Bölüm 42: Acı Veren Harcamalar

avatar
433 2

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 42: Acı Veren Harcamalar


Han lokanta ve konaklama olarak ayrılan iki farklı bölüme sahipti. Konaklama bölümü, lokanta bölümünün bulunduğu ana binanın arkasındaki birleştirildiği binanın içerisinde yer alıyordu.

Lokanta bölümü oldukça genişti ve göze uygun, hoş bir şekilde düzenlenmişti. İki tane uzun masa karşılıklı olacak şekilde sağ ve sol duvarın hemen yanlarındaydı. Aileler, devriye sırasını devretmiş şövalye grupları ve genelde tüccarların ekibi tarafından kullanılması için birçok sandalyeyle çevrelenmişti.

Ortalarda dörtlü sandalyelere sahip yuvarlak masalar yer alırken bölümün köşelerinde ve duvarın diplerinde ikili sandalyelere sahip daha küçük kare şeklinde masalar bulunuyordu.

Lokantanın bar kısmına gelindiğinde ise sekiz tabureyle çevrelenmiş bir dikdörtgen alan ile karşılaşılıyordu. Barmenin tam arkasında insanların susuzluğunu giderecek birçok çeşitte içkinin ve alkolsüz içeceklerle dolu, duvara sabitlenmiş variller bulunuyordu.

Hanın duvarlarında çeşitli hayvanların başları, el dikimi farklı çeşitlerde halılar ve birkaç tablo asılıydı süsleme için ama onun dışında oldukça sadeydi ve gösterişten kaçınılmış gibi duruyordu.

Bar kısmı bir çöl kadar ıssız ve boştu.

Gösterişten uzakta duracak şekilde tasarlanmış olan hanın yalınlığı Alastair’in ilgisini çekmişti.

Lokanta bölümünün girdiğinde Alastair başlığının altından kısa bir bakış atmayı ihmal etmemişti içeriye doğru girip bar kısmına doğru ilerlerken.

Kendisi karşılayan tek tük insanın bulunduğu ortam Alastair’in oldukça hoşuna gitmiş ve kendisinin endişelerini bir nebze azaltmış, sevinmesini sağlamıştı.

Sabah vakti olmasından dolayı pek insan bulunmuyordu ve bu kendisinin tanınma olasılığının olabildiğince aşağılara indirmiş olacaktı ve rahat bir şekilde kendisinin yemeğini yiyebilmesini sağlayacaktı.

Şu anda Alastair üç büyük amaca sahipti. İlk başta gizliliğini olabildiğince korumaya çalışmaktı; ikincisiyse etrafındakileri fazla şüphelendirmemeye çalışarak, bu konuda başarısız olacağının farkındaydı ama en azından kendisini kötü şekilde etkilememesine izin vermemeliydi, bir oda kiralayabilmekti; üçüncüsü ve sonuncuysa, Küçüktoz’dan geçecek olan bir tüccar ekibi veya herhangi bir maceracı konvoy hakkında bilgi almak olacaktı.

Küçüktoz’dan ayrılabilmesi için bir ata ihtiyacı vardı ve bir at kiralamak gibi bir düşünceyi gerçekleştiremezdi çünkü dönmemek üzere buradan ayrılacaktı. Atı kendi başına alabilecek paraya sahip olsa bile bunu gerçekleştirdikten sonrası için parası kalacağından da emin değildi ama eğer bir tüccar ekibi veya maceracı grubu bulabilirse bir tür anlaşma bağlayarak onlarla daha ucuza veya beleşe bile gidebilirdi.

Tabii ki Alastair grubun veya ekibin tehlikeli olmadığından ve güvenilir olduğundan emin olmak zorundaydı.

Bunların tamamlanmasının ardından Alastair ayrılış gününe kadar günlerini rahat bir şekilde geçirebilir ve dikkatli olmaya devam etmesi şartıyla elbette eğlencesine göre hareket edebilirdi.

Bar kısmında bardakları durulamakla uğraşan şahsın hafif kıvırcık, buğday sarısı saçları vardı ve dağınık bir haldeydi. Fakat bu ona oldukça güzel bir hava katıyor ve ilgi çekici olmasını sağlıyordu.

Yaşam ışığıyla parlayan çimen yeşili gözleri önündeki kitabın kelimeleri üzerinde gezindikçe ışığı daha da parıldıyor ve içinde anlatılamayan bir heyecanın ve merakın yükselmesini sağlıyordu. Keskin yüz hatlarına sahip olan çocuğun yanaklarındaki çilleri oldukça belirgindi ve kendisine tatlı bir hava katıyordu.

Çocuk yakışıklıydı ve kesinlikle ileride birçok yüreğin sevimli, çilli hırsızı olarak bilenecek gibi duruyordu.

Bu genç adam hanın sahibi olan adamın oğluydu. Üç kardeşe sahipti ve kendisi en küçükleri olduğundan sabahları babasının yerine hana bakmak gibi bir sorumluluğu yüklenmek zorunda bırakılmıştı çünkü diğer kardeşlerinden biri kasabanın güvenliğini sağlayan o kudretli şövalyelerden olmakla meşgulken diğeri de dış dünyaya atılmış maceradan maceraya atılıyordu ve birçok kadının gözdesi olup eğlenceli bir hayat yaşamakla meşguldü.

Aslında kendisi bundan şikâyet etmiyordu ama babasının kendisini kardeşleriyle karşılaştırıp daima nutuk çekmesi yüzünden arada bir gına geliyordu. Yine de bir şey demiyordu çünkü sabahları kendisinin nefes alınmasına rahat veriliyordu ve bu, onun yalnız kalıp rahatsız edilmeden oldukça huzurlu ve rahatlatıcı bir seansın tadına varmasını sağlıyordu.

Gelen adım seslerini duyduğunda kafasını kaldırmamış, gözünün ucuyla bakmayı tercih etmişti. Önündeki taburelerden birinin doldurulmuş olmasıyla birlikte kafasını kaldırmıştı bu sefer.

Önündeki figür yüzünü gizliyordu ve duruşundan anladığı kadarıyla da bakışlarının tezgâhın üstünde anlamıştı ve bu, onun merakının daha artmasına sebep olmuş, kaşlarının kalkmasına sebep olmuştu. Anlamaya çalıştığını belli eden ifadesiyle önündeki figürü incelemeye başladı.

Figür oturmuştu ama kendisine bir şey demiyordu ve bu, biraz kendisini ürkütmüştü. İnisiyatifi eline alarak konuşmaya başlamadan önce kafasını kaldırdı ve masaları temizlemekle meşgul olan garsona uyarı dolu bir bakış attı adamı işaret edip kaş göz işareti yaparak.

Derin bir nefes alarak konuşmalarının başlangıcını yaptı. Ses tonu yumuşaktı ve hafif bir korkuyu ve tedirginliği taşıyordu, “Merhaba size nasıl yardımcı olabilirim?”

“Merhaba ben bir oda kiralamak istiyorum. Elbette, eğer bir boş ve uygun bir odanız varsa…”

Tedirginliğinden dolayı bir süre cevap veremedi ama duruşunu düzelterek kendisini cesaretlendirmeye çalıştı.

Karşısındakinin sesinin inceliğinden onun daha bir çocuk olduğunu anlamıştı kolayca. Tahmin etmesi gerekirse kendisinden birkaç yaş küçük olduğunu anlayabiliyordu ama kesinlikle yakın yaşlarda değillerdi. Bu, onun karşısındaki kişiden tehlike beklememesi konusunda rahatlamasına sebep olmuş ve biraz gevşemesini sağlamıştı.

Bakışlarını önündeki çocuktan çekip garsona bakmış ve başını sallayarak bir sıkıntı olmadığını belirtmişti. Ardından dikkatini önündeki müşterisine çevirmişti. Yaşı küçük olabilirdi ama babasının ilk öğrettiği şeyi biliyordu: hana giren herkes birer müşteridir.

“Pekâlâ, nasıl bir oda istersiniz? İki kişilik iki ayrı yataklı bir oda mı, çiftler için bir oda mı? Ya da tek kişilik bir oda mı? Sırasıyla fiyatları 3 altın 20 gümüş ve sonuncusu da 1 altın,” diyerek sakinleşmiş bir şekilde müşterisinin sorusunu cevaplamıştı.

Müşterisinin kısa bir süre duraklamasının ardından siyah bir kese çıkartıp parayı yavaşça masanın üzerine koyuşunu izledi neşeyle. Gizemli figür masaya 50 gümüş koymuştu ve kendisi bunu hiç de sesini çıkartmayarak seve seve kabul etti. Ardından masanın altına eğildi ve üzerlerinde numaraların bulunduğu anahtar askılıklarına hızlıca göz gezdirdi.

“Buyurun efendim, anahtarınızın üstünde kalacağınız odanın numarası yazıyor,” demiş ve ardından eliyle sağ tarafında bulunan kapıyı işaret etmişti. “Sağ taraftan odalarımızın bulunduğu konaklama binasına geçebilirsiniz. Başka bir isteğiniz var mı efendim?”

Alastair verdiği elli gümüşten dolayı oluşan acısını çekerken aklında oluşmaya başlayan yeni fikrin doğuşuyla konuştu.

“Buralarda maske satan bir terzi bulunuyor mu?” dedi hafif bir umut dolu sesiyle başlığını daha da önüne çekerek acınası gözükürken. “Yüzümde görülmesini istemediğim bir yara bulunuyor ve insanların yarayı görüp rahatsız olmalarını istemiyorum. Bana bu konuda yardım edebilir misiniz?”

Genç adam gözlerini kıstı ve dudaklarını büktü. Ardından aydınlanan suratıyla birlikte müşterisine çevirdi dikkatini tekrardan.

“Hemen karşı tarafta, çaprazımızda bir dükkân bulunuyordu. İsmi Kutlu İğne, zaten kolayca görebilirsin. Dükkânın sahibi olan hanımefendi kutlama zamanlarında küçük çocuklar için maskeler yapıyor. Oraya bakmanız iyi olacaktır,” diye cevapladı içtenlikle ve ardından üzüntülü bir tonda ekledi. “Yaran için de geçmiş olsun. Umarım bir gün yüzünüzü herkese gösterebileceğiniz bir gün olur.”

“Teşekkürler, çok sağ olun.”

“Önemli değil, her zaman.”

Tatmin olmuş bir şekilde Alastair hızlı adımlarla başlığının altında yüzünü saklamaya devam ederek handan çıktı. İçinde minik bir parça da olsa genç adama karşı pişmanlık oluşmamış değildi ama kimliğini saklayabileceğinin verdiği haz bunun üstüne gelmişti. Gencin tarif ettiği şekilde Kutlu İğne’ye yöneldi.

Kutlu İğne’ye girdiği anda birçok çeşitte gösterişli giysi görmüştü ama bu onu şaşırtmamıştı çünkü yengesinin dolabına bir kez bakış atma şansı elde etmişti ve buradakilerden daha fazla giysi bulunuyordu.

Birçok renkte ve desende kumaşlar içerisinin göz alıcı gözükmesine ve adeta genç kadınların cennetiymiş gibi gözüküyordu. Uzun masaların üstünde çeşit çeşit renkte ve desenler yerlerini almıştı. Satılmayı bekliyor veya sipariş verilecek örnek olarak gösteriş için duruyordu.

İnsanın gözleri için bir ziyafetti.

“Merhabalar! Hoş geldiniz, küçük bey. Size nasıl yardımcı olabilirim?” diye selamladı orta yaşlı kadın şen şakrak sesiyle kibar bir şekilde.

Karşısındakinin başlığını indirmemiş bir şekilde cübbesiyle geziyor oluşu anlık olarak şaşırmasına sebep olmuştu. Ayrıca kılıçlarının kınının ucunu görebilmişti ve bu da içinde korkunun yükselmesine sebep olmuştu. Özellikle de sabahki duyduğu haberlerinden ardından böylesi bir sahne hiç de iyi gözükmüyordu.

“Merhabalar efendim. Öncellikle iyi günler diliyorum. Ben bir maske almak için gelmiştim de. Lakin burnumu ve alnımı tamamen kaptan bir maske olursa çok iyi olur,” diye aynı kibarlıkla karşılık vererek isteğinde bulundu ve ekledi üzgün bir şekilde. “Yüzümde bir yara var ve insanların bu iğrenç görüntüyle rahatsız etmek istemiyorum.”

Orta yaşlı kadın duyduğun sesin bir çocuğa ait olduğunu anladığında ve sebebini öğrendiğinde rahatlamış ve sevinmişti.

Karşısındaki çocuğun neden cübbesinin başlığını takmış olduğu ve yüzünü göstermemeye çalışarak gezdiğine dair olan iyi bir sebebi vardı.

Oldukça da saf bir sebepti ve bu onun gülümsemesine sebep olmuştu.

“Hemen getiriyorum,” dedi ve Alastair’in yanından ayrıldı.

‘Ciddi anlamda kafamda yara oluşturmaktan iyidir,’ diye düşündü ve kendi kendine kıkırdadı ama hemen durdu. Deli gibi görünmek isteyeceği en son şeyler arasındaydı.

Kısa bir sürenin ardından kadın tekrar ortaya çıkmıştı. İçinde maskelerin bulunduğu bir tepsiyi tutuyordu. Dikkatli bir şekilde Alastair’in durduğu masanın üzerine tepsiyi koymuş ve geri çekilmişti.

“Seçimini yapıktan sonra bana bildirirsin, arkada denemek için kabinler bulunmakta. Kendini daha rahat hissedeceksen orada deneme yapabilirsin,” diyerek müşterisinin mahremiyetine önem verdiği göstermeye çalışmıştı.

“Çok teşekkürler,” diye cevapladı rahatlamış bir ses tonuyla Alastair ve tepsiyi hızlıca kaptığı gibi arkadaki deneme kabinlerinden birinin içine girdi.

‘Oldukça anlayışlı biri daha. Yalan söylediğim için kendimi kötü hissettirmeye mi çalışıyorlar?’ diye düşündü ve gülümseyip dikkatini maskelere yöneltti.

Tepsideki maskelere bakarken yüzündeki gülümseme donup kaldı bir süre ve ardından yüzü seğirmeye başlamıştı.

‘Cidden mi?’

Tepsideki maskelerin hepsi ya maskeli balo için hazırlanmış olan ve sadece gözlerin çevresini kapatan maskelerdendi ya da festivallerde takılan kocaman ve bütün yüzü kapatan rengarenk maskelerdendi. Eğer bunlardan birini giyecek olursa kesinlikle bütün kasabanın ilgi odağı hâline gelmiş olacaktı.

Bu onun istediği bir durum değildi.

Kadına sormak istedi farklıları var mıdır diye ama bu fikrinden anından vazgeçti. Böyle bir başka set daha gelirse ve eğer o set daha berbat olursa direkt yüzü açık gitse aynı şey olsa daha iyi olacaktı. Düşünceleri bu şekildeydi ve durumunu kabullenmek zorunda kaldı.

‘Giy ve ortaya attığın yalanı devam ettir! Daha fazla insanlarla etkileşimde bulunarak kendimi tehlikeye atmak istemiyorum.’

Alastair hızlıca maskeleri inceledi ve aralarındaki en az dikkat çekici olan bir kedi maskesi seçti.

Maske siyah renkteydi ve üstünde birçok kıvrımlarla süslendirilmeye çalışılmıştı. Oldukça güzeldi aslında ama Alastair için saçmalıktan başka bir şey değildi. Maske istediği gibi bütün alnını ve burnunu tamamen kapatıyordu. Maskenin göz bölümü görüşünü kısıtlamayacak şekildeydi.

Kısa bir bakışmanın ardından hissettiği pişmanlıkla birlikte maskeyi yüzüne geçirdi ve arkasından ipini bağlayıp işlemi bitirdi.

Seçtiği kedi maskesini yüzünde hissederken acı bir gülümsemeyle kıvrıldı dudakları. Şu anda kesinlikle utanç verici bir görünüme sahipti ve bundan hayatı boyunca kendinden nefret edecekti ama öte yandan başka bir şansının olmadığını tekrar ve tekrar kendisine söyleyerek avutmaya çalışıyordu kendisini.

Tepsiyi de alarak deneme kabininden çıktı ve kendisini bekliyor olan dükkân sahibine doğru yöneldi. Acı dolu gülümsemesini neşeyle değiştirdi ama içten içe ağlamak istiyor ve tepsiyi kadının kafasında paralamak istiyordu.

Utanç hissiyatı kendisinin her bir milimini ısırıp duruyor ve kaşınmasına sebep oluyordu.

Kadın kendisine doğru yaklaşan cübbeli gence bakarken gülümsedi. Maskenin çocuğa gayet yakışmış olması onu sevindirmişti ve zaten sahip olduğu gizemli havasının daha da karşı konulamaz bir seviyeye getirmişti. İtiraf etmeliydi ki çocuk ayrıca maskeyle birlikte havalı ve aynı zamanda biraz sevimli de gözüküyordu.

“Gayet hoş durmuş. Mükemmel bile diyebilirim,” dedi ve çocuğun elindeki tepsiyi alarak yanındaki masanın üzerine koydu.

“Çok teşekkürler efendim. O sizin güzel görüşünüzün inceliği,” diye karşılık vermişti dedesinin ince tavrını taklit ederek ve gülümsemesini de genişletmişti.

“35 gümüş,” dedi kadın.

Kısa ve netti.

Alastair’in dudakları hafifçe seğirmiş ve neredeyse mükemmel gülümsemesini bozacaktı ama sonunda kendisini korumaya başarabilmişti. Ellerinin titremesine engel olmaya çalışarak kadına 35 gümüşü uzattı ve ardından kibarca veda ederek dükkândan ayrıldı.

Yönünü tekrar Tatlı ve Tuzlu’ya çevirmişti.

Ne kadar nazik bir şekilde davranmış da olsa içten içe burnundan soluyordu ve öfkeliydi.

‘Resmen soyuldum ben! Kimliğim gizli kalacak diye 35 gümüş verdim! 35 gümüş! Soygun! Soygun bu!’






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44468 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr