Bölüm 97: Minik Bir Toplama Sefası

avatar
325 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 97: Minik Bir Toplama Sefası


Mücevherden farksız yapraklara sahip çiçek, yeşilin koyu ve açık tonlarını içinde barındırıyor ve fevkalade bir görüntü sunuyordu. Gövdesi kıvrılarak toprağın derin katmanlarına ulaşıyor ve güçlü bir şekilde yerin altında ilerleyerek kendisi için dayanıklı bir tutuş sağlıyordu. Bir ağacın köklerinden hiç farkı yoktu.

Çiçeğin köklerinin toza dönüştürülmesiyle dayanıklılığı arttıran bir iksir yapılabiliyordu ancak etkisi konusunda yapılan yorumlar tamamen kişisel görüşlerden ibaretti.

Acemi Seviye olan büyücüler için bu iksir gayet de yeterliydi ve kullanılabilirdi ancak başka kimse bu iksiri kullanma girişimine girmiyordu çünkü işlerine yarayabilecek etkiyi yaratmıyordu.

Alastair, akademinin satış alanında birkaç tanesine denk gelmişti ancak hiç satın alma düşüncesi olmamıştı çünkü fiyatına göre değmeyeceğini düşünüyordu.

Buna rağmen Alastair yine de çiçeğin köklerini toplayacaktı çünkü kökler, canavarlar için besleyici niteliklere sahip bir karışım yapımında kullanılabiliyordu. An’ın gelişimi kendisinin işine yarayacaktı sonuçta.

“Yaprakların nasıl toplanacağını biliyor musun?” diye sordu Paisley, mavi gözleri kısılmıştı ve çiçeği incelemekle meşguldü. “Eğer bilmiyorsan…”

Alastair bir şey demedi, sırt çantasını yere koydu ve orağını çıkartı. Yüzündeki sabit ifadesiyle en yakındaki çiçeğe doğru yöneldi, hemen incelemeye başlamıştı.

Kendi vücut boyutlarıyla hesapladığında bitkinin boyu bir buçuk karış uzunluğundaydı, oldukça gelişmiş olduğunu gösteriyordu. Ayrıca çiçeğin parıltılar yayan koyu ve açık renkleri kendisinin yeterince olgun olduğuna dair bilgi veriyordu. Toplamak için güzel bir çiçekti.

Alastair gözlerini kıstı, parmaklarını kullanarak gövdesinden doğru aşağıya doğru ilerledi. Beşe kadar saymaya başladı ve zihninden beş rakamı geçtiği anda orağın keskin iç tarafını ayarladı.

Chop!

Hızlı ve kesin bir el hareketiyle Zümrüt Çiçeği, Alastair’in elleri arasındaki yerini almıştı.

Çantasına doğru uzandı ve içini hafifçe karıştırdı, hava almayan şeffaf poşetlerden birini ve bir de bahçe makası çıkardı. Makası dikkatli bir şekilde kullanarak çiçeğin beş yaprağını da kesti ve poşetin içine yerleştirdi. Gövdesini de sıradan bir poşetin içine attı.

Ardından ela gözlerini hedefi olan köklerin ucunun göründüğü toprağa dikti.

“Harika!” dedi Paisley, Alastair’in bilgisinin oluşu kendisini zaman kaybetmekten kurtarmıştı ancak onun köklere derin bakışı kaşlarının kalkmasına sebep oldu. “Köklerini mi istiyorsun?”

Alastair ona cevap vermedi, gözleri hâlâ köklerin üstündeydi.

“Pekâlâ, istediğin gibi davran. Sonuçta iki kurt ile uğraşmak zorunda kaldın ve bizim de kurtuluşumuzu kolaylaştırmış oldun. Bunu bir tür…minnettarlık simgem olarak görebilirsin.”

“Teşekkürler Paisley,” dedi Alastair ancak sesi samimiyetten uzaktı, düz ve oldukça soğuktu ama düşmanlık yoktu.

Alastair onun dediklerini umursamadı, içtenlikle söylediğine inanmıyordu ve tamamen durumu elindeymiş gibi tutmak istediğin bunu söylemişti çünkü buna ihtiyacı vardı. Sonuçta Paisley grup lideriydi, yönetimini koruması gerekiyordu ve Alastair de böyle hissetmesini sağlamıştı.

Ardından çantasından küçük bir kürek çıkardı ve çiçeğin köklerinin ortaya çıkmasını sağlayana kadar hızlı ve güçlü hareketlerle kazdı.

Zahmetle dolu geçen uzun bir sürenin ardından Alastair nefes nefese kalmış bir şekilde gözlerini çiçeğin açığa çıkmış köklerine dikti.

Neyse ki alandaki diğer çiçeklerin kökleriyle dolaşmamış, kendisine ekstra bir zorluk oluşturmamış ve işlerini kolaylaştırmıştı. Eğer tam tersi bir vaka olsaydı muhtemelen bütün gününü çiçeklerin köklerini düzgün bir şekilde ayırmakla uğraşacaktı ve bütün alanı alt üst ederek yapacağı kazımı aklından geçirmek bile istemiyordu.

Üstelik hava soğuktu. Ne kadar akademinin yardımını alarak cübbesini almış da olsa onun da bir sınırı vardı, eninde sonunda onun da kullanımının sonu gelecekti. Bu da kendisinin soğukta dikkatli hareket etmesi gerektiğine dair bir başka işaretti, fazla hareket etmek kendisinin zayıflamasına düşürecek hastalıklara yakalanması için güzel bir kapı aralayacaktı sonuçta.

Alastair zihnini topladı ve odağını çiçeğe geri çevirdi, odağının bu kadar hızlı dağılmasından hoşlanmamıştı.

İlk başta köklerin karmaşıklığını çözmek için budama makasını çıkarttı ve bütün köklerin birbirinden ayrılmasını sağladı. Sonrasında da köklerin hepsini küçük bir el testeresi yardımıyla işaret parmağı boyutunda olacak şekilde kesip yanına dizdi.

İki düzine kök parçası elde etmişti.

Sayı ne kadar kulağa çokmuş gibi gelse de kullanım miktarı göz önünde bulundurulduğunda oldukça az olduğunun farkına varmıştı.

Alastair hayal kırıklığıyla iç çekti ve işine odaklanmış Paisley’e kısa bir bakış attıktan sonra alandaki bütün Zümrüt Çiçeklerinin yapraklarını, gövdelerini ve köklerini paketlemeye başladılar.

Bulundukları alanda yetişkinlik evresine ulaşmış dört zümrüt çiçeği varken beş tane de olgunlaşma evresinde olanlardan bulunuyordu ama Paisley bu durumda ayrım yapmaksızın hepsinin yapraklarını kesmişti.

Alastair sadece yetişkin olanları hedef almış ve gençleşmekte olanları geride bırakmıştı. Çünkü biliyordu ki hâlâ yetişmekte olan bu çiçeklerin tekrar büyüyebileceklerdi ve kendisinin ileride gerekirse bir kaynağı olacaktı.

Bunu yapmak kendisinin ekonomisine bir katkıydı. İleride işine yarayabilirdi.

‘Tabii burayı hatırlayabilirsem,’ dedi ve hayal kırıklığıyla dolu bir iç daha çekti.

---

Daha onlar ne olduğunu anlamadan akşam vakti gelip çatmış, gökyüzündeki parlak yıldızlar kendilerine geri dönmeleri için işaret vermişlerdi bile.

“Ne kadar topladık?” diye sordu Alastair.

“45 yaprak, 9 gövde ve senin 10 düzinelik kök parçaların.”

“Gayet güzel bir hasat oldu.”

İkili eşyalarını topladılar ve ardından hızlıca kampa doğru yola çıktılar.

“Dört Yapraklı Kalp Yoncasını aramak için bir gün daha uzatsak nasıl olur?” diye sordu Paisley, görevdeki ek isteğin kendilerine getirebileceği kazancı düşünüyordu.

“Kendin gördün. Keskin Kızılkurtlar aç bir şekilde etrafta geziniyorlar,” dedi Alastair kaşları çatılmış bir şekilde. “Kış mevsimindeyiz ve bazı hayvanlar hâlâ yeterince yiyecek bulamamış olabilir ki bu da bizim burada bir gün daha kalırsak sonumuzu getirecek anlamına geliyor. Şu anda kurtların uyku halinde olup sonbaharda avladıklarıyla kışı geçirmeleri gerekiyordu.”

Alastair’in dedikleri mantıklıydı ama cefasız sefa olunmayacağından farkındaydı ve en azından hiç denemeden bulamamak gibi bir niyeti yoktu Paisley’nin.

“Sürüden üstümüze üç avcı gönderdiler ve üçü de erkekti. Ve muhtemelen onların geri dönüşünün olmaması onları sinirlendirecek ve bizim kokumuzu takip ederek izimizi bulacaklar,” diye bir öngörüde bulundu Alastair ve ardından düz bir ifadeyle sordu. “Ne demek istediğimi anlıyorsun, değil mi?”

“Evet, anlıyorum,” diyerek kabul etti yenilgisini Paisley.

Alastair, Paisley’nin mağlup tavrını gördüğünde hayal kırıklığına uğramadan edemedi. Gerçekten de bu kadar kolay bir şekilde kabullenmiş oluşu, kendisi hakkında yapmış olduğu varsayımların tamamen yanlış olduğuna bir işaret olmuştu.

“Yine de eğer yol üstümüzde görürsek durabiliriz,” diyerek bir öneride bulundu Alastair. “Ama takımdaki diğerleriyle konuşmamız da gerekiyor. Bizim kararımızla olacak bir şey değil bu. Ben sadece önerimi sundum.”

“Haklısın, diğerlerinin de görüşlerini dinlemekte fayda var.”

Paisley, Alastair’in sunduğu teklifle neşeli bir ruh haline girmişken Alastair de onun bu değişken durumuna içten içe göz devirdi, dışarıdaki düz ifadesini korumaya devam ediyordu.

--

Jonah tek başına kamp ateşinin önünde oturuyor ve hâlâ gelmemiş olan ikilinin nerede kaldığını merak ederken Alastair’in Paisley ile olan yakınlığı üzerine düşünüp duruyordu.

Alastair’in ne zamandan beri Paisley ile yakın olduğunu bilmiyordu ama ikametgâh alanında birlikte oldukları zamandan beri aralarındaki yakınlaşmanın farkındaydı ve bu onun sinirini bozuyordu.

Alastair’in daima Paisley’nin gözünde kendisinden daha yükseklerde olduğunu görebiliyordu. Özellikle de son yaşanan kurt saldırısında iki kurdu alt etmiş oluşu yüzündendi. Bu durumda kendisinin daha çok çalışması gerekiyordu ama ne yapacağını da bilmiyordu.

Kendisinin daha çok çalışması gerektiğinin farkındaydı ama büyüye olan iki yıldızlık yatkınlığı kendisini Alastair karşısında oldukça geride kalmasına sebep oluyordu.

“Kahretsin! Kahretsin!”

“Hoot!”

Duyduğu baykuş sesiyle birlikte anında kılıcını çeken Jonah gözlerini kıstı ve baykuşun uçtuğu tarafa doğru bakmaya başladı.

Kısa süre sonra Paisley ve Alastair ağaçların arasından çıkmıştı ve baykuş da Alastair’in omzuna konmuştu her zamanki gibi.

Paisley’nin gülümseyerek gelmiş olması, Jonah’ın midesini bulandırmış olsa da bir şey diyecek değildi. Yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve onları karşıladı.

“Sonunda gelebildiniz! Paisley! Bir şey oldu diye endişelenip duruyordum!”

Paisley’nin üstünde olan yeşil gözleri bir çift mücevher gibi ışıl ışıl parıldıyordu ve bu, Alastair’in yüzünde aşağılayıcı bir gülümsemenin oluşmasına sebep olmuştu ama bunu fazla uzun sürdürmemişti.

“Ateşin yanına otur. Kış aylarında bir de hasta olman grubumuz için kötü olur,” diyerek ilgisini Paisley’nin üstüne yağdırmaya devam etti. “Nasıl geçti toplama görevi?”

Paisley anlatmaya devam ederken Alastair de An ile ilgilenmeyi seçmişti.

“Gelmişsiniz!”

Enerjik ses Lennon’a aitti ve yanında da Valentine bulunuyordu.

Onların da oturmasının ardından Paisley tekrar görevin nasıl geçtiğinden bahsetmiş ve yemekler yenmeye başlanmıştı.

“Peki ya Dört Yapraklı Kalp Yoncası?” diye sordu Lennon heyecanla çorbasını içmeye devam ederken. “Onu ne zaman aramaya çıkacağız?”

“İşte o konuda sizin de fikrinizi almak istedik,” diyerek açıklamaya başladı Paisley.

Sonuç olarak Valentine ve Lennon Alastair’in dediklerine uyulması gerektiği konusunda fikirlerini öne sürmüş ve onun Canavar Bilgini statüsüne güvenerek onun tarafında olmuşlardı.

Jonah’ın fikrine gelirse o bir gün daha burada kalınması gerektiğine dair fikir öne sürmüştü ve hatta Alastair’in korkak olduğuna ve onun bundan dolayı kazançlarının az olmasına sebep olacağına dair küçümseme dolu cümleler kurmayı da ihmal etmemişti.

Ancak tartışmanın sonunda Alastair’in dediğine uyulması gerektiği oy çokluğuyla belirlenmişti. Jonah bu duruma oldukça sinirlenmiş olsa da bir şey diyememiş ve sinirle Alastair’in ölümüne dair düşüncelere dalmıştı.

Alastair göreve gitmiş olmasına rağmen nöbette kalmayı tercih etmişti. Onun bu kararıyla birlikte Paisley de nöbete kalmıştı.

Jonah tam bir sinir küpüne dönmüştü ama bir şey diyemiyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44464 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr