31. Bölüm - Ölümsüz Mirası (1) [Düzenlendi]

avatar
1907 22

Ejdertanrı Efsanesi - 31. Bölüm - Ölümsüz Mirası (1) [Düzenlendi]


Küçük Bilgi: Yarı-Tanrı ve Tanrı alemlerinin isimleri Yarı-Ölümsüz ve Ölümsüz olarak değiştirildi.
***

Satou ve Yuzuru, panteri yayılan o dehşetengiz karışık enerji sayesinde takip ederken, ikili birbirleriyle konuşuyordu.

 

Satou aklı karışık bir şekilde sordu.

 

“Neden panteri kovalıyoruz ki?”

 

Yuzuru ciddi bir ifadeyle yanıtladı.

 

“[Suikast Panter]leri tek avlanan canlılardır. Ancak panterlerden birisi neredeyse ölecek duruma gelirse, çekirdeğindeki şeytani enerji ile yaşam özünü yakarak kısa süreliğine korkutucu bir güç elde ederler. Ancak onu düşmanlarını öldürmek için değil diğer [Suikast Panter]lerine bizi öldürmeleri gerektiğini söylemek için giderler ve orada ölürler. Öyle olursa da bu Katliam Ormanında hayatta kalmamız baya zorlaşır. Şimdi neden bu kadar ciddi olduğumu anladın mı?”

 

Satou başını ciddiyetle salladı.

 

“Anladım. O zaman biraz daha hızlanmamız gerekecek.”

 

Satou hızla, Yuzuru’yu kucağına aldı. Tamamen pantere odaklanmış Yuzuru ise bir anda kucağa alınması karşısında korktu.

 

KYAAA!

 

“Ne yaptığını sanıyorsun!”

 

Satou, Yuzuru’nun korktuğunu ve hafif kızdığını fark etse de şu an tamamen hedefe odaklanmıştı. Yırtılan giysinin sırt tarafında gözüken çok belli olmayan ufak çıkıntılar birden sırtından dışarı fırladı!

 

Ardından da hızla kanatlar bir deri bir kemik halinden ihtişamlı ejderha kanatlarına dönüştü. Satou hızla kanatlarını çırparak, ize doğru uçmaya başladı.

 

Yuzuru ise Satou’nun neden onu kucağına aldığını anlayınca sustu. Ancak yanakları hafiften pembelenmişti. Tabii Satou panterin izini sürmeye odaklandığından bunu fark etmedi.

 

 

Panter son hızıyla koşuyordu. Amacı tamda Yuzuru’nun dediği gibi türdeşlerine haber vermekti. [Suikast Panterleri]nin birine bulaşırsanız ve öldüremezseniz o bölgede ki tüm [Suikast Panterleri]nin düşmanı olmuş olurdunuz. 

 

Panter, son hızla koşsa da dikkatli bakılırsa koşarken çok hafif sendeliyordu. Bunun nedeni ise kullandığı teknikti. Bu teknik [Suikast Panterinin Şeytani İntihar Saldırısı] olarak biliniyordu. Bu tekniği kullandığında panter, çekirdeğini parçalayarak aynı zamanda yaşam özünü de kullanarak dehşetengiz bir güç elde ediyordu. Tabii bununda bir süresi vardı. Bu süre dolduğunda ise panter ölecek idi. Ancak panter bunu hiç mi hiç önemsemiyordu.

 

Panter koşarak dikerken farkında olmadan normal yoldan saptı. Ancak yetişme çabasından onu fark edemedi.

 

 

Aradan yaklaşık yarım saat geçti. Panter hala koşuyordu. Ancak eskisi kadar hızlı değildi. Büyük çoğunlukla yalpalıyordu. Ancak iradesi sayesinde hala hareket edebiliyordu.

 

O anda panterin karşısında ormanlık alanın haricinde olan küçük bir tepe çıktı. Tepenin önünde ise kadim işlemeler olan bir kapı vardı.

 

Panter yavaş, yavaş yürürken, o anda kapıdan korkunç bir mana yükseldi. Bu mana hiç bir mana gibi değildi. Saf ölümü sembolize eden bir manaydı. Bu ölüm manasıydı. Şiddetli mana dalgasına panter fazla dayanamadı ve son bir kez acı dolu bir kükreme atarak orada can verdi. 

 

O sırada kapıdan yavaşça sis benzeri bir şey çıktı. O siste tekrar o yaşlı adam silüetini oluşturdu. Yaşlı adam, kibirli bir şekilde pantere baktı ve öfkeyle konuştu.

 

“Sen kim köpek benim miras alanıma girmeye cüret ediyorsun! Üstelikte bu kadar zayıfken!”

 

Yaşlı adam kibirlice biraz daha baktıktan sonra yavaşça silikleşerek tekrar yok oldu.

 

 

Satou ve Yuzuru dikkatle, panterin şeytani enerji ile yaşam özü karışımı olan enerjisini takip ediyordu. Yuzuru, garip bir şekilde yarım saattir Satou’nun kucağında durduğundan, kucakta durmaya alışmıştı.

 

Tam o sıralarda yoğun bir ölüm manası onlara doğru çarptı. Manadan gelen kasvet, umutsuzluk, insana ölümü hatırlatan his o kadar fazlaydı ki, Satou sadece kısacık bir anlığına bile olsa ölmeyi düşünmüştü. Bu da onu fazlasıyla korkuttu. Yuzuru’nun ise yüzündeki tüm kan çekilmiş gibiydi. Ancak bu durum dışında ölüm manası onları hiç bir şekilde etkilemeden yok olmuş idi. Yuzuru daha önce hiç ölüm manasını hissetmediğinden kekeleyerek konuştu.

 

“O-o d-da neydi ö-öyle?”

 

Satou’yu ejder manası tarafından korunduğundan pek fazla etkisi olmamıştı. Sadece ölüm manasının içindeki kasvet onu etkilemişti. Biraz sakinleştikten sonra sakince konuştu. Ancak farkında olmasa da sesinde büyük çoğunlukla merak ancak hafif bir karamsarlık vardı.

 

“Bu ölüm manasıydı. Genelde çok fazla kişinin öldüğü bir ortamda bulunur. Ancak bu kadar saf olmamalıydı. Orada ne var merak ediyorum. Gidip oraya bakmalıyız.”

 

Satou’nun dediğini duyan Yuzuru’nun suratı daha da solgunlaştı.

 

“Ordaki şey, hiçbirimizin yenemeyeceği bir şey. Bunu sende hissetmiş olmalısın. Neden gitmek istiyorsun ki?”

 

Satou acı bir gülümsemeyle yanıtladı.

 

“Çünkü gitmem gerektiğini hissediyorum.”

 

Yuzuru, bunu duyunca ne diyeceğini bilemedi. Sırf bir his için ölüme koşuyor olabilirlerdi. Sadece bir his için!

 

Yuzuru’nun yüzü çok tuhaf bir hal alsa da bir şey demedi. Satou, kendisinin sahibiydi. Eğer o bir şey yapmak istiyorsa istese de durduramazdı.

 

Tabii Yuzuru’nun düşüncesinden habersiz olan Satou hızını daha da arttırdı.

 

Yaklaşık yarım saatte o küçük tepeciğin olduğu alana vardı. Karşılarında işlemelerle dolu demir bir kapı vardı. Ancak nasıl açılacağı belirsizdi.

 

Satou, kucağındaki Yuzuru’yu nazikçe indirdi. Sonra da kapıya doğru yaklaştı. O sırada kucağında hafif bir boşluk hissi oldu. Bu tuhaf his yüzünde sırıtışa benzer ama garip bir yüz ifadesi sergilemesine neden olsa da çabucak odağını kapıya verdi.

 

Yuzuru’nun ise yüzünde hiç bir tepki yoktu. Ancak içinde bir memnuniyetsizlik hissetti. Ancak neden hissettiğini düşününce yüzü hafiften kızardı.

 

Satou, biraz daha bakmaya çalışırken kapının içinden bir ses yükseldi.

 

“Benim, Ölümsüz Ölüm Nefesi’nin mirasını almak için gereken teste katılmak istiyor musun?”

 

Ölüm Nefesi? O da kimdi? Satou’nun okuduğu hiç bir kitapta böyle bir isim geçmiyordu. Ancak miras kısmı onun ilgini çekmişti.

 

Satou, Yuzuru’ya bakarak, aralarındaki bağı kullanarak Lucina ile konuştu.

 

‘Ortak. Ben bir mirası almaya gidiyorum. Bulunduğum konuma gelip Yuzuru’yu koru.’

 

Satou, aralarındaki bağdan Lucina’nın endişeli sesini duydu.

 

‘Pekala. Ancak dikkatli olmayı unutma ortak. Bırakılan mirasları almak için gereken görevler zor olur.’

 

Satou bağ ile iyi olacağını söylemesinin ardından Yuzuru’ya bakıp konuştu.

 

“Ben, şu mirasa giriyorum.”

 

Yuzuru normalde olmayan bir endişe ile birlikte konuştu.

 

“Miras. Bu miras baya tehlikeli görünüyor. Gitmesen olmaz mı?”

 

Satou kafasıyla reddetti.

 

“En azından şansımı denemek istiyorum.”

 

Yuzuru’nun yüzünde bir kararlılık belirdi ve kararlılıkla konuştu.

 

“O zaman bende geliyorum.”

 

Satou anında red etti.

 

“Olmaz! Bu miras baya tehlikeli olabilir.”

 

Yuzuru’nun yüzü depresif bir hal aldı. O sırada Satou onun bu halini görünce Yuzuru’ya yaklaştı. Ardından alnından öptü ve konuştu.

 

“Merak etme. Senin gibi benimle ilgilenenler olduğu sürece ölsem bile ruh olur, başka bir beden ele geçirir gene sizi bulurum. Seni asla yalnız bırakmayacağıma emin olabilirsin.”

YN: Fazla romantik oldu. Fuck.

 

Yuzuru, trip atar gibi konuştu.

 

“Hmph. Sadece kölen olduğum için endişeleniyorum.”

 

Böyle trip atar gibi demesine rağmen yanakları kızarmış suratında ise tatlı bir tebessüm vardı. Bu durumlar birbirleriyle baya bir tezatlık oluşturuyordu.

 

Satou bunu görünce gülümsedi. Bir anlığına bunun bir benzerini başka birisine demiş gibi hissetti Satou. Ancak bu durumu fazla önemesemedi. Yuzuru’dan uzaklaşıp kapıya dokundu ve mırıldandı.

 

“Mirasa girmeye hazırım.”






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44350 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr