Ruh Zinciri

avatar
354 1

Kartların Kalbi - Ruh Zinciri



 Dokushin tam kapının önüne gelmişti ki, arkasından seslenen annesinin sesiyle durdu.

"Kendine dikkat et tamam mı. Beni de sürekli ara. Buralara yolun düşerse uğramayı da sakın unutma!" annesi yaşlı gözlerle Dokushin'e sarıldı. Her annenin kabuslarının nedeni o lanet gün gelmişti. Oğlu on sekiz yaşına gelmişti ve gidiyordu. Bir daha ne zaman göreceği belli değildi. Belki hiç göremeyecekti ama buna mecburdu. Herkes gibi oğluda kaderini kendisi çizmeliydi.

"Tamam anne merak etme. Artık çocuk değilim." bu sözler serzenişten çok annesini rahatlatmak amaçlıydı ama etki ettiği söylenemezdi. Annesi daha çok ağlamaya başlarken, mecburen kollarını oğlundan çekti. Bu yolculuk zaten zorken, daha da zorlaştırmasının anlamı yoktu. Dokushin annesinin kollarından kurtulduğunda hiçbir şey demeden kapıyı döndü ve hızlıca kapıyı açarak dışarı çıktı. Vedalar her zaman zordur, o yüzden uzatmanın manası yoktu. 

 Evden dışarı çıktığında kendiyle birlikte macerası başlayan iki arkadaşını onu beklerken gördü. Apreal oldukça mutlu görünüyordu. Ailesiyle vedalaşmaktan pek etkilenmiş gibi durmuyordu ama Dilica tam tersine çok etkilenmişti belli ki. Mavi gözleri hala gözyaşlarıyla doluydu ve yanaklarından akan yaşlar hala kurumamıştı.

"Hadi gidelim yoksa bende ağlayacağım." dedi buruk bir sevinçle. Sonunda onun da ruhu erecek ve kutsanmış simgesine kavuşacaktı. Çocukluğundan beri bugün için eğitmişti kendini. Sahte kartlarla alıştırma yapmış ve bilinen bütün kartları öğrenmişti. Elbette büyük oyuncuların ve hiç ortaya çıkmamış oyuncuların kartları gizli kalıyordu ama bu durum çok nadir ve istisnaydı. 

"Aşırı heyecanlıyım. Yıllardır bugünü bekliyordum ve sonunda gerçekleşiyor." dedi heyecanla Apreal. Uzun boyundan dolayı herkese üstten bakıyordu. Siyah gözlerine uyumsuz boyattığı yeşil saçları herkes tarafından garip karşılansada Apreal saçlarından mutluydu.

"Ben şimdiden ailemi özledim." dedi Dilica kafasını yere eğerek. 1.60 boyu aslında çokta kısa değildi ama Apreal'ın yanında herkes kısa kalıyordu. Pembe ve kırmızının saçlarında oluşturduğu ahenk gören herkesi hayran bırakıyordu ama bugünkü hüznünü saçları bile gizleyemiyordu. Yapmakla yükümlü olduğu görevi yüzünden ailesinden ayrılmak derinden sarsmıştı Dilica'yı. Beyaz teni en küçük renk değişimini fark ettiriyordu ve ağlamamaya çalışmaktan, toplanmaya hazır bir domatesmişçesine kızarmıştı yüzü.

"Biz senin ailen değil miyiz? Bak çok kırıldım. Ayrıca aileni göremezsin diye bir kural yok. İstediğin zaman gelir görürsün." dedi Dokushin, Dilica'yı teselli etmeye çalışarak. Dilica yürümeye başladıklarından beri ilk kez gülümsemişti. Dokushin'e kısa bir süre baktıktan sonra sıkıca sarıldı.

"Zaten siz olmasanız asla böyle bir şeye kalkışamazdım. Korkak insanlar arasına karışırdım kesinlikle." kimse korkak insan olmak istemezdi. Toplum tarafından dışlanmak ve diğer insanların köleliğini yapmak, nefret edilesi bir şeydi ama daha kötü bir durumda vardı o da ruhsuz birliklere katılmak. Ruhsuz birliklerin adı bile anıldığında herkesin tüyleri ürperir. Yaşam amacı kalmamış insanların toplandığı yer. Ruh kartını kaybettikten sonra bu düşüşe bir dur diyememiş ve bütün kartlarını kaybettikten sonra yaşamdan bağı kopmuş insanlar. Öyle bir durumda olsa ne yapardı diye düşündü Dokushin ama hiçbir karar veremedi. Sadece korkmakla yetindi ve öyle bir duruma düşmemek için dualar etti.

"Hadi hadi duygusallığı bırakında kendinize gelin. Tapınağa neredeyse vardık." diyerek şakalaştı Apreal arkadaşlarıyla. Grubun şakacısıydı Apreal. Hiç mutsuz olduğu görülmezdi. Sürekli neşeli ve kafaya takmayan bir yapısı vardı. 

 Apreal sözlerinde haklıydı. Tapınağın girişini süsleyen heykellere ve giriş kapısına ulaşmalarını sağlayan merdivenlere gelmişlerdi. Taş basamakları hızlıca çıkarlarken etraflarını süsleyen heykellerden gözlerini alamıyorlardı. Efsanelere konu olan kutsal kartların canavarlarını temsil ediyordu heykeller. Apreal'ın ilgisi uçarmışçasına tasvir edilmiş, kanatlı bir yaratıkta kilitli kalmıştı. Yaratığın kafası bir kartalı andırsa da ne gagası vardı ne gözleri. Caecus adlı bu yaratık, kör ve sağır olarak anlatılır hikayelerde. Düşmanlarının ruhunu görerek öyle saldırır ve savunma yaparmış. Pençelerinin büyüklüğü de bundan kaynaklı olduğu söylenir. Yakaladığı avı asla kaçırmamak için bu kadar büyük yaratılmış.

"Belki de ruhunun simgesi Caecus' tur?" dedi Apreal'ın ilgisini fark eden Dokushin. 

"Keşke olsa. Bu yaratığa hayranım. Onu tanımayanlar onu küçümser ama aslında o beklenmedik bir haşmete sahip!" muhabbet açılması Dokushin'i sevindirmişti. Gerici olan ortam sessizleşince daha da gericileşiyordu. Muhabbet etmek sakinleşmelerine yarayacağı kesindi.

"Katılıyorum. İlk bakışta güçsüz görünen yaratıklar daha etkileyici." diyerek Apreal'ı onayladı Dilica. Çoğu zaman fikirleri asla uyuşmazdı birbirlerine. Bu nadir durumdan daha şaşırtıcı olansa, bu duruma kimsenin şaşırmamasıydı. Belki de ruh simgelerini keşfetmek için gittikleri ayin onları daha da kutsal bir şeyle tanıştıracaktı, arkadaşlık.

"Tam zamanında. Aferin böyle disiplinli olun ki, ilerde usta ve üstat seviyelerine erişebilin." bu konuşan, mabedin giriş kapısına daha iki basamak kalmışken aniden ortaya çıkan mabet bekçisiydi. Arkası dönük kartlardan oluşan garip bir elbisesi vardı. Bu mabede ilk kez geldiklerinden dolayı bu olay onları korkutmuştu ama hiçbiri dışına vurmamıştı bu korkuyu çünkü bekledikleri bir şeydi. Mabede gelmiş kart savaşçıları bir çok kez anlatmıştı bu durumu.

"Şimdi sen soldaki koridordan gideceksin." derken Dokushin'i gösteriyordu. Arından Dilica'yı ve Apreal'ı göstererek orta koridordan gitmelerini söyledi.

"Neden ben arkadaşlarımdan ayrılıyorum?" diye isyan etti Dokushin. Yalnız kalmak istemiyordu.

"Çünkü diğer rahipler dolu. Hem ne fark eder? İşiniz bitince buluşursunuz." bekçi Dokushin'in tereddüdünü yüzünden okuyabiliyordu. Taş kalpli birisi değildi. Durumun gericiliğinin ve stresinin farkındaydı. O yüzden Dokushin'i telkin etmek istedi.

"Merak etme tek bir çıkış var. Mecburen karşılaşacaksınız." dedi bekçi ve kapıyı açtı. Dokushin hala rahatlamamıştı ama bu bilgi daha iyi hissetmesine yaramıştı.

"Merak etme, bedenen olmasa da ruhen hep yanındayız." diyerek destek oldu arkadaşına Dilica. Dokushin istemsizce gülümsedi bu harekete. Kalbindeki sıcaklık ona güç veriyordu. Apreal'a baktı. O da arkadaşına içten bir şekilde gülümsüyordu. Ondan beklenmeyecek bir içtenlik ve duygusallık vardı yüzünde.

"Sakin ol dostum. Çıkışta bize simge kartını göstermeye hazırlan bence." arkadaşlarının desteği Dokushin'i oldukça rahatlatmıştı. Dev kapılardan içeri girip soğuk koridorda yürümeye başladılar. Koridor biraz yürüdükten sonra üçe ayrıldı.

"Ruhumuz ve inancımız seninle." diyerek sarıldı Dokushin'e sarıldı Dilica. Ardından da Apreal, bugüne kadar ki en samimi haliyle sarıldı Dokushin'e. Dokushin'in evden çıktığından beri ilk kez gözleri dolmuştu ama üzüntü veya korkudan değil, arkadaşlık denen kutsal bağın yaşattığı duygulardan dolayı.

Arkadaşlarına, "İyi şanslar." dedikten sonra soldaki koridora doğru yürümeye başladı.

"Bizim şansa ihtiyacımız yok, kutsal ruhlar bizimle!" diyerek arkadaşını yüreklendirdikten sonra Dilica'yla birlikte ortadaki koridora girdi Apreal. Dokushin hayatında ilk kez kendini bu kadar yalnız hissediyordu. Ruh simgesini, onu var eden yoldaşıyla tanışmaya gittiği yolculuğun yalnız olması manidardı. 

 Kısa bir süre taş duvarları takip ettikten sonra kapısız bir eşiğe geldi.

"Hoş geldin maceracı. Yaklaş." sesin garip bir ululuğu vardı. Dokushin'in tüyleri diken diken olmuş, yüreklenmişti. Yıllardır beklediği o kutsal ana gelmişti.

 Sakin adımlarla odaya girdi. Odanın her yerinde mavi, mor ve sarı renkte ateşi olan meşaleler yanıyordu. Odanın ortasında içinde siyah bir sıvı bulunan kazan vardı. Siyah sıvının içi beyaz noktalarla doluydu. Aynı ruh kartlarının arkası gibi. Tek farkı kartların arkası katıydı, kazanın içindeki şeyse sıvı. 

"Yıldız parçalarından gözünü alamadıysan, ruh simgene kendini hazırla." dedi ulu ses. Ulu ses tüm oda da yankılanıyordu ama içeride kimse yoktu. Kazanın karşısındaki duvara montelenmiş beş tane altın sopa vardı. Duvarın bitişiğindeki zeminde de aynı altın sopalardan vardı. Kart savaşçılarının anlattıklarından bildiği kadarıyla ruh simgesi burada canlanacaktı. İlk olarak ruh simgesi olan canavar, sonraysa hızlı bir şekilde kalan otuz dokuz kartı simgeleyen varlıklar. Kalbinin hızlandığını hissedebiliyordu. Heyecanlanmıştı. Var oluş amacı gerçekleşmek üzereydi.

"İşte bu gerçek bir kart savaşçısının kalbi." sözcükler etrafta yankılanırken, kazanın diğer tarafında bir kart oluştu. Kartın içinden büyücü elbiseli, beyaz renkte saçları ve sakalları dizlerine kadar uzanan yaşlı birisi çıktı ve ardından kart var oluşurken olduğu gibi aniden yok oldu. Karttan çıkan büyücü oldukça haşmetli duruyordu. Üstündeki elbise aynı bekçi de olduğu gibi kartlardan oluşuyordu ama bir farkı vardı. Büyücü görünümlü kişinin elbisesindeki kartların yıldızları göz alıcı derecede parlak ve beyaz değil rengarenkti.

"Hazır mısın evlat? Kaderinin başlangıç noktasına hazır mısın?" büyücünün sözleri, Dokushin'i istemsizce gaza getiriyordu. Kendini tutamayarak;

"Hazırım elbette! Benim defterim açılsın!" diye bağırdı. Dokushin'in sevecen ve sakin yapısından eser yoktu. Etrafa yaydığı ruh enerjisi saçlarının elektriklenerek kalkmasına neden oluyordu. 

 Büyücü Dokushin'in kararlı tavrını görünce hazır olduğuna emin olarak kazanı yere devirdi. Dokushin içindeki sıvının yere dökülmesini beklerken aksine sıvı kazanın içinden çıkarak havada süzüldü bir süre. Garip bir girdap halini aldıktan sonra Dokushin'in etrafında döndü. Dokushin ruhani sıvının enerjisini bütün bedeninde hissettikten sonra sıvı altın sopalara doğru uçup, zemindeki ve duvardaki beşer altın sopaya dağıldı.

"Uhare Gemsira." büyücünün söylediği sözcüklerden sonra altın sopalara dağılmış sıvılar birleşerek büyük oval bir şekil oluşturdular. Oval şekil tamamen simsiyahtı, sadece nokta şeklinde parlayan beyaz yıldızlar bulunuyordu.

"Gel haşmetli yaratık! Gel ve simgesi olduğun ruhla tanış!" büyücünün sözleri Dokushin'in her bir hücresine kadar işlemiş, bu kutsal anın büyüsüyle kaplamıştı. 

 Büyük oval şeklin içerisinden kaslı bir bacak çıktığında, Dokushin bunun bir kapı olduğunu anladı. Bu belli ki ruhlar aleminden dünyamıza açılan bir kapıydı.

 Bacağın ardından, aynı kas kütlesine sahip bir kol belirdi ve oval boyut kapısının kenarına tutundu. Ardından diğer kolda kapıdan çıkıp kapının diğer tarafını tuttuğunda, etrafta şiddetli bir gürültü oluştu. Dokushin bu gürültünün ardından korkuyla büyücüye baktığında, büyücünün kılını bile kıpırdatmadığını görüp rahatladı. Demek ki her şey yolundaydı.

 Kollar garip bir şekilde geriliyor ve kasılıyordu. Kısa bir süre bu gürültü ve kasılmalar devam ettikten sonra boyut kapısının içinden dev bir adam fırladı. Boyut kapısından çıkan adam toparlanarak ayağa kalktığında, kafası tavana değiyordu neredeyse. Boyut kapısı yanında küçücük kalmıştı. 

"Bu, bu olamaz!" büyücünün gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Dokushin'de aynı durumdaydı çünkü bu en nadir kartlardan birisi olan Silahsız Araf Gezgini'ydi. Bilinen tek azledilmiş! Yani fiziki ve ruhani güçleri kullanma yetkisine sahip tek kart yaratığı.

"Sen, senin kaderin çok farklı yazılacak. İki elle yazılan nadir kader defterine sahipsin sen!" büyücü sözlerini bitirirken, Dokushin'in kalbinin tam karşısında bir kart oluştu. Kartın ön yüzü Dokushin'e bakıyordu. Kartın üstünde  Silahsız Araf Gezgini'nin resmi vardı ve üstünde adı yazıyordu. Normal kartlardan farkı, kartın arka planı altın rengindeydi ve ismin yazıldığı kısım altın bir çerçeveyle kaplıydı.

"Kartı eline al." dedi büyücü. Dokushin hiç beklemeden büyücünün talimatına uyduğunda, ruhani sarı bir zincir karttan çıkarak kalbine ulaştı ve sonrasında toza dönüşerek yok oldu.

"Bu yaşadığın, simge kartının ruhunla birleşmesiydi. Artık bu kart senin ruhun. Eğer onu kaybedersen, ruhsuz birliklere giden yolun kapısını açmış olursun. Canın pahasına dahi olsa bu kartı korumalısın." büyücü kısa bir süre sustu ve Dokushin'i inceledi. Dediklerinin ciddiyetini anladığından emin olmak istiyordu. Dokushin'in çatılmış kaşları ve yüzündeki kararlı inanç ciddiyetin farkında olduğunun bir göstergesiydi.

"Kartlar özel büyüyle var olurlar. Asla yıpranmaz, kirlenmez ve tozlanmazlar. Yanmazlar, ıslanmazlar, bükülmezler. Savaş yoluyla veya sahibinin dikkatsizliği yüzünden kaybolmadıkça sahibinden ayrılmazlar. Yani biri senden çalsa bile sana geri döner kartların. O yüzden canın gibi koru kartlarını. Onlar senin ruhunu temsil ediyorlar." Dokushin bunu zaten biliyordu. Kartlarını gözü gibi koruyacaktı. Kartlar onun varoluşunun nedeniydi.

"Bekleyenler! Sıra size geldi." dedikten sonra büyücü Dokushin'e döndü.

"Şimdi oluşacak kartlar, güçlüden güçsüze doğru sıralanarak bir deste oluşturacaklar. Bu desteyi ne kadar karıştırırsan karıştır sırası değişmez. Sadece bir savaşa başladığında rast gele bir hal alırlar." Dokushin büyücünün söylediklerini anladığını belli edercesine kafasını salladı. O kafasını sallarken, kapıdan yeni varlıklar gelmeye başlamıştı. Simge yaratığı kadar meşakkatli ve uzun sürmemişti bu aşama. Yaratıklar hızlıca çıkıyor ve elindeki kartın üstüne diziliyorlardı. Aynı simge kartında olduğu gibi ruhani bir zincirle kalbine bağlanıyorlardı ama bu sefer her şey daha hızlı oluyordu. Etrafta sürekli parlak sarı tozlar dolanıyordu.

 Yaratıklar hızlı hızlı kapıdan çıkarken, Dokushin'in gözüne çok sevdiği bir yaratıkta ilişti, Lyozy! Aslında temel yapısı sıradan bir insanı andırsa da, bu yaratığı tanıyanların onu sevmemesi imkansızdı. Gölgelerin sırrına bilen bu yaratığın savunması her ne kadar zayıf olsa da, rakibinin arkasında aniden belirmesinden dolayı saldırılarına karşı koyabilen canlı sayısı çok azdı. Kafasındaki fötr şapka dolayısıyla onun sakin ve güçsüz bir canlı olduğunu sanan rakipleri büyük bir buhrana düştüklerini gözlerindeki kırmızılığı gördükleri an anlıyorlar.

 Kırk kart, yani destesi tamamlandığında deste elinden havalanarak yükseldi ve sarı bir ışıkla çevrelendi.

"Hrufaz lağmena!" büyücünün söylediği sözcüklerin ardından desteyi kaplayan ışık hüzmesi Dokushin'in vücuduna aktı ve bütün bedenini çevreledi. Kısa bir süre bu ışık hüzmesiyle kutsanan Dokushin, ışık hüzmesinin yavaş yavaş göğsündeki görünmez bir deliğe akmasıyla kayboldu.

"Ayin son buldu çömez. Sakın unutma! Kartlarına güvenmezsen asla kazanamazsın. Kartlarına duyduğun güven onları güçlendirecek." bu sözlerden sonra arkasında oluşan büyük karta girerek gelişi gibi gizemli bir şekilde ortadan kayboldu büyücü. Büyücü ortadan kaybolduğunda etrafındaki duvarlarda birden yok oldu. Dokushin kendini bir ağacın altında buldu birden. Sanki onca yaşadığı şey hayaldi ve o boş boş ayakta dikilmiş gibiydi. Aslında buna gerçekten inanabilirdi, tabii elindeki kartlar olmasa. Etrafına bakındığında ona yaklaşan arkadaşlarını gördü. Onlarda şaşkın şaşkın etraflarına bakıyorlardı. Belli ki onlarda aynı garip durumu yaşamışlardı. Ellerindeki desteyi sıkı sıkı tutarak şaşkın şaşkın etrafa bakınmalarından anlaşılıyordu bu.

"Koskoca mabet birden kayboldu. Bu nasıl olabilir?" diyerek söze daldı Apreal Dilica'yla birlikte Dokushin'in yanına geldiklerinde.

"Aslında çokta şaşırmamak lazım. Büyülü kartların içinden ortaya çıkan büyücülerin olduğu bir mabetin birden kaybolması çokta şaşırtıcı değil bence." diye karşılık verdi Dokushin.

"Dokushin haklı. Benim merak ettiğim şey, sizin simge kartlarınız hangileri? Çabuk gösterin hadi! Çok merak ediyorum açıkçası." diye merakla sordu Dilica.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44597 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr