Bölüm 94 - On Bine Karşı

avatar
634 4

Ejdertanrı Efsanesi - Bölüm 94 - On Bine Karşı


Satou, üzerine koşan devasa Namevt sürüsünü görünce yutkundu.


“Bu, ejderhadan daha zor olacak.”


Sırtında bir sürü yara vardı. Yavaşça o yaralar iyileşse de fazla derin olduğundan zaman alıyordu. Uzun menzilli saldırılarla uzaktan da kesemezdi. Manası çok hızlı tükenirdi. Mecburen o formu kullanmak zorundaydı.


“Hahah… Bunu kontrollü bir şekilde kullanma fırsatımın asla gelmeyeceğini düşünüyordum. Başlayalım bakalım.”


Ejder manası korkunç bir hızla etrafını kapladı. Öyle ki turuncu bir enerjinin etrafında dört döndüğü en sıradan göz bile görülebilirdi.


Göz rengi kızıla, göz bebeğiyse elips şekline büründü. Kanatlarını artık gizlemesinin bir anlamı olmadığından ve her manası önemli olduğundan onu da gizlemeyi bıraktı. Artık apaçık görkemli kanatları ortadaydı.


Vücudu hızla pullanmaya başlarken ayakkabıları parçalandı ve ayak tırnakları uzadı. Ayağının şeklide biraz değişti ve ejderha pençelerine benzer bir hal aldı. Vücudunun neredeyse tamamı pullarla kaplanmıştı. Elleri zaten ejderha formunda olduğundan bir dönüşüm geçirmedi.


Şu an kelimenin tam anlamıyla bir yarı ejderhaydı.


Hızla üstlerine doğru koşmadan önce sırıttı.


“Öyleyse… Hadi gelin bakalım. ROAR!”


Ejderhaya benzer görkemli bir kükremeyle üstlerine doğru atıldı. Bunu fark eden zeka geliştirmiş namevtlerse yüksek sesle cevap verirken kalanları sadece eşit bir kükremeyle karşılık verdi.


“TSK! TSK! TSK!”


“HARUUUUU!”


“HRRRRRR!”


“Tssss!”


“Kibirli insanı yok edin. Hrrrr…”


“Yok et. Her şeyi… HARRRRRR”


“Kibirli Ejderha bu senin sonun olacak… Bizse gelişip güçleneceğiz.”



Namevtlerden küçük bir kısmıysa onun kükreyişinden dolayı içgüdüsel bir şekilde yavaşladı. Ancak büyük bir çoğunluk ona doğru şiddetli bir yok etme arzusuyla karşılık verdi.


Böylece on binlik namevt ordusu ve Satou çarpıştı.


ÇAT! ÇAT! DİNG! ÇAT!


Çarpışmayla toz bulutunun oluşması bir oldu. Ne olduğunu görmek mümkün değildi. Tek duyulabilen seslerdi. Göz gözü görmüyordu.  Fakat kısa süre sonra toz bulutundan Satou sıçrayarak ayrıldı. Neredeyse hiç zarar görmemişti. Hızla ordunun başka bir yerine atladı. Toz dağıldığındaysa oradaki namevtlerin çürük et lapalarına dönüştüğü görülüyordu


Bir gergedan onu boynuzlamaya çalıştı fakat onu boynuzundan tutup, diğer namevtlere doğru fırlattı. Bazı namevtler zehir, yeşil renkte bir alev ve buna benzer çeşitli menzilli saldırılar attı. Satou hızla kanatlarıyla vücudunu sararak saldırılardan korundu.


Ardındansa saldırmaya devam etti. Pençeleri ejder manasıyla kaplıydı ve alev alev yanıyorlardı. Karanlığın kendisiyle boğuşan bir ışık zerresi gibiydi. Güçlü ve yok edici bir ışık zerresi.


Bazı namevtler ellerinde paslı kılıçlarla saldırdı. Hepsini tek bir pençe darbesiyle, kendileriyle birlikte parçalara ayırdı.


O sırada arkasından bir namevt bıçak fırlattı. Biraz aklı olan nadir namevtlerdendi. Satou ise saldırıyı hemen hissedip eğildi. Bıçak başka bir namevtin kafasını ikiye ayırdı.


Dev bir kaplana benzeyen ama kuyruğu ve arka bacağı kopuk bir namevt ona saldırdı. Gelen saldırıyı ağzından alev püskürtüp onu tamamıyla küle çevirerek atlattı.


Savaş oldukça çekişmeli ilerliyordu. Satou her ne kadar hepsini öldürebilse de sayıları çok fazlaydı.


Bu yüzden hızla havaya sıçradı ve etrafındaki ejder manasıyla birilikte kendi manasını da toplayıp devasa bir alev topu oluşturdu.


“Hrrr… Alın bunu lanet olası piçler!”


Devasa alev topu tıpkı bir güneş gibi parlıyordu. Öyle ki bu köyü korumakla yükümlü olanların bile dikkatini çekti.


“Bu da ne? Güneş mi doğdu?”


“Hayır! O tarafa bak. Kahramanın işi bu!”


“O… Çok güçlü.”


Güneş ışığı kadar parladığını gören namevtler hareketlerini kestiler. En azından tamamıyla içgüdüleriyle hareket eden kısmı kesti. Diğerleriyse kendilerini korumak için ölüm manasını kullanabilecek kadar zeka geliştirmişti.


Ölüm manası tüm orduyu hızla sararken bir koruyucu tabaka vazifesi gördü. Uğursuz bir kalkana karşılık, güneş kadar parlak ve güçlü bir alev...


İkisinin çarpışması fazla uzun sürmedi.


BOOOM!


Büyük bir patlama oldu. Bir kez daha tozlar havaya kalktı. Satou sonucu görmek için tozları kanat çırpışlarıyla dağıttı.


Sonuçsa pek tatmin edici değildi.


Namevtlerin yarısından çoğu hala duruyordu. Sadece küçük bir kısmına etki etmişti. Satou bunu görünce dişlerini sıktı. Dişleri de bu sırada değişim geçirip sivri bir hal aldı.


“Ne ölmez şeysiniz siz…”


Gözleri tamamıyla yok etme arzusuyla parlarken bir kez daha içlerine girdi. Pençelerindeki ejder manası son deneyişinden kaynaklı zayıflamıştı. Ancak hala kesip biçebiliyordu. Saldırıları son hız devam ederken, gittiği her yerde parçalanmış cesetler bırakıyordu.


Gittikçe vahşileşiyordu. Vücudundaki giysilerin neredeyse tamamının parçalanması fazla uzun sürmemişti. Şu an anadan doğma bir haldeydi. Vücudunun neredeyse büyük bir çoğunluğu ejderhaya benzer bir hal almıştı.


“Hah, Hah… Bir bitmediniss… ROAR!”


Öfkeyle bir kez daha kükrerken bir namevtin kafatasını pençesiyle parçalara ayırdı. Öfkeyle yok ederken bir kez daha sıçradı ve başka bir yere indi. İndiği yerdeyse dört kollu insana benzer bir namevt ona saldırdı. Ellerindeki kılıçları kullanarak yaptığı darbeleri kolaylıkla atlattı ve onun ikişer kollarını tutup hızla çekip koparttı. Sonraysa cesedinin üstüne ön pençesini koyup, arka pençesiyle arkasından saldırmaya çalışan devasa bir keçiye benzeyen, bir kafası olan namevti diğerleriyle birlikte uçurdu.


Üstüne çullanmasınlar diye bir kez daha havaya sıçrarken derince nefesler alıp alıp veriyordu.


‘Hala güneş çıkmadı mı?’


‘Yarım saat. Sadece yarım saat daha dayandığın sürece güneş çıkacak.’


Damon’dan cevabını aldıktan sonra biraz daha soluklandı. Ardından bir kez daha namevtlerin yoğun olduğu bir yere dalış yaptı.


İnişiyle birlikte elli namevti tamamıyla yok edebildi. Fakat gelmeye devam ediyorlardı ve bu şekilde devam ederse daha fazla dayanamazdı.


Namevtlerin hepsini tamamıyla yok edemiyordu. Bazıları gözden kaçıyordu. Bu kaçanlarda kalkıp tekrar saldırıyorlardı.


Bu yüzden Satou çok riskli bir karar verdi. Ejder manasıyla alev topunu elinde oluşturdu.


‘Toprak elementiyle deneyimim çok az ama… Yapmak zorundayım!’


Sonraysa hızla yere geçirdi. O sırada tabii ona saldırmaya çalışan namevtleri de kuyruğu ve arka pençeleriyle geriye fırlattı.


Yere geçirmesiyle birlikte manasını toprağa yaydı ve topraktan magma fışkırdı!


“Hah… Başardım… Yorgunum...”


Magmanın fışkırışıyla birlikte binlerce namevt yanmaya başladı. Satou da fırsattan istifade edip biraz dinlenmek için geriye sıçradı.


Namevtlerin bir kısmını bu yanmayla birlikte yavaşlatsa da tamamıyla yok edemezdi. Bu namevtler diğer namevtlerden katlarca güçlüydü. Güç ve dayanıklılık olarak her biri akademide çağırdığı patron seviye iskeleti fersah fersah aşıyordu.


Mana rezerviyse önceki hareketleri nedeniyle çok azdı. Bitmeye yakındı. Ona doğru koşan namevtlere bakarken ilk kez sonun yaklaştığını hissetti. Fakat sonuna kadar savaştığı ve savaşmaya da devam edeceği için pişman değildi.


Gözleri delilikle parladı. Tam ölümüne dalacakken duyduğu çığlıklarla duraksadı.


“ALEV TANRISININ ADIYLA ÇEVRİLİ ALANDAKİ HERKES YANACAK! ALEV TANRISININ ÖFKESİ FORMASYONU UYAN!”


“Satou hemen geri çık!”


Biri soğuk ama endişeliyken diğeri tamamıyla haşin bir öfke dolu bir sesti. Bu sesleri tanıyan Satou hızla geriye doğru çekilirken yüzünde yorgun bir gülümseme vardı.


“Hah, hah… Öğretmen… Yuzuru...”


Nefes nefese konuşurken, birden köyün çevresinde bir kırmızı bir ışıltı parladı. Bu kırmızı parıltı hızla ilerledi ve tüm köyü kaplayan, içerdekilerin zarar görmeyeceği bir alev sütunu oluşturdu.


Bu alev sütunu içerdekileri değil dışarıdakileri yakmak içindi.


Alev sütunu hızla ilerledi ve hiçbir istisna bulunmaksızın etraftaki her şeyi küle çevirdi. Yüzeyde olan her şey anında küle döndü.


Korkunç ulumalar, çığlıklar duyulabiliyordu. Fakat bu sesler Satou için şu an savaşın kazanıldığını anlatan bir müzikten farklı değildi. Sanki günlerdir savaşmış gibi yorgundu. Ancak başarmıştı.


Savunmuştu.


Yuzuru ve Elisa’nın yanına adım adım yaklaşırken yüzünde bir gülümseme vardı. Onun yorgun halini gören Yuzuru hızla onu desteklemek için koştu.


“Satou. İyi misin? Hey!”


Elisa’ysa şu an formasyonu kontrol ettiğinden istese de gidemedi. Tek yapabildiği endişeli gözlerle ona bakmaktı.


Yuzuru ve Elisa’nın endişelerineyse Satou hiçbir cevap verebilecek durumda değildi. O kadar savaştıktan sonra sonunda biraz mola verebilirdi.


Gözlerini kapadı ve derin bir uykuya daldı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44350 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr