Bölüm 74: Çalışmalar, Çalışmalar

avatar
389 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 74: Çalışmalar, Çalışmalar


Ayın yenileyen ışığı usulca pencereden içeriye giriyor, masanın üstündeki gümüş cep saatinin parlamasına sebep oluyordu. Saat, göklerden inen bir hazineymiş gibi gururla duruyordu.

Alastair dikkatini dağıtan saate büyülenmiş gibi baktı bir süre, hâlâ arada ölmeden önceki hayatını hatırlıyor ve daha sonrasında kendisini düşünceli bir durumda buluyordu.

‘Kendine gel. Şu an hiç de sırası değil,’ diyerek kendine telkinde bulundu ve gözlerini cep saatinden masaya yöneltti.

Masanın üzeri birkaç ve kendi aldığı notlardan dolayı dağılmıştı, her biri başka bir yerde duruyordu ancak Alastair için bu düzenli bir dağınıklıktı. Ayrıca bunların aksine birçok büzülmüş, ayağının hemen altında duran kâğıt da kendisi tarafından hoşnutsuz bir hissiyat yüzünden atılmış ve masanın etrafının da pis bir duruma gelmesine sebep olmuştu.

Kütüphaneden aldığı kitapların hepsinden kendisine öğretilmiş olduğu gibi notlarını çıkarmış ve her notu derslere uygun olarak hazırladığı defterlerine kaydetmiş, çalışmasının ilk aşamasını bu şekilde sonlandırmıştı.

İkinci aşaması bu bilgileri tekrar etmek ve aklında iyice yer etmesini sağlamaktan geçiyordu. Bunu da bir hafta boyunca tekrarlama olanağı olduğu için kolayca halledebilecek gibi gözüküyordu.

Aldığı kitaplar öyle çok da kalın değildi ancak ince de sayılmazlardı, orta halli olarak görülebilirdi.

İlk olarak Canavaroloji adındaki bir dersin kitabıyla başlamıştı çalışmalarına. Kendisinin bilmediği bir sebepten dolayı bu ders konusunda gayet rahat ve kendinden emin hissediyordu.

Bu cesaretin ve özgüveninin neyden kaynaklandığını bilmiyordu. Ancak kitaptan notlarını alırken bilgileri gözden geçirdiği sırada bilgileri ezberlemesinin kolay olduğunu ve gayet de eğlenceli olduğunu fark etmişti.

Aynı zamanda kendisinin bu dalda yetenekli olduğunu düşünecek kadar da kibirlenmişti ama bunun kendisini engellemesine izin vermeden durdurmuştu.

Alastair’in kapıda görmüş olduğu canavar ve şu an etrafında dolanan baykuşun kendisinin ilgisini çekmesi de bu konuda çalışmasına büyük bir teşvik kaynağı olmuşlardı.

Canavaroloji, büyücülerin dünyasında yer alan ve kendilerine has büyülü hayvanları, ya da bir diğer değişle canavar, inceleyen ve onlar hakkında araştırmaları ilgilendiren dala verilen isimdi.

Canavarların çeşitliliği aynı normal hayvanlar gibiydi, oldukça fazlalardı ve hatta büyücülerin araştırmalarına göre daha da fazla olduğu söyleniyordu.

Ayrıca edinmiş olduğu bilgilerin sonucunda yaptığı çıkarıma göre de büyülü hayvanların daha gizemli ve ilgi çekici olduğu kanaatine varmıştı. Bunun için fazla düşünmeye çalışmamıştı bile.

Tehlike konusunda kesinlikle en korkutucu varlıklar onlardı ancak aynı zamanda büyüleyici oldukları gerçeği Alastair’in ilgisini çekiyordu.

Çıkarmış olduğu notlardan edinebildiği bilgiler sayesinde birçok büyülü hayvanın durumunu öğrenebilmişti, oldukça ufuk açıcıydı.

Onların taşıyor olabileceği muhtemelen olan hastalıklar, bakımlarının nasıl gerçekleştirilmesi gerektiği ve hatta melez bir büyülü hayvanın nasıl olabileceğine dair bilgiler de bulunuyordu çıkardığı bilgiler arasında ancak hepsi temel seviyedeki güçsüz büyülü yaratıkları kapsıyordu.

Bu, Alastair’in edindiği bilgilerin oldukça basit ve kolayca erişilebilen bilgilerden olduğunu gösteriyordu.

Örnek olarak Alastair’in akademinin kapısında korumalık yapmakta olan korkutucu görünümdeki kurtlar veya ona benzeyen bir başka yaratık konusunda bilgi edinememişti, bu biraz ruh halini karartsa da şevkini arttırmıştı.

Ancak işin iyi tarafı da bulunuyordu. Alastair kendisini ziyaret eden ve kelimenin tam anlamıyla kendisine musallat olan baykuş hakkında bir şeyler öğrenebilmişti.

Baykuşunun türünün ismi, Yıldızkanat Baykuş olarak adlandırılıyordu. Kendileri güç konusunda pek de iyi değillerdi ancak hız, çeviklik ve gizlenme konusunda olağanüstü yeteneklere sahiplerdi.

Alastair onun yapabildiği şeyleri okudukça hayret etmiş, kendisine olan ilgisi katbekat artmıştı.

Korkmaya başladığında baykuşun kanatlarında bulunan işaretler hafiften parlamaya başlıyordu, bu kendisinin bir saldırı yapacağına dair işaret işlevi görüyordu.

Yaptığı şey ise ani bir ışık patlamasıyla etrafındaki herkesi kör ederek kendilerinin görme yeteneğini ellerinden almaktı.

Bu yetenek ne kadar işlevsel olursa olsun Alastair’in ilgisini çeken şey özelliği bu değildi. Onun günün on beş saatten fazlasını hiçbir şekilde dinlenme gereksinimi duymadan geçirebiliyor oluşu ilgisini çekmişti.

Alastair kendisi böyle bir yeteneğe sahip olmak isterdi. Ne de olsa bu sayede önündeki işlerini kolayca bitirebilir ve kendisinin zamanı yokmuş gibi hissetmesine sebep olmazdı.

Baykuşun bunu yapabiliyor olmasının sebebiyse uyku anlarında kanatlarında bulunan işaretler aracılığıyla çekiyor oldukları güneş, ay ve yıldız ışıkları sayesindeydi. Bununla kendilerinin uzun bir süre ayakta kalmalarını sağlayacakları enerjiyi depolayabiliyorlardı. 

Yetişkin bir Yıldızkanat Baykuşu günlerini hiç dinlenmeden rahatça geçirebiliyordu ancak aynısı yavruları için söylenemezdi.

Bir diğer özellikleri ise keskin ve gayet de ölümcül olan tüyleriydi.

Belli bir dereceye kadar sert tüyleri sayesinde kendilerini koruyabiliyorlardı ancak bu çoğu zaman yeterli gelen bir şey değildi. Fakat akılda bulundurulmalıdır ki bu tüylerden bazıları fırlatılabiliyordu ve bir hançerden farksızdılar. Delici gücü yüksek olabiliyordu ve dikkat edilmesi gereken bir yetenekti.

Tabii bu tüyler özel tüylerdi. Her tüyünü bir hançer edasıyla fırlatamıyorlardı, cephanelerinin sınırlı olduğu su götürmez bir gerçekti ve tüylerin yeniden çıkması değişkenlik gösteriyordu. O zamana kadar da savunmasız olarak görülebilirlerdi.

Ayrıca Yıldızkanat Baykuş türü oldukça korumacıydılar ve de bu onları müthiş tehlikeli canlılardan biri hâline getiriyordu. Bu onların kendilerinden, bazen kendilerine karşı bile, başka herkese karşı agresif bir moda giriyorlardı.

Sayılarının oldukça az olması yüzünden bu şekilde davranıyor oldukları öne sürülmüştü birçok büyücü tarafından ve Alastair de bunu gayet mantıklı bulmuştu.

Alastair’i ziyaret eden baykuş ise daha bir yavruydu.

İşin garip tarafı kitapta anlatılanların aksine hiç agresif değildi, sıcakkanlı ve gayet de kendisine kolayca yaklaşan meraklı biriydi.

‘Yavru olmasından dolayı mı?’ diye düşünmüştü ama bu düşünce kendisine yapılabilecek ani bir köreltme saldırısı yüzünden silinmiş ve çöpe atılmıştı. Baykuştan korkuyordu.

Diğer iki dersin kitaplarından biri de İksir Yapımı ile alakalıydı ancak bu pek de kitaplardan öğrenilebilecek bir şey değildi. Bundan dolayı oldukça zorlanmasına yol açabilecek bir konu gibi gözüküyordu kendisinin gözlerinde.

İksir Ustası olmak büyücü dünyasında oldukça saygı görüleceğinin ve el üstünde tutulacağının kesin bir işareti olarak görülebilirdi ama oldukça da riskli ve zahmetli bir yoldan yürünmesi gerekiyordu. Aynı zamanda pahalılık derecesinden bahsetmeye gerek bile yoktu.

İksir yapmak için kullanılan özel pişirme materyalleri, şifalı veya zehirli bitkilerin fiyatları bir büyücü adayı için astronomik rakamlar olarak görülebilirdi.

Alastair’in almış olduğu kitap pişirme süreci konusunda üstünkörü bir anlatım sağlıyordu ama bu kendisinin pratik yapma imkânının olmamasından dolayı hiç de fayda sağlamıyordu.

Kitapta birkaç temel iksirler ve onların yapımında kullanılan bitkiler hakkında da bilgiler bulunmaktaydı.

Ancak bunlarda aynı sebepten dolayı tamamıyla işe yaramazdı. Çünkü temel iksirlerin yapımı pişirme sürecinde tamamen farklılıklar gösterebiliyor ve sonucunda çok farklı bir iksirin ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Böyle bir şeyin gerçekleşmemesi için de kişinin pratik yapması şarttı.

İksir Ustası olmak oldukça fazla pratiğe ve bununla birlikte gelecek ve kesinliğe ihtiyaç duyan zahmetli bir işti ancak aynı zamanda bir o kadar da kâr getirebilecek saygıdeğer bir konumdu da.

Fakat Alastair böyle bir şeyi karşılayabilecek konumda değildi, kendisi sıradan bir kasabalı rolündeydi.

Daha büyü kristali bile yoktu!

Alastair bununla birlikte İksir Ustası olmak gibi bir hayalin oldukça uçuk olduğunu ve kendisinin başka bir alana yönelmesi gerektiğini düşünmeye başlamıştı.

Ritüel büyüleri de Alastair’in aldığı bir başka kitaptı ve kendisinin en garip bulduğu daldı aynı zamanda.

Bu tarz büyüler, oldukça tehlikeli ve güçlü gözüküyordu.

Birçokları genel olarak bir şeyleri feda etmek, belli hareketlerde bulunmak veya belirli bir dilde bir şeyler fısıldamak, şarkı söylemek ve daha birçok şeyin yapılmasıyla alakalı olan büyü tarzına deniyordu.

Bu tarz büyülerin çok fazla kullanılmadığını ve kullanılsa bile oldukça tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine dair birçok örnek okumuştu kitapta, kendisinin olabildiğince böyle şeylerden uzak durmayı istemesine sebep olmuştu.

Bir kere ölmüştü, bir daha da ölmeye niyeti yoktu.

---

Alastair dağılmış etrafına kısa bir bakış attı ve bıkkın bir şekilde derin bir nefes aldı. Ela gözleri, gece vaktinin koruyucusu ve gözlemcisi olan ayın üzerindeydi.

Düşünceli bir ifadeyle öylece durdu birkaç saniye, ardından adımlarını yatağına çevirdi ve tekrar aynı meditasyon durumuna geçmek için duruşunu aldı.

Karanlık bir ortamda aklında yer alan bilgideki çemberin tekrarını çizmeye çalıştı.

Zamanın ne kadar geçtiğine dair bir fikri yoktu ama emindi ki kendisine göre on saniyeden farksızmış gibi geçen zaman içinde çemberin yarısından çoğunu oldukça rahat bir şekilde bitmişti.

Böylesine iyi bir gelişmeye rağmen Alastair kendisini mutlu hissetmiyordu çünkü önceki çektiği acıların izi hâlâ güçlü bir şekilde kendisini kâbus gibi hatırlatıyordu.

Kısa bir süre sonra tam da beklediği gibi acı tekrar kendisini bulmuştu ve her çizimde daha güçleniyor, kendisinin varlığını daha da sağlamlaştırıyordu.

Aynı şekilde önceki denemesinde olduğu gibi Alastair acıyı göz ardı etmeye ve ona direnmeye çalıştı, bütün odağını ne olursa olsun çemberi bitirme üzerindeydi.

Sağlam kararlılığı ve azmiyle birlikte odağını korumaya devam etti.

‘Neredeyse! Biraz daha!’ diye kendisine hatırlattı, çember neredeyse tamamlanmıştı ve tek eksik olan şey çemberin merkezinde bulunan altı köşeli yıldızlar ve garip işaretlerdi.

İlk başta işaretleri çizmeye başladı. İşaretlerin garipliğini bir kenara bırakmış olsa bile hâlâ aklının bir köşesinde onların ne olduğunu öğrenmek isteyen ve sorgulaması gerektiğini hatırlatan bir düşünce kol geziyordu.

‘Hm?’

İşaretleri çizerken kendisini iyi hissettiren belirsiz bir hissin yükselişi onu şaşırtmıştı ama mutluydu. Acı hâlâ oradaydı, giderek artıyordu ama bu his acıyı göz ardı etmesini kolaylaştırmıştı.

Şu an da kendisini biraz rahatlamış hissediyordu ancak bu uzun sürmedi. İşaretler bittiği anda keskin ve şiddetli bir acı vücudunun titremesine sebep olmuştu.

Bir portakalın kabuğunun soyulması gibi derisi soyuluyor ve içi açığa çıkacakmış gibi hissediyordu. Organları tadilat zamanı gelmiş bir ev gibi değiştiriliyor, yenileniyor ve bu sırada bütün bedeninin kontrolsüzce titremesine sebep oluyordu.

İşaretleri çizmesinin hemen ardından altı köşeli yıldızı çizmeye başlamıştı ama görünüşünün kolaylığına rağmen hissettiği acı bunu zorlaştırıyordu.

Bedenini oyuncak gibi eğilip bükülüyordu ve ortadan ikiye ayrılacakmış gibi hissettiriyordu. Her yerine hançerler saplamış ve ölüme bırakılmış olduğunu düşünüyordu.

Fakat pes etmeye niyetli değildi. Yükselmek için olan inancı üstün geldi!

‘AH!’ diye inledi ancak acıya dayanma çalıştı.

Yıldızın ilk köşesini çizdiği anda vücuduna giren ağrı karnının vücudundan ayrılmasına sebep olmuş gibiydi. Ardından iki köşe daha çizdi ancak artık uzuvlarını hissedememeye başlamıştı.

Üçüncü… Dördüncü ve sonuncu…

Sonuncuya başladı anda kan ağzına dolmaya başlamıştı ancak Alastair ağzını sımsıkı kapalı tutmuş, kusmamaya çalışmıştı. Tüm odağını son köşedeydi.

Gözlerini sımsıkı bir şekilde kapadı. Son köşeyi çizerken hiç zorlanmadığı kadar zorlanıyordu, daha yavaştı ancak en azından belli bir ritim yakalamayı başarabilmişti.

Ne kadar zaman alacağını bilmiyordu ancak devam etti. Yenilecek değildi ve pes etmek için bir sebebi de yoktu.

Alastair acıya katlanmaya devam etti ve kısa bir sürenin ardından istediğini başardı, çizim işlemi bitmişti.

Çizim işlemi bittiği anda garip, daha önce Alastair’in hiç hissetmediği bir enerji dalgası vücudunu ele geçirdi. Enerji yabancı veya düşman değildi aksine tamamen dost canlısıydı. Vücudun rahatlamasını sağlıyor ve gevşeterek bütün sıkıntıları atıyor gibiydi.

Alastair’in düşündüğü simsiyah alanda bir küre oluşmaya başladı. Küre ilk başta işaret parmağı kadar küçüktü ancak hızlı bir şekilde büyümeye başladı ve normal bir insanın yumruğunun boyutlarına ulaştı.

Küre kısa bir sürenin ardından saydam gri enerjiyle dolmaya başladı. İlk başta damla, ardından bir göle ve nihayetinde bir denize dönüştü kürenin içerisi ve tamamen doldu.

Alastair vücudundaki bu değişikliğe tanık olurken mutluydu, başka bir şey düşünemiyordu. Sadece mutluydu.

‘Büyü Hafızası!’

Alastair derin bir nefes aldı anında ve büyü enerjisini beynine doğru yönlendirmeye başladı. İlk başlarda büyü enerjisini oynatamadı ancak sayısız denemenin ardından bunu başardı.

Büyü enerjisi direkt olarak beynine ilerledi ve anında beyninde keskin bir acıya sebep oldu ancak anlıktı ve hemen geçip gitti.

Alastair büyü enerjisini aktarmaya devam etti.

Güneş ufukta belirirken, Alastair’in yüzü daha rahat bir hâl almaya başlamıştı. Gözleri kapalı, dudakları düz bir çizgi halindeydi.

Büyü hafızası olan bölüm tamamen açılmıştı ve Alastair başında hafif bir ağrı hissetmeye başlamıştı. Göz ardı edilebilir bir ağrı olduğundan Alastair bunu umursamadı, odağı çok başka bir yerdeydi.

‘Sonunda! Acemi 1. Seviye oldum!’






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44450 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr