Çeviri: Godctia Düzenleme: LordVioleGrace

"Merhaba amca!!!" Jiang Muye heyecanlı bir şekilde selamladı.

"Bir şey mi oldu?" Adamın sesi sanki toplantıdaymış gibi arkadan gelen mırıltılarla yankılandı.

Jiang Muye olanları sır olarak tutmaya cesaret edemedi. Ne de olsa yabancı bir ülkedeydi ve kendine ait hiçbir şeyi yoktu. Eğer Lu Tingxiao harekete geçerse, bağlantıları göz önüne alındığında kesinlikle daha çok işe yarardı bu yüzden düşünmeden söyledi, "Amca, Ning Xi kayıp! Bütün gün yoktu! Polise gittim ve araştırmalarına göre, Philadelphia'ya girmiş. Philadelphia'da ne olduğunu bilmiyoruz ancak oradaki tüm kayıtlar bozulmuş ve daha fazla bir şey bulamadılar. Burası tehlikeli bir yer. Ning Xi için endişeleniyorum... "

Kristal avize altındaki lüks ziyafet salonundaki siyah smokinli adam telefonu elinde daha da sıkı tuttu ve etrafındaki sıcaklığın düştüğünü hissetti. "Ne diyorsun sen?"

Philadelphia...

Ning Xi, filmi tanıtmak için Washington'a gitmemiş miydi? Neden Philadelphia'ya gitmişti ki?

Yanında olan Mo Lingtian ürperdi, ve kollarını ovuşturdu. “Lu Tingxiao, sorun ne? İyi gözükmüyorsun.”

Lu Tingxiao, "Yarın olmadan o kişinin kim olduğunu öğrenmeliyim." dedi, sonra ziyafet salonundan çıktı.

"Aman Tanrım! Yarın... Kendi hayatımı araştırsam bile yarına yetişmez!" Mo Lingtian arkasından küfretti.

Ancak daha önceki Lu Tingxiao'nun hareketlerine bakılırsa çok büyük bir sorun yaşandığı belliydi bu yüzden geciktirmeye cesaret edemedi ve işi bitirmek için hemen gitti.

10 dakika sonra.

Gece gökyüzünde, bir helikopterde.

Lu Tingxiao, dizlerinin üstüne siyah bir bilgisayar koydu fırtınaya girmeye kararlıydı.

Philadelphia'daki tüm ağ, sanki birileri tarafından kasten sabote edilmiş gibiydi.

Yarım saat sonra nihayet dalgalı birkaç görüntü elde etmeyi başardı...

Sadece kısa bir klip olmasına rağmen, yüreği ağzına geldi!

Ning Xi'nin, onu öldürmek isteyen bir grup tarafından kovalandığını gördü.

Son saniyelerde Ning Xi'nin vurulduğu gözüküyordu...

Lu Tingxiao'nun sesi, “Philadelphia'ya git.” derken titremişti.

Yanındaki bilgisayardan kayıtları izleyen Cheng Feng de dehşete düşmüştü. Sadece Lu Tingxiao'nun dediği şeyi duyunca kendine gelebilmişti, sonra hızlı bir şekilde “Patron şu anda Philadelphia kaos içindeydi. Oraya gitmek çok tehlikeli olur.” dedi.

Lu Tingxiao ona korkunç bir bakış attı ve Cheng Feng hiç bir şey diyemedi.

Hepsi ölüydü hem de hepsi...

Lütfen kadın patrona bir şey olmasın.

Yoksa...

Lu Tingxiao görüntülerin son birkaç saniyesini nasıl izlediğini bilmiyordu. Cehenneme gidip sonra geri dönmek gibiydi.

Gözlerini kapattı, üç saniye sonra tekrar açtı. Gözleri derin bir havuz gibiydi, duygusuz duruyorlardı.

Telefonunu çıkardı ve bir arama yaptı.

"Bakan Naka, sizi bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim."

"Ah, Bay Lu, şeref konuğumsunuz, geç bir saatte arıyorsunuz. Acil bir durum mu var?" Telefonun diğer ucundaki adamın dostça bir sesi vardı.

“Öyle. Yardımına ihtiyacım var.”

“Ah? Bay Lu, sormaya çekinmeyin!”

"Sizden en iyi ordunuzun bir birimini ödünç almak istiyorum, Sayın Bakan."

“Ne? Bu… Bu…” Lu Tingxiao'nun bu kadar garip bir şey isteyeceğini beklemiyordu. Uykulu hali anında gitti. "Bay Lu, ne oldu?"

"Philadelphia'ya bir gezi düzenlemem gerekiyor." 

"Efendim, lütfen yapmayın! Philadelphia şu an bir İtalyan çete tarafından yönetiliyor. Acil bir durum olsa bile, lütfen daha önce oradaki durumun daha normal bir hale gelmesini bekleyin..."

"Karım onların elinde."