Bölüm 104: Yolculuk (1)

avatar
325 4

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 104: Yolculuk (1)


Alastair yatağının üstünde duran bavula bir bakış attı ve ardından derin bir nefes alıp içindeki yükselen huzursuzluğu gidermek için bavulunu açtı. İçine kısa bir bakış attı.

Kıyafetleri düzenlenmiş, güzelce dizilerek yerleştirilmişti ancak Alastair’in içindeki huzursuzluğu dindirmeye yetmedi.

Alastair içindeki kıyafetlerin katlanmış hallerini bozmadan teker teker çıkardı. Bavuluna neler koyduğunu tek tek inceledi, ardından da hepsini aynı şekilde tekrar yerleştirerek içindeki huzursuzluğu dindirdi.

Her şeyini almış olduğundan ve geriye lazım olabilecek bir şey bırakmadığından emin olmak istiyordu. Akademiye geliş yolculuğundan ve görevlere çıkışından beri böyle bir endişeyi yaşamamıştı.

Bir başka yere yolculuk yaparken her şeyin yerli yerinde olduğundan, arkasında bir şey bırakmış olabileceğinin düşüncesinden doğan endişelerinin tamamen ortadan kalkması onun için gerekliydi.

Ayrıca gideceği yolun uzunluğu da kendisinin temkinli olmasına sebep oluyordu.

“Dokuz gün sürecek bir yolculuk ve zar zor doğum gününe yaklaşmış olacağım…” diye düşündü, sıkıntılı bir derin nefes aldı ve omuzlarını silkti.

Alastair yapacağı tatilin getirdiği rahatlığın cazibesini hissederken gülümsedi. Rehavet hemen ayaklarının altındaydı. Kısa sürecekti ancak yeterliydi.

Görevlere çıkmak, derslere katılmak ve kendisinin büyücülük ilerlemesini yapıp kendisini olabildiğince hızlı bir şekilde ileriye taşımaktan gerçekten zevk alıyor ve severek yapıyordu ama bir ay önce kendisine ulaşan mektupla birlikte bir haftalık bir tatilin kendisine zararı olmayacağını fark etmişti.

Alastair’i ne kadar sinir etse de yazın sıcaklığı hâlâ kendisini korumaya devam ediyordu ama Ekim ayına girmişlerdi ve yakında havalar biraz daha soğuyacak, tam da Alastair’in istediği şekilde olacaktı.

Ne sıcak ne de soğuk bir hava ona kollarını açacaktı.

“Hoot!” diyerek dikkatini çekti An. Hızlıca açık pencereden geçti ve zarif bir şekilde bavulun üzerine kondu, gagasıyla bavulu yoklamayı da ihmâl etmedi.

Alastair gülümsedi, An’ın dinmeyen heyecanı kendisini iyi hissettirme konusunda gayet işine yarıyordu.

“Anlıyorum, heyecanlısın ve bunun için bütün haklara sahip olduğunun da farkındayım ama bavulumun üzerinden kalk ki yola çıkabilelim.”

“Hoot!”

Sevinç dolu bir ses, ardından da An kanatlarını çırptı ve Alastair’in omzuna kondu. Yüzünü, onun yüzüne sürttü. Bulundukları adadan dışarıya çıkacak olmalarından dolayı mutlu gibiydi.

Alastair kafasını iki yana salladı ve yayıyla sadağını da sırtına astıktan sonra bavulunu da alıp odadan çıktı.

İlk önce Damasis’in odasına gidecek ve bugün yapması gereken günlük işlerini halledecekti. Sonrasında da profesöre veda edip ayrılmayı planlıyordu. Eğer bunu yapamazsa akademiden ayrılamayacağını biliyordu çünkü kendisinin profesörü olarak her şey onun kontrolü altındaydı.

Tatil yapmak veya aile üyelerini ziyaret edebilmek için öğrencinin akademiye bir veya iki ay önceden bunu planladıklarına dair bir dilekçe yazmaları gerekiyordu.

Dilekçenin içeriğinde kişinin ayrılma nedeni, ne kadar süre ayrılacağı ve ne zaman döneceğine dair bilgilerin bulunması gerekiyordu yoksa dilekçe tamamen geçersiz sayılacak ve kişinin isteği hiçbir şekilde yerine getirilmeyecekti.

Bu sistemin sebebi, Sekiz Yaprak Adası ve Şafak Krallığı arasında gidip gelen gemilerin tarihlerinin birbiriyle uyumlu olacak şekilde ayarlanmasından kaynaklanıyordu.

Ayrıca bu sayede gemiye binmeye çalışan karanlık büyücülerin de sayısını indirmeyi amaçlıyorlardı ancak bu konu da ne kadar etkili olduğu gayet tartışmaya açık bir durumdu.

Damasis’in her şeyi elinde bulundurma konusu ise burada başlıyordu. Alastair’in dilekçesinin onaylanışının ardından, profesörü olarak kendisi için onay mührü vermesi gerekiyordu aldığı bilet için. Aksi takdirde kendisi akademi tarafından kaçak olarak görülecekti.

Alastair bunun sonucunun kölelikten ölüme kadar uzanan envaiçeşit cezadan oluştuğunun farkındaydı.

Alastair bu konu hakkında bilgi edinmeye çalışırken Paisley ve Arashi kendisine adaya kaçak girişlerin bulunduğuna dair bir takım bilgiler de vermişti ancak bunlar bir dedikoduydu.

Doğruluklarının ne derece olduğunu belirleyemezdi ama bunun gerçek olabileceği ihtimali oldukça yüksekti Alastair’e göre.

---

“Hoş geldin,” diyerek karşıladı genç öğrencisini Damasis.

“Hoş buldum, efendim.”

Son yaptıkları ciddi konuşmalarından bu yana Alastair ve Damasis’in arası oldukça iyi bir hâl almış, kendisinin diğer öğrencelerine vermediği derecede esnekliğe sahip olmasını sağlamıştı.

Favorisi olduğunun farkındaydı Alastair çünkü başka profesörlerin neler yaptığına dair duyumlar alıyordu etraftan.

Profesör Lona, kendi altındaki öğrencileri oldukça sert koşullar altında eğitmesiyle biliniyordu. Özellikle de aylık olarak vermiş olduğu iksir yapımı görevlerini tamamlayamayanları kovmasıyla ünlüydü.

Acımasızlık konusunda kimseyle boy ölçüşemezdi.

Alastair bunun için şükretti. Damasis sert ve disiplinliydi ama aynı zamanda da gayet cana yakın ve sıcak biriydi. Hata yapılan yerlerde adayı uyaran biriydi ama tabii, eğer aday bu hatayı kavrayamaz ve yapmaya devam ederse ondan ücretini alarak yardım ederdi.

Her profesör altındaki adaylardan büyü kristali alırdı, bu gayet doğaldı.

Alastair de bu durumdan geçmişti, hem de dört kere. Alastair çalışkan biriydi ve araştırmalarını yapıyordu. Damasis’in gözünde iyi bir büyücü olacağı kesindi ve bunun olacağı günü dört gözle bekliyordu.

“Bugünkü görevlerimi yerine getirmek için gelmişti ve bir de…” diye başladı ve bavulunu yere koyduktan sonra iç cebinden biletini çıkarttı. “Buyr---”

An bir anda bileti kaptı ve Damasis’in önündeki kağıtların üstüne koydu. Beklentiyle parlayan renkli gözleri Damasis’e yönelikti ve kanadıyla da bileti işaret ediyordu.

Damasis şen bir kahkaha attı ve An’ın başını okşadı, “Senden daha heyecanlı. Hahaha…”

Alastair başını hafifçe öne eğer gülümsedi ama bir şey demedi. Mührü aldıktan sonra kendisi de rahatlayacaktı.

An’ın dışarıdaki dünyayı ilk defa görecek oluşu, onu heyecanlandırıyordu.

Alastair onun adadan dışarıya hiç çıkmadığını, uzaklara uçmamış oluşunu da bu şekilde fark etmişti. Normalde bazı canavarlar krallığa kadar ulaşabiliyordu ama kendisi daha buna hiç şahit olmamıştı.

Alastair ardından günlük görevlerini yerine getirmek için işe koyuldu.

Yapacağı işler oldukça basitti ve kendisinin üstünün kirlenmesine sebep olacak şeyler de değildi.

Habitatlarda bir sıkıntı olup olmadığını kontrol edecekti ama bunu camın arkasından yapacaktı çünkü kendisinin içeriye girmek için şu anlık izni yoktu. Sonrasında da yiyeceklerinin ve sıvılarının ne durumda olduğuna bakacak ve içerideki canavarların sağlıkların da bir sıkıntı olup olmadığına dair bir üstünkörü bakış atacaktı.

En son yapacağı görev profesör ve diğer adaylar tarafından tekrar edilecekti çünkü her adayın öğrenmesi gerektiğine inanıyordu profesör.

Alastair ilk habitat incelemesini bitirip habitatın önünde bulunan belgeyi doldururken konuştu, “Bu habitatta herhangi bir sıkıntı…yok…”

Sonlara doğru ses tonu alçalmış, kendisini kafa karışıklığıyla dolu bir ifadeye bırakmıştı. Habitata ilerledi ve incelemeye başladı.

Normalde bu habitatın içinde parlak, gri renkte kürke sahip bir kurt çiftin bulunması gerekiyordu ancak şu an önünde bembeyaz kürke sahip bir kurt bulunuyordu.

“Oh, sonunda gördün, değil mi?” diyerek yanına yaklaştı Damasis.

An da hemen onların yanına geldi, gagasının arasında hâlâ bileti taşırken Alastair’in omzuna kondu.

“Nedenini hâlâ bulamadığım bir sebepten ötürü iki Gümüş Kurt’tan doğan kurt, garip bir şekilde beyaz bir kürkle doğdu. Hastalık kaptı veya bir tür savunma ya da belki de adaptasyon sürecinden dolayı olduğunu düşünmüştüm ama üçünün de mantıksız olacağının farkına varmam da uzun sürmedi.”

Damasis’in sesi, hissettiği düş kırıklığını yansıtıyordu. Gözleri derin bir şekilde kurdun üzerinde geziniyordu.

Bakışlarını yerde tutan kurt başını kaldırdı ve burnunu yere kadar eğip koklamaya başladı. İlk başta bütün habitatı gezdi ve ardından da durdu. Gümüş gözleri parladı ve aniden cama zıpladı.

Bam!

Alastair ve Damasis’in kaşları bu davranış karşısında çatılırken An ise korkarak Alastair’in omzundan ayrılıp yükselmiş, gagasının arasında bulunan bileti bile düşürmüştü.

“Kurt…” dedi Alastair ama ne demesi gerektiği konusunda karar veremedi.

“Kurt sana mı bakıyor?” diye sordu Damasis, kurdun gözleri parıltılı bir şekilde Alastair’in üzerindeydi.

Kurdun gümüşi gözleri Alastair’in üzerindeydi. Nefes alış verişleri hızlanmış, ağzı tamamen açık durumdaydı. Keskin dişleri rahatça görünüyordu ve kuyruğunu hızlıca sallıyordu.

İkili bu ani davranış için bir cevap bulamadı. Damasis düşünceli bir şekilde yerine dönerken Alastair de kendi işine geri döndü ama kurdun gözleri de Alastair’in üzerinde durmaya devam ediyordu.

Günlük kontrolü yarım saat kadar sürmüş ve en ufacık ter damlasını bile dökmemişti, yaratıklar kendileri de kendisini zora sokacak durumlara da sokmamıştı.

Damasis göz ucuyla Alastair’e baktı ve ardından da An’ın yerden alıp getirdiği bilete mührü bastı. Bunu yapmasının hemen ardından bilet anında önünde kaybolup An’ın gagasının arasında yerini almıştı. An da Alastair’in omzuna konmuş, bileti ona ulaştırmıştı.

Damasis bu sahneyi izlerken gülümsemekten kendini alamadı. An gerçekten de harika bir canavardı.

“Sana iyi yolculuklar Alastair,” diyerek vedasını etti ve babacan bir tavırla ekledi. “Lütfen kendine iyi bak.”

“Teşekkürler, efendim.”

Alastair de vedasını etti ve elinde bavuluyla akademi önünde hazır bir şekilde öğrencilerin gelmesini bekleyen konvoy arabasına ilerledi.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44451 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr