Bölüm 24: Yargılanmaya Doğru

avatar
420 4

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 24: Yargılanmaya Doğru


Sonsuz karanlık boyunca devam ederken kaşları çatıldı ve öfkeyle derin bir of çekti.

Yapıyor olduğu bu gezi boyunca kendisinin bir yere varmadığını, olduğu yerde daireler çizdiğini ve tamamen bir döngü içine girdiğini düşünmeye başlamıştı ve bu, onun öfkelenmesine sebep oluyordu.

Gözünün gördüğü her yerin siyah oluşunun etkisi kendisinin biriktirdiği ufacık umut parçalarını da alıp götürmüş ve kendisinin bir parçası haline getirmiş, kendisinin öfkelenmesine ve hayal kırıklığına uğramasına sebep olmuştu.

'Öldükten sonra bile rahat bulamamayı becerdin Alastair! Ne de şanslı bir ruhsun sen öyle!' diye kendiyle dalga geçti ve ardından durup transparan gözlerini kısarak ekledi. 'Ne kadar süre geçti acaba?'

Zaman kavramı konusunda kum tanesi kadar bile fikri yoktu. Buraya geldiğinden beri yüzyıllar geçmiş gibi hissediyordu ama öte yandan aynı zamanda kendisinin buraya yeni geldiğini düşünüyordu.

Hisleri ve zihni bu konuda birbiriyle amansız bir mücadeleye girmişti.

Bulunduğu yerin can sıkıcılığı, rahatsız ediciliği ve içini boğan görüntüsü her şeyin daha da karışmasına sebep oluyordu.

Artık bir etkisi olup olmadığına dair bir bilgisi olmamasına rağmen tekrar derin nefes alma hareketinde bulundu. Bu duruma hâlâ alışamamıştı ve kafasını iki yana sallayarak umutsuzca etrafına bakınmaya devam etti.

Yağmur damlasıyla eş değer büyüklükteki umuduyla belki bir şeyin değişeceğini düşünerek tek bir noktaya odaklanıp bir beyaz ışığın kendisini alıp gideceğine güvenmeye çalıştı.

Bir süre daha geçti ve minicik umut parçasının kendisini hayal kırıklığına uğratmasına izin vermiş oldu.

Yüz ifadesi daha da sıkıntılı bir hal alırken, kendisinin tamamen aklını kaybedeceğini düşünmesine sebep olmuş ve dengesini bozmuştu.

'Belki Yaratıcının cezası bana budur,' diye düşündü zaten kararmış ruh halini daha da karartarak.

"Merhaba küçük ruh!" diye neşeli ve hayat dolu bir adamın sesi duyuldu. "Burada tek başına ne arıyorsun bakalım?"

Alastair'in transparan görünümdeki ruhsal vücudu donakaldı. Gözleri tek bir noktada odaklanmış ne bedenini ne de yüzünü hareket ettirebiliyordu.

Ucu bucağı olmayan bu karanlıkta birinin kendisine sesleniyor oluşu onu doğal olarak korkutmuştu ve şu an bu korkusu kendisini hafif titremeler ile gösteriyordu.

Böylesi bir karşılaşmanın kendisini sevinmesini sağlayacağına dair bir olasılık hiç geçmiyordu şu an aklından. Tamamıyla kapana kısılmış gibi hissediyordu. Birazdan elinde kalan tek şeyi olan ruhunun ondan alınacağı ve sonsuz yok oluşa maruz kalabileceğine dair düşünceler geçiyordu.

Böylesine uğursuz ve habis bir yerde bir varlığın başka ne tür bir işi olabilirdi ki?

Arkasındaki adamın tarafından fark edilmeme olasılığını kendisine seslenmesiyle zaten kenara atmıştı ve şu an titriyor oluşunu fark ettiğine emindi ama ne kadar denerse denesin, titremesini de durduramıyordu.

Mükemmel bir avdan başka bir şey değildi.

'Sakin ol! Sakin ol! Belki de ölüm meleğidir! Belki de bir ruhani rehber!' diye düşünerek kendisini rahatlatmaya ve titremesinin geçmesi için uğraştı.

Titremesi hafiften geçmiş ve cesaretinin kısmen bile olsa toplamıştı. Lakin beyaz renkteki transparan gözlerindeki korkunun görülmesine de izin vermekten kendini alamamıştı.

Kendisine seslenen kişinin sesini göz önüne alarak orta yaşlarında bir adam olduğunu tahmin ediyordu ama bunun yanlış olma olasılığı çok yüksekti çünkü bulunduğu durumda her an her şey olabilirdi.

Lakin itiraf etmeliydi ki adamın sesi ona bir ninniymiş gibi gelmiş ve onun titremesinin geçmesini sağlamakta rol oynamıştı. Aynı zamanda kendisinin biraz daha dinç ve sakin bir şekilde düşünebiliyor olmasını da sağlamıştı.

Yüzündeki korku ve şaşkınlık arasında gidip gelen ifadeyle yavaşça arkasını döndü ve adama bakmaya başladı.

Adama kısa bir bakış atmıştı ve bu adamın mistik özellikleri olduğunu bilmesine yetmişti. Giyindiği kıyafetlerin durumu ve gözleri adamın mistik bir varlık olduğunu adeta bağırıyor ve kendisine işaret ediyordu.

Adama karşılık vermemişti hâlâ çünkü yanlış bir şey söyleyip adamı kızdırmaktan korkuyordu. Zaten elinde kalan tek şey ruhuydu, onu da kaybetmek istemiyordu.

Adam önündeki ürkek ruha karşı sıcak bir gülümseme sunmuştu.

"Korkmana gerek yok. Senin bir kez daha ölmeni sağlayacak değilim," dedi neşeyle parlayan yüz ifadesiyle ve ardından hafiften ciddi bir hal adlı. "Şimdi asıl konumuza dönelim. Neden burada olduğunu açıklayabilir misin?"

Alastair hipnotize olmuş gibi adamın gözlerinin içine bakarken, ne diyeceğini bilemedi. Buraya nasıl geldiği konusunda onun bile bir fikri yoktu. Ayrıca buranın neresi olduğunu da çözememişti hâlâ ve şu an önündeki bu adam dışında fikir sahibi olabilecek başkasının da olmadığını düşünüyordu.

"Bilmiyorum," diye yanıtladı adamın sorusunu basit bir şekilde ve ekledi. "Öldüm ve sonrasında kendimi burada buldum."

Sağ elini çenesinin altına yerleştiren adam Alastair'i süzdü kısa bir süre kısık gözleriyle ve ardından tekrar neşeli haline geri döndü.

"Pekâlâ, sana güveniyorum," dedi adam ve hemen ardından elini ceketinin iç cebine atıp bir kâğıt ve kalem çıkardı.

Kâğıdın görüntüsü Alastair'in oldukça ilgisini çekmiş ve dikkatli bir şekilde incelemeye başlamıştı.

Alevler yanıp küllerin arasında kalmış gibi büzüşmüş ve kararmış gibiydi. Bir kedi tarafından parçalanıp ardından tekrar birbirine yapıştırılmış ve bir bütün haline getirilmeye çalışmış gibi gözüken kâğıdın dört bir kenarında, farklı büyüklüklerde koparılmış yerleri vardı. Kâğıt çoğunlukla gri, yer yer de siyahtı.

Karanlıkta görmesi zor olsa da kâğıttan hâlâ dumanlar çıkıyor ve kâğıdın mistik havasını daha gizemli bir hale getiriyor, kişinin içinde merakın alevlenmesine sebep oluyordu.

Kalem ilk başta normal biri kalemi andırıyor gibi olsa bile onun da kâğıttan eksik kalır yanı yoktu.

Kalem saf beyaz renkteydi ve karanlığın ortasında bir deniz feneri gibi parlıyor, karanlığın ilgisini çekiyordu. Bu durum karanlığın, kalemin ışığını söndürme girişimleriyle görülebiliyordu. Kalemin ucu da beyaz renkteydi ama farklı olarak gri ve siyah renkte dumanlar yayıyordu. Kalem bir meşaleden farksız gibi görünüyordu.

Karanlık onu yutmak işin uğraşıyor, kısmen de başarıyordu.

Alastair bu görüntüye bakarken büyülenmiş ve merakının artmasına da vesile olmuştu.

Adam kalemin arka kısmını bir süre ısırmış ve sonrasında gri renkteki parlak gözlerini önündeki küçük ruha dikmişti. Kaşları ilgiyle kalkmıştı. Sıcakkanlı bir şekilde gülümsüyor ve karşısındaki küçük ruhun rahatlamasını sağlıyordu.

Oldukça normal bir görüntüydü ama gözlerinin mistik özelliği bu durumun pek de iç açıcı olmasını sağlamıyordu ne yazık ki.

"Adın neydi küçük ruh?"

"Alastair Somnus Fae."

Elindeki kâğıda söylenen ismi yazdıktan sonra kâğıdın kenarından bir parça koparmıştı. Bu, kâğıdın kenarlarındaki parçalanmış görüntünün de açıklayıcısı olmuştu.

Adam Alastair'in ruhuna kâğıdı fırlatmış ve beklemeye başlamıştı.

Gri kâğıt parçası Alastair'in yanın geldiğinde sanki onu inceliyormuş gibi gözlerinin önünde bir süre durmuştu. Sonrasında yavaşça Alastair'in ruhu etrafında süzülmeye ve daireler çizmeye başlamıştı. Her bir turun ardından bir kademe aşağı iniyor ve dönüş işlemini tekrarlıyordu.

Başından başlayıp beline kadar devam etmiş ve ardından Alastair'in alnına girerek parçalara ayrılmış ve yok olmuştu.

Alastair bir anda alnına girmiş olan kâğıt parçası yüzünden şiddetli bir baş ağrısı hissetmeye başlamıştı.

Böyle bir şeyin olabileceğine ihtimal dahi vermemişti.

Transparan elleri sanki parçalara ayrılıp karanlık boyunca dağılacakmış gibi patlamaya hazır volkandan farksız olan başını tutuyor ve ağrının geçmesi için dua ediyordu.

Bir şeyler dışarı çıkmak için var gücüyle uğraşıyor ve kendisinin acı çekmesine sebep oluyordu.

'Lanet olsun!' diye lanetler yağdırmaya başladı zihninde.

Neyse ki ağrı oldukça kısa sürmüş ve başından çıkmaya başlayan beyaz ışık demetleriyle yavaşça ağrısı azalıp tamamen yok olmuştu.

Ağrının yok olmasından sonra hafiflemiş ve rahatlamıştı.

"Bu...da neydi?" diye sesli bir şekilde farkında olmadan konuştu. Bunu dediği anda önceden de adama cevap verildiği aklına geldi ama üstünde fazla durmamaya çalıştı.

Odağı hâlâ baş ağrısında ve ondan sonra gelen rahatlamadaydı.

"Etrafa saçılan beyaz ışık demetlerini görebiliyorsun, değil mi?" diye neşeli yüz ifadesinden bir şey kaybetmeden işaret etti. "O beyaz ışık demetleri aslında senin hayatından kalan anıların. İşte o beyaz ışık demetleri aracılığıyla senin hayatını inceleyecek ve ona göre senin sonuna karar vereceğim. Yalnız önceden söylemek isterim ki burada önemli olan dediğim şeyleri beraber yapacak olmamız. Yani sonuna beraber karar vereceğiz. Ek olarak sakın rüşvet vermeyi deneme. Birçoğu denedi ve sonları...pek de iyi değildi."

Işık demetleri sonsuz karanlığın içinde ateş böceklerinden farksızlardı. Mükemmel, göz alıcı ve ferahlatıcı bir görüntüydü.

Işık demetleri ilk başta ikilinin etrafında dolandı ve ardından bir anda karanlık boyunca etrafa saçıldı. Işık demetleri büyümeye ve genişlemeye başlamıştı ama karanlık buna karşı koyma çalışmalarına başlamıştı. Işık demetleri böylesi bir mağlubiyeti kabul etmeyerek büyümeye ve genişlemeye devam etmiş, karanlığa isyan ederek tavrını ve kararlığını ortaya koymuştu.

Alastair bu görüntüyü izlerken nasıl bir yorumda bulunacağını bilemedi.

'Çok güzel! Büyüleyici ve gizemli.'

Bir süre sonra karanlık ve ışık demetlerinin arasındaki bu amansız mücadele soğuk bir rüzgârın esmesinin ardından ışık demetlerinin zaferiyle sonuçlanmış ve karanlık yenilmişti. Bununla birlikte ışık demetleri hiç durmadan genişlemeye devam etmiş ve bütün karanlığı kaplayıp her yeri bembeyaz hale getirene kadar durmamıştı.

Mistik gri gözleriyle hiçbir heyecanlanma ibaresi göstermeden bu sahneyi izlerken Alastair ağzı ve gözleri sonuna kadar açık bir şekilde izlemiş, hayran kaldığını gizlememişti.

Önünde gerçekleşen bu olay Alastair'in ruhunu titretmişti.

Etrafının beyazlamasıyla birlikte içindeki daimî endişe duygusu da yok olmuş, yerini rahatlama ve mutluluğa bırakmıştı.

"Göz alıcı değil mi?" dedi adam ve hâlâ etrafını inceleyen Alastair'e döndü. "Bunu ilk gördüğüm zaman ben de heyecanla izlemiş ve hiç konuşamamıştım. Büyülenmiş bir şekilde izlemiştim. Lakin yıllar boyunca izlemek zorunda kalınca büyüsünü yitiriyor tabii ki. Her neyse, hazır mısın?"

Alastair adamın sözleriyle bir anda kendine geldi ve gözlerini kırpıştırarak adama çevirdi.

İşte o an korku kendisini esir almıştı.

Kendisinin yargılanma sırası gelmişti ve bunu istemiyordu.

O sırada zihninde fazla uzun yaşayıp bolca günah işleyecek vakti olmadığından kendisinin Yüksek Kat'a çıkacağının düşüncesi belirdi.

Yine de içinde garip bir huzursuzluk peyda olmuştu. Bütün her şeyinin ifşa olacak oluşu yüzünden gergin hissediyordu.

"Hazır mıyım?" diye tekrarladı kendi kendine gergin bir şekilde.

Adam Alastair'in bulunduğu duruma en ufak bir şekilde bile dikkat etmemiş ve elini kaldırmıştı.

Sağ elinin işaret ve orta parmağının birbirinin üstüne koymuş ve diğer parmaklarını da avcunun içinde birleştirmişti. Ardından elini hızla indirmiş ve bir anda önlerinde yoktan yere bir kapının var olmasını sağlamıştı.

Adam gülümsemiş ve ardından Alastair'e dönmüştü.

"Hadi gidelim!"






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44451 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr