Bölüm 11: Buz Gibi Bir Kalbi Bile Eritir

avatar
236 1

Kralların Yolu - Bölüm 11: Buz Gibi Bir Kalbi Bile Eritir



---

 

Louis odasına girince karşılaştığı lüks manzara gülümsemesine neden oldu. Aptal kardeşi ona yaranmak için masraftan geri durmamıştı. Yatak odası sarayı ile karşılaştırılamayacak olsa da dışarıda herhangi bir soylu ailenin sunabileceğinden çok daha lükstü.

 

Louis lükse bayılan biriydi. Lüksü o kadar fazla severdi ki kazandığı paranın azımsanamayacak bir kısmını lüks eşyalara harcardı. Bu, onun için nefes almak ve su içmek kadar önemli bir şeydi. Kalitesiz ve hoş gözükmeyen eşyalardan nefret ederdi.

 

“Majesteleri, yemeğinizi getirdim.”

 

Dışarıdan ürkek bir kadın sesi geldi.

 

Louis ifadesini toparladı ve sandalyenin üzerine zarifçe oturdu.

 

“İçeri girebilirsin.”

 

Kapı açıldı ve içeri minyon bir hizmetçi girdi. Üzerinde klasik hizmetçi kıyafeti olmasına rağmen iki yandan bağladığı sarı saçları, minyon figürü ile mükemmel bir uyum sergiliyor ve karşı konulması zor bir tatlılık ortaya çıkarıyordu.

 

Kadın hizmetçi oldukça güzeldi. Louis, önceden aldığı bilgilerden düşmüş bir ailenin kızı olduğunu biliyordu. İsmi Isabelle idi. Ailesi neredeyse tüm gücünü ve parasını kaybedince onu saraya köle olarak satmıştı.

 

Sonu büyük ihtimalle saray kerhanesinde seks kölesi olmakla bitecekken Zephyr’in annesi bu kızı yanına almış ve onu büyütmüştü. Aradan yedi sene geçmişti ve şimdi düşmüş ailenin kızı Zephyr’in en güvenilir hizmetçilerinden biri olmuştu.

 

Isabelle lüks yemeklerle donatılmış tepsiyi dikkatle prensin masasına koydu ve birkaç adım geri çekildi. Ellerini önünde bağladı ve kafasını utançla eğdi.

 

“Ho…”

 

Louis, Isabelle’ye bir bakış attıktan sonra ilgili bir şekilde mırıldandı. Ardından kafasını çevirdi ve tepsideki lüks yemeklere baktı.

 

Kraliyet sarayında bile böyle bir yemek pahalıya mal olurdu. Kardeşinin böyle bir aşçıyı nasıl bulduğunu bilmiyordu.

 

Pek de umursamadı. Yetenekli insanlar sahildeki kumlar kadar fazlaydı. Aptal ve yeteneksiz kardeşinin dahi birkaç yetenekli insanla yollarının kesişmesi muhtemeldi.

 

Yemeğini zarifçe yedikten sonra mendil ile dudaklarının kenarını temizledi.

 

Isabelle’ye bir bakış attıktan sonra kafasını kaldırmadığını gördü.

 

“Sen, adın ne?”

 

Prensin ona seslendiğini duyan Isabelle kaskatı kesildi.

 

“Isa…belle…”

 

Sesi öyle alçak çıktı ki Louis bunu oldukça tatlı buldu. Güzelliği üst düzey bir kadını böyle korkak görmek içindeki karanlık arzuları tetikliyordu. Ona biraz daha sataşmak istiyordu ama şu an başkasının topraklarında olduğu için bunu yapamazdı.

 

“Isabelle demek. Güzel isim, ailen seni seviyor olmalı.”

 

“Evet…”

 

Isabelle dalgın dalgın cevap verince Louis hafifçe gülümsedi.

 

Eliyle masayı gösterdi ve davetkar bir edayla, “Yanıma otur ve bir şeyler ye lütfen.” dedi. Zephyr gereğinden fazla yemek koyduğundan yemeklerin yarısı artmıştı. Louis yemeklerin ziyan olmasından nefret ettiği için kapıdaki muhafızlara ikram etmek istiyordu ama Isabelle’nin kolay lokma olduğunu fark edince vaz geçmişti.

 

Isabelle, Louis’in davetini duyunca ne diyeceğini bilemedi. Yanaklarına kan hücum etti ve bir elma gibi kızardı.

 

Kafasını iki yana sallayarak, “Bu nasıl olur? Cüret edemem.” diye reddetti.

 

Ne yazık ki Louis bu kadar kolay pes edecek biri değildi. Elini hafifçe kaldırdı ve Isabelle’nin kolundan tutup kucağına çekti.

 

“Ah…”

 

Isabelle tiz bir çığlık atsa da yardıma gelen kimse olmadı.

 

“Prensim… lütfen merhamet edin…”

 

Yavru kedileri andıran görünüşü Louis’in bir an duraklamasına neden oldu. Ama kendine hakim oldu ve tepsideki yemekten küçük bir parça biftek böldü.

 

“Hayatım boyunca babam ve annem dahil kimse benim isteklerimi reddetmedi. Bundan reddedilmekten hoşlanmadığımı çıkarabilirsin.”

 

Bifteği çatalla aldı ve kucağındaki Isabelle’yi besledi.

 

Isabelle ilk başta direnmeye çalışsa da Louis’in kızıl gözlerindeki bakışı görünce direnci anında kırıldı. Korunmaya muhtaç bir yavru gibi Louis’in göğsüne yaslandı ve ona uzatılan çatalı görmezden gelmedi.

 

İkili bir süre sessizce devam etti.

 

Louis, bir üzüm koparıp Isabelle’yi besleyecekti ki olduğu yerde dona kaldı.

 

Ne yapıyordu?

 

Kucağındaki Isabelle’nin ona sırnaştığını görünce kalbinde bir şeylerin hareketlendiğini hissetti. Sıcaklık alt bölgelerinden yüzüne kadar sıçradı. Kalbine bir taş oturmuştu sanki.

 

Isabelle ile geçirdiği birkaç dakika da sanki her şeyi unutmuştu. Onun güzel yüzüne bakınca hoş bir manzara bakıyormuş gibi dalıp gidiyor, adeta mest oluyordu. Kokusu ve korunmaya muhtaç çehresiyse Louis’in karşı koyamayacağı bir hazine gibiydi.

 

Kafasını silkeledi ve hemen kendine geldi.

 

Kucağındaki güzel hizmetçiye bir bakış attıktan sonra dudaklarını ayırdı ama hemen bir şey söylemedi. Isabelle’nin huzurlu yüz ifadesini görünce cümleler dudaklarından ayrılmakta zorlandı.

 

“Kardeşim, son zamanlarda değişmiş olduğunu söylüyorlar. Aniden acımasız bir canavar olmuş ve ona çıkan her yılanın kafasını ezmiş. Bunun hakkında bir şey biliyor musun?”

 

O sırada Isabelle rahat ‘koltuğunun’ ve ilginin keyfini sürüyordu ki Louis’in bir şey sorduğunu duydu. Yüzü bir an ekşise de Louis’in ona ne kadar nazik davrandığının farkındaydı. Prens ne olursa olsun bazı bilgilerin açığa çıkmamasını tembihlemişti.  

 

Ama Louis efendisinin kardeşiydi ve iyi bir insandı.

 

Ona söylerse bir şey olmazdı, değil mi?

 

Kafasını Louis’in kaslı göğsünden çıkardı ve büyük yeşil gözlerini kızıl gözlerine dikti.

 

“Aniden acımasız bir canavara mı dönüşmüş? Karşı çıkan her yılanın başını mı ezmiş? Bizim nazik genç efendimiz mi? Hayır, böyle bir şeyin imkanı yok. Yılanların başını ezen kişi Alan Amca’ydı. Kusura bakmayın da bilgi aldığınız kişi gerçeklerden bihabermiş.”

 

“Zephyr’in sana yalan söylediğini düşünmüyor musun?”

 

Isabelle garip bir şey duymuş gibi güldü ve hemen reddetti.

 

“Böyle bir şey imkansız. Bebekliğinden beri prensle beraberim ve büyüyüşüne tanık oldum. Ayrıca verdiğim bilgilere birinci elden şahit olmasaydım, böyle konuşmazdım.”

 

“Hm…”

 

Louis, Isabelle’nin söylediklerini doğruladı. Sia ve içerideki diğer casusları da benzer şeyler söylemişti. Sorduğu soruysa Isabelle’nin güvenilirliğini sorgulamak içindi. Neyse ki ona yalan söylememişti.

 

Üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi hissetti.

 

Louis kafasını eğdi ve Isabelle’nin gözlerine baktı. Bir şey söylemek konusunda tereddütlü olduğunu görünce nazikçe gülümsedi ve sarı saçlarını okşadı. Saçları öyle yumuşaktı ki aklını kaçıracaktı.

 

“Benim yanımdayken hiçbir şey korkmana gerek yok. Söylemek istediğin şeyler karşısında çekinmene gerek yok, söylediklerin yüzünde kimse seni yargılayamaz ya da cezalandıramaz.”

 

Prensin yakışıklı yüzü Isabelle’nin yüzünü kızarttı. Neden bilmese de her geçen dakika da prens daha da çekici geliyordu.

 

İçindeki son tereddütte Louis’in temenni sayesinde kırılınca tereddüdü bir kenara bıraktı.

 

Elleriyle dudaklarını etrafında siper oluşturdu ve kafasını Louis’in kulağına doğru kaldırdı. Louis kafasını eğdi ve Isabelle’nin diyeceklerini dinledi.

 

Isabelle bir şeyler fısıldadıktan sonra kafasını çekti ve tatlı tatlı gülümsedi.

 

Louis ise kafası karışmış bir halde camdan dışarıya doğru baktı.

 

“Son günlerde endişeden uyuyamadığını mı söyledin?”

 

Isabelle kafasını salladı.

 

“Gelecek üç ay içinde hayatta kalıp kalamayacağından emin olmadığı için Prenses Elena ile ittifak mı kurmayı düşünüyor?”

 

Isabelle hızlıca kafasını salladı.

 

“Evet, lütfen aramızda kalsın bu. O zaman prensin yanındaki tek hizmetçi bendim ve Muhafız Leo’ya bir hafta sonra 3. Prenses Elena’ya gönderilecek bir heyet hazırlamasını emrettiğini gördüm. Prens bana oldukça güvenir. Eğer size bunları anlattığımı duyarsa kolayca kurtulmama izin vermez.”

 

“Sana önceden de söylediğim gibi. Yanında ben varken hiçbir şeyden korkmana gerek yok. Kral bile istediği gibi dokunamaz.”

 

“Gerçekten mi?”

 

Kızın gözleri parladı ve küçük bir kız gibi sevindi. Ama hemen ne yaptığının farkına vardı ve kendine geldi. Louis’le aynı yaşta olmasına rağmen ne kadar da çocukça davranıyordu! Utançtan yerin dibine girmek istiyordu.

 

Ama onun bu hareketleri Louis’in kalbinin hızlanmasına neden oldu.

 

“Ah, neredeyse bir saat oldu.”

 

 Hemen Louis’in kucağından kalktı ve birkaç adım geri çekildi. Tepsiyi aldıktan sonra Louis’e doğru derin derin eğildi.

 

“Yaptıklarınız için minnettarım Majesteleri ama yapmam gereken tonla işim var.”

 

Louis tam gitme diyecekti ki koruması gereken bir şöhreti olduğunun farkındaydı. Ayrıca bunlar nişanlısının kulağına giderse büyük bir sorun çıkacağının farkındaydı.

 

“Pekala, burada olanlar burada kalsın. Ayrıca bundan sonra benimle ilgilenen kişinin sen olmanı sağlayacağım.”

 

Isabelle rahat bir nefes verdikten sonra doğruldu ve kararlı bir ifadeyle dışarı çıktı.

 

Bam!

 

Kapı kapanınca Louis’in yüzü kıpkırmızı oldu. Onu böyle gören herhangi birisi öyle şaşırırdı ki küçük dilini yutardı. Saray da hayatta kalmış birisi olan Louis soğuk, acımasız ve çıkarcı biri olarak nam salmıştı.

 

Aynı zamanda zeki ve yetenekliydi.

 

Bir kadın yüzünden bu kadar utanacağını kimse bilemezdi.

 

“Bana ne oluyor böyle?”

 

O kadar utanıyordu ki yüzünü tuttu ve kafasını göğsüne gümdü.

 

“Çıldırmış olmalıyım. Yalnızca dekoltesi görünmüş olmasına beni bu kadar heyecanlandırdı.”

 

Ne yapacağını bilmiyordu.


 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44381 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr