Bölüm 205

avatar
9933 19

I Shall Seal The Heavens - Bölüm 205


3.Kitap: Mor Feleğin Onuru

 

Bölüm 205: Kübik İnciyle Zehri Dağıtmak!



Yağmur yağmaya devam ediyordu, ama ufuk artık karanlık değildi. Bulutların arasından ay ışıkları süzülüyor ve uzaklarda sabahın ilk ışıkları gün yüzüne çıkıyordu. Gece yavaş yavaş kayboluyor, güneş ışıkları gökyüzünü teslim alıyordu.



Güneş ay ile yer değiştirirken yağmur yağıyor, Meng Hao yoluna devam ediyordu. İfadesi sanki hiçbir şey olmamış gibi sakindi. Bu yağmurlu gün ona Zhao Ülkesindeki karı hatırlatmıştı.



Şu an Güney Diyarının tam olarak neresinde olduğunu bilmiyordu. Tek görebildiği şey sonsuza kadar uzanan dağ silsilesiydi. Tek yoldaşı yağan yağmur ve soğuk rüzgardı.



Zhou Jie ile giriştiği savaş ona beş Tao Sütununun gücünü göstermişti. Şu an Tao Çocuklarını kesinlikle bastırabilirdi, şu an Temel Kurulum aşamasının en güçlüsüydü!



Ne yazık ki hala teknik konusunda eksiğim var.” diye düşündü. “Aynı şey büyülü eşyalar içinde geçerli, aksi takdirde onu ezip geçebilirdim.” Meng Hao düşüncelere dalmış bir şekilde yağmurda yürümeye devam etti. Gelişim dünyası bir bilginin hayatına göre çok daha farklıydı. Yavaş yavaş kendi zayıflıklarını nasıl tespit edebileceğini öğreniyordu. Sonraki savaşında sahip olduğu zayıflıkların hayatına mal olmasını istemiyordu.



Büyülü teknikler konusunda yapabileceğim pek fazla bir şey yok. Eğer bir yolunu bulup Mor Felek Tarikatına girebilirsem bunun faydası olacak. Fakat… Büyülü eşyalar konusunda….” Meng Hao kaşlarını çattı.



Bütün büyülü eşyalarını savaşlar yoluyla elde etmişti. Fakat Gelişim Merkezi güçlendikçe sahip olduğu büyülü eşyaların etkisi azalıyordu. Tahta kılıçlar, yıldırım sisi ve küçük siyah ağ onunla birlikte güçleniyorlardı ama yelpaze, yay ve diğer eşyalar giderek işe yaramaz hale geliyordu.



Fakat bu meseleye tamamen saplı kalmayacağım. Büyülü eşya yapmak için kullanabileceğim iki yöntem var. Siyah Topraklara giderek Soğuk Kar Larvasını arayabilirim. Eğer onu Elek Ağı Gök Gürültüsü Dut Yaprağıyla beslersem yok edilemez ipek lifleri üretebilen Kör Larvaya dönüşecek!



(R.N: Kör Larva olayı 165. bölümde anlatılmıştı.)



Ayrıca Zaman hazinesi yapmak için kullanılabilen Han Bei’nin atasından kalan yeşim sayfaya sahibim. Bu ikisinden biri şu anki problemimi çözecektir. Ne yazık ki… İkisi de son derece zor ve hızlıca başarılamayacak şeyler. Tabii ki şu an sahip olduğum Gelişim Merkeziyle dokunamadığım üç şeritli bayrak da var….” Başını sağa sola salladı, etrafındaki dinmek bilmeyen yağmuru izledi. Sanki daha da şiddetlenmiş gibiydi. Meng Hao’nun vücudu titreşti ve yakındaki dağlardan birine doğru fırladı. Elini salladı ve bir uçan kılıç dışarı çıktı, dağın içine bir Ölümsüzler Mağarası oydu.



Elbise kolunu fiskeleyerek bir bülbül gibi Ölümsüzler Mağarasının içine uçtu ve içeride meditasyona oturdu. Gelişim Merkezi güç ile dalgalandı ve vücudundan yayılan ısı yeni oyulmuş olan bu mağaranın içindeki nemin ortadan kaybolmasına neden oldu.



Ardından yıldırım sisini tükürdü, sis giriş de dahil bütün mağarayı kapladı. Ardından gözlerini kapattı ve Gelişim Merkezini döndürdü. Tütsü çubuğunun yanma süresinin yarısı kadar sonra gözlerini açarak depolama çantasına vurdu. Elini kaldırdığında içinde Kübik İnciyi tutuyordu.



İlk bakışta kare gibi görünse de dikkatli incelendiğinde aslında öyle olmadığı görülüyordu. O son derece tuhaf bir şeydi. Meng Hao inciye baktı ve derin bir nefes aldı. Gözleri beklentiyle parladı.



Hemen Bakır Aynayı çıkartarak onu kopyaladı. Fakat çok fazla Ruh Taşı kalmamıştı. Bir an tereddüt ettikten sonra daha fazla kopyalamamaya karar verdi.



Umarım bu inci Diriliş Zambağının zehrini giderebilir.” dedi, inciye parıltılı gözlerle baktı. İncinin tam olarak nasıl kullanılacağını bilmiyordu, ama Meng Hao diğer Gelişimciler gibi değildi. O Geç Temel Kurulum aşamasındaki biri kadar güçlüydü. Bir an bile tereddüt etmeden Ruhsal Duyusunu ona aktardı.



Bir an sonra kaşları çatıldı, ardından dilinin ucunu ısırdı ve incinin üzerine biraz kan tükürdü. İnci bir anda kanı özümsedi ve ardından aniden erimeye başladı.



Hoş, arıtıcı bir kokuyla birlikte beyaz ışık iplikleri havalandı. Meng Hao’nun gözleri parlamaya başladı. Uzun bir süre sonra elini salladı ve Ölümsüzler Mağarası sarsıldı. Zeminden bir çatlak yayıldı ve aniden bir sarmaşık dışarı fırladı.



Sarmaşık, Meng Hao’nun direktifleri doğrultusunda beyaz ipliklere doğru uzandı ve ardından onları özümsemeye başladı. Beyaz iplikler aniden sarmaşığa doğru fırlayarak onun gövdesine girmişlerdi. Meng Hao bu olayı parıltılı gözlerle izliyordu.



On nefeslik süre sonunda sarmaşık renk değiştirmeye başladı. Kısa bir süre sonra rengi artık koyu kırmızı değil saf beyazdı. Ondan bir saflık hissiyatı yayılıyordu.



Daha fazla zaman geçti. Meng Hao yavaşça eriyen inciyi ve ondan fırlayan beyaz iplikleri izledi. Gözleri kararlılıkla doldu ve derin derin nefes almaya başladı. İplikler ona doğru süzülerek burun ve ağız deliklerinden vücuduna girmeye başladı.



Meng Hao gözlerini kapattı ve on nefeslik sürenin ardından vücudu titremeye başladı. Yüzündeki damarlar şişti ve gözleri aniden açıldı. Göz bebeklerinde ağlayan ve gülen şeytani surat görülebiliyordu. Aniden kafasının üstünde katman katman beyaz iplikler belirdi.



Sanki bu beyaz iplikler Meng Hao’nun Diriliş Zambağını temizlemeye çalışıyor gibiydi.



Zaman hızla geçti. Bir saat geride kalmıştı. Meng Hao sırılsıklam terlemişti. Yüzü kireç gibiydi ama gözleri inatçılıkla parlıyordu. Derin bir nefes almasıyla birlikte burnundan ve ağzından daha fazla beyaz iplik giriş yaptı. Bunun ardından göz bebeklerindeki şeytani suratlar çarpılmaya ve yamulmaya başladılar.



Meng Hao’nun zihninde zayıf çığlıklar yankılanıyordu ve vücudu sanki paramparça olacak gibiydi. Sanki vücudunun içinde bir ölüm kalım mücadelesi vardı. Gözlerindeki suratlar daha da yamuldular. Çift görüntüler ortaya çıktı ve Meng Hao’nun kafasının üstünden siyah bir aura boşalmaya başladı. Bu aura bir araya gelerek… Bir üç renkli Diriliş Zambağı şeklini aldı!



Kübik İnci kararmaya başladı, sanki aurasının tam gücünü serbest bırakacak gibiydi. Şu an normal boyutunun yarısı kadardı. Birazdan bütün gücünü kullanacak ve beyaz iplikler ortadan kaybolacaktı.



Meng Hao’nun gözleri ışıl ışıl parladı. Hiç tereddüt etmeden uzandı ve inciyi kavradı. Bu sefer iplikleri nefes yoluyla çekmedi, inciyi tamamen vücuduna soktu.



Vücudunu dolduran gürleme sesi dışarıdaki gök gürültüsüyle bir uyum içindeydi. Kafasının sütündeki Diriliş Zambağı sanki sert bir rüzgarla vurulmuş gibi kıvrandı. En sonunda dağılma belirtileri göstermeye başladı.



Meng Hao’nun kafasını dolduran ürpertici feryatlar yüzünün yamulmasına neden oldu. Fakat hiç tereddüt etmeden ikinci Kübik İnciyi kaldırdı ve Ruh Taşı kaybedecek olmanın verdiği acıyla dişlerini sıktı ve başka bir kopya daha yaptı.



İkinci kopyanın ardından Ruh Taşları bitmişti. Gözlerindeki inatçılıkla beraber Kübik İncileri kaldırdı ve ağzına koydu.



Kübik İnciler ağzından girdiği anda Meng Hao’yu şok edici, gök gürültüsü gibi gürlemeler doldurdu. Bu gürleme o kadar muazzamdı ki, yayılarak tüm çevre dağları doldurmuştu. Beyaz iplikler Meng Hao’nun gözeneklerinden çıktı, yukarı doğru dönerek onun vücudunu sardı.



Kafasının üstündeki üç renkli Diriliş Zambağı aniden titredi. Yok olacak gibiydi, her an dağılabilirdi. Meng Hao etrafı beyaz ipliklerle sarılı bir şekilde orada otururken gözlerindeki şeytani suratlar daimi çift görüntüler çıkartıyorlardı ve yavaş yavaş yok olmaya doğru ilerliyorlardı. Görünüşe göre inci gerçekten de zehri giderme becerisine sahipti.



Bir saat sonra Meng Hao’nun tepesindeki Diriliş Zambağı görüntüsü artık neredeyse görünmez hale gelmişti. Gözlerinde şeytani suratlara dair en ufak bir iz yoktu. Ama sonra...



Aniden, Diriliş Zambağıyla birlikte dağılan sis dışarı doğru sızmıştı. Daha sonra beyaz iplikler kaynamaya başlamış, Meng Hao’nun kafasında toplanmıştı. Onların ortasında önce kırmızı bir çizgi belirmiş, onun ardından parlak sarı bir çizgi ve en sonunda da gökyüzü gibi mavi bir çizgi belirmişti.



Dört renk çalkantılı sisin içinde birbirine karışmış, bir araya gelerek dört renkli Diriliş Zambağı oluşturmuştu!



Bilinene göre Diriliş Zambağı yok edilemezdi. Ölse bile sanki reenkarnasyon geçirmiş gibi yeniden ortaya çıkardı.



Dört renkli Diriliş Zambağını gören Meng Hao’nun yüzünde çirkin bir ifade belirdi. Gözleri karardı, ama sonra aniden parlamaya başladı.



Dikkatli incelediğinde, şeytani bir suratı andıran dört renkli Diriliş Zambağı, daha önceki üç renkli Diriliş Zambağından daha güçlü bir auraya sahip değildi. Daha doğrusu bu yeni Diriliş Zambağı titriyordu.



Bu dört renk değil!” diye düşündü Meng Hao, gözleri kısılmıştı. Kan Ölümsüzü Miras turnuvasında gördüğü dört renkli Diriliş Zambağını hatırladığında bu Diriliş Zambağının farklı olduğunu fark etmişti.



(R.N: 125. bölümde görmüştü ama renklerinden bahsedilmemişti.)



Eğer o gerçekten de dördüncü rengini açmış olsaydı, bilincimi kaybederek bir Diriliş Zambağına dönüşmem gerekirdi. Ama herhangi bir tuhaflık hissetmiyorum. Dahası, dördüncü çiçek yaprağının rengi….”



Aniden titreyen dört renkli Diriliş Zambağı kasılmaya başladı. Beyaz çiçek yaprakları parçalanarak beyaz parlak bir ışığa dönüştü. Bu ışık mavi çiçek yaprağına doğru fırladı ve Diriliş Zambağı bir kaç nefeslik süre boyunca daha da şiddetli titredi. Meng Hao bu olayı gözlemlemeye devam etti, gözleri parlıyordu.



Mavi çiçek yapraklarının çürüyerek yok olduğuna şahit oldu. Şu an Diriliş Zambağı yalnızca iki renkten oluşuyordu. Dikkatli incelediğinde mavi çiçek yaprakların aslında tamamen yok olmadığını, zar zor göründüğünü fark etti. Aslına bakılırsa sanki yeniden ortaya çıkıyor gibiydi.



İki çiçekli Diriliş Zambağı daha zayıf görünüyordu, fakat aynı zamanda saf bir aura yayıyordu. Göründüğü üzere Diriliş Zambağı Kübik İnciyi özümsedikten sonra renklerinden birini kaybetmişti. Bunun dışında Kübik İncinin zehir dağıtma gücü Diriliş Zambağını hiç etkilememiş gibiydi.



İki renkli Diriliş Zambağı titreşti. Çiçek kafasının üstünden tekrar vücudunun içine batarken Meng Hao’nun elinden bir şey gelmedi. Fakat artık aurası daha zayıftı. Meng Hao ayağa kalktı. Bir an tereddüt ettikten sonra gözleri azimle doldu.



Kübik İnci biraz da olsa etkiliydi. Fakat, eğer zehirden tamamen kurtulmak istiyorsam, Mor Felek Tarikatına sızmaktan başka şansım yok. Orada bu zehirden tamamen kurtulmanın bir yolunu arayabilirim. Bu iş cidden boğazıma bir kemik takılmış gibi hissettiriyor!










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44309 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr