Bölüm 28: Çalışma Şekli

avatar
400 3

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 28: Çalışma Şekli


Babasına karşı bunca zamandır içinde tutup biriktirdiği öfke ve ona eşlik eden tiksinti içinde hırçın dalgalar şiddetli bir şekilde damarlarında ilerliyordu.

Hissettiği duyguların fiziksel görüntüsü yumruklarını ve parmaklarını kırmaya niyetliymişçesine sıkmasıydı. Bu şekilde kolayca kendini ele veriyor olsa bile umurundaymış gibi görünmüyordu.

Alastair'in tek düşündüğü babası Jorah idi: Jorah ve onun lanet işleri.

Yargıç onun durumuna bakarken omuz silmekle yetinmiş ve duruşundan gram bir şey kaybetmemişti.

Önündeki anının bittiğini fark ettiği anda elini salladı ve ortam bir toz bulutu içerisinde ayrılarak dağıldı.

Alastair onun nazik bir el hareketiyle yaptığı bu gösteri karşısında hiç etkilenmemişti çünkü içindeki hırçın dalgalar şu anda gözlerini köreltmiş, çevresine olan dikkatini zayıflatmıştı.

Babasının kendisine yapmaya zorladığı bunca şey o anda kendisinden nefret etmesine ve tiksinmesine sebep olmuştu. Çünkü onun yolundan gidip kendinin ölümüne neden olmuştu ve bu, muhtemelen babasının gözündeki en büyük hayal kırıklıklarından birine yeni bir eklenti yapmış olduğu anlamına geliyordu.

'Şerefsiz herif!' diye şiddetle bağırdı! 'Ölmüş olmana rağmen beni nasıl etkilemeyi başarabiliyorsun?'

Alastair bunu düşündü düşünmesine ama bir cevap bulamadı kendinde.

Bir pazarın ortasında yapayalnız kalmış bir çocuktan farksızmış gibi hissetmeye başlamıştı düşüncelerinin arasında bir cevap bulma umuduyla dolaşırken. O çocuğun etrafında geçen insanlar, kendisine ait olan bin bir düşünceyi temsil ederken, aralarından hiçbirinin iyi niyeti yoktu ve bu onun için bir cevabın olmayışına işaretti.

Alastair cevap bulamamaktan nefret ederdi! Cevapsız kalmak, çaresiz kalmakla eş değerdi onun için.

Alastair şu an çaresizdi.

Annesi ve babası onun güvenli kıyısı koruyucu ve kollayıcıları olarak ona bir cevap vermeliler ve ona bir yol göstermelilerdi. Ancak ikisi de ortalıkta yoktu ve bu Alastair'i bozulmuş feneriyle karanlık bir yolda kalmış gibi hissettiriyordu.

Düşünceleri yargıcın sesi yüzünden kesildi.

"Bu konu üstünde bu kadar durmana değiyor mu cidden?" diye sordu Yargıç, gri gözlerindeki anlaşılmaz parıltılarla çocuğa dikmişti gözlerini.

Onu ve sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi.

"6 yaşından beri yaptığım tek şey çalışmak, çalışmak, daha çok çalışmak ve canıma dişime takıp ölene kadar çalışmaktı," dedi yakınırcasına. Artık öfkeli değildi.

Ses canlılığını yitirmişti ve pişmanlık doluydu. Sesi hüznü ve çektiği ıstırabı taşıyordu.

Alastair devam etti konuşmasına.

"Babamın dediklerini harfiyen yerine getirerek uygulamak ve sonunda annemi görebilmek, ona sarılabilmek ve onun koruyuculuğunu, sevgisini tekrar hissedebilmek için mükemmel olmak zorundaydım. Kusursuz olmalıydım ki, sonunda onu gururlandırabileyim ve annemi görebileyim. Savaş konusunda, tarih konusunda, müzik... Liste sonsuza kadar uzayıp giderdi ve babam, benim hiç mükemmel olduğumu düşünmez, bana daima daha fazlasını sırtlanmamı ve daha fazla çabalamamı söyleyip dururdu. Ardından beni cezalarımla birlikte bırakır giderdi. Yalnız başımaydım."

Yargıç çocuğun bir anda bu şekilde açılmasını hiç beklememişti.

Bu konuda yapacağı bir yorumu da yoktu ve onun yerine, çocuğu dinlemeye devam etmeyi seçti.

"Ama 11 yaşıma bastığımda, yaz ayının ortalarındaydı sanırım, kurtuluşa ermiş ve özgürlüğe kavuşmuştum," dedi gülümseyerek Alastair. "O günden birkaç gün öncesinde artık yapayalnız kalmaya devam ettiğim odamda annemin ölümünün ardından her yıl dilediğim dileği tekrar diledim. Kim bilirdi ki gerçekleşeceğini? Babam benim doğum günümün ardından hastalanmaya ve sağlığı hızla bozulup bedeni çökmeye başlamıştı. Buna sevinmiştim, hem de çok ama çok sevinmiştim. Babam öldüğümde yüzümde donuk bir ifade vardı, kendisinin yarattığı donuk bir ifade. Ancak içten içe mutluydum. Sonunda ölmüştü ve ipler benim elimdeydi. Onun başaramadığı iş bana kalmıştı ve bu sefer tek başıma yükselmek benim elimdeydi. Ölümü işime yaramıştı."

Konuşmaya devam ettikçe içinde oluşan rahatlık yüzünden Alastair'in gülümsemesi daha da genişlemişti.

Gözlerini kapatmış ve yukarı kaldırmıştı kafasını. Ardından buruk bir gülümsemeyle indirdi kafasını ve keder dolu gözlerini açıp önündeki kapıya dikmiş bir şekilde devam etti konuşmaya.

"Yine de ölümüne rağmen etkisi üzerimdeydi. Mükemmel ve olabildiğince iyi olmak zorundaydım," dedi ve ardından gözlerini adam çevirdi. "Çünkü eğer iyi ve mükemmel olmazsam sonum babam gibi olacaktı. Onunki gibi zavallı bir ölümü ben de tadacak ve acı içinde ölecektim. Gariptir ki şu an buradayım. Zavallı bir şekilde kumpasa getirilerek öldürüldüm. Babamın kaderini de taşıyormuşum demek ki."

Alastair ardından sustu ve aralarına ölüm sessizliğinin girmesine sebep oldu. Alastair artık tam anlamıyla bir hayalet gibiydi.

"Teşekkürler," dedi sonunda Alastair rahatlamış bir şekilde. "Artık o kadar da canımı sıkmıyor."

"Pekâlâ," dedi yanıt olarak Yargıç. "O zaman devam edelim."

--

İkilin gördükleri bir sonraki an Alastair'in yeni odasındaydı.

Yeşilin ve kahverenginin tonlarını taşıyan oda öylesine canlı ve huzur vericiydi ki, insanın saatlerce oturup etrafını izleyesi geliyordu.

Odanın gelecekteki haliyle karşılaştırıldığında, odanın oldukça büyük bir değişim geçirmiş olduğu kolayca fark ediliyordu.

'Odamın eski hali böyle miydi?' diye şüpheye düşerek düşündü Alastair ve ardından, odaya dair olan anıları zihninde oynamaya başlamıştı.

Alastair'in önündeki odanın görüntüsü tamamıyla masallardan fırlamış bir şekilde rengârenk ve ışıl ışıldı. Aşırı gösterişli olunmaya çalışarak insanı boğan türden bir oda değildi. Aksine, sade bile sayılabilirdi ama renkler, bu sadeliğin kapanmasına oldukça büyük bir rol oynuyordu.

Bu odanın renklerine bakarken Alastair'in yüzü ekşimişti. Eskiden olduğu gibi canlı renklere pek katlanamıyordu. Bir yer ne kadar renkliyse o kadar dikkat dağıtıcı bir hâl alıyordu onun için ve bu doğal olarak kendisinin odaklanması konusunda zorluklar yaşamasına sebep oluyordu.

'Eski ben ve şimdiki ben arasındaki fark...' dedi ama devamını getirmedi düşüncesinin ve onun yerine, odayı incelemeye devam etti.

Odanın duvarları turuncu renkteydi ve üstünde birçok sarı, kırmızı ve mavi renklerde birçok desen çizilerek süslenmişti.

Yerdeyse çocuksu desenlere sahip birçok farklı halı bulunuyordu. Hepsinde doğadaki birçok farklı ağacı ve hayvanı temsil eden desenler bulunuyordu. Neşeli bir ortamdı.

Hepsi oldukça eşsiz ve güzel gözüküyordu. Lakin, Alastair'in şu anki zevklerine hiç de uygun değil gibiydi.

Odasındaki mobilyalar yine sade ve gösterişsizdi ama kehribar rengi oluşları sayesinde ölü gibi de durmuyorlardı.

Odadaki halıların ve renk dışında başka bir değişiklik yoktu. Her şey aynı gözüküyordu Alastair'in gözünde.

Küçük Alastair, odasındaki koltuk takımında babasının kendine verdiği kitaplara çalışıyordu. Bazen gözlerini kapatıp bir şeyler söylüyor ve defterine geçiriyor, ardından da yanındaki boş bir kâğıda bir şeyler yazıp çiziyordu.

"Bitmiyor, bitmiyor! Nasıl aklımda tutacağım bu kadar şeyi?" diye yakındı küçük Alastair ağlamaklı ifadeyle. "Bu imkânsız! İmkânsız! İmkânsız!"

"Neymiş imkânsız dediğin şey?"

Bir anda yükselen ve Alastair'in yutkunmasına sebep olan sesin sahibi babası Jorah idi ve korkudan titremesine sebep olmuştu.

Jorah Alastair'in yanına oturdu ve oğlunun sebep olduğu dağınıklığa bir bakış attı.

Yüz ifadesinde bir değişiklik yoktu ama soğuk ela gözlerindeki parıltı oğluna karşı olan tiksinme ile dolmuştu.

Kafasını iki yana sallayarak oğluna döndü.

"Çalışma biçimin yanlış," dedi düz bir şekilde konuşmaya devam ederken. "Bu kitabın tamamını ezberlemene gerek yok. Bir böyle bir şey yapabilmeni zaten senden beklemiyorum. Yapman gereken şey kitabın içindekiler kısmına bakman ve konulara birer işaret ataman. Sonrasında da karışık bir şekilde defterine notlar çıkarmak yerine her birinin türüne ait farklı defter yapıp çıkartman."

"O zaman…daha da karışmaz mı?" diye sordu babasına ama ardından sustu çünkü babasının konuşmasının bitirmediğini fark etti.

Oğluna bir bakış attı ve ardından eline bir kâğıt ve defter alıp oğlunun kucağına bırakıp göstererek anlatmaya devam etti.

"İlk önce kâğıda not alacaksın. Kâğıda aldığın notların arasındakileri de eleyecek ve ardından da deftere eksik bir şekilde eleyerek işleyeceksin. Sonrasında yapacağın tek şey, defteri okumak ve iyice aklına yer etmesini sağlamak. Tetikleyici anahtar kelimeler oluşturman gerekiyor."

Alastair derin bir suskunluğa düştü ve ardından gözlerini babasının buzdan parçalar saklayan ela gözlerine dikti.

"Anne m--" diye başladı ama babası tarafından kesin olmakla birlikte sözü kesildi.

"Hayır," dedi Jorah yanıt olarak ve kapıya doğru ilerlemeye koyuldu. "Buraya seni test etmek için gelmiştim ama haline bakılırsa bir işe yaramayacak. Dediğim gibi sınavı geçemediğin sürece buradasın. Ayrıca yarın gün içerisinde birkaç kitap daha gelecek haftaya onu da dahil edeceğim sınavına.

Ardından odadan çıktı ve Alastair'i yükselen öfkesi ve biriken kiniyle baş başa bıraktı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44457 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr