanların acısını defalarca dindiren çiftlik hayvanları!
Son derece aşina olduğu o kaslı, gücü kuvveti yerinde, kocaman, dayanıklı çiftlik hayvanları dururken at heykeli yapmasına gerek yoktu.
Yani inekler.
Kore bifteği!
Weed özel bir kayayı, zifiri karanlığı oyuyordu.
Bacaklar kalın ve sağlamdı. Uyluk kasları eşsiz hassaslıkta ve bedeni bütünüyle kaslıydı.
Normal bir inek et uğruna yağlarını sarkıta sarkıta çimlerle beslenirken Weed’in oyduğu şey bambaşkaydı.
Bu inek, Versailles Kıtasının Bay Boğa Olimpiyatlarına katılabilirdi!
İriyarı tiplerden hoşlanan genç inekler bu manzarayı görecek olsalar anında kısa kuyruklarını sallayarak yere yatarlardı.
“Körü körüne kas yapmakla olmaz.”
Weed öz kontrol erdemi bile sergiliyordu.
Kaslı bir beden güç kuvvet konusunda işe yarayabilirdi fakat dayanıklılık ve çeviklik konularında dezavantaj yaratırdı.
“Gereksiz kasları minimize etmeli ve kas gücüyle dayanıklılığı en uygun seviyeye getirmeliyim.”
Weed boğanın güzelliğine bile özen gösteriyordu.
Ecel Eller karşısında galibiyet almadan önce güçsüz görünsün diye bilerek saçma sapan bir boğa yapmıştı. Şöhret kaybederek tecrübe kazanmıştı. Boğa heykeli yaparken ister istemez daha büyük bir yetenek sergileme sebebi de buydu.
Uçları çelik plakaya nüfuz edecek keskinlikte ve yaklaşık 30 santim uzunlukta boynuzlar ve geniş bir surat yapmıştı.
Kaslı bir boğaydı ama poposu kocamandı.
“Kore sığırlarının suratı geniş olmak zorundadır. Popo ne kadar iriyse o kadar iyidir. Gözler de yuvarlak olmalıdır.”
İneklere yönelik kökleşmiş önyargıları vardı!
Weed nihayet heykelini tamamladı.
- Lütfen yaptığınız heykele bir isim verin.
“Sarı Oğlan.”
- ‘Sarı Oğlan’ ismini vermek mi istiyorsunuz?
Şu anda siyah bir inek olsa da sonrasında sarıya boyamayı planlıyordu.
Huşu ve dehşet saçan 5 metrelik karanlık kütleye bakarak başıyla onay verdi.
“‘Sarı Oğlan’ ismi bir inek için gerçekten harika.”
Ding!
****
Bir Tarihi Heykel tamamladınız, Efsanevi Boğa Sarı Oğlan!
Bir Efsanevi heykel!
Yaptığınız tüm heykeller Versailles Kıtası tarihine kaydolacak.
Asil yeteneğiniz ve büyük becerinizle, tekrar tekrar sergilediğiniz rakipsiz, hassas hünerinizle hayran olmamanın mümkün olmadığı bir sanat eseri yarattınız.
Bir ineğin heybetli cazibesini ve dinamizmini yansıtan bir eser.
Farklı yorumlama ve bakış açısıyla efsanevi bir çiftlik hayvanı heykeli.
Sanatsal Değer: Usta Oymacı Weed’in elinden bir eser. 6,124.
Özel Etkiler: Sarı Oğlana bakanlar bir günlüğüne fazladan %15 sağlık ve mana yenilenmesine sahip olacak.
Sarı Oğlana bakanların bir günlüğüne avlarında elde ettikleri et ürünleri %49 artış gösterecek.
Kuvvet 80 yükseldi.
Azim %25 yükseldi.
Üretimle ilişkili yetenekler %5 gelişti.
Dişi sığırların üreme kapasitesi %38 yükseldi.
Sığırlar daha hızlı kilo alacak.
Her noktada sığırları tehdit eden canavar aktiviteleri bastırılacak.
Etkiler diğer heykellerinkiyle birleşemez.
Şu ana dek tamamlanan Tarihi Heykel sayısı: 1
- Oymacılık yeteneği yetkinliği gelişti.
- El Becerisi yeteneği yetkinliği gelişti.
- Şöhret 412 yükseldi.
- Sanat statı 70 yükseldi.
- Kuvvet 3 yükseldi.
- Azim 10 yükseldi.
Bir ineğin Tarihi Heykelini yaptınız. Sığırlarla yakınlığınız yükseldi, eğer geniş bir otlağınız olursa doğal bir şekilde orada toplanmaya başlayacaklar.
Yetenekli Oymacılar bu heykeli görecek olursa oymacılık gelişmelerine hatırı sayılır bir yardımı dokunacak.
- Tarihi bir heykel yaratımı sonucunda tüm statlar ekstra 2 puan yükseldi.
****
Weed halinden memnundu.
“İnsanları bu kadar iyi anlayan ve bizi böylesine ödüllendiren başka bir çiftlik hayvanı yok.”
Sığırlara duyduğu minnettarlık!
Sığırların var olmadığı geçmiş günlerde çiftçilik yapmak zor olduğu için pek çok kişi açlıkla mücadele etmiş olabilirdi.
Sığırlar, tarım makinelerinin geliştirilişine dek Kore gıda endüstrisine sonsuz destek sağlamıştı.
Weed o anda bu iyiliklerin karşılığını vermişti.
Böyle harika bir heykele öylece bakıp takdir etmek yetmezdi. Ayrıca burası normal insanların gelemediği bir yerdi!
“Heykele Hayat Bahşetme!”
****
- Heykele hayat bahşettiniz.
Oymacılık kabiliyeti mevcut sanat statı olan 1316dan 422. seviyeye uygun olan miktara çevrilecek.
Tarihi Heykel etkilerinden ötürü seviye %15 eklenerek 485e yükseldi.
Fakat kaya materyali zayıf olduğu için seviyede %20 düşüş söz konusu.
Yaratığa üç nitelik verildi.
Heykelin seviye ve formuna bağlı olarak verilen nitelikler seviye ve kabiliyet olarak farklılıklar gösterecektir.
Azim niteliği (100%), Toprak niteliği (100%), Sadakat niteliği (100%)
Azim, gerçekleştirilen işe bağlı olarak sabrı yükseltir. Yükselen defans, zehir veya büyü saldırıları karşısında kolay kolay devrilmemeyi sağlar.
Toprak niteliği defansı ve ağırlığı bir miktar arttırır. Toprağa olan aşinalık sayesinde özel bir destek elde edilebilir.
Sadakat, efendisinin sözünü dinlemesini sağlar. Kolay kolay bir efendi seçmez fakat birini efendisi bellediğinde kendisini o kişiye ölümüne adar.
Tarihi heykeller özel kabiliyetler sağlayacak.
Sığırlar üzerinde üstünlük kuracak. Sarı Oğlanı gören boğalar itaat ederek başlarını eğecek, genç inekler kendilerini güvende hissederek yavrulayacak.
Çılgın Öfke.
Sarı Oğlan naif, sadık bir doğaya sahip. Kolay kolay öfkelenmez fakat aşağılanma, genç bir ineğin hor kullanılması veya sahibinin ölümüne tanık olması gibi durumlar onu deliye döndürür.
5,000 mana kullanıldı.
Yetenek yetkinliği yükseldi, dolayısıyla hayat bahşederken tüketilen seviye ve stat miktarı %20 azaldı.
Sanat statı kalıcı olarak 6 azaldı. Azalan statlar oymacılık veya sanatla ilişkili diğer aktivitelerle telafi edilebilir.
Seviye 1 düştü. Seviye düşümü sonucunda kazandığınız statlar 5 azaldı.
Azalan statlar seviye yükselimiyle telafi edilebilir.
Lütfen hayat bahşettiğiniz heykelin kıymetini bilin. Hayatını kaybederse yeniden hayat bahşedilmesi gerekecektir.
Tamamen yok olduğu takdirdeyse diriltilmesi mümkün değildir.
****
Sarı Oğlan!
Simsiyah gözleri ışıl ışıldı.
Arka ayaklarını toprağa gömerken kafasını kaldırdı.
Mööööööö!
İşte Sarı Oğlanın asil kükreyişi bu şekildeydi. ( :D:D)
Weed halinden çok memnundu. Kaya materyali iyi olsaydı harika olacaktı fakat yine de bir binek için birinci sınıf bir işti!
“Sarı Oğlan.”
Sarı Oğlan masum gözlerini kırpıştırdı.
Kaslarla dolu bedeniyle devasa bir boğaydı fakat gözleri iyi huyluluğunu gösteriyordu.
Sarı Oğlan ağzını açtı. Sonra da konuştu:
"Benim adım Sarı Oğlan mı?"
"Evet."
Boğa, hisleriyle iletişim kuruyordu. Çok da şaşırtıcı değildi. Bir heykelden oluşmuş olsa da Bingryong ve Wyvernler de konuşabiliyordu.
Weed’le taşıdıkları zihinsel bağlantı sayesinde iletişim kurmaları mümkündü. Başka insanların söylediği şeyleri de anlayabiliyorlardı fakat onları hiçe saydıkları veya kendilerini ifade edemedikleri pek çok an oluyordu.
Bingryong veya Altın Adam gibi olağanüstü bir zekaya sahip olmadıkça İnsanlar veya Elflerle iletişim kurmaları imkansızdı.
“Bana kalırsa ismim pek hoş değil. Kaba saba tavırlarıma uyuyor mu sence?”
Sarı Oğlan arka bacağını yere iyice saplamış halde bir oluk açıyordu.
Toprak un ufak oluyor, çakıl taşları uçuşuyordu.
Sahiden de çok güçlü bir boğaydı!
“Ama Sarı Oğlan ismi güzel bir his taşıyor. Bundan böyle senin adın Sarı Oğlan.”
“Gerçekten sevmediğim bir efendi çıktın.” dedi Sarı Oğlan, kabaca.
Sadık bir inekti ama en baştan ihtiyatlı davranıyordu. Weed’i korkak bir buzağıymış gibi inceliyordu. Weed’in gerçekleştireceği eylemlere bakarak nasıl bir tavır takınacağına karar verecekmiş hissi veriyordu.
“Benimle ne yapmayı planlıyorsun? Şahsen ben geniş bir otlak bulup otlanayım, hoş bir inekle tanışayım, buzağılarım olsun ve huzur içerisinde yaşayayım isterim.”
Sarı Oğlan özgürce otlanmanın hayalini kuruyordu!
Weed kafasını salladı.
“Sana binip canavar avlayacağım.”
“...”
Sarı Oğlanın kaşları fena halde çatıldı.
İnekliğin doğası gereği avlanmak veya savaşmak konusunda tereddütleri varmış gibi görünüyordu.
Weed bu naif ineğe dünyanın işleyişini öğretme ihtiyacı duydu.
"Sen özgürlüğü öyle kolay elde edilen bir şey mi sanıyorsun? Paran var mı bakalım?"
“Yok.”
“Otlanmaktan bahsediyorsun ama öyle geniş bir otlağın var mı bakalım?”
“Yok.”
“Paran yok, otlağın yok ama güzel bir ineğin seni beğeneceğini sanıyorsun, öyle mi? Cık cık. Bugünlerde inekler pek bir açıkgöz oluyor.”
“...”
“Peki buzağılarını nasıl büyüteceksin? Çocukların ömürleri boyunca yabani ot yiyerek büyüsün mü istiyorsun? Onları besin değeri yüksek samanlarla beslemen gerekecek.”
Weed bir ineğe hayatın acı yönlerini öğretiyordu!
Sarı Oğlanın morali bozulmuş ve uysallaşmıştı.
“Sanırım paraya ihtiyaç duyacağım. Neden canavar avlamam gerektiğini anlıyorum.”
Sarı Oğlanın ikna olması çok sürmedi. Weed efendisi olduğu için itaatkardı.
Ancak dönüp de bedenine baktığında tatminsiz bir ifadeye büründü. Çünkü mükemmel yapılı, kaslı bedeninin yan tarafında bir karış kadar bir yağ öbeği vardı.
O öbek her yürüyüşünde hafifçe sallanıyordu.
“Efendim, bu nedir?”
“Pirzola.”
“...”
Weed’in gözünde pirzola ve incik önemliydi!
Sarı Oğlan bariz memnuniyetsizliğini göstererek arka bacağıyla toprağı kazdı. Gücüyle protesto ediyordu.
Ancak bu yaptığı tamamen etkisiz bir hareketti.
Weed kısık bir sesle şöyle dedi:
“Sarı Oğlan, görüyorum ki kibrinin sonu yok.”
“Ah.”
“Yarın burnunu delip seni etrafta sürüklemeye başlayacağım.”
“...”
“Sana tarla işleri yaptıracağım. Çiftçilik yapmak mı istiyorsun? Saban sürmek mi istiyorsun?”
“...”
“Seni keseceğim, nam nam nam, sonra da yutacağım. Soya sosunu pişmiş bifteğin üzerine dökmediklerini biliyorsun, değil mi? Çiğ bifteği bir güzel alıyorlar…”
"Böyle korkunç şeyleri nasıl söyleyebilirsin...!"
“Ben et suyu için bile geriye kuyruk bırakmayanlardanım.”
Weed canı isterse 2 gün 3 gece bile tehdit savurabilirdi.
Sarı Oğlan bir noktada kaçamak bir şekilde başını eğdi.
İtaat!
Ve böylece Sarı Oğlanın kaderi belli oldu.
* * *
Weed Sarı Oğlanın tek başına yetersiz olduğunu hissederek bir heykel daha yaptı.
Bir ışık heykeli.
Işığın Kanatlarını yapışının ardından yetkinliği artmıştı ve bu seferki, üzerinde itinayla çalıştığı bir heykeldi.
Parlak, alev kırmızısı renkteydi.
Alevler şekil alıyormuşçasına koyulaşıyordu.
Devasa bir kuş yapmıştı.
Söz konusu bir ışık heykeli olunca küçük bir figür yapmak iyice zorlaşıyordu. Tekniği mükemmel değildi, bu yüzden detaylardansa boyuttan kazanmıştı.
Anka kuşu!
Kırmızı ışıktan bir heykel yaratmış ve ona hayat bahşetmişti.
Bir Başyapıt değil de Şaheser olmuştu fakat o kadar da kötü bir sonuç değildi. Anka Kuşunun kendine has özellikleri oldukça harikaydı.
Söndürülemeyen Ateş Özelliği
Dayanıklılığı tamamen tükense bile geriye minicik bir ateş kaldığı sürece canlanabiliyordu.
Canlandığında maksimum Sağlık ve Manasının %50sine sahip oluyordu.
Anka Kuşu Tüylerinin muhteşem görünümü!
Weed’in yaptığı heykeller için güç önem taşıyordu fakat Sağlığın devamlılığı her şeyden değerliydi.
Bir ruh büyücüsü birazcık Mana ve bir cesetle düzenli olarak ölümsüzleri ayaklandırabilirdi. Fakat Weed’in bir heykele hayat bahşettiği her seferde seviyesi ve sanat statları tükeniyordu.
Yani bir heykel yapsa ve yaptığı şey bir ölümsüzden daha güçlü olsa bile öldüğü takdirde iş bitiyordu!
Heykeller inançlı, bağımsız bireylerdi.
Weed, heykelleri yok olduğu takdirde kayıplarını telafi edemiyordu.
Uzun ömürlülük.
Hayat bahşettiği heykeller harcanabilir şeyler değillerdi, birbirlerinin eksikliklerini tamamlayarak gelişmeleri gereken bir aileydi.
“Anka Kuşları iyi oldu.”
Weed toplam 5 Anka Kuşu yaratmıştı.
Aynı görünümde heykeller oldukları içinse sonradan yaptıkları Değerli Eserlerden ibaret olmuştu.
Final seviyeleri 400dü.
“Beş Anka Kuşu Kardeş olarak bilineceksiniz!”
“Anlıyoruz, Efendimiz.”
Anka Kuşları kanatlarını katlayarak eğildi.
Weed ise Anka Kuşlarının eğilişini Sarı Oğlanın tepesinden karşıladı.
#Bu bölüm aşırı güldüm ya. Sen git binek olarak boğa yap, yaptığın boğa tarihi eser olsun, bütün dünyada inekgillerin sevgisini kazan, bir de önce hayatın gerçeklerini anlatarak sonra da seni soslar yerim diye tehdit ederek üzerine bin Sarı Oğlanın… Kesinlikle çok iyi bölümdü. Yani bu kadar korkutucu bir bölge ve büyük bir görev ancak bu kadar saçma bir olaylar silsilesiyle başlatılabilirdi :D Yazara büyük takdirlerimi sunarak sizlere bir sonraki bölümde görüşmek üzere diyorum!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..