Bölüm 177: [Yüz Santimlik Kılıç]: İlk Duruş

avatar
4554 54

Desolate Era - Bölüm 177: [Yüz Santimlik Kılıç]: İlk Duruş



Bölüm 177: [Yüz Santimlik Kılıç]: İlk Duruş

 

“Küçük öğrenci kardeşim, mücadele anında aniden kılıca dair kavrayışını geliştirmen, kılıç eğitiminde olağanüstü bir yetenek olduğunu gösteriyor. Ölümsüz Diancai’nin seni öğrencisi olarak almasına şaşmamalı.” Siyah cübbeli genç adam sakince konuştu. “Küçük öğrenci kardeşim, tekniklerim, kıdemli öğrenci kardeşim Beyazkar’dan daha keskindir. Dikkatli ol.”

 

“Kıdemli öğrenci kardeşim, istediğin gibi saldırabilirsin!” Ning ve siyah cübbeli genç adam bağdaş kurmuştu.

 

Saray bir kez daha sessizliğe büründü. Daha önceleri, iki Wanxiang Üstadı, Kangölge ve Beyazkar ardı ardına yenilmişti. Sahneye çıkan bu siyah cübbeli gencin adıysa Zehirlikan’dı ve doğal olarak Tao kavrayışı bakımından, daha önce sahneye çıkan insanlardan daha üstündü. Aksi takdirde sahneye çıkması da söz konusu olmazdı.

 

“Hadi! Hadi! Hadi!” Siyah cübbeli genç adamın gözlerinde soğuk bakışlar vardı. Aniden, genç adamın kontrol ettiği golemin sırtından yağlı kancalar fırladı. Yeşil zehirli yıkanmış on sekiz kanca gökyüzünde süzülüyordu ve süzüldükleri esnada, kancaların uç kısımlarından etrafa zehirli, üç renkli ışık hüzmeleri saçılıyordu.

 

 Görünüşe göre bu saldırının gücünde yanlış giden bir şeyler vardı zira Ning kancalardan sebep herhangi bir tehlike hissiyatı yaşamıyordu.

 

“Eh?” Ning’in suratı hafiften değişti. Üç renkli, zehirli ışık hüzmesi mi? Daha önceleri, Kangölge ve Beyazkar’la mücadele etmişti. Bu ikiliden Kangölge tek bir Tao’ya odaklanan, tek bir Tao Bölgesi’ne sahip biriydi ve tekniklerine diğer Taolar’dan kavradığı bilgileri aktarmıştı. Ning de ondan farklı değildi. Lakin Kangölge, Tao kavrayışında derin bir seviyeye ulaştığından, Ning onu yenmek adına ilahi hissini kullanmak zorunda kalmıştı.

 

Beyazkar ise iki Tao Bölgesi’ne sahipti! Ve bu Zehirlikan… Üç farklı Tao Bölgesi’ni kavramayı başarmıştı!

 

Ölümsüz Diancai’nin söylediklerini hatırlayan genç adam, [Üçlü Nilüfer Kılıcı]’nın sadece üç farklı Tao Bölgesi kavramış kişiler tarafından gerçek bir şekilde sergilenebileceğini biliyordu ve bu Zehirlikan çoktan o seviyeye ulaşmıştı.

 

“Üç Tao Bölgesi’ne sahipsen en olmuş yani?!” Ning’in gözlerinden keskin bir kılıç ışığı fırladı ve Binkılıç Golemi’nin sırtından da on sekiz kılıç yükselmişti.

 

Havayı delerek geçen on sekiz kılıç, hızla nilüferlere dönüşerek on sekiz kılıç ışığına bürünmüştü. Her ne kadar üç kılıçtan oluşan kılıç ışığı güçlü olsa da… Rakibi on sekiz saldırı savurduğuna göre, genç adam da on sekiz kılıç kullanacaktı!

 

Sayı konusunda mücadele mi? Ning bu konuda kendine epeyi güveniyordu!

 

“Cling!” “Clang!” “Swish!”

 

On sekiz kılıç ışığının oluşturduğu on sekiz nilüfer, on sekiz zehirli, üç renkli kancayla mücadele ediyordu. Adeta on sekiz farklı insan havada durmaksızın çarpışıyordu.

 

 On sekiz üç renkli kancanın taşıdığı güç akılalmazdı ve Ning’in saldırılarını baskılamayı başarmışlardı lakin Ning’in kılıç ışıkları suya büründükleri için sağlam bir esnekliğe ve dayanıklılığa sahipti. Üstelik, altında kaldığı bu büyük baskı, Ning’in bir kez daha savaş moduna geçmesini sağlamıştı. Aklındaki bütün düşünceleri bir kenara fırlatan genç adamın zihninde sadece… Kalbindeki kılıç kalmıştı!

 

Kalbim yalnızca kılıca aittir!

 

“Geber! Geber! Geber!” Kılıç ışıklarının oluşturduğu nilüferler keskinleştikçe keskinleşiyordu öyle ki izleyen öğrenciler, çıplak gözleriyle Ning’in kontrol ettiği kılıçların güçlendiğini görebiliyordu. Kılıç ışıkları adeta kendi hayatlarına kavuşmuşlardı.

 

Güçlenmeye devam ediyorlardı!

 

…….

 

“Aydınlanmanın ortasında.” Kutsalateş mesafeyi izliyordu. “Bu küçük öğrenci kardeşimin akılalmaz bir potansiyeli var. Gerçekten de kılıcın muazzam öğrencilerinden biri…”

 

……..

 

“Kılıç ışığının barındırdığı güç durmaksızın artıyor. Yoksa bu küçük öğrenci kardeşimiz ciddi ciddi Kılıç Ölümsüzü’nün ilk seviyesine bugün adım mı atacak?” Şişman, miskin görünen genç sessizce izliyordu. Ölümsüzlük yolunda kavrayışın ve aydınlanmanın çok sayıda çeşidi vardı. Örneğin “Yin Yang”, “Taiji”, “Kılıç Ölümsüzü” …

 

Kılıç Ölümsüzleri, Büyük Kılıç Taosu’nu takip eden kişilerdi! Kılıç Ölümsüzleri her zaman için savaş güçleriyle öne çıkmış kişilerdi ve savaşa en yatkın olan grup oldukları söyleniyordu. Örneğin, Ölümsüz Diancai ya da Ölümsüz Kuzeyürüyen, koskoca Siyah Beyaz Okulu’nun tarihindeki en ünlü isimlerdi! Ve ikisi de Kılıç Ölümsüzü’ydü!

 

…..

 

“Etkileyici.” Siyah cübbeli kadın övgü dolu sözler sarf ediyordu. Bunu duyan Dokuznilüfer de meraklı gözleriyle sahnedeki Ning’e odaklandı.

 

…….

 

Tao Mücadele Sarayı’nın köşesinde kısa boylu, yaşlı adam elindeki şaraptan büyük bir yudum aldı. Yanındaki Ölümsüz Diancai’ye bir bakış atan Beşçılgın gülümsemeden edememişti. “Küçük öğrenci kardeşim Diancai, merak etme. Duruma bakılırsa… Öğrencin neredeyse kavradı sayılır. Yakında, kılıç kalbini tamamen kavrayacak…”

 

“Mm.” Ölümsüz Diancai’nin dudakları hafifçe oynadı lakin gözlerini kırpmadan savaşı izliyordu. Sonuçta Ji Ning, onun ilk öğrencisiydi.

 

…..

 

Siyah cübbeli genç adam bağdaş kurmuş oturuyor ve suratındaki ifade gitgide çirkinleşiyordu. “Nasıl olur? Aydınlanmanın da bir sınırı vardır. Buna rağmen, kılıçları nasıl zaman geçtikçe güçleniyor? İlk başlarda avantaj benden yanaydı lakin artık yavaş yavaş avantajı eline geçiriyor. Bu aydınlanması ne zaman sonlanacak?!”

 

“Neye dair öngörüler elde ediyorsun böyle?!” Siyah cübbeli genç adam dişlerini sıktı.

 

Miskin Taoist gibi üst seviye öğrenciler için, Ning’in Kılıç Ölümsüzleri’nin yoluna adım attığı çok açıktı lakin Zehirlikan’ın tecrübeleri eksik olduğundan, herifin bildiği tek şey Ning’in bir aydınlanma seansı yaşıyor olduğuydu…

 

Havada süzülen on sekiz nilüfer bir kez daha aynı sayıdaki üç renkli kancalara atıldı. Zehirli kancalar ellerinden geldiği kadarıyla dayanmaya çalışıyorlardı ancak… Artık avantaj kılıçlardan yanaydı.

 

“Grr!” Siyah cübbeli genç adamın suratında keskin bir ışık belirdi ve kalbinde de çılgınlığın tohumları yeşermeye başlamıştı. On sekiz zehirli kanca aniden dönüşerek otuz metre boyutlarında tek bir kancaya büründü. Devasa kancadan etrafa yayılan ışık hüzmesi, spesifik bir yönde ilerliyordu: Ning’in Binkılıç Golemi’ne!

 

 “Parçalan!” On sekiz nilüfer de dönüşüm yaşıyordu. Altı kılıcın formasyon merkezi olarak görev gördüğü yapı, devasa bir [Üçlü Nilüfer Kılıcı]’na bürünmüştü.

 

“Bang!” Akılalmaz bir patlama… Zehirli kanca yerle bir olmuştu. Devasa [Üçlü Nilüfer Kılıcı], havada ıslık çalarak direkt Zehirlikanca Golemi’ne ilerliyordu.

 

“Ji Ning kazandı!” Beyaz saçlı adamın sesi yankılandı ve bir kez daha, mühür formasyonu kaybolmuştu.

 

“Kaybettim.” Siyah cübbeli genç adamın suratında karanlık bir ifade vardı. O kadar uğraşmasına rağmen nihayetinde kaybetmişti. Mesafedeki kürklere bürünmüş gence bir bakış attı. Ardından aşağıya zıplayarak beyaz saçlı adama iki yeşim şişe uzatmıştı.

 

 Bir anlığına Tao Mücadele Sarayı sessizliğe büründü. Ve hemen ardından, çeşit çeşit tartışmalar başlamıştı.

 

“Kaybetti.”

 

“Kıdemli öğrenci kardeşimiz Zehirlikan kaybetti. Hem de üç Tao Bölgesi’ne sahip olmasına rağmen…”

 

“Ne yapacağız?”

 

 Tao Mücadele Sarayı’nı çeşit çeşit tartışmalar kaplıyordu. Öğrencilerin çoğu aynı şeyi düşünüyordu, Zehirlikan bile kaybetmişken öne kim çıkacaktı?

 

“Çok iyi! Kıdemli öğrenci kardeşi Ji Ning, süpersin!” Kuzeyoğul başından beri Ning’i destekliyordu. Bu koca sarayda Ning’i destekleyen bir tek o vardı…

 

Öğrenciler kendi aralarında konuşuyordu lakin hiçbiri, Ning’in garip bir tecrübe yaşadığını fark etmemişti…

 

….

 

Aslında, su ekran tekniğiyle uzaktan mücadeleleri izleyen Kadim Taoistler bile yaşanan durumu fark edememişti. Sonuçta, mücadeleyi birinci elden tecrübe etmiyorlardı. Durumu fark eden yalnızca iki kişi vardı: Ölümsüz Beşçılgın ve Ölümsüz Diancai…

 

Siyah cübbeli genç adamı yenen Ning, henüz ayağa kalkmış değildi. Hala daha bağdaş kurmuş bir vaziyette oturuyordu.

 

“Aurasını hisset.” Ölümsüz Beşçılgın’ın gözleri parlıyordu. “Ji Ning’in aurası… Yoğunlaşıyor ve keskinleşiyor.”

 

“Evet.” Ölümsüz Diancai’nin gözleri de parlıyordu. Adam gözlerini bile kırpmadan Ning’e bakıyordu. Diancai gibi güçlü bir Kılıç Ölümsüzü, Ning’in kendisine benzer bir kılıç aurası yaymaya başladığını doğal olarak hissedebiliyordu. Her ne kadar Ning’in aurası akılalmaz derecede zayıf olsa da yavaş yavaş ortaya çıkıyordu.

 

“Güçleniyor.” Ölümsüz Beşçılgın şarabı içmeye bile yeltenmiyordu. Heyecanlı gözleri Ning’e odaklanmıştı. “Adeta bir kılıca dönüşmüş gibi…”

 

“Sınırlarını aştı.” Ölümsüz Diancai’nin suratında geniş bir gülümseme belirmişti.

 

Bu sözler ağzından çıkar çıkmaz… Mesafedeki Ning ayağa kalktı.

 

…….

 

Genç adam, Beyazkar’la savaşırken Ölümsüz Diancai’nin, yani ustasının ona gösterdiği kılıç tekniklerini anımsamıştı. O esnada, “Parlayan Kılıç Kalbi”ne dair belli belirsiz bir fikir edinmişti. Zehirlikan’la mücadele ettikten sonraysa öngörüleri derinleşmiş ve kılıç ışığının gücü de artmıştı.

 

Genç adam Zehirlikan’ı yener yenmez, adeta sınırına ulaşan bir balon gibi patlamıştı. Kalbindeki bütün soruları ve şüpheleri ortadan kaybolmuştu. Ning’in kalbi gerçekten parlamaya başlamıştı!

 

“Eğer Kılıç Ölümsüzü olmak istiyorsan kılıca karşı mutlak bir samimiyet beslemek zorundasın! Kılıç ve kalbindeki kılıç. Kılıcı kalbinde hissedebilirsen ister taş, ister balta, ister bir tahta parçası… Ne olursa olsun, kılıç sanatlarını kullanabilirsin.”

 

“Kılıç Ölümsüzleri için her şey Kılıç Taosu’nun bir parçasıdır. Yağmursuyu Taosu, Ateşin, Suyun Taoları ve diğer Taolar… Hepsi, Kılıç Taosu’na karışır.”

 

“Kılıç vücudum, kılıç hayatım, kılıç… Yolum!”

 

Ning gözlerini açtı. Gözleri, bütün vücudu… Etrafa kılıç Ki’si saçıyordu! Adeta Ning bizzat, keskin bir kılıca dönüşmüştü!

 

Kılıç Ölümsüzü’nün kılıcı, bizzat kendisiydi! Kendisi kılıçtı ve istediği her şeyle kılıç sanatlarını kullanabilirdi.

 

Kılıç Ölümsüzü’nün kılıcı, Taosu’ydu. Bu Tao en üst noktaya kadar yükselebildiğinde, o zaman kişi de Üç Alem’in mutlak figürleri arasına katılabilirdi.

 

Kılıç Ölümsüzü’nün bel bağladığı yegâne kavram, kılıcıydı. Ölümsüzlük yolunda, sadece kılıcını kullanarak bile… Zirveye çıkabilirdi. Eğer Tanrılar ona karşı gelirse Tanrılar’ı öldürecekti eğer Budalar ona karşı koyarsa Budaları katledecekti. Ona karşı çıkan her şeyi katlederek kendine yeni bir yol açacaktı ve bunu… Kılıcını kullanarak yapacaktı!

 

“Annemin ve babamın sonsuza kadar yaşamasını istiyorum.”

 

“Sevdiklerimin keyif dolu hayatlar yaşamalarını istiyorum.”

 

“Trajedilerle karşılaşmak istemiyorum.”

 

“Bir kez daha, kaderin kontrolünde olmak istemiyorum!”

 

Ning’in kılıç ışığı artık parlıyordu ve şeffaflaşıyordu. Bütün umutları, arzuları, hayalleri, her şeyi kılıca kazınıyordu! Vücudu, hayatı, gelecek umutları ve beklentileri bile kılıca yönelmişti. Bu kılıçla… Geleceğini çizecekti.

 

“[Yüz Santimlik Kılıç]’ın ilk duruşu, Parlayan Kılıç Kalbi.” Ning [Yüz Santimlik Kılıç]’ın ilk duruşunu anında kavramıştı.

 

İlk duruşun çeşit çeşit uygulanma biçimi vardı. Kişinin yapması gereken asıl şey, sahip olduğu kılıç kalbini dinleyerek hareket etmesiydi. Bu yeterli olacaktı.

 

…….

 

Ning ayağa kalktı. Oracıkta, taş sütunun üstünde, Tao Mücadele Sarayı’ndaki öğrenci kardeşlerine bakarak bir kez daha demişti.

 

“Benimle mücadele etmek isteyen başka öğrenci kardeşim var mı?”

 

……

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr