Bölüm 65: Alastair ve Arashi

avatar
380 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 65: Alastair ve Arashi


Yüzündeki gülümsemesini saklamakla uğraşmadı. Heyecanlıydı ve hiç hissetmediği kadar enerjik hissediyordu. Omzundaki yükleri bir anda hafiflemiş, tüy gibi olup tamamen kendisini kurtarmış gibiydi.

Arabaya girdiğinde bavulunu yatağını üstüne koydu, poşeti de yere koydu.

Varlığını hissetmiş, Arashi tek kaşını kaldırarak karşı yatağa bakmıştı, “Erkencisin. İşin düşündüğümden daha çabuk bir şekilde bitmiş.”

Alastair sese verdi dikkatini. Kollarını bağlamış, yatağında daha rahat bir pozisyona geçmişti.

“Gözün yollarda mı kaldı?”

Ses tonun yaramaz bir çocuğun sinsiliğine sahipti. Arashi’nin imasını fark edemeyecek kadar kalın kafalı değildi.

Aralarının tam olarak nasıl bu kadar iyi olabildiğini bilmiyordu. Üstüne düşünmek için hiç uğraşmamıştı. Yine de itiraf etmeliydi ki onun arkadaşlığı kendisini iyi hissettiriyordu. Pek konuşmuyor oluşu işine geliyor.

Alastair ilk defa kendi yaşıtı birinin kendisine oluşturabileceği tehlikeyi düşünmüyordu. İlk defa biriyle iyi anlaşabileceğini düşünüyordu.

Arashi sahte bir kahkaha attı ve gözlerini devirdi. Perdesini kenara çekti ve Alastair’in sinir bozucu derece neşeli olan suratına baktı, “Sarı sülüğün seni bırakmasına hayret ettim sadece. Duş alım sahasına beraber gitmek… Yani pek de iyi bir görüntü değildi.”

Onun dedikleriyle birlikte Alastair gözlerini devirdi. Duş alanında kulaklarının şahit olduklarını hatırlayınca kafasını iki yana salladı.

“Lütfen duş alanı deme,” dedi elleriyle alnına masaj yaparken. “Bir grup azmış hayvanın çiftleşme mevsimindeymiş gibi sevişiyor oluşlarını dinleyerek duş almak… Bunun ne kadar zor olduğunun farkında mısın?”

Arashi kahkaha attı. İçtendi gülüşü ve Alastair’in anlatırken yüzünün aldığı ifade mükemmeldi, “Ciddi misin? Utandın mı yoksa?”

Alastair gözlerini devirdi, “Ciddi misin? İnsanların sevişmesinde bir sıkıntım yok ama… Cidden neden bunun toplum içinde yaparsınız ki?”

“Sen hiç yapmadın sanki?”

Arashi yüzündeki sinir bozucu gülümsemeyle devam ederken Alastair rahatsız olmuş ifadesiyle konuşmaya devam ediyordu.

“Yapmadım. Ayrıca bir yararı da olduğunu da düşünmüyorum. Kişinin hayatından yarım saat kadarını çalan bir eylem. O yarım saat içinde kitap okumak, gelecek hakkında plan yapmak veya elindeki diğer problemlerle ilgilenmek gibi bir şansın var elinde.”

Arashi hayal kırıklığına uğramış bir şekilde Alastair’e baktı, “Buna karşılık ne diyeceğimi bilemiyorum.”

Alastair omzunu salladı ve dikkatini bavuluna verdi. İçindeki eşyaları baştan ayarlaması lazımdı çünkü poşetteki kirlileri de bavuluna sığdırması gerekiyordu.

“Niye bavulunu düzenliyorsun?”

"Duymadın mı?” diye sordu Alastair düzenleme işini kısa bir süre bırakıp.

Arashi sadece tek kaşını kaldırmakla yetindi.

“Akşam vakitlerinde akademi için yolculuğa çıkılacakmış.”

“Duymamıştım,” dedi ve kendisi bavulunu çıkarıp aynı şekilde düzenlemeye başladı o da. Düzenlemesini yaparken de eklemeyi unutmadı. “Sarı sülüğün ağına düşmedim diye bana karşı cephe aldı diğer üçlü de. Ne geri zekâlılar!”

“Baştan benim gibi davranman gerekiyordu.”

“İnsanları kandırmaktan hoşlanmıyorum,” dedi Arashi ve Alastair’e döndü.

Alastair ona döndü, küçümseyici bir gülümseme vardı yüzünde, “Bence yalan söylemekte bir sıkıntı yok. Bazen insanların duymak istemeyeceği şeyleri saklaman gerekiyor, bazen de kendini kurtarman gerekiyor.”

“Yalancılardan hoşlanmıyorum.”

Arashi’nin yüzü kararmıştı. Derin bir nefes aldı, elindeki gömleği sıktığının farkında bile değildi.

“Bu arada ben olmasam zor durumda kalacaktın.”

“Sağ ol.”

İkili daha fazla konuşmadı. Akşamki yolculuk için hazırlıklarına odaklandılar.

---

Değerlendirme Alan akşam vaktinin gelmesiyle birlikte tamamen aydınlanmıştı. Büyücü adayları heyecanla dakikaları sayıyor, yaşayacakları yeni hayatın çabucak ayaklarına serilmesi için dualar ediyorlardı.

Sıradan halk en heyecanlılarıydı. Sonuçta onlar sınıfsal açıdan büyük bir atlayış yaşayacaklardı. Soylular hâlâ aynı şekilde soylu olacaklardı ve ekstra olarak büyücü unvanı eklenmiş olacaklardı kendilerine. Bu onlar için önemli bir anlam taşıyan bir olay değildi.

“Herkes sıraya! Sıraya geçin! Arkada kalırsanız akademinin suçu değildir. Her şey sizin sorumluluğunuz altındadır! Sıraya geçin!”

Yemek standındaki gördüğü orta yaşlı adam büyücü adaylarına bağırıyor ve rahatsız olmuş bir şekilde sayımlarını yapmakla uğraşıyordu.

Böyle bir işe atanmış olduğu için zaten sinirliydi. Şimdi de çocukların bakıcılığını yapmakla uğraşıyordu. Kendisi gibi birinin böyle işlerin peşinde koşuyor oluşu düşünülemezdi ama gerçeklik kendisine pek de nazik davranmıyordu.

"Hadi! Hadi! Hadi! Yaylanmayın!" diye tekrar bağırdı akademisinin büyücü adaylarını sıraya sokmaya uğraşırken.

Adam sırayı oluşturmuş ama kendi istediği şekilde gerçekleşmemişti. Buna sinirlenmiş olsa bile bununla uğraşmak istemediğinden herkesin sırayı istediği şekilde kurmasına izin vermişti.

Soylular, sıradan halktan olan insanlar ile yakın olmak istemediği için onlardan ayrı bir sıra oluşturmuşlardı.

 

Alastair soyluların yaptığı bu çocukça davranışlarına karşılık artık yapacak yorum bulamıyordu.

"Dört, beş, altı…" diye saymaya devam etti alımlardan sorumlu olan genç kadın. Sayımını bitirince yanındaki orta yaşlı adam döndü. "Herkes burada ilerlemeye başlayabiliriz."

"Arka arkaya geçin! Sıranızdan ayrılmayın ve kaybolmamaya çalışın!" demiş ve ardından da ellerinde bavulları olan adamlara yöneltmişti dikkatini. "Siz de bavulların sahibinin yakın çevresinde olun ve o şekilde ilerleyin. Beni takip edin!"

En önde orta yaşlı adam, arkasında genç kadın ve onun arkasında da öğrenciler ile onlara eşlik eden adamlarla bir koro halinde ilerlemeye başlamıştı.

Orta yaşlı adam tarafından ilerleyen sıra, diğer birçok akademinin öğrencileriyle kusursuz bir ahengin içinde hiçbir hata olmadan düz bir şekilde ilerlemeye başarabilmişti.

Alastair ilerlerken başka gruptaki öğrencileri de inceliyor, onların ne durumda olduklarını anlamaya çalışıyordu.

Bir grupta soyluların sayısı daha fazlayken, bir diğer grupta kasabalı halkın sayısı fazlaydı. Bir grubun sayısı anca bir elin parmakları kadarken, bir grupta sadece iki kişi bulunuyordu.

‘O gülümsemeni sileceğim!’

İlerlerken kuzenini gördü. Onun diğer soylularla gülerek yoluna devam ediyor, sıradan halktan insanlardan birkaçını işaret ederek onları aşağılıyordu. Mennas da birkaç kız ile konuşuyordu soylu sınıftan.

"Ephios Fae'ye niye öyle bakıyorsun?" diye sordu Arashi fısıltılı bir tonda Alastair'den tarafa eğilirken. "Öldürmeyi mi planlıyorsun?"

Alastair yakalanmış olmasından dolayı içten içe kendine küfürler etse de gülümseyen bir yüz ifadesiyle Arashi'ye döndü.

Arashi’nin sorduğu ikinci sorunun alayla dolu oluşu onu sinirlendirmiş olsa da soğuk bir iç çekip gülümsedi.

“Niye senin yok mu?” diye sordu omuzlarını silkerken. “Sıradan halktanız sonuçta. Hissettiğimiz kıskançlık haklı, değil mi?”

Arashi ondan tarafa bir bakış atıp önünde döndü. Alaylı ifadesini korumaya devam ediyordu, “Sıradan halktan olduğumu kim söyledi?”

Arashi’nin ardından hafifçe gülümseyerek önüne bakmaya devam etmesi, Alastair’in soru sorma imkânlarını tamamen elinden almış ve kendisini müthiş bir merak içinde bırakmıştı.

On beş dakikalık bir yürüyüşün ardından büyücü adayları kendilerini bir limanda buldular.

Limana yanaşıp demir atmış beş gemi yer almaktaydı. Gemilerin hepsi gayet büyüktü ve göz korkutan tiptendi. Aynı zamanda oldukça ihtişamlı birer yapıydılar.

Alastair ilk defa gerçek bir gemi görüyordu. Kitaplarda yazan anlatımları ve tablolardaki çizimleri saymadığı sürece geçerliydi bu.

Alastair büyülenmişti. Kitaplardaki tasvirler ve tablolardaki resimler, gerçeğinin yanında havasını anında kaybederek çöpe atılmıştı.

'Aşırı büyük değil mi?' diye düşündü ve etrafına göz gezdirdi. 'Ayrıca sayıları az, değil mi? Akademi öğrencisi grupları için kesin az. '

Akademiye gidecek olan heyecanlı büyücü adaylarının başlarındaki sorumlu kişiler anında kendi gemilerinin bölümüne doğru ayrılmaya başlamıştı bile. Her sene yaptıkları iş olduğu gerçeği monoton yapısını anında açığa çıkarmıştı.

Daimhayat Büyü Akademisi, Buzuldiş Büyü Akademisi ile aynı gemiye doğru ilerliyordu. İki akademinin öğrencileri yan yana sıra oluşturmuş bir şekilde ilerlemeye devam ederken geminin önünde durdular.

İki akademinin de sorumluları geminin bekçiliğini yapan kişiye cübbelerinden çıkardıkları mektupları uzattılar ve kısa bir süre beklediler.

Bekçi bir ıslık çaldı ve kısa süre sonra gemi yavaşça limana doğru merdiven indirerek cevap verdi.

"İyi yolculuklar!"

Alastair merdivenleri arşınlarken kalbinin neredeyse dışarıdan biri tarafından duyulacağını düşünüyordu.

İşte o kadar heyecanlıydı şu an.

Artık tamamen normal yaşantısında ayrılıyor ve büyücü oluyordu ki bu onun aynı zamanda gerilmesini sağlıyordu.

"Beni takip edin, sizleri kalacağınız bölümlere götüreceğim!" diyerek bağırdı orta yaşlı adam arkasındakilere. 

Orta yaşlı adamın önderliğinde ilerleyen grup güvertedeki merdivene doğru ilerlemişti.

Geminin güvertesinin hemen altında yol boyunca yolcuların sosyalleşmesi ve kendilerini meşgul tutmaları için bir sosyal alan oluşturulmuştu. Bu sosyal alanda restoran, karşılaşma alanı ve küçük de bir havuzu içinde bulunduran oda bulunuyordu.

'Bir gemi için baya lüks bir ortam hazırlamışlar,'

Bulundukları bu ilk katın ortasında bulunan koridor boyunca ilerlemeye devam ettiler ve koridordun sonunda bulunan bir diğer merdivenle birlikte bir kat daha indiler. Bu katta da büyücü adaylarının ve onların başındaki sorumlu kişilerin kalması gereken odaların bulunduğu kamaralar bulunuyordu.

"Hepiniz birer kamaraya yerleşin! İki gün içinde Sekiz Yaprak Adasına varmış olacağız, o zamana kadar serbestsiniz!" demiş ve arkasını dönmüştü. Sonra adımlarını durdurup arkasını döndü. "İki gün sonra eğer katıldığınız akademide olmazsanız sorumluluk bize ait olmadığından suçlusu sizsiniz! Denizci olmak istiyorsanız da bir şey diyemem. Her türlü sorumluk sizin elinizde!"

Çocuklar mırın kırın ederek adamın dediklerine karşılık verip onayladıktan sonra herkes kendince odalar seçip kurulmaya başlamıştı. Seçilen odaya girmişler ve onu takip eden şövalyeler de arkalarından bavullarını getirip selam vererek ayrılmışlardı.

Alastair adama teşekkür etmiş ve adamın gitmesinin ardından odasını incelemeye başlamıştı. 

Kapının hemen sağ tarafında duvara dayalı olan bir yatak bulunuyordu. Yatak ortalama bir yetişkinin sığacağı türden olup yepyeni yorganlarla tekrar düzenlenmişti. Yatağın hem sol tarafında küçük bir şifonyer bulunuyordu.

Oldukça rahat gözüküyordu.

Kapının tam karşısında küçük bir pencere bulunuyordu. Pencere denizi ve gökyüzünü sunan güzel bir manzaraya sahipti.

Yolculuk boyunca sıkılmayacağından emindi. Orta yaşlı bıkkın adamın kendisine hissettirdiği karamsarlık ruhunu baymıştı. Soyluların da etkisi vardı elbet.

Pencerenin hemen aşağısında, yerde de küçük bir çöp kovası bulunuyordu. Çöp kovasının hemen yanında da büyük bir çalışma masası vardı. Çalışma masasının hemen karşısında ve girişin hemen solunda da özel banyo bölümü bulunuyordu.

Alastair kapıya bir bakış atsa da dikkatini odada bulundurmaya devam etti.

'Sekiz Yaprak Adası,' diye düşündü Alastair kaşlarını çatarak. 'Haritalarda gördüğümü hatırlamıyorum ya da hafızam oldukça berbatlaşmaya başladı.'

Kafasını iki yana sallayıp olumsuz düşüncesinden kurtulmaya çalıştı ve onun yerine gülümseyip yatağa oturdu.

'Yepyeni bir hayat ve yepyeni bir düzen!'






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44450 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr