Bölüm 12: Alastair, Mennas’a Karşı

avatar
509 6

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 12: Alastair, Mennas’a Karşı


Maçın sonuçlanmasının ardından, Alastair soğuk yüz ifadesini koruyarak Mennas'ı ve sonrasında da Ephios'u süzdü kısa bir süre.

'Sonuç beklediğimden farklı olmadı,' diye düşündü ve elini çenesinin altına koydu düşünceli bir ifadeyle. 'Aptal kuzenim yarım aklını kullanıp devam etseydi kılıç çalışmalarına...'

Alastair, Ephios'a tekrar yandan bir bakış atmış ve gözlerini devirmiş, başını iki yana sallamıştı onaylamaz bir şekilde.

Kuzeninin kılıç kullanmadaki yeteneği iyi sayılabilirdi, ki bunu bile onca yılın pratiğiyle anca yapabilmişti ama aynı zamanda kuzeninin kendisini kaybetmesi de bir o kadar da kolaydı, hatta daha da kolaydı.

Büyükbabasının gözetimi altında yaptıkları antrenman maçlarında bile bundan dolayı çok fazla yalpalayıp ritmini kaybediyor ve sonucunda kendisine karşı bir mağlubiyet daha kazanmış oluyordu, ki bu bile onu sinirlendiriyor ve sonucunda pratiklikten çıkıp direkt kavgaya kadar götürüyordu sonucu ama tabii bu durumlar üç, dört yıl önce yaşanan şeylerdi. Artık sinirini kendisini aşağılayarak atmaya çalışıyordu ve onu da beceremiyordu.

'Hâlâ duygularına yenik düşmeye devam ediyor, ki bir savaşta duygular anlamsızdır! Savaş sadece zihne bakar, her şeyin zihne bakıyor olduğu gibi,' diye düşündü etrafını incelemeye devam ederken. 'Yine de nasıl oldu da bir anda kendisini kaptırdı? Ne geçti aralarında da Ephios bir anda kendisini kaybederek saldırılar yapmaya başladı?'

"Alastair, sıra sen ve Mennas'ın karşılaşmasında!" diyerek eliyle kenarda duran Alastair'e işaret etti ve ekledi. "Güzel ve adil bir maç olsun!"

Edwin'in seslenişiyle birlikte, Ephios'un durumunu düşünmekle meşgul olduğu zihninden ayrılıp gerçek dünyaya dönüş yaptı.

Yüzündeki ifadesizlik kendisini koruyor ve Alastair'in çizdiği soğuk ve mesafeli imajın etkisini daha da arttırıyordu.

Alastair, Mennas'ın karşısına geçti ve ela gözlerini, onun kestane gözlerine ve küçümseme dolu, kendini beğenmiş gülümsemesine dikti. İçten içe bu onun sinir etmişti çünkü kuzeninkine kıyasla bu daha belirgin ve aşağılayıcıydı ama bunun kendisini ele geçirmesine izin verecek de değildi. Kendisini o kadar düşürecek durumda değildi.

'Biri âciz olduğunu bildiğim biri, ötekiyse aile isminden başka bir şey bilmediği biri,' diye bir düşünce belirdi kafasında sinirinin sebebini anlamaya çalışırken.

Ephios'un küçük düşürücü ve Fae ailesine utanç dolu bir leke getiren maçının ardından elde ettiği bilgiler sayesinde, kendisinin kazanma oranının daha da yüksek olduğunu  ve duygularına da kapılacak da biri olmadığından, oranının daha da arttığını düşünüyordu.

"Başla!" diye bağırdı dairesel alanın dışından hakemlik görevini üstlenmiş olan Edwin.

Alastair kılıcını önünde çapraz bir şekilde tuttu ama hareket etmedi. Onun yerine, bekleyip gözlemlemeyi tercih etti. Mennas'ın aldığı savaş pozisyonuna bakıyor ve onun bir hareket yapmasını bekliyordu.

Savaşlarda ilk hamleyi yapan kişi, savaşın gidişatına karar verme yetkisine sahip de olurdu. Savunan kişi başlatılan ritme ayak uyduramazsa, muhtemel mağlubiyet onu bekliyordu.

Alastair de bu gerçeğin farkındaydı ama yine de hareket etmedi ve Mennas'ın yapacağı hareketi bekledi.

'Geri zekâlı mı bu?'

Kaşları çatık, Alastair'in neden beklemeye çalıştığını anlamaya çalışıyordu ama bu konuda pek de başarılı olamıyordu. Onu baştan aşağı süzmeye ve bu şekilde bir çıkarım yapmaya çalıştı.

Ephios ile kıyasladığında, Alastair'in pek bir farkı yok gibi gözüküyordu ama üstlerindeki takımlar yüzünden bunu anlamak pek de kolay geldi. Boy açısından ise, Alastair bir veya iki parmak kadar uzun gibiydi ama böylesi küçük bir detayı yakınlaşmadığı sürece onaylayamazdı, ki o kadar gerekli bir bilgi de değildi.

Derin bir nefes aldı ve kendisi ilk hareketi yapan kişi oldu. Alastair'in başını hedef alan saldırısı hızlıydı ve ölümcüldü ama bunu düşünmemeyi tercih etti.

Ne de olsa, bahane bulunabilirdi.

Whoosh!

Alastair saldırıyı rahatça kıl payı ile savuşturdu ama tahta kılıcın oluşturduğu rüzgârı yüzünde ve saçlarında hissetmişti. Başını hedef alan bu ani saldırıyı beklemediği belliydi, ki bu da karşısındaki Mennas'ın kuralları umursamadığını göstermiş oldu.

Alastair, Mennas'ın saldırısını savuşturmasından sonra kendini kılıcını aynı şekilde hızla savurmuştu. Umduğu gibi de olmuş, yaptığı saldırı Mennas tarafından rahatça savunulmuştu. Ardı ardına saldırılar yapmayı düşünse de bunun yerine geri çekilmiş ve tekrar başlangıçtaki duruşunu almıştı ama bu sefer etrafında daire çizmeye başlamıştı Mennas'ın, ki Mennas da ona katılmış ve birbirlerinin yüzüne bakarak daire çizmeye başlamışlardı.

Fae ailesinin büyükleri nefeslerini tutmuş, heyecanla karşılaşmanın sonucunu bekliyordu ama aynı zamanda önlerindeki iki gencin yaptığı bu dans tarafından da büyülenmişlerdi. Öte yandan, Edwin hakem olmasına rağmen Alastair'in bu saldırı tarzını çözememişti. Bu da endişelenmesine sebep olmuştu. Ephios ise Alastair'i kıskançlıkla izliyor ve derin nefesler alarak kendisini sakinleştirmeye çalışıp yüzüne zevk aldığını gösteren bir ifade yerleştirdi.

Mennas şüpheyle gözlerini kıstı. Alastair'in soğuk, duygu belirtmeyen yüz ifadesine dikti gözlerini ama ne anlaması gerektiğini çözememiş, kendisini daha da strese sokmuştu. Yaptıkları küçük güç gösterisinin cevabını tam olarak alamamıştı bu yüzden.

Avantajlı taraf kendisi miydi? Ya da Alastair'in gücü kendisinden yüksekte miydi? Bir kasaba soylusu tarafından geçilebilmiş olması mümkün müydü? Yoksa sadece anlık bir şans mıydı?

Alastair'in kendi saldırısından kaçabilmiş olması ve üstüne üstlük bir de karşı saldırıda bulunabilmiş olması, içinde bu kuşku dolu soruların yeşermesine sebep olmuştu.

'Hayır! Ben zayıf değilim, olamam da! Eşit mi? Asla!'

Soruların hepsinin cevabı belliydi. O zayıf olamazdı! O, üçüncü ailenin ana fertlerinden biriydi! O böyle bir lükse sahip olamazdı! Onun zayıf olmasının muhtemel bir sebebi yoktu, olamazdı! O güçlüydü!

Aklına gelen bu düşüncelere isyan etti ve kendisin zayıf olduğunu düşündüğü her bir senaryoyu reddetti. Bu şekilde moralini yüksek tutmaya çalışsa da içindeki şüphe tohumundan tam anlamıyla da kurtulduğunu biliyordu.

Yaptıkları kısa süren hamle değiş-tokuşu aracılığıyla Ephios ve Alastair'in savaş biçimini kıyaslayacak olursa, Alastair kesinlikle Ephios'dan katbekat daha iyiydi. Bunun sugötürmez bir gerçek olduğunun farkındaydı. Bundan nefret etmiş ve Alastair'e karşı kin beslemeye başlamıştı şimdiden.

Alastair garip bir şekilde kendisine daha farklı bir his veriyordu ve bundan hiç de hoşlanmamıştı. Ormanlar kralı aslanın önündeki çaresiz bir ceylan gibiydi. Tehdit altındaki kapana kısılmış bir avdan farksızdı. Kendisiyle oynanıyormuş gibiydi.

Alastair ifadesizliğini korumaya devam ederek soğuk bakışlarını Mennas'dan ayırmadı. Mennas'ın kaşlarını çatmış bir şekilde kendine bakıp onu süzüyor oluşu onu içten içe sevindirmişti.

Bu, Mennas'ı kontrolü altına almış olduğunun göstergesiydi.

Savaşta gücün önemli olduğu kadar zihin de önemliydi, ki bunu daima göz önünde bulunduran biriydi. Ephios ise bunun önemini vurgulayan yegâne örnekti kendisi için.

"HA!" diye haykırmış ve aralarında süren sessiz mücadeleyi bozup ileri atılmıştı.

Alastair'in kollarını hedef alacak şekilde bir dizi seri hamlede bulundu.

TAK! TAK! TAK!

Tahta kılıçlarla yapılan saldırılar, Alastair tarafından kolay ve seri bir şekilde savunulmuş ve tahta kılıçların tok bir ses çıkarmasını sağlamıştı.

Lakin, Mennas bu sefer durmamayı seçip Ephios gibi hızlı ama güç bakımından daha zayıf saldırlar ile dur durak bilmeden kılıcını savurmaya ve bir açık yaratmaya çalıştı.

Hızlı saldırıların hepsi Alastair'in kılıcıyla buluşuyor ve savuşturuluyordu, ki bu gayet etkileyici ve gözlere şenlik bir performansın ortaya çıkmasını da sağlıyordu. Eğer yağmur damlaları gibi inen bu saldırıların devam etmesine daha fazla izin verirse kaybedeceğini bildiğinden dolayı, Mennas'ın kendisine yaptığı son darbeyi de ustalıkla savuşturmuş ve hemen ardından geriye birkaç adım atıp aralarına mesafe koymuştu.

Bu sefer saldırma sırası artık onundu.

Mennas'ın kendi dengesini tekrar kurup duruşunu geri kazanmasına izin vermeden ileriye atılmış ve Mennas'ın uyguladığı taktiği bu sefer kendisi uygulamaya başlamış, hızlı saldırılar yapmaya başlamıştı ama kendisi Mennas'ın ellerini ve bileklerini hedef alıyor, elindeki kılıcı düşürmesini sağlamaya çalışıyordu.

TAK! TAK! TAK! TAK!

Yağmur damlalarından farksız bir şekilde inan kılıç darbelerini ilk başlarda gayet iyi bir şekilde savunuyordu ama yavaş yavaş yalpalamaya başlamıştı bile. Alastair'in saldırıları artık yavaştan kendisine yaklaşmaya başlıyordu, ki bu da yalpalamasının işaretiydi.

'Siktir! Siktir! Siktir!'

İçinden küfürler ediyor, durumun getirdiği acıya ve muhtemelen öngörmekte olduğu sonuca isyan ediyordu ama nafile bir çaba gibi gözüküyordu.

"Ah!" diye bir inleme duyuldu ama dişlerini sıkmış ve sadece Alastair'in duyabilmiş olmasını sağlamıştı.

Alastair'in yaptığı saldırıyla birlikte tahta kılıç ellerine çarpmıştı ama acıya katlanarak kendisini toparlamış ve Alastair'i kendisinden uzaklaştırmak amacıyla kılıcını savurmuştu. Başarılı da olmuştu.

Elleri acıyor olsa da direnmeye çalıştı ama tahta kılıç ile uygulanan kuvvetin verdiği bu acı hissiyat parmaklarının zonklamasına sebep olmuştu. Çığlığını içine hapsedip öfkeyle yanan gözlerini Alastair'in ifadesiz yüzüne dikti.

'Ephios ile aralarında uçurumlar kadar fark var!' diye düşündü iki kuzeni karşılaştırırken.

Alastair, yaptığı bu saldırının bu şekilde sonuçlanacağını düşünmemişti ama yine de mutluydu. O önündekini yorarak bir açık yaratmayı amaçlamıştı ama onun yerine bu şekilde sonuçlanmıştı, ki işine yaradığı sürece nasıl olduğunun önemi yoktu.

Mennas'ın tahta kılıca tutuşuna etki edecek olan bu saldırısının uzun bir süre tesir edeceğini düşünüyordu ve eminlik konusunda da kendisine güveni tamdı. Artık yapması gereken tek şey hızlı ve etkili saldırılar yaparak Mennas'ın eline bir saldırı daha yapmak ve kılıcı elinden düşürmesini sağlamaktı ama bunun içinde açıklar yaratması gerekiyordu, ki söylemesi yapmasından kolay olan şeylerden biriydi. Sabır bu konuda onun yardımcısı olacaktı, ki kendisinde bolca bulunuyordu.

Mennas bu sefer savunma duruşunu alan kişi olmuştu.

Duruşunu almış ve Alastair'in yapacağı saldırıyı beklerken, onun yüzündeki gülümsemeyi gördü. Kendisinin Ephios'a karşı göstermiş olduğu gülümsemeyle aynıydı. Kendini beğenmiş, kendisini üstün gören o bakışı adı kadar iyi biliyordu, hatta adından daha iyi bildiğini bile söyleyebilirdi. Her daim yüzünde olan gülümsemesini tanımamak saçma olurdu.

Derin bir nefes aldı ve içinde artmaya başlayan öfkesini arttırmıştı, ki elinin acısını da arka plana atarak yarar sağlamıştı.

"HA!" diyerek bir başka haykırışla birlikte ileri atıldı Mennas öfkesine yenik düşerek.

Öfkeyle saldırıya geçti ama kendisinin yaptığı saldırılar Ephios'un yaptığı saldırılara kıyasla, onunki kadar boş ve işe yaramaz değildi.

'O yüzünü keseceğim! O yüzünü köpeklere yedirip paramparça ettireceğim! O yüzünü kopartıp sana yedireceğim! Bana, Mennas Loer'e, öyle bakabileceğinin iznini kim verdi sana, ha!'

Öfkesine yenik düşerek kendisine saldıran Mennas'ın saldırılarına karşıya savunmaya geçit Alastair ama bu seferkilerin farklı olunduğunun bilincindeydi.

Bu saldırılar kendisinin Mennas tarafından küçük görüldüğünün işaretiydi. Önceki yaptığı saldıralar ve şimdiki yaptıkları arasında güç olarak dağlar kadar fark vardı, ki ek olarak daha da hızlanmıştı. Yine de kendisine karşı böylesi saldırılar, hiç de yeterli değildi.

'Yaptığın saldırıların barındırdığı duygular değil, aklın olmalı. Üçüncü aileden olsa bile, hâlâ bunu öğrenememiş mi?'

Alastair'in yüzündeki küçümseyici gülümseme daha da büyürken harekete geçti.

Mennas'ın saldırılarını ustaca savuşturuyorken, bir anda kafasına hedeflenen saldırılar yüzünden anlık olarak donakaldı ama yine de savuşturabilmişti. Mennas'ın kendisine son bir kez daha kılıcını savurmuş ama bu sefer kılıcını ittirmeye başlamıştı, ki bu da ikilinin bir güç savaşın girmesine sebep olmuştu ve Alastair böyle bir şeyin taraftarı değildi.

Geçen birkaç saniyenin ardından, Alastair'in kollarına binen yük de artıyordu.

'Güç konusunda muhtemelen benden daha iyi,' diye düşündü sıkıntıyla ama yüz ifadesinde en ufak bir değişiklik olmamıştı. 'Devam edersek, muhtemelen yenileceğim!'

Mennas yüzündeki geniş gülümsemesiyle birlikte baskısını daha da arttırarak Alastair'i diz çöktürmeye uğraştı ama karşısındaki çocuk dayanıyordu. Bu onu sinirlendirmişti ama bir yandan da ona zevk veriyordu. Ne kadar dayanırsa, o kadar sert bir şekilde düşüp kaybedecek ve hatta belki de yaralanacaktı ama suç onun değil, suç Alastair'in kendi hatası yüzünden kendisi üzerine kalacaktı!

'Hadi bakalım!' diye düşündü Alastair ve düşüncelerini toparlamaya çalıştı.

Önündeki rakibinin kendisine karşı kullanıyor olduğu fiziksel gücü, kendisine kıyaslandığında daha üstteydi ve bunu kabullenmişti. O yüzden denge oyunu oynamanın sırası gelmişti ve bunu elinden geldiğince en iyi şekilde yapacaktı, ki oldukça güzel bir manzara sebep olacaktı.

'Ezileceksin!' diye düşündü Mennas.

O sırada kendisine karşı koyan kuvvetin azalışını hissettiği anda gülümsemesi daha da iğrenç bir hal aldı ama o sırada hesaba katmadığı, hiç düşünmeye bile aklına getirmediği bir şey yaşandı.

Kendisinin baskısını baştan ayarlayamadığı için anında azalan karşı baskı yüzünden dengesini kaybetmiş ve yalpalayıp hafiften öne eğildi. İşte tam o anda, Alastair kılıcını tamamen kendi kılıcının altında ezilmekten kurtarmış ve kendisinin hızla yanına kayıp çelme takmıştı. Mennas Alastair'in yaptığı bu harekete rağmen, yerde bir takla atıp kendisini kurtarmış ve çevik bir şekilde tekrar ayağa kalkmıştı.

'Küçük oyunların bana sökmez!'

Mennas'ın hızla ayağa kalkmış olmasının ardından, elinden gelen tüm hızı ve gücüyle kılıcını onun karnına doğru savurmuştu.

"AH!"

Mennas hızla ayağa kalkabilmiş olsa da kendisini savunmak için kılıcını yeterince hızla kaldıramamış ve bunun sonucunu karnına yediği şiddetli, sert darbeyle acı içinde inleyerek ödemişti, ki acı içindeki yaralı bir geyiğin inlemesine benzeyen sesi herkes tarafından duyulmuştu.

Mennas hissettiği acı yüzünden kılıcını elinden düşürdü ve birkaç adım geriye yalpalayıp yere düştü ve Alastair bu fırsatı hiç kaçırmayıp anında değerlendirdi.

Alastair hızla ileri atılmış ve çevik bir hamleyle Mennas'ın biraz önce elinden düşürdüğü tahta kılıcını almış ve acı içinde yerde karnını tutan Mennas'ın göğsüne fazla sert olmayan ama onu yere düşürecek kadar da güç barındıran diz darbesiyle onu yere düşürmüştü. Hiç vakit kaybetmeden tahta kılıçları boğazının üstüne bir 'X' işareti oluşturacak şekilde yerleştirmişti.

'İşte böyle biter!' diye düşündü Alastair zaferin verdiği tatmin hissiyatıyla.

Güç yarışı ve demin yaptığı hareketler dizisinden dolayı nefes nefese kalmıştı ama şu anda önemli olan bu değildi.

Edwin başta olmak üzere herkes şaşkınlıkla yerdeki Mennas ve üstünde baskınlığını kurmuş olan Alastair'e bakıyordu. Kimseden tek bir çıt sesi dahi çıkmıyordu. Olay inanılmaz ve görüntüyse hayret vericiydi.

Edwin bu durum karşısında içten içe kaygılanmaya başlasa da yüzündeki sevinç ifadesini korumayı başarabilmişti ama ek olarak, şaşkınlık da eklemişti bu sefer.

'Ben... Ben bir kasaba soylusuna yenildim!'

Alastair, Mennas'ın üzerinden kalkmış ve kılıçları tek eline almıştı. Yüzündeki dinmeyen gülümsemesiyle Mennas'a yardım eli uzatmış olsa da bu teklifi reddedilmişti, ki umduğu da bir şeydi.

Mennas öfkeden köpürüyor olsa da arabada abisiyle yaptıkları konuşmaya uyarak kendisini dizginlemeye ve sakinleştirmeye çalıştı. En azından şu an, kendisinin öfkesine kapılmasına izin veremezdi. Yine de böylesine küçük düşürülerek mağlup edilmiş olması gururunun kırılmasına ve kendine karşı olan güveninin zedelenmesine sebep oluyordu.

'Alastair,' diye tekrarladı ismini defalarca öfkeyle. 'Senin o küçük, sefil, acınası hayatını cehenneme çevireceğim! Ölmüş olmayı dileyeceksin! Yaratıcıya yemin ediyorum ki, bunun bedelini ödeyeceksin!'






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44476 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr