Bölüm 13: Öfkeli Çiçekler

avatar
482 4

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 13: Öfkeli Çiçekler


Yıldızların da şahit olduğu bu hayret verici performans buluşmada yer alan herkesin aklına altın harflerle silinmesi imkânsız bir şekilde kazanmıştı.

Alastair'in Mennas ile olan mücadelesi herkesin ortak heyecanının işaretiydi.

Hızlı atan kalbinin sebebi olan sevinç ve heyecan dinmeyen parıltılar olarak Oriol'un gözlerinde yer etmiş, geniş bir hilal şeklinde gülümsemesinde yer bulmuştu.

Çam yeşili gözlerini dairesel mücadele alanındaki nefesini düzenlemeye çalışan torunu Alastair'e dikmişti.

Bu gece Mennas ile yapılan mücadeleden zaferle ayrılan Alastair'in potansiyelinin farkına varmasını sağlamıştı. O alanda nefesini düzenleyen kişi sadece torunu Alastair değildi, aynı zamanda oğluydu. Karşısında oğlunun yeniden doğmuş hali bulunuyordu ve bundan mutluydu.

Yine de bir tarafı da Alastair'in babasına bu kadar benzeyip soğuk biri olmasından ötürü hoşnutsuzdu ve onun kendisini düzeltmesini istiyordu. Lakin şu an önemli olan bu değildi.

Şu anda önemli olan tek şey Alastair ve onun taşıyor olduğu potansiyeldi. Rahmetli oğlunun kendi uğraşlarıyla sert bir şekilde yetiştirmiş olduğu Alastair, Fae ailesini bu lanet kasabadan kurtarabilecek kişiydi.

Ailesi için ufukta doğmakta olan güneş gibi parıl parıl, rahatlatıcı bir geleceğin imkanını görebiliyordu. Bu kasabadan kurtulabilecekler, bir şehre yerleşecekler ve hayatlarını o şekilde geçireceklerdi.

Bunların hepsi Alastair'de yatıyordu.

Torunları arasında ayrım yapmayı seven biri olmasa ve buna tamamıyla karşı çıksa da Ephios'un durumunun Alastair'den katbekat daha kötü olduğunu biliyordu.

Torunu Ephios Bentley ve Laila tarafından şımartılarak büyütülmüştü. Alastair ise oğlu tarafından tamamıyla sert koşullar altında eğitilmiş biri olarak onun üstündeydi. Ephios'un da Alastair gibi olmasını isterdi.

'Yine de iki tane geleceği parlak olan torunum var!' diye düşündü işin pozitif tarafına odaklanarak.

Ephios ise kıskançlık aleviyle harlanan gözlerini Alastair'e dikmişti ve düşünüyordu. Kuzeninin böyle bir gösteri sunmasını hiç beklemiyordu.

Evet, onun ne kadar çalışıyor olduğuna dair bilgisi vardı ama yine de mücadelenin bu şekilde sonuçlanmasına yetecek kadar güce ve cesarete sahip olacağını düşünmemişti. Vefat etmiş amcasının onu nasıl çalıştırdığını biliyordu ama hâlâ da anlayamıyordu.

Kuzeninin her şeyi bilen, kibri tükenmeyen ve sınıfından olan soylular da dahil kimseye saygı göstermeyen asi kişiliğinin ona böylesi bir kazanım elde etmesini sağlaması kıskançlığının ana sebebiydi.

Bunu kabullenmek istemiyordu. Kuzeninin bu kadar iyi ve mükemmel biri olmasını kabul etmek istemiyordu. Kendisini ezmek için yine ona bir malzeme vermişti. Haklı olmasına rağmen bunu istemiyordu. Kuzeninin varlığının bu dünyada olmasını istemiyordu. Onu istemiyordu.

'Seni lanet olası! Niye doğmak zorundaydın ki? Annenle birlikte geberip gidemedin mi?' diye düşündü öfkeyle.

Elinden bir şey gelmiyor oluşunun verdiği çaresizlik damarlarında bir zehir gibi dolaşıyordu. İçten içe kendisini yakıyor, ruhunu tüketiyordu. Kusup atmak, elinde kesik açmak istiyordu ki bu içindeki lanetten kurtulabilsindi.

Lakin Alastair'in karşısındaki varlığı bunu tamamıyla geçersiz kılıyor ve üstüne üstlük hissi daha da kötü bir hale sokuyor, kaçınılmazmış gibi bir hissiyatın pençesine düştüğüne dair hatırlatıcı olarak işlev görüyordu.

Zor da olsa başını kuzeninin bulunduğu taraftan çekebilmiş ve annesiyle babasının olduğu tarafa çevirebilmişti.

Anne ve babası şaşkınlıkla kuzenine bakıyordu. İfadelerinin yavaşça şaşkınlıkta mutluluğa ve beraberinde heyecana çevrilişini gördüğünde yumruklarını sıktı. Öyle sert ve şiddetli sıkıyordu ki parmakları ve avcunun içi beyazlamıştı ve neredeyse avcunu kanatacaktı.

Anne ve babasının dikkatinin tamamıyla onun üzerinde olması hissettiği çaresizliği daha da arttırmıştı.

Ardından büyükbabasına baktı. Keşke bakmamış olmayı dilemeye başlamıştı.

Büyükbabası da sevinçle gülümsüyordu. Heyecanla parıldayan o yeşil gözlerindeki parıltı neredeyse elle dokunulabilir bir hal almıştı.

Kendisine karşı hiç böylesi bir heyecan hissedilmemiş, böyle bir sevgi beslenmemişti. Alastair hep orada, en önde her şeyi almakla meşguldü. O lanet annesi gibi gebermeyi becerememişti.

Yüz ifadesi kıskançlık ve öfkeyle kasılmaya başlasa da direndi.

Bir süre sonra çaresizliğin yok oluşunu hissetti. Kendisinin gölgede kalacağına dair olan çaresizlik yoktu artık. Oldukça hızlı bir şekilde öfkesi ve kıskançlığı üzerine gölge olmuş, çaresizliğini saklamıştı.

Kuzenine karşı olan nefretin tamamen ortaya çıkmasına rağmen yüzüne içten bir gülümseme kondurdu. İçten içe kendini yemeye devam etse de aynı zamanda gecenin bitmesi ve gelecek günlerin çabucak ulaşması için dua etti.

'Varislik ve Alastar.'

Ephios derin bir nefes alarak zihninde bir anda ortaya çıkan bu iki kelimeyi silmeye çalışıp zihninin ücra köşelerine yolladı.

Loer ailesinin tarafında ise durum pek de beklendiği gibi gitmemiş olduğundan dolayı ikisinin de içinde kaygı ve şaşkınlık hisleri oluşmaya başlamıştı.

Ephios'un kaybetmiş oluşuna karşı bir şey hissedilmemişti çünkü zaten bekledikleri bir sonuçtu ama Mennas'ın Alastair tarafından oldukça küçük düşürülerek mağlup edilmiş oluşu tamamıyla öngörülememiş bir durumdu.

Fae ailesinin ana cevherini bulduklarını da fark etmişlerdi. Kaygılarının kaynağı da buydu.

Alastair'in nefes alışverişlerini ayarlıyor oluşunu izleyen Edwin'in yüzünde zoraki bir gülümseme vardı. Alastair'in, kardeşi Mennas'ı bu şekilde alt etmiş olmasını içten içe takdir ediyor ama aynı zamanda her daim soğuk bir ifadeyle duran bu çocuğun daha elinin altında neler olabileceğini düşünürken içini soğuk, rahatsızlık veren bir hissiyat kaplıyor, titremesine sebep oluyordu.

'Büyükbabam bu yüzden mi onlarla yakın bağ kurmamızı istedi?' diye düşündü Edwin ve ardından ihtiyatla ekledi. 'Alastair'e dikkat edilmesi gerekiyor. Mennas'ı alt edebildiğini düşünürsek ve yatkınlıkları-var olduğunu sayarsak- açığa çıktığında Alastair'in gelecekte neler yapabileceği tam anlamıyla öngörülemez bir hâl alıyor.'

Düşüncelerinin üzerinde oluşturduğu etkiyi fark ettiği anda silkelendi ve kendine geldi. Neyse ki herkes şaşkınlıkla Alastair ve Mennas'a bakıyorlardı.

"Zaferin sahibi Alastair! Oldukça güzel ve eğlenceli bir düelloydu!" diyerek karşılaşmanın bitmiş olduğunu belirtti Edwin.

Mennas yüzündeki çirkin ifadeyi gizlemeye hiç uğraşmadan abisinin yanına ilerledi. İlerlerken de Alastair'in kendisinden emin gülümsemesiyle kendi aile üyelerinin yanına gidişini izliyordu.

Kıskançlık ve nefretin yakıtı olan gözlerindeki öfke ateşi öyle gerçekçiydi ki bakanın külünü dahi ortada bırakmayacak cinstendi. Dişlerini ve yumruklarını öyle sıkıyordu ki aralarında taş olsa parçalanmıştı.

Öfke bütün bedenini esir almıştı.

"Sakin olmaya çalış!" diyerek uyardı fısıltı şeklinde Edwin. Kendisi de bu durumdan mutlu değildi ama dikkatli olmaya çalışıyordu. "Alastair'i kontrolümüz altında tutabildiğimiz sürece bir sıkıntı olacağını düşünmüyorum ama bunu yapabilmek için de ona dikkat etmemiz gerekiyor. İlerde büyük bir problem olabileceğine dair yeşil ışık yaktı. Bu da Fae ailesinin tamamıyla bize ihanet edebilme ihtimalini ortaya çıkartıyor. Lakin bunun olmaması için öncelikle onu gözlemleyeceğiz, tamam mı?"

"Direkt öldürelim gitsin o zaman!" diyerek ateş püskürdü abisine. Kestane gözleri öfkeden kızarmaya başlamıştı. "Ne diye onun gelişimine şans tanıyıp güç kazanmasına izin vereceğiz ki? Büyücü olabilir dedin! Eğer bu şekilde devam ederlerse bizim sonumuzu getirebilecek bir potansiyelin yaşamasına izin mi vereceksin? Yılanın başı küçükken ezilmeli!"

"Öngörülerin tam olarak doğru olamayacağını iddia etmedin mi arabada?" diye sordu kardeşine, onu sakinleştirmeye çalışıyordu. "Belki de yatkınlığı yoktur. İkisinin de olmama ihtimali var."

Edwin bunları söylemesine rağmen zihninde bir düşünce silsilesi şelaleden akan su gibi akmaya başlamıştı.

Mennas'ın dediklerinde haklılık payı olduğunu inkâr edemezdi ve onun bu dediklerine de katılıyordu.

Alastair'in yaşamasına izin vermek ilerde her şey kesinlikle yokuşa sürükleyebilirdi ve Mennas'ın dediği gibi onun ölümünü sağlamak, onların bu yükten kurtulmasını sağlayacak bir yol olabilirdi.

Yine de içinden bir ses büyükbabasının bahsettiği iki figürün onlar olması ihtimalini görüyordu.

Öte yandan büyükbabalarının varlığı da hesaba katılması gereken etkenlerden biriydi.

Eğer Alastair'in ölümü büyükbabalarının bahsettiği büyük şeyi kötü yönden etkileyecek olursa işte o zaman tamamıyla hem boşuna uğraş vermiş olacaklardı. Büyükbabalarının bunu öğrenmesi durumunda da kendileri cezalandırılmış olacaklardı.

Edwin bu cezanın ne olacağını kestiremiyordu. Bu büyük şeyin önemi kesinlikle onları ölüme kadar götürebilecek derecede cezalandırılabilmelerine bile sebep olabilirdi.

Risk almak istemiyordu ama Alastair'in de potansiyelini fark etmişti.

"Sen sadece dediğime uy yeter, tamam mı? Sadece izleyelim ve görelim," diye uyardı bu konu hakkında harekete geçmeye olan isteksizliğini belirterek. "Eğer gerçekten onun bir tehdit olacağını düşünürsek o zaman büyükbabaya iletir ve onun bu işi halletmesini sağlarız. Sadece dişini biraz daha sık ve sakince oturup bekle."

Mennas öfkeyle derin bir nefes aldı kendisini sakinleştirmek için. Burnundan dumanlar çıkacakmış gibi olan görüntüsünü elinden geldiğince düzeltmeye ve yüzüne daha sıcakkanlı bir gülümsemeye çalıştı.

Fae ailesinin Alastair'e olan odağının işine gelişi sayesinde yüz ifadesinin fark edilmiyor oluşunun büyük bir şans olduğunu düşündü.

Edwin onun sakinleştiğine emin olduktan sonra arkasını döndü ve Fae ailesine çevirdi dikkatini.

"Gayet güzel bir düelloydu. Şimdi kaybedenler arasındaki düelloya geldik ama bunu dilerseniz isteğe bağlı olarak da düşünebilirsiniz, tamam mı?" diye önerisini sundu geriye kalan mücadele için. "Ephios ve Mennas, iki kaybeden olarak tekrar düello yapmak ister misiniz?"

"Hayır," diye cevap verdi Ephios anında yüzündeki acı tebessümle. "Boşuna olacağını düşünüyorum. Sonuç zaten ortada."

Mennas bu konu hakkında yorum yapmamıştı ama içten içe Ephios'un bu uysal davranışını beğenmişti. Düşündüğü gibi Ephios kesinlikle onun oyuncağı olarak işlevini yetirecekti ilerde.

"Pekâlâ senin dediğini kabul edeceğim," dedi ve yüzünü Oriol'a çevirdi. "Efendim bu gece, büyükbabamın isteğiyle buraya bir büyücü dostumuzu davet ettik. Umarım bir sakıncası olmaz sizin için."

Edwin'in ağzından çıkan büyücü lafıyla birlikte Oriol'un yüzündeki gülümseme donakaldı ve ardından yavaşça gri kaşları merakla kalktı.

"Tabii ki bir sakıncası yok!" diye anında heyecanla atıldı Oriol. "Bir büyücüyü misafir etmek her zaman kolay kolay elde edilebilecek bir şans değil sonuçta."

"İyi insan da lafının üstüne gelirmiş," diyerek dikkatini yaklaşan kadına çevirdi.

Kadının beline kadar uzayan, özenle örülmüş siyah saçları vardı. Balıksırtı şeklinde örülmüş olan saçlarının her bir örgü sırasında yeşil, kırmızı ve mavi renkte boncuklar bir örüntü oluşturacak şekilde dizilmişti. Parlak mavi gözleri içlerinde yıldızları hapsetmişçesine parlıyor, karşısındaki insanların dikkatini anında kendisine çekiyor ve ona dikkat edilmesini sağlıyordu.

Kenarları beyaz işlemelerle süslü olan, mavi renkte başlıklı bir cübbe bulunuyordu üzerinde. Cübbe üstünü tamamen kapattığından dolayı vücut hatları hakkında kesin bir yorum yapılamıyor olsa da boy açısından ortalama bir kadının bir karış kadar uzundu.

"Merhabalar lordlarım! Umarım varlığımla sizlere bir rahatsızlık vermiyorumdur," diyerek reverans yapmış ve kan kırmızı olan dudakları hilal şeklini almıştı.

"Tabii ki de hayır! Olur mu öyle şey? Şeref verdiniz, yüce leydim!" diyerek heyecanla karşılamıştı Edwin ve ardından elleriyle yeni toplanmış masayı işaret etmişti.

Fae ailesinin ve Mennas'ın da büyücü olarak tanıtılan kadını selamlamasının ardından orta yaşlı kadın büyücü Edwin tarafından kendisine işaret edilen rahat sandalyeye oturmuştu. Onunla oturan aile üyelerini merakla ışıldayan gözleriyle incelemiş ve sonunda Edwin'in üzerinde durmuştu.

Edwin ona çapkın bir bakış atmış ve ardından çekici bir gülümsemeyle yüzünü Oriol'a çevirmişti.

"Büyükbabamızın büyücü dostu olan hanımefendiyi çağırmamızın sebebi aslında oldukça önemli bir mevzuya dayanmaktadır. Bunu önceden belirtmeliyim."

Devam eden bu buluşma boyunca kendisine bir soru yöneltilmediği takdirde konuşmamayı seçmiş olan Bentley'nin kaşları bu beklenmedik durumla birlikte hafiften çatılmış olsa da anında düzeltti ve fark edilmemesini umdu.

Edwin'e verdiği bütün dikkatiyle onu incelerken bir anda ortaya çıkmış olan kadın büyücünün garip durumunu düşünüyordu. Bu durum içinde şüphenin kümelenerek artmasına sebep olmuştu.

"Loer ailesinin yüce büyücüsünün neden böyle bir şey istediğini sormak biraz yanlış kaçacağını düşünsem de…" diye hafif bir sıkıntıyla başladı cümlesine ve kısa bir duraklamanın ardından devam etti. "Nedenini öğrenmek konusunda isteğimi belirtsem bir yanlışlık yapmış olmam, değil mi?"

Kaçamak bakışlarla bir yandan kadına baksa da ana odağı Edwin'deydi. Kadına karşı garip bir şekilde kendisini tehdit altındaymış gibi hissetmeye başlamıştı.

"Tabii ki de böyle bir şeyin yanlışı yoktur leydim! Bunu merak etmek ve nedenini öğrenmek gayet de doğal bir istektir," diye cevapladı Laila'yı saygıyla süslediği kelimelerini ve ekledi. "Ayrıca lütfen çekingenliğinizi bir kenara bırakın. Sonuçta Loer ailesi ve Fae ailesi olarak bir çatının atında çalışacağız. Bu tür mesafeli ve çekingenlik göstergesi olan davranışlar hiç de bizim bu belirttiğim duruma uymuyor."

Laila gülümsemiş ama cevap vermemişti. Kadının varlığı hâlâ onu rahatsız ediyordu.

"Büyücü dostumuzu çağırmamızın sebebi aslında oldukça basittir. Büyükbabamızın tahminlerine göre ailenizde büyüye yatkınlığı olan birisi veya birileri bulunuyor. Onların kim olduğunu öğrenmek istiyoruz o kadar. Bu sayede ailenizde bulunan büyücü veya büyücüler sayesinde kesinlikle büyük şeyler başaracaksınız, özellikle de başkent için bunun garantisini verebilirim. Fae ailesinin gelişimini sağlamak ve başkentte saygın bir aile olabilmek için böyle şeyler gereklidir sonuçta, değil mi?"

"Tabii, tabii! Oldukça haklısın!" diyerek karşılık verdi Oriol.

Edwin'in sözleriyle birlikte hayal kurmaya başlamıştı bile. Fae ailesinin daha da yükseklere çıkışı için elinden gelen her şeyi yapacaktı. Şu an eline önemli bir imkân geçmişti ve bunu sonuna kadar kullanmayı planlıyordu, kullanacaktı da.

'Yaratıcı kesinlikle bizi kutsadı!'






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44471 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr