Bölüm 3: Akıl Oyunları

avatar
266 1

Kralların Yolu - Bölüm 3: Akıl Oyunları


 

Arcania’nın en uç noktasında bulunan Twilight Vilayeti, bir zamanlar çok büyük bir ulus olan Auroran imparatorluğunun kalıntılarını içeren büyük bir vilayetti. Ancak imparatorluk başkenti kumlara gömüldükten ve Auroran yıkıldıktan sonra bu büyük vilayet Arcania’nın Puslu Orman ile tek sınırı olmuştu. Her ne kadar büyük bir deniz olan Karasu’ya bağlanan akarsu kolları olsa da deniz ticareti burada önem gören son şeydi.

 

Şimdiyse büyük geçmişe sahip bu vilayet, Arcania’nın en çirkin suçlularının hapsedildiği, yöneticilerin yozlaştığı ve halkın yaşam mücadelesi verdiği eski, şanını yitirmiş bir vilayetten ibaretti.

 

Twilight’ta güneş açtığında halk lanetler okuyarak uyanırdı. Ama bu sefer bir fark vardı. Kraliyet ailesinden gelecek bir prensin verdiği heyecanla birlikte herkes sokaklara dökülmüştü. Şehrin eski valisi, şu anda prensin danışmanlığını yapacak vali yardımcılığı görevinde, şehri süsleyerek kraliyet ailesine uygun bir karşılama töreni düzenlemişti.

 

“13. Prens Zephyr Juna de Arcania teşrif ettiler!”

 

Gözcü kulesindeki gözcüler çanı çaldılar. Vali yardımcısı Kylo ve memurlar şık takımlarıyla prensi karşılamak için öne çıktılar. Kalabalık ikiye yarılmış, meraklı gözlerle içeri giren kraliyet konvoyuna bakıyordu.

 

“Neler oluyor?”

 

Prensin şahsi aracı yavaşlamak yerine daha da hızlanmıştı. Kylo hafifçe gözlerini kıstı ve yanındaki adamlara işaret vererek yolu açmalarını söyledi.

 

Araç törene katılmadan doğrudan vali konağına yol aldı. Arkasındaki hizmetçi aracı askerler tarafından durduruldu. Kylo, sakin gözlerle araçtan kadın hizmetçiye yaklaştı. Bu hizmetçiler, prense sarayda da hizmet etmiş kişilerdi.

 

“Bayan, prense bir şey olmadı, değil mi?”

 

Kadın hizmetçi arkasında soğuk bir ses duyunca korkudan zıpladı. Son birkaç saat onun için ölümden de beterdi. Prens bilincini kaybettiğinden beri diken üzerindeydi. Ölüm korkusu düşünmesini engelleyecek ve kaçmak istemesine neden olacak kadar korkutucuydu.

 

“P-Prens… uyanmıyor...”

 

“Ne?!”

 

Kylo ve yanındaki memurlar şaşkınlıktan bir şey diyemediler.

 

“Olayın detaylarını anlat.”

 

“İkiztepe Vadisi’nde pusuya düştük ve prens bir suikastçının saldırısıyla karşı karşıya kaldı. O zamandan beri uyanmıyor… Çok korkuyorum… Bu kralın kulağına giderse…”

 

“Tamam, bu kadar yeterli. Git ve dinlen. Biz halledeceğiz.”

 

Kylo’nun yanındaki memurlardan Denetmen Jasper kadın hizmetçiye nazik bir şekilde gülümsedi ve yolladı. Ardından birkaç muhafız görevlendirip kalabalığı dağıtmasını istedi.

 

“Ölmemiş.”

 

Herkes gittikten sonra arabaya bindiler ve konağa yol aldılar. Bu süreçte durumu değerlendiriyorlardı. Hepsi vilayet meclisi adı verilen yönetim kurulunun üyeleriydiler. Bu kişiler soylulara atanmamış vilayetleri yönetmekten sorumlu yöneticilerdi.

 

“Majestelerinin işe aldığı paralı askerler balon çıktı. İş bize kalmış olabilir.” dedi  Jasper. Kendisi kraliyet tarafından atanmış bir denetmendi.

 

On üç vilayetten birine atanmış denetmenlerden sadece birisiydi ancak çoktan Kylo ile anlaşmıştı. Bazı şeyleri görmezden geldiği sürece gerçekten cömert ‘hediyeler’ alıyordu.

 

Kylo onun sözlerine kulak asmadı ve, “Karar vermek için çok erken. Suikastçıları yöneten kişi basit biri değildi. Büyüsü de oldukça spesifik özelliklere sahipti. Prens ölmemiş olsa da uzun bir süre boyunca uyanmayacaktır. Bu sürede ne yapacağımıza odaklanmalıyız.” dedi.

 

“Alan’ı öldürecek miyiz? Bize çok engel olacaktır,” diye başka bir soru sordu birisi. Meclis üyelerinden biriydi.

 

“Bunu başkasının eliyle yapmalıyız. Şu anda tüm gözler bizim üzerimizde olacaktır. Şimdilik prensin komaya girdiği söylentisini yayın. Ayrıca Kont Santis’i yemlemek için sahte suikastçılar tutun ve dikkatini çekin. Suçu suikastçılara atmak daha mantıklı olacaktır. Gerekirse majestelerinden yardım alabilirsiniz.” dedi Kylo, yılların verdiği deneyimle. On altı yaşındaki bir çocuğu evcilleştirmek kedi evcilleştirmeye benzerdi.

 

Yarım saat sonra vali konağında…

 

Herkes gittikten sonra Alan ve uyuyan Zephyr tek başlarına kaldılar. Alan perdeleri kapattıktan sonra yatakta yatan Zephyr’e döndü.

 

“Uyanabilirsiniz.”

 

Zephyr gözlerini açtı ve etrafa bakındı. Ardından doğruldu.

 

“Kardeşlerim uyandığımı hemen öğrenirse ertesi günü görecek kadar yaşamam. Bu yüzden yönetimi ele geçirmemiz gerekiyor. Kanıt toplama işini size bırakıyorum. Şimdilik rol yapmaya ve edindiğiniz bilgileri yemek saatlerinde bana getirin.”

 

“Anlaşıldı majesteleri.”

 

 Alan mutlu bir şekilde odadan ayrıldı ve araştırmaya koyuldu. O gittikten sonra Zephyr yerinden kalktı ve gaz lambasının altında duran kağıtla kalemi aldı ve masaya geçti.

 

Yazmaya başladı.

 

---

 

Prensin komaya girdiği haberi bir fırtına gibi krallığı esip kavurdu. Herkes ilk elenen adayın prens olacağını tahmin etmiş olmasına rağmen bu kadar hızlı olması herkesi şaşırttı.

 

Taht adayları ve kralın unvansız çocukları ve hatta cariyeler bile baş sağlığı dileklerini iletti. Şöhret, asla taviz veremeyecekleri bir konuydu. Bu yüzden halkın gözünde ‘iyi’ sıfatına girebilecek her davranışları gösteriyorlardı.

 

Herkes prense ölü gözüyle bakıyordu.

 

Arcania’nın en zengin yeraltı kaynaklarına sahip Vega Vilayeti’nde, yüz elli siyahi köle büyük miktarda kaçak gümüşü şehir dışındaki gizli depoya taşıyordu. Bu sırada bir müfreze asker onlara bakıcılık yapıyor, kölelerin aşırı hareketler göstermemesi için adeta bir gardiyan görevi görüyorlardı.

 

Müfreze askerlerinin lideri olan genç adam, sadece yirmi beş yaşında olmasına rağmen çok büyük işler başarmış zengin bir iş adamıydı. Aynı zamanda tahtın en büyük adaylarından biriydi.

 

“Majesteleri, casuslarımızdan haber geldi."

 

Beyaz atıyla yakışıklı bir kraliyet şövalyesi geldi ve genç adama bir not kağıdı verdi. Genç adam not kağıdını açtı ve okuduktan sonra yırtıp elinden çıkan alevlerle kül etti.

 

“Diğer şehirlerde durum nedir?” diye sordu genç adam. Sesinde gizleyemediği bir asalet ve heyecan vardı.

 

“Diğer şehirlerde başarısız olduk Majesteleri.  Üstelik sadece bununla kalmadı, casuslarımızda geri çekilmek zorunda kaldı.”

 

“Kardeşlerim kesinlikle çok dikkatli. O aptalla uğraştığım gibi uğraşamam onlarla. Kral babamın onlarca çocuğu var ama ondan daha yeteneksizi yok.”

 

“Emriniz nedir Majesteleri?”

 

“Durumu iyi hallettikleri için o şehirdeki adamlarımızı güzelce ödüllendir. Ayrıca rapor etmedikleri madenleri bize vermeleri için baskı yap, gerekirse şantaj istiyorum. Anlaşıldı mı?”

 

“Evet, Majesteleri!”

 

Genç adam ellerini arkada bağladı ve bir asker tarafından kırbaçlanan köleye baktı. Her gün gördüğü bu acımasız manzara ve kırbaçlanan kölenin kayıtsızlığı çok şey anlatıyordu ama anlamak isteyen çok azdı.

 

Bunu kesinlikle değiştirecekti.

 

---

 

Kont Santis birkaç gündür alışkanlık edildiği gibi prensin odasına temiz çarşaflar ve yulaf lapasıyla birlikte girdi. Her öğün en azından birkaç kez odaya girip çıkar, prensin durumunu kontrol ederdi. Çok uzun süredir prensin yanında olduğu için herkes bunu normal karşılıyordu.

 

Casusların ve gözcülerin gözü önünden böyle kaçabiliyordu.

 

Odaya girdi ve elindekileri sehpanın üzerine koydu. Prensin odası kraliyet ailesine yakışacak şekilde düzenlenmişti. Oldukça büyüktü, her şey zenginliğin göstergesi olan altın oymalarla süslenmişti. Prensin yatağı dahi üç metre genişliğinde, dört metre uzunluğundaydı. Bu oda en azından yüz altına mâl olmuştu.

 

Alan, odaya girdikten sonra ilk iş olarak perdeleri kapattı. 

 

“En zorlu kısmı atlattık prensim, lütfen bir süre daha dayanın.”

 

Sıcak yulaf lapasını aldı ve yataktan kalkan prensin yemek masasına koydu. Sırf iyi rol yapabilmek için asla ağzına sürmeyeceği şeyleri yemesi gerekiyordu. Bunlardan birisi de yulaf lapasıydı. Sindirimi ve yemesi çok kolay olduğundan hastalara bunlar yedirilirdi. Tabii bilinci kapalı kişilerde bir istisna değildi.

 

Zephyr bir şey söylemeden kaşığı aldı ve yulaf lapasını yemeye başladı. Uyandığından beri sadece birkaç cümle söylemişti ve o günden sonra neredeyse hiç konuşmamıştı. Alan, prensin yaşadıklarından dolayı konuşamadığını sansa da çok geçmeden öyle olmadığını anladı.

 

Prens ölümle karşı karşıya geldikten sonra değişmişti. Sarayda da çok kez zehirlense de bu sefer yalnız başınaydı. Sarayda onu korumakla görevi muhafızlar, denetmenler ve öğretmenler vardı. Haliyle onların yardımı ile kardeşlerinin ve düşmanlarının saldırısına karşı durabiliyordu.

 

Ama şimdi farklıydı. Tek başına krallığın en uç noktasına sürülmüştü. Buradan başkente gitmek normal araçlarla aylar sürerdi. Kraliyetin gizli rotasını kullanırlarsa bu bir haftaya kadar düşebilirdi lakin bu da imkansıza yakındı.

 

Başkente uzak olmak değişimlerden en son haber almak ve tüm fırsatlara uzak olmak demekti. Bunun sürgünden pek bir farkı yoktu. Ancak aynı zamanda bir avantajdı da, çünkü diğerlerinin gözünden uzak rahat bir hayat sürmek için yeterliydi.

 

Alan böyle düşünüyordu.

 

Zephyr’in ifadesi anlaşılmazdı.

 

Alan bunu görünce hafif üzgün bir şekilde çarşafların arasına gizlediği raporları çıkardı ve prense verdi. Ardından bir mızrak gibi dik durdu ve son zamanlarda değişen her şeyi açıkladı.

 

“Tüm emirlerinizi yerine getirdim. Şu anda şehre giren çıkan her at arabası gizlice izleniyor. Başta Vali Yardımcısı Kylo olmak üzere, diğer meclis üyeleri ve iş adamları da yakından izleniyor. Ayrıca casusları tespit ettik ve dolaylı yoldan sahte bilgiler yaydık. Pusunun ardındaki beyni bulmamız sadece an meselesi.”

 

“…”

 

Zephyr bir şey söylemeden önce ayağa kalktı ve daha önceden yazdığı notu çıkarmak için kitaplığa gitti. Tarih hakkında zırvalıkların olduğu bir kitap aldı ve içine gizlediği not kağıdını çıkardı.

 

Alan gittikten kısa süre sonra doktorlar ve hizmetçiler onu kontrol etmek ve odayı karıştırmak için buraya gelirdi. Ortada bir şey bıraktığı anda avantajını kaybederdi. Bu yüzden her şey gizliydi.

 

“Kağıtta yazanları yerine getirdikten sonra ölümden döndüğüm haberini yay ve kiliseden rahipler çağır.”

 

“Evet, prensim.”

 

Alan kağıdı aldı ve biraz göz gezdirdi sonrasında cebine sakladı. Zephyr elindeki raporları incelerken yemek yemeye devam etti.

 

“Araştırma nasıl gidiyor?”

 

“Peşindeyiz.”

 

“Yarın ki kahvaltıya kadar hepsini öğrenmek istiyorum.”  

 

“Bunu sorduğum için utanç duyuyorum ama prens ne yapmayı düşünüyorsunuz? Bir öğretmen olarak sizin yapmak istediklerinizi yerine getirmek benim görevim ama aynı zamanda hatalarınızı düzeltebilmek için önceden ne yapacağımızı bilmem gerekiyor.”


“Hata yapmayacağım.”

 

Zephyr yemeyi bitirdikten sonra ağzını peçete ile sildi ve yatağa uzandı.

 

“Bir hafta boyunca herkesin gözü üzerimde olacak.”

 

Alan daha fazla bir şey söylemedi. Çarşafları değiştirdikten sonra odadan ayrıldı ve her şey gelmeden önceki haline döndü. 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44379 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr