Bölüm 145: Müzayedede Minik Gerginlik

avatar
274 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 145: Müzayedede Minik Gerginlik


Çırak Seviye İlerleyiş Tekniklerinin satımı, müzayede alanındaki büyücü adaylarının fazlasıyla heyecanlanmalarını sağlayarak gaza getirmiş, birçoğunun aklını başından almış ve büyü kristallerini umursamazca savurarak kendilerine daha önce yüzlerini hiç görmediği insanları düşman etmişlerdi.

Karaborsa alanının çıkışı oldukça kanlı olaylarla sonuçlanacaktı ve kimse buna dur diyebilecek güce sahip değildi. Nihayetinde yasaklı alanın dışındaki hiçbir şey alanın umurunda değildi, alandaki sükûnet bozulmadığı sürece her şey serbestti.

Özel locaların birinde safir mavisi gözlere sahip çocuğun yüz ifadesi hiç de hayra alamet değildi. Dişlerini kırma niyetindeymiş gibi sıkıyor ve gıcırdatıyordu. Gözleri olması gerektiği gibi güzel bakmıyordu, aksine tamamen şeytani bir şiddetle kavrulan aleve kurban giderek hiddetle dolmuştu. Elleri yumruk şeklinde sıkı bir şekilde kapalıydı, koltuğun kollarını yumruklarını indiriyor ve adeta baş düşmanıymış gibi sertçe vuruyordu.

“Numarayı görebildiniz değil mi? Dikkatlice baktınız mı?” diye sordu Ephios, sesi öfkesinden dolayı pürüzlü çıkmıştı.

Ortay yaşlı büyücü adayları başlarını sallayarak onayladı, ikisi de ciddi yüz ifadeleriyle çocuğun kendisine vereceği emri bekliyordu.

“Müzayedenin bitişinde onu takip edin!” diye emir verdi, zalimlikle dolu bakışları kendisine karşı çıkarak fiyat yükselten locadaydı. “Ardından da gebertin ve elinde neyi varsa alın.”

“Emredersiniz efendim!” diye karşılık verdiler uyum içinde, ardından da izin isteyerek odadan çıktılar.

Ephios, odada kız ile tek başına kaldı ancak gözleri onu hiç görmüyordu ve tamamen kaybettiği ilerleyiş tekniğine odaklanmış durumdaydı.

Onun için aşırı derecede önemli ve değerli bir şey ellerinden alındığından dolayı doğal olarak kızgındı çünkü bunun için fazlasıyla uğraşmış, bütün enerjisini buna harcamıştı.

Buzuldiş Büyü Kulesi kendisine karanlık elementinin ilerleyiş tekniğini veremeyeceğini söylemiş ve yapayalnız bırakmıştı. Loerler kendisine arka çıksa bile Buzuldiş Büyü Kulesi’nin Müdürü hiçbir şekilde ikna edilememiş ve Ephios’un isteğini tamamen gözden çıkarmıştı.

Mennas’dan veya diğer soylu ailelerin çocuklarından yardım isteme seçeneği elinde bulunuyordu ancak eğer böyle bir şey yapmış olsaydı onlara borçlu olacaktı ve böyle bir şeye bulaşmak hiç istemiyordu.

Ephios kimseye borçlu kalmadan, tamamıyla kendi gücüyle ve elindekilerle yükselmeyi amaçlıyordu çünkü hâlâ onun sözlerini aklında duyuyordu, rahatsız edici ve mide bulandırıcıydı.

‘Beni yardım almadan alt edemeyeceğini farkına varmış olmandan gurur duyduğumu itiraf etmeliyim.’

Zihninde durmaksızın tekrar eden bu söz ve söylenen yer ile birlikte kendisi büyücülük yolunda daha kararlı bir şekilde ilerlemeyi başarabilmişti ve bunu itiraf ediyordu ancak hâlâ kendisine bu denli bir şiddet ile musallat oluşuna katlanabileceğini düşünmüyordu.

‘Ben artık güçlüyüm! Bir büyücüyüm! Sense ölüsün! Ölü!’ diye vahşi bir düşünce belirdi zihninde, kendisini savunmak için söylediği cümlelerdi bunlar.

Koltuğun kollarını sıkmaya devam ederken sergilediği vahşi imajın hiç farkında değildi. Yanındaki parlak mavi gözlere sahip kızın gözlerinde oluşan tedirginliği göremiyor, onun ürkek figürünün ne kadar kırılgan olduğunu idrak edemiyordu. Tamamen kendi hırslarının oluşturduğu çukura gömülmüş, karşı çıkmaksızın orada kalmaya devam ediyordu.

---

Her şeyden habersiz olan Alastair derin bir nefes alarak koltuğunda gerindi, kaç saattir oturuyordu ve artık sıkılmıştı. Müzayedenin çabuk bitmesini istiyordu çünkü akademiye de gitmesi gerekiyordu. Eğer oraya zamanında gitmezse kendisinin peşinden büyücü adaylarının gönderileceğini biliyordu ve bu olursa da kendisinin sırları açığa çıkabilirdi.

“Ve geldik müzayedemizin en gözde olacağını düşündüğümüz satışına. Bu, son anda müzayedemize eklenmiş olan en üst derece olarak belirlediğimiz eşyamız!”

Kadının neşeyle abarttığı kelimeler, Alastair’in de dahil birçok kişinin dikkatini çekmeyi başardı.

Perdeler yavaşça açıldı ve üstünde bilgi küresinin bulunduğu bir masa ortaya çıktı.

Herkes garip bakışlarla kadına bakıyor, bunun ne kadar önemli olabileceği konusunda çeşitli düşüncelerle zihinlerini dolduruyorlardı.

“Hepinizin şüphe ve merakla bakan gözlerini görebiliyorum ancak bu gerçekten de önemli diyebilirim!” dedi ve bekledi, ardından da daha geniş bir gülümsemeyle konuştu. “Bu bilgi küresinin içinde 3. Seviye bir büyücünün mirası ile ilgili bir takım bilgiler bulunmakta!”

“…”

İlk başta hiç kimseden bir ses çıkmadı, şaşkınlık herkesin beyninin donmasına sebep olmuş ve düşünme yetilerini ellerinden almıştı. Herkes sonuna kadar açılan gözleriyle sahneye bakmaktaydı, bir süre sonra yavaşça sesler yükselmeye başladı.

“Yalan söylüyorsunuz!”

“Hangi aptal böyle bir bilgiyi satmaya cüret edebilir ki?”

“Bu şakadan başka bir şey değil!”

“Papatya Karaborsa Alanı bu kadar mı düşecekti?”

“Bizi soymaya çalışıyorsunuz!”

Şaşkınlıkla söylenen sözlerin hepsi karaborsayı suçlamak için söylenen sözlerdi ve ardı arkası kesilmeden devam ediyorlardı. Herkes aşağılıyor ve bunun bir tür oyun olduğunu iddia ederek gerçeğin açıklanmasını istiyordu.

Müzayede Salonu’ndaki duygular şaşkınlık ve meraktan öfkeye oldukça hızlı bir geçiş sağladı.

“Yeter!” diye bir ses duyuldu, herkesin susmasını sağlayıp bütün sesleri bir bıçak gibi kesti.

Sonraki anda sahnede cübbeler içinde, yüzü bir tül ile gizlenmiş biri çıktı. Sesi ne inceydi ne de kalındı, anlaşılamamasına sebep oluyordu ancak herkes rahatça duyabiliyordu.

“B-bu…”

“Papatya Büyücüsü!”

“Papatya Büyücüsü ortaya çıktı!”

“O zaman bu…”

Herkesin düşünceleri çorbaya dönüştü, artık ne düşünmeleri gerektiği konusunda emin olamıyorlardı. Hepsinin aklında 1. Seviye Büyücü olan birinin ortaya çıkmasına sebep olan müzayede satışının doğruluğu vardı, hepsi onun varlığının bizzat sahnede olmasıyla bile gerçekliğine dair olan şüphelerinin yok oluşunu hissedebiliyordu.

“Ben, Papatya Büyücüsü ve buranın kurucusu, size adım uğruna yemin ederim ki kürenin içindeki bilgiler gerçektir ancak bunlar sadece yüzeysel bilgilerdi ve gerçek bilgileri benim şahsım dahi bilmemektedir! Yani, kürenin içindeki bilgiler tamamıyla yeni sahibi tarafından bilinecektir!”

Ardından Papatya Büyücüsü sahneden bir anda kayboldu ve herkesi şaşkınlık içerisinde bıraktı.

Kadın bile ne diyeceğini bilmiyordu, o bile onun burada ortaya çıkacağını düşünememişti ama mutluydu. Müşterilerinin olası isyanlarını tek bir hamlede bastırabilmişti.

Kadın hızlıca kendisini toparladı ve gülümseyerek duruşunu geri kazandı.

“E-evet… O zaman satışımıza başlayalım, değil mi? Yirmi bin büyü kristali ile başlıyoruz!”

Alastair derin bir nefes aldı, alnında oluşan ter damlalarıyla rahatça bir kovayı doldurabilir gibi duruyordu. Ceketinden mendilini çıkardı ve alnını sildi, zihnini toparlamaya çalışıyordu.

“1. Seviye Büyücü!”

Sahnede duran büyücünün üzerinde yarattığı şiddetli etki gayet kuvvetliydi ve unutulmaz bir deneyimdi onun için. Hiçbir şekilde unutamayacağının farkındaydı ve kendisi Damasis’in altında çalışıyordu ve Richards ailesinden olan bir 1. Seviye Büyücü ile karşılaşmıştı.

“Bilerek büyü dalgalarını saldı ve herkesi susturdu! Ne muhteşem bir güç ama! Harika!”

Alastair’in gözlerinde açgözlü bir ışık belirdi. Yüzünde geniş, derin bir gülümsemeyle sahneye bakıyordu. Böylesine bir mirası ele geçirmek için her şeyi yapabilirdi ancak şu an yeri ve zamanı değildi, önce Çırak Seviye’ye geçmesi gerektiğini düşünüyordu.

Alastair yavaşça ayağa kalktı, artık burada olması için bir sebep yoktu. Müzayedenin son satışı da başlamıştı ve kendisini ilgilendirmiyordu ancak içinde bir gram üzüntü de yok değildi.

‘Büyülü eşyalar ile ilgili bir şeyler görmek isterdim.’

Büyülü eşyalar pek sık rastlanabilen şeyler değillerdi, hatta neredeyse hiç görünmezlerdi bile çünkü sahip olan insanlar bu tür şeyleri kolayca ortaya çıkaran tipler değillerdi. Ne de olsa büyülü eşyalar kişinin gücünü gözle görülü bir şekilde arttırıyordu.

Alastair derin bir nefes aldıktan sonra dışarı çıktı ve direkt olarak atının tutulduğu ahıra yöneldi, altın shinin ile ödemesini yaptıktan sonra atına bindi ve borsa alanından çıktı ancak kendisini takip eden iki kişinin olduğunu fark etti.

‘Olmasa şaşırırdım,’ diye düşündü ve yolunu An’ın bulunduğu tarafa doğru çevirdi, kendisini her ihtimale karşılık dışarı da bekliyordu.

Alastair atın iplerini sıkıca tuttu, at kendisinin düşüncelerini hissetmiş gibi hızlanmaya başladı ve karanlığın içinde kayboldular. Bir süre sonra kendilerinin peşinde adamdan kurtulmuşlardı ancak Alastair onları kolayca bırakacak değildi.

Atından indi ve onu bir ağaca bağladı, başını okşadıktan sonra oradan ayrıldı. At onu anlamış gibi beklemeye başladı, hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi öylece duruyordu.

An ise ağaç dallarının arasında gizlenmiş, Alastair’in işaretini bekliyordu.

‘Bakalım kim takip ediyor beni.’

On dakikalık bir bekleyişin ardından takipçiler ortaya çıktı, Alastair’in yüzünde uğursuz bir gülümseme oluştu. Daha önce Ephios’un yanında görmüş olduğu adamlar olduğunu fark etti.

Alastair kendisini aramak için atından inen adamlara kısa bir bakış attı, sonra An’a başını salladı ve An da onaylayarak karşılık verdi.

An ağaç dalından indi ve kendisini adamlara gösterdi. Adamlar ilk başta şaşırdı ama bir hamle yapmadılar, hedefleri rastgele bir canavar değildi. An onların bu durumlarına aldırmadan ilerledi ve etraflarındaki ağaç dallarından dallarına konarak uçmaya başladı.

“Hay sikeyim!” diyerek kılıcını kaldırdı adamlardan biri.

An o anda ikilinin önüne geçip gözlerini üstünde tuttuğundan emin olduktan sonra bir anda kanatları parladı, adamları anlık olarak kör etti ve ormanda küçük bir ışık şovuna sebep oldu.

“Hay!”

“Lanet olsun!”

Adamlar atlarından düştü ve bununla da kalmayıp korkan atlar onları geride bırakarak karanlığa karışıp gitti. Adamlar düzgün bir şekilde göremediklerinden dolayı oldukları yerde durdular.

Alastair önceden hazırlamış olduğu taşlara baktı, hepsinin üzerinde patlayıcı runik büyü formasyonu bulunuyordu. Derin bir nefes aldı ve An’ın adamların önünden ayrılmasından hemen sonra fırlattı.

BOOM! BOOM! BOOM!

“AAAAAH!”

Acı dolu çığlıklarla birlikte ikili yere çöktüler, biri çoktan bayılmıştı bile ve diğeri de ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ancak bunu başaramıyordu. Adım seslerini duydu fakat ağzını açamadan ensesine yediği sert kılıç kabzasıyla birlikte anında etkisiz hâle getirildi.

Alastair kısa süreli aksiyonun yaşanışını gülümseyerek izlemişti, uğuruz ve vahşi bir gülümsemeydi. Ellerini ovuştururken Ephios’a göndereceği hediyeyi düşünüyor ve yüzündeki ifadeyi hayal ediyordu.

‘Bakalım büyücünün notlarındaki bilgiler işe yarayacak mı? Aydınlık tarafta bu tarz deneylere izin verilmese de bunun benim yaptığımı kimse de söyleyemez, değil mi?’

İkisi de Acemi 2. Seviye’nin zirvesinde büyücü adaylarıydılar ve bu da Alastair’in daha da çok eğlenmesine sebep olacak gibi gözüküyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44475 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr