Bölüm-222 Hatırlıyor musun?

avatar
167 0

Ejderha İmparator - Bölüm-222 Hatırlıyor musun?


(Kuzgun)-Bilmem. Borçlu musun?


Kuzgun yüzünde büyük bir gülümsemeyle Ejder’in yanına ilerlemiş ve bağdaş kurarak oturmuştu.


(Kuzgun)-Neden kendinden geçtikten 1 saat sonra uyandığını ve zamanı 7 ay ileri sardığını söylemedin?


Kuzgun, Ejder’in gözlerinin içine baktı ve doğru cevabı beklemeye başladı. Kardeşinin kendisine yalan söylemeyeceğini biliyordu. Söylemek istese bile yapmayacağından emindi. Ejder’e sonuna kadar güveniyordu.


(Ejder)-Tek isteğim beni olduğum gibi bırakıp sevgiyle doldurmaya çalışmamasıydı. Her zaman davrandığı gibi davranması yeterli. O yüzden onu ruhuma hapsettim ve onları söyledim. Sonra da zamanı 7 ay ileri sardım ki zihin durumumun uzun süreler kendime gelemeyeceğim kadar kötü olduğunu düşünsün.


(Kuzgun)-Kısaca Medusa’yı kandırdın.


(Ejder)-Evet. Ve bununla hiçbir sorunum yok. Söylediğim gibi. Hiçbir duyguya sahip değilim. Medusa’yı sevdiğimi söylesem bile… ona karşı gerçekten bir şeyler hissetmiyorum. Etkilenmek hariç. O gerçekten etkileyici bir kadın.


Ejder konuşmanın sonlarına doğru Medusa’yı düşünmeyi başlamıştı. Onu gerçekten sevdiğini hiç hissetmemişti. Ama ondan etkilendiği kesindi. Medusa her yönüyle etkileyici bir insandı. Eğer Ejder’in içinde biraz bile duygu kalmış olsaydı ona kesinlikle aşık olabilirdi. Ama şu anki durumda Ejder nefret hariç hiçbir duyguya sahip değildi.


Yani istese bile Medusa’yı sevemezdi.


(Kuzgun)-Yani seni seven bir kadınla oynuyorsun.


Kuzgun Ejder’in alınmayacağını, alınsa bile takmayacağını bildiği için doğruca aklından geçen şeyi dile getirmişti.


(Ejder)-Hayır. Medusa beni sevmiyor. Sadece çektiğim acıların bir kısmının onun yüzünden olduğunu düşünüyor ve bundan pişman. Sürekli olarak beni düşündüğü için de en sonunda bana takıntılı hale geldi. Yani bana aşık değil, sadece öyle olduğunu düşünüyor. Ayrıca, sende Efsane’ye farklı bir şey yapmadın. Onu kullandın ve orada kaldı.


(Kuzgun)-Ejder ben zaten ölüyüm. Ölü birisinin bir insanı sevmeye hakkı olduğunu mu düşünüyorsun? Şu anda hayatta olmamın tek sebebi senin geçmişle oynaman. Ki ben biliyorum ki bunları düzelteceksin.


Kuzgun mantıklı bir şekilde Ejder’in sözlerini savuşturmuştu. Ama yine de…


(Ejder)-Seni hala gerçekten diriltebilirim abi. Bunu biliyorsun. Ayrıca senin aksine ben hala Medusa’yla birlikteyim. Onu arkada bırakmadım.


(Kuzgun)-Arkada bıraksan daha iyi olurdu sanki be ufaklık. Ha ne dersin? Birkaç milyar kez öldürmektense.


(Ejder)-Hık… Buna diyecek bir şeyim yok.


Kuzgun lafı Ejder’in ağzına tıkamıştı. Ejder’e karşılık veremeyeceği bir yerden vurmuştu. Abisinin lafını yiyen önce susmuş sonra da konuyu değiştirmeye karar vermişti.


(Ejder)-Her şeyi hatırlıyorsun değil mi?


Ejder’in havası aniden değişmiş ve hiç olmadığı kadar sakin bir hal almıştı. Bakışları nedensiz bir sakinlikle dolmuştu ama bu sakinlik korkutucu değildi. Hatta hüzünlü bir havası bile vardı.


(Kuzgun)-Elbette. Bunca zamandır seninleydim nasıl olsa.


(Ejder)-O zaman neden… neden… beni ilk kez görüyormuş gibi bir tepki verdin?


Ejder en çok merak ettiği şeyi sorarak abisini zor duruma sokmuştu. Kuzgun’un buna bir cevabı vardı elbette ama bu şekilde sorulunca biraz üzülmüştü. Sonuçta onu yaparken ki amacı Ejder’i üzmek değildi.


(Kuzgun)-Şey… sadece beni görünce sevineceğini ve bana sarılacağını düşünmüştüm. Öyle olmadı tabii.


Kuzgun o hareketinden pişmanmış gibi görünüyordu. Bakışları ve ses tonu bunu yansıtıyordu.


(Kuzgun)-Özür dilerim.


(Ejder)-Önemli değil. Amacının beni üzmek olmadığını biliyorum. Her ne kadar öyle bir duyguya sahip olmasam da.


Kuzgun Ejder’i istese bile üzemezdi. Bu bir gerçekti. Ama Ejder’in kriz geçirebildiği de hala bir gerçekti. Geçirdiği krizler insanları olumsuz yönde fazlasıyla etkiliyordu. Hatta onları ölüme sürüklüyordu bile diyebiliriz.


Eğer Ejder sahip olduğu aurayı düzensiz bir şekilde salmaya başlarsa aurasının kum tanesi kadar bir parçası bile bütün o boyutu yok etmeye yeterdi. Yani Ejder aurasını salmaya başladığı anda varoluş ve hiçlik yok olmuş demekti.


(Kuzgun)-Öyle duygulara sahip olmasan bile ufaklık, yine de aklını kaçırabilirsin. Sonuçta şu anda benden başka senin zihnini dizginleyebilecek kimse kalmadı. Ejderhaları kendi ruhuna kattın.


(Ejder)-Çok konuşuyorlardı.


(Kuzgun)-Bu onların artık olmadığını gerçeğini değiştirmiyor Ejder.


(Ejder)-Fark etmez abi. Onlara ihtiyacım yok. Artık güçleri bana ait. Sadece bana.


(Kuzgun)-Yalnız kalıyorsun ama bu şeki…


(Ejder)-Abi.


Ejder’in aniden ciddileşen ses tonu Kuzgun’u susturmuştu. Kuzgun konuşmanın devamında neyi duyacağını çok iyi biliyordu. Ve Ejder diyeceklerinde haksız olmayacaktı. O yüzden de sustu ve Ejder’i dinledi.


(Ejder)-Ben zaten yalnızım abi. Ben hiçbir zaman yalnızlıktan kurtulmadım. Çevremde insanların olması beni yalnız olmaktan kurtarmıyor. Bugüne kadar gerçekten yanımda olan tek kişi sendin. Sende kafamın içindeki seslerden biriydin o kadar. Birde gücünü kullanabiliyordum işte. Rose ne kadar çabalasa da, Medusa ne kadar çabalasa da beni yalnızlıktan kurtaramazlar. Çünkü en başından beri benim kurtulmak gibi bir niyetim yoktu. Ben kendi içimdeki karanlığa sarılıp bugünlere kadar geldim. Yalnızlaşmak benim için bir sorun değil.


Ejder gerçekten de hiçbir zaman yalnız olmayı kafasına takmamıştı. İlk zamanlar hariç tabii. Abisi ve ailesi ilk öldürüldüğünde yalnızlıktan delirecekmiş gibi hissetmişti ancak zamanla buna alışmış ve yalnızlığı tümüyle kabullenmişti.


Yalnızlıkla arkadaş olmuş ve yalnızlığın getirdiği karanlıkla kalbini kapatmıştı. Zamanla da kalbi tüm o karanlığı emmiş ve duyguları ağır ağır çürümeye başlamıştı. Yaşı henüz çok küçük olduğu için de daha tam olarak gelişmemiş olan duygularının çürümesi olması gerekenden daha hızlı olmuştu.


(Kuzgun)-Öyle desen bile ufaklık. O sözleri söylemenin tek nedeni kendini sevilmeye değer birisi olarak görmemen. Sevgiyi küçük yaşta unuttuğun için sevilmeyi hak etmediğine inanıyorsun.


(Ejder)-Bir noktaya kadar öyleydi zaten abi. Bir noktaya kadar öyleydi. İntihar denemelerime başladığımda ben zaten sevilmekten vazgeçmiştim. Hiçbir şeyin benim için bir anlamı ya da önemi kalmamıştı. Hala da yok. Olmasına da gerek yok diye düşünüyorum.


(Kuzgun)-Sevgiyi bu kadar basitleştirip bir kenara atman gerçekten beni üzüyor Ejder ama ne desem umurunda olmayacak. Yani sadece susup geçeceğim.


Kuzgun bu konu hakkında sabaha kadar Ejder’le konuşabilirdi ama Ejder dik kafalılığı yüzünden Kuzgun’un dediği her bir cümleye karşı çıkacaktı. Kuzgun’un diyecekleri mantıklı olsa bile reddedecekti ve asla kabul etmeyecekti. Yani Kuzgun’un Ejder’e dil dökmesine gerek yoktu.


(Ejder)-Yine de, bütün acılarıma ortak oldun. Sonuçta her zaman ruhumdaydın ve her şeyi gördün.


(Kuzgun)-Akıl sağlığını yitirecek kadar çok acı çektin. Her şeyi sonlandırmak istesen bile sonlandıramadın. Sevdiğini düşündüğün kadını öldürdün. Rose’yi öldürdün. Çocuğunu öldürdün. Hem de milyarlarca kez.


(Ejder)-Çocukken… sanırım çocukken gerçekten mutluydum. 5 yaşına kadar en azından. O günleri gerçekten özlüyorum. Her anlamıyla olmasa bile benim için gerçekten güzel zamanlardı.


***


Sıcak bir yaz günü ve öğle saatleriydi. Bütün köy belirli bir evin etrafında toplanmıştı. Köyde bayram havası hakimdi. Çünkü köyün en sevilen adamlarından birisi olan Kaplan Soykıran’ın karısı 2. Çocuğunu doğurmak üzereydi ve herkes güzel haberler bekliyordu.


Ayrıca bu doğum bugün gerçekleşen 2. doğum olacaktı. Sabah saatlerinde de tatlı bir kız çocuğu dünyaya gelmişti ve ailesi ona Rose adını vermişti.


Ama kapının önünde herkesten daha heyecanlı olan birisi vardı. Küçük bedeniyle yerinde duramıyor ve sürekli olarak zıplıyordu. 6 yaşındaki Kuzgun Soykıran. Elinde tuttuğu oyuncak bebeğini sıkıca kavramıştı ve yeni doğacak olan kardeşine hediye etmek için bekliyordu.


Kardeşini çok sevecek ve sürekli onunla zaman geçirecekti. Anne babasına böyle bir söz vermişti.


Evin dışarısı bu kadar heyecan doluyken iç kısım daha da heyecanlıydı. Kaplan Soykıran karısının elini sıkıca tutmuş ve ona destek oluyordu. Doktor ise çocuğu doğurtuyordu.


(Kaplan)-Ikın hayatım. Biraz daha ıkın. Hadi. Yapabilirsin.


Kaplan durmadan karısına destek olurken doktor da elinden geleni yapıyordu. Çocuk doğmamak için çabalıyormuşçasına inatçılık yapıyordu ve bir türlü ele gelmiyordu. Yapmaması gereken şeyler yapıyordu. Sürekli olarak farklı yönlere dönüyor ve doktorun kendisini tutmasını engelliyordu.


Ama uzun uğraşlar sonucu doktor çocuğu yakalamayı başardı fakat o anda keskin bir ağrı hissetti. Çocuğu annesinin karnından çıkardıktan sonra eline baktı ve parmağının kırılmış olduğunu fark etti. Daha yeni doğmuş bir bebek yetişkin bir insanın parmağını kırmayı başarmıştı.


Ayrıca garip bir olay daha vardı. Çocuk ağlamıyordu. Yeni doğmuş bebeklerin ağlamadığı hiçbir yerde görülmemiş bir şeydi ama bu çocuk ağlamıyordu. Suratında tatlı bir ifade vardı. Çevresini gözlüyordu. Karanlığın içinden çıktığı için gözleri kısıktı. Ama gerçekten inanılmaz tatlı görünüyordu.


(Doktor)-Hayırlı olsun. Nur topu gibi bir oğlunuz oldu.


Bu sözlerin ardından Kaplan ve karısı birbirlerine bakarak gülümsemeye başladılar. Doktor hemen çocuğu temiz bir bezle sildi ve vücudunu kaplayan kanları temizledi. Sonra da yumuşak bir battaniyeye sardı ve ailesine teslim ettikten sonra o soruyu sordu.


(Doktor)-Ee, ufaklık için bir isim belirlediniz mi?


Kaplan ve Alberta birbirlerine bakarak göz kırpıştılar ve başlarını salladılar. Sonra da doktora dönerek aynı anda çocuklarına koymak istedikleri ismi söylediler.


(Kaplan ve Alberta)-Ejder.


-Ejder Soykıran.


Ve o an itibariyle, gelecekte bütün varoluşu ve hiçliği domine edecek olan yegane varlık doğmuş oldu. 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr