Bölüm 172: Efendi ve Köleleri

avatar
4567 54

Desolate Era - Bölüm 172: Efendi ve Köleleri



Bölüm 172: Efendi ve Köleleri

 

“Whew.” Güneşin doğudan yükseldiğini gören Ning hafif bir nefes verdi. “Gelin, hepiniz gelin! Kim gelirse gelsin!”

 

Dün gece arka arkaya iki mücadele kazanmıştı. Mekânı terk etmeden önce kıdemli öğrenci kardeşleri Bu Ying ve Dokuznilüfer’den duyduğu sözlerin ardından… Genç adam bu mücadelenin henüz bitmediğini anlamıştı. Eski öğrencilerin ona karşı kazanmak için ellerinden geleni yapacaklarını biliyordu. Ning Siyah Beyaz Okulu’ndaki bir durumu çabucak kavramıştı. Deha olarak görülen bu öğrenciler, yenilgiyi kabullenmeye niyetli değillerdi.

 

Lakin, Ning de onlardan farklı sayılmazdı. Kaybedecekse de bunu kesin bir dille yaşamak istiyordu.

 

“Beni yenmek istiyorsanız, gücünüzü kabullenmemi sağlamanız lazım.” Ning’in gözlerinde, mücadeleye hazır bakışlar vardı. Gece boyunca [Düşük Beş Element Kılıcı]’nı incelemeye uğraşmıştı zira ertesi gün mücadelelere tutuşacağını biliyordu. Boş zamanını değerlendirmesi şarttı.

 

Whoosh.

 

Ning hemen uçan teknesini çağırdı. Ustası, Ölümsüz Diancai’yle görüşmeye gidecekti… Sonuçta, [Düşük Beş Element Kılıcı]’yla ilgili soracak epeyi sorusu vardı ve belki de Ustası’na bu soruları sorduğu takdirde, bazı cevaplar alabilirdi.

 

Swoosh! Uçan tekne anında göklere atıldı lakin aniden bir ses yankılanmıştı. “Kıdemli öğrenci kardeşim Karakuzey!”

 

Teknede duran Ning başını çevirdi. Kılıcın üstünde, ona doğru gelen orta yaşlı bir adam vardı. Adamın gözlerinde gergin ve hayranlık dolu iki farklı ifade vardı, cübbesinde de spesifik bir sembol bulunuyordu. Bu sembol, resmi öğrencilerin takipçilerine verilen cübbelerdeki semboldü.

 

Her resmi öğrenci, on takipçi alabiliyordu. Ölümsüzlük yolundaki takipçiler bazı önemli görevleri yapan, mesajları ileten ve buna benzer çeşit çeşit şeylerle uğraşan insanlardı.

 

“Ne oldu?” Ning adama bakıyordu. Orta yaşlı adam saygıyla cevapladı. “Kıdemli öğrenci kardeşim Karakuzey, okulun dışında sizi görmek isteyen birisi var. Adı, Kuzeydağ Baiwei’ymiş.”

 

“Kuzeydağ Baiwei?” Ning başını öne salladı. “Şimdi gidiyorum.” Swoosh! Uçan botu vakit kaybetmeden Siyah Beyaz Okulu’nun ana kapısına yönelten Ning, çok geçmeden kapının dışında bekleyen Baiwei’yi ve Dokuzyıldız Ölümsüz Aracı’nı görmüştü.

 

“Ji Ning.” Ning’i gören Baiwei hemen araçtan çıkarak öylendi. “Baiwei.” Ning teknesiyle yere inmişti. “Bu saatte okula neden geldin?”

 

Baiwei gülümseyerek arkasında duran insanları işaret etti. Hepsinin de olağanüstü birer aurası vardı. “Sana daha önce söylediğim gibi, takipçi pozisyonlarından beşini istiyorum. Bu gördüğün üçlüyü getirdim, diğer ikisi de daha sonra gelecek.”

 

“Üçlü mü?” Ning grubu dikkatle süzüyordu. Okuldaki her resmi öğrenci on takipçi pozisyonuna sahipti. Efendi köle ilişkisi kurulduğunda, muhtemelen bu ilişki yüzyıllar boyunca bozulmayacaktı.

 

“Fena değiller.” Baiwei en uzun olan, zayıf genci gösterdi. “Adı, Bulutgemisi. Kendisi Bulut Kabilesi’nden gelen alt seviye Zifu Öğrencisi’dir.”

 

 Bulutgemisi’nin gözleri parlıyordu. Saygıyla konuştu. “Bulutgemisi, kıdemli öğrenci kardeşi Ji Ning’i selamlıyor.”

 

“Yanında gördüğün kız da Bulutgemisi’nin ufak kardeşi.” Baiwei şeytani güzelliğe sahip cezbedici kadını işaret etti. Kadının gözleri epeyi büyüktü ve etrafa adeta parıltılar saçıyordu. Ning’e derin bir bakış atan kadın zarafet içerisinde eğilerek konuştu. “Bulutyeşim, kıdemli öğrenci kardeşi Ji Ning’i selamlıyor.”

 

Ardından sıra üçüncüye, sıradan görünen gence gelmişti. “Bu arkadaşın adı da Öncü. Kendisi korumalarımdan biridir ve sadakatinden endişe etmene gerek yoktur.”

 

“Bulutgemisi, Bulutyeşim ve Öncü.” Baiwei gülümsedi. “Bugünden itibaren, seni takip edecekler Kardeş Ning. Eğer sana saygısızlık yaparlarsa istediğin gibi ceza verebilirsin. Bendeniz Kuzeydağ Baiwei, artık bu insanlarla bir daha görüşmeyeceğim. Kardeş Ning, onlarla ilgilenirken beni göz önünde bulundurmana gerek yok.” Ning onayladı.

 

“Burada da yüz sıradan insan var. Dikkatle seçtiğim insanlardır, bazılarının özel yetenekleri de var. Örneğin kaligrafi, resim, yemek gibi.” Baiwei arkasındaki sıradan ölümlüleri gösterdi. Neredeyse çoğu kadın olan bu grubun içinde birkaç düzine erkek de vardı.

 

Baiwei’nin onları gösterdiğini gören grup saygıyla diz çökmüştü.

 

“Uğraştırdığım için üzgünüm, Kardeş Baiwei.” Ning başını öne salladı. Baiwei sordu. “Eğer acelen yoksa, birkaç gün sonra Mu Kuzeyoğul’u da alıp gelsene?”

 

“Bakalım.” Ning konuştu. “Bu arada, senden bir şey istiyorum, Kardeş Baiwei.” “Oh? Söyle tabii.” Baiwei cevapladı.

 

Ning onayladı. “Sakinsu Şehri’ne doğru yaptığım yolculukta, Meng Klanı’ndan üç tane alt seviye Zifu Öğrencisi’yle karşılaşmıştım. İsimleri Meng Xin, Meng Roch ve Meng Jun. Ardından, grup klanlarından bir üstatla karşılaşmıştı… Ah, adama “Ming Amca” diyorlardı. Hafif kel, orta yaşlı bir adam.”

 

“Üçlünün arasından, Meng Roch daha önce gizli sanatları kullandığı için temelini zedeledi. Sanırım o temelle okula girmesi kolay olmayacaktır ve bu yüzden, takipçi pozisyonlarından birini ona vermek istiyorum. Ancak nerede yaşadığıyla ilgili ufacık bir fikrim bile yok. Yani senden bu konuda yardım istiyorum.”

 

“Mesele bile değil.” Baiwei kendine güveniyordu. “Meng Klanı büyük bir klandır. Gökyüzü’nün Hazine Dağı’nda kesinkes onlara dair bilgiler kayıt edilmiştir. Meseleye halledeceğim, aklın kalmasın.”

 

“Tamam, başka bir isteğin yoksa seni daha fazla oyalamak istemiyorum.” Baiwei bir kez daha Dokuzyıldız Ölümsüz Aracı’na doğru yürümüş ve Ning’e veda ettiği gibi araca binmişti. Araç gökyüzüne doğru hızla ilerliyordu.

 

Tek bir düşüncesiyle uçan teknesini büyütüp genişleten Ning diğerlerine konuştu. “Gelin.” Üç takipçi ve yüze yakın ölümlü tekneye binmiş ve tekne direkt gökyüzüne atılmıştı.

 

……..

 

Dokuzyıldız Ölümsüz Aracı’ndaki Baiwei hızla Gökyüzü’nün Hazine Dağı’na ulaşmıştı.

 

“Duyduğuma göre Siyah Beyaz Okulu’na yeni katılan öğrenci Ji Ning, dün gece iki eski öğrenciyi yenmiş!”

 

“Kim bu adam yahu? O kadar yetenekli mi?”

 

“Hiçbir fikrim yok. Tek duyduğum şey, Ölümsüz Diancai’nin onu öğrencisi olarak aldığı.”

 

Araçtan inen Baiwei, yan tarafta konuşan iki adamı duymuştu. Gökyüzü’nün Hazine Dağı balıkların ve ejderhaların birlikte takıldığı bir bölgeydi yani burada bilginin bini bir paraydı.

 

“Oh?” Baiwei’nin suratında geniş bir gülümseme belirdi. “Kardeşim Ji Ning, dün gece bu kadar etkileyici bir olaya dahil olmuş ve benim bundan haberim yok, öyle mi? Mm. İlk önce, şu Meng Roch denen adamın yerini bulayım. Kardeş Ning onu hatırladığına göre, Roch’un sıradan biri olmasına imkân yok.”

 

Doğu Sakinsu Şehri. Fiyakalı bir malikane… Meng Roch şarap içiyordu.

 

Küçük Kardeşin Xin, izin ver.”

 

“Küçük Kardeşim Xin, toplanmana yardım edeyim.”

 

Meng Jun epeyi meşguldü, durmadan Mang Xin’e eşyalarını toplaması için yardım etmeye çalışıyordu. Üçüncü Amcaları’nın evinde yaşayan grup, okula kayıt yaptırdıktan sonra hazırlanmak için üç güne sahipti. Ardından, Sakinsu Şehri’ni terk ederek şehirden milyon kilometre uzaktaki ana tarikata gideceklerdi.

 

Meng Jun kenardan, acı acı şarap içen Meng Roch’a bir bakış attı. İç çekerek konuştu. “Rocky, biraz daha dayan. Birkaç yıla kalmadan, yaraların fark edilmeyecek duruma gelince sen de okula katılabilirsin. Yine de şunu söylemeden geçemeyeceğim cidden karma beni ve Küçük Kardeşim Xin’i bağlamış durumda. Tesadüf eseri aynı okula girdik. Hahaha, şansa bak.”

 

Şarabını içen Roch’un suratı ekşidi ve genç adam elindeki kadehi parçalamıştı.

 

“Hmph.” Jun başını çevirdiği gibi mekânı terk etti.

 

“Aşağılık herif.” Roch ona bir bakış atmıştı.

 

Aslında, Jun’un Xin’i takip ettiğini çok iyi biliyordu… Yani Xin okula girdiğinde, Jun da aynı okulu seçmişti. Xin ve Jun’un aynı yetenekte olduğu düşünülürse, aynı okula girmeleri de anlaşılabiliyordu.

 

Roch küçük yaştan beri Xin’in yanındaydı ancak aynı durum Jun için de geçerliydi! Bu yüzden Roch çaresizliğin kuyularındaydı.

 

“Utanmaz herif!” Roch dişlerini sıktı. “Nefret ediyorum...”

 

“Büyük kardeş Rocky.” Xin yanına duruyordu. Roch başını çevirip genç kadına baktı. “Pes etme. Başaracağına inanıyorum.” Xin’in gözleri hafiften kızarmıştı. Roch, aniden kalbine akın eden sıcaklığı hissedince başını öne sallamıştı.

 

“Başarmak mı? Hmph.” Yan taraftan garip bir ses yankılandı. “Küçük Kardeşim Xin, hadi gidelim. Bin Nehir Okulu’na gitmemiz lazım.” Xin, Roch’a derin bir bakış atsa da nihayetinde ayrılmak zorundaydı. Ana tarikata giderek Ölümsüzlük Yolu’nda yürümeye mecburdu.

 

Roch sessizce ikilinin gidişini izledi.

 

“Ufak Xin, bekle beni…” Roch sessizce kendi kendine konuştu. Lakin, onca okula başvurmasına rağmen reddedilmiş olması, genç adamın kalbini telaşa boğmuştu.

 

……..

 

 Siyah Beyaz Okulu’nda… Ning dikkatle Bulutgemisi, Bulutyeşim ve Öncü’yü izliyordu. Her ne kadar onları buraya getiren isim Baiwei olsa da Ning istediği takdirde bu üçlüyü kapı dışarı edebilirdi. Sonuçta, efendiler ve takipçileri uzunca bir süre birlikte kalacaklardı. Bulutgemisi, Bulutyeşim ve Öncü de gergindi.

 

“Bu Öncü aslen korumaymış demek? Epeyi de sadıkmış…” Ning’in Öncü’ye karşı ilk izlenimleri olumluydu. “Bulutgemisi, beni görür görmez gülümsemişti. Karşı tarafı yüceltmeyi iyi biliyor. Küçük kardeşine gelirsek… Bulutyeşim… Baiwei ne düşünüyordu ki? Böyle güzel bir kızı niye yanıma yolladı?”

 

Bulutyeşim kesinkes çekici bir kadın olarak görülebilirdi. Sadece dış görünüş bakımından bile Dokuznilüfer’den daha çekiciydi. Üstelik, vücudu etrafa garip bir çekim gücü saçıyordu ve parlak, yaşlı gözleri de cezbediciydi. Adeta Ning’i gördüğü andan beri onu cezbetmeye çalışıyordu.

 

“Öncü. Sana niye böyle bir isim vermişler?” Ning sordu.

 

 Öncü ciddi ses tonuyla konuştu. “Aslında, ismim yoktu. Lakin genç efendinin yanına gittiğimde, ona yıllarca hizmet ettiğim için bana bir isim verildi. Belki de genç efendi gelecekte büyük şeyler başarabileceğimi düşündüğü için bana bu hayat değiştiren şansı bahşetti. Böylece, bana yeni bir Taoist lakabı da verdi: ‘Öncü’. Geçmişteki korumalık yaptığım zamanları unutup kendi yoluma öncülük etmemi istemişti.”

 

Ning onayladı.

 

Whoosh. Büyük tekne Karakuzey Tepesi’ne iniyordu. Yan taraftaki Bulutgemisi, Bulutyeşim ve Öncü gergin bir şekilde Ning’in sorularını bekliyordu… Lakin beklenmedik bir şekilde Ning onlara herhangi bir soru sormamıştı.

 

“Beyaz Amca.” Yere inen Ning söylenir söylenmez Beyazsu Tazısı ortaya çıktı. Ning yanındaki üçlüye ve sıradan insanlara baktı. “Hepiniz, dinleyin. Burası Karakuzey Tepesi’dir. Karakuzey Tepesi’nde… Beyaz Amcam ne diyorsa onu yapacaksınız.”

 

“Anlaşıldı.” Bulutgemisi, Bulutyeşim, Öncü ve sıradan insanların oluşturduğu grup saygıyla cevapladı.

 

“Beyaz Amca, bu üçü takipçilerim, diğerleri de sıradan ölümlüler.” Ning başını çevirip Beyazsu Tazısı’na baktı. “Karakuzey Tepesi’ndeki meseleleri sana bırakıyorum, Beyaz Amca. Siyah Beyaz Okulu’nun kurallarını ve gerekli bilgileri onlara verirsin.”

 

Beyazsu Tazısı aniden bir sis bulutuna dönüşmüş, ardından sis bulutu beyaz cübbeli, beyaz saçlı bir adama bürünmüştü.

 

Beyaz cübbeli, beyaz saçlı adamın suratında nazik bir ifade vardı ve etrafa saçtığı auradan ne kadar dost canlısı olduğu anlaşılabiliyordu. Gülümseyen adam konuştu. “Ning, sen gidebilirsin, burayı bana bırak.”

 

Tamam.” Ning ışık hüzmesine dönüşerek Karakuzey Tepesi’ni terk etti. Çok geçmeden Ning Ustası’nın, Ölümsüz Diancai’nin dağ tepesine ulaşmıştı.

 

“Ji Ning, gel.” Sakin bir ses yankılandı. “Tamam, Usta.” Ning hemen tepeye inmişti.

 

……






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr