Bölüm 47: Kabile İçin

avatar
4979 68

Desolate Era - Bölüm 47: Kabile İçin



Bölüm 47: Kabile İçin

 

 Parçalanmış taş sütunların üstüne duran yaşlı kadın, Kar Hala konuştu: “Genç efendi Ji Ning, eğer Nehir He size sıkıntı çıkardıysa, ölmeyi hak ediyor lakin hala daha genç bir adam olduğu için acaba onu bağışlama şansınız var mı?” Kabileler arasındaki mücadelelerde, yakalanan önemli şahısların belirli bir ücret ya da bedel karşılığında geri alınması gayet sık karşılaşılan bir durumdu.

 

Ning ona soğuk bir bakış atmış, tek bir kelime bile etmemişti.

 

Kar Hala’nın suratı ekşidi. O esnada Ji Ning’in kesinkes Nehir He’yi bağışlamayacağını anlamıştı.

 

“Neler oluyor?”

 

“Neden şehir kapıları yerle bir olmuş?”

 

“Nehiryanı Kabilesi’nde neler dönüyor böyle?”

 

“Şuraya bakın, oradaki gencin etrafında bir sürü siyah zırhlı koruma var. Ji Klanı’ndan önemli bir figür olmalı.” Dışarıdan gelen bazı insanlar hemen tartışmalara başlamıştı.

 

Meseleyi gören Kar Hala anında kükredi: “İzleyenlerden kurtulun.”

 

“Tamam.”

 

Nehiryanı Kabilesi’nin zırhlı korumaları hemen emri kabullenmiş ve izleyenleri mekândan uzaklaştırmaya başlamıştı.

 

“Çekilin!”

 

“Kaybolun!”

 

Birbiri ardına ileriye atılan korumalar son hızda sokakları boşaltıyordu. Korumaların başındaki figürlerin hepsi de Nehiryanı Kabilesi’ndeki önemli figürlerdi. Açıkça görüldüğü üzere yaşananlardan sebep diğer kabilelerin fırsatı değerlendirip saldırabileceğini düşündükleri için adamlarını bölgeye getirmeye başlamışlardı.

 

“Kar Hala.” Beyaz saçlı, yaşlı bir adam grubuyla birlikte öne atıldı. Kar Hala’yı görür görmez saygıyla konuşmuştu.

 

Kar Hala herifi süzdü.

 

Birbiri ardına mekâna ulaşan koruma grupları ve Nehiryanı Kabilesi’nin önemli figürleri bölgeyi kaplamıştı.

 

Swoosh!

 

Siyah bir gölge son hızda bölgeye ilerliyordu. Korumalara yaklaşınca yavaşlamış ve Nehiryanı Kabilesi’nin önemli figürleri ona bakmaya başlamıştı. Zırhlı korumalar onu durdurmaya kalkışmıştı lakin herifin kim olduğunu gördüklerinde şaşkına dönmüşlerdi: “Klan lideri!”

 

Nehir Sansi’nin suratında soğuk bir ifade vardı. Elinde tuttuğu yakışıklı genç adamla birlikte kalabalığı yararak geçti. Nehiryanı Kabilesi’nin önemli figürleri meseleyi karışık düşüncelerle izliyorlardı. Nehir He aslen Nehir Sansi’nin torunlarından biriydi ve özellikle de en sevdiği torunu sayılabilirdi. Nehiryanı Kabilesi’ndeki pozisyonu bütün kabile içerisinde ilk ona girebilecek düzeyde olduğundan, herifin neden bu şekilde hareket ettiğini kimse çözememişti…

 

Swish!

 

Nehir Sansi direkt adamı ileri fırlattı.

 

Nehir He yüz üstü taşlara düşmüş ve suratındaki yaralara, tozla kaplanan kıyafetleri eşlik etmişti. Çabucak başını kaldırıp ayağa fırlayarak etrafını süzdü. Çok geçmeden siyah zırhlı korumalarla çevrili genç adamı görmüştü.

 

“Genç efendi Ji Ning, adamı getirdim.” Nehir Sansi Kar Hala’nın yanında dikiliyordu.

 

“Nehir He sen misin?” Ning herife soğuk bir bakış attı. Bahar Çimeni’nin suratı aklına geldiğinde öfkesini bastırmakta zorlanmıştı! Öldürmek, bu herifi katletmek istiyordu!

 

Nehir He önündeki Ji Ning’in etrafa saçtığı auranın farkına varmıştı. Genç efendi Ji Ning’in önünde…klan lideri ve Kar Hala bile boyun eğmek zorundaydı.

 

“Nehir He sizi selamlıyor, genç efendi.” diye saygıyla konuştu.

 

“Nehir He…Nehir He…” Ning hafifçe konuşmuş, kılıçları andıran bakışlarıyla önündeki gence bakmıştı: “Neden buraya geldiğimi biliyor musun?”

 

Ning’in sesi bir rüzgâr kadar zarifti.

 

Lakin Nehir He bu sesi duyar duymaz titremeye başlamıştı zira Ji Ning’in sesindeki akılalmaz öldürme isteğini fark etmişti!

 

“Bilmiyorum.” Nehir He Ning’e baktı. “Genç efendi Ji Ning, beni öldürmeye mi geldiniz?”

 

“Evet.” Ning başıyla onayladı.

 

 Kimseden çıt çıkmıyordu.

 

Nehir Sansi ve Kar Hala yalnızca meseleyi izlemekte yetiniyorlardı. Nehiryanı Kabilesi’nin önemli figürleri de onlardan farklı değildi. Hepsi de…Ji Ning’in dünyayı değiştirebilecek güce sahip olduğunu biliyordu! Klan liderleri bile ona boyun eğmek zorundaydı. Üstelik Ji Ning’in Nehir He’yi öldürme isteği gerçekten bambaşkaydı. Oracıkta kendi kendilerine iç çekiyorlardı…heybetli Nehir He, geleceği parlak olan adam bugün ölecekti!

 

“Genç efendi Ji Ning, beni öldürmek istiyorsanız, doğal olarak bundan kaçabilmem imkansız.” Nehir He’nin yakışıklı suratında korkudan eser yoktu: “Lakin beni öldürmek isteyişinizin sebebini öğrenebilir miyim?”

 

“Sebebi mi?” Ning ona baktı.

 

Hua.

 

 Aniden elinde bir Karakuzey kılıcı belirmişti. Kılıç ışığı Nehir He’nin vücudunu delip geçmiş ve o esnada ortaya çıkan heybetli auraya rağmen Nehir He yerinden kıpırdamamıştı. Yakında duran Nehir Sansi ve Kar Hala da sessiz sessiz meseleyi izliyordu. Ji Ning bu saldırıyla Nehir He’yi öldürmüş olsa bile, ağızlarını açmayacaklardı.

 

Chi! Chi! Chi!

 

 Herifin vücudunda altı delik açılmıştı. Deliklerden akan kanlar toprağı kızıla boyuyordu lakin herifin hayati bölgeleri hasar görmemişti.

 

“Bu!” Nehir He şaşkına dönmüştü: “O…o sizin…”

 

“Şimdi anladın mı?” diye konuştu Ning.

 

 Daha demin herifin vücuduna altı delik açmak için kullandığı kılıç tekniği Bahar Çimeni’ne aitti. Nehir He hizmetçilerine Bahar Çimeni’ni yakalamaları için talimat verdiğinde, genç kadın hizmetçileri alt etmek için bu tekniği kullanmıştı.

 

“Bir kadın parçası…Genç efendi Ji Ning, bir kadın parçası yüzünden beni mi öldüreceksiniz? Kadın dediğiniz nedir ki? Bir eşya parçasından bile farksızlar!!” Nehir He meseleyi kabullenmek istemiyordu: “Size yüz kadın verebilirim, genç efendi. Üstelik kadın sadece bir köleydi. Beni bağışladığınız takdirde ne istiyorsanız yaparım.”

 

“Benim için…o kadının tek bir saç teli kadar değerli bile değilsin!” Ning soğuk bir ses tonuyla konuştu.

 

Suratı solan Nehir He hemen hançerini çekmiş ve konuşmuştu: “Genç efendi Ji Ning, ben Nehir He, yapmamam gereken bir şeyi yaptığım için ölmeyi hak ediyorum. Ellerinizi kirletmenize gerek yok, genç efendi. Bizzat kendimi öldüreceğim.” Lafını bitirdiği gibi hançeri kalbine yöneltmişti.

 

Dang!

 

Kılıç ışığı hançeri kenara itti.

 

“Öyle kolay kolay ölebileceğini mi sanıyorsun?” diye konuştu Ning: “Bahar Çimeni öldüğünde, beraberinde çektiği onca acıyı ve aşağılanmayı da götürdü! Nasıl olur da senin kolay kolay ölmene izin verebilirim!?”

 

Nehir He dişlerini sıkarak Ning’e bakıyordu.

 

Ning kükredi: “Mowu!”

 

“Genç efendi.” Mowu anında öne atılmıştı.

 

“Asın.” Ning soğuk bir sesle konuştu: “Nehiryanı Şehri’nin tepesine asın.”

 

Nehir He’nin suratı bembeyaz kesilmişti.

 

Kişinin asılması genelde suçlunun elleriyle ayaklarının bağlanıp havaya asılmasını içeriyordu. Suçlu güneş ışıklarının karşısında, yemek ve su verilmeksizin kavruluyordu. Üstelik bundan önce Ning, herifin vücudunda altı delik açmıştı. Nehir He’nin yaşam gücü düşünüldüğünde adamın kan kaybından ölmeyeceği kesindi ancak vücudundaki kanlar çevredeki kuşların dikkatini çekebilirdi. Nehiryanı Şehri’ne girmeye cesaret edebilen kuşların çoğu sıradan canlılardı ve durum böyle olduğu takdirde ara sıra bu kuşlar etinden parçalar koparacaktı.

 

 Öylece açlık, korku ve acı içerisinde işkence görerek ölecekti…

 

Üstelik, sayısız kabile üyesi de bu ana tanıklık edecekti. Nehir He gibi gururlu bir figürün yaşayacağı bu aşağılanma diğer her şeyden daha acı verici olacaktı!

 

“Tamam.” Mowu çabucak zincir setini çıkarmış ve Nehir He’yi bağlamaya başlamıştı. Nehir He oracıkta başını eğmiş, ses çıkarmaya bile cesaret edememişti!

 

“Baba!” Keskin bir çığlığın peşinden ufak bir çocuk ileri atıldı.

 

“Git!” Çocuğun ona doğru geldiğini gören Nehir He hemen konuşmuştu: “Yürü! Git vuradan!”

 

“Baba.” Ufak çocuk ağlıyordu. Her ne kadar babası kılıç konusunda onu acımasız pratiklere tabi tutuyor olsa da kalbindeki sevgi tartışılmazdı.

 

Nehir Sansi’nin suratı ekşidi. “Çocuğu götürün!”

 

“Tamam.”

 

Anında iki koruma ileri atılmış, çocuğu aldıkları gibi bölgeyi terk etmişti lakin çocuk giderken öfke ve nefret dolu gözlerle Ji Ning’e bakmayı ihmal etmemişti.

 

Ning sakince çocuğu izledi. Küçükken babası, onu bu dehşet dolu bakışlara alıştırmak için bazı tutsaklarla karşılaştırmıştı. Çocuğun bakışları onun için lafı edilebilecek bir şey değildi. Batı Vilayet Şehri’ndeki köle marketlerinde…acı, çılgınlık, nefret, öfke gibi her türlü ifadeyi tecrübe etmişti.

 

“Şehrin en yüksek bölgesine asın.” Mowu iki siyah zırhlı korumayı yanına çağırdı.

 

Nehir He baştan aşağıya zincirlerle çevrilmiş ve saçları dağılmıştı. Yakınlarda duran kabile üyeleri ona acıyarak bakıyordu. Bazılarıysa herifin bu durumundan keyif duruyordu. Bu aşağılanma Nehir Ne’nin vücudunu titretmişti.

 

“Genç efendi.” Mowu hafifçe konuştu: “Nehir He’nin oğlu…otu biçerken, kökünü de kazımanız lazım!”

 

Ning, Mowu’ya soğuk bir bakış attı.

 

Mowu hemen başını eğmiş ve bir şey söylemeye cesaret edememişti.

 

“Birkaç gün Nehiryanı Şehri’nde kalacağım.” diye konuştu Ning, Nehir Sansı ve Kar Hala’ya bakarken: “Uğraşmanıza gerek yok. Siyah zırhlı korumalarla kalacağım. Nehir He’nin yavaş yavaş ölmesini izleyeceğim, öldükten sonra artık burayla işim kalmayacak.”

 

 Kabile üyelerinin vücutları titremiş ve hepsi Ning’in sesindeki nefreti iliklerine kadar hissetmişti.

 

——————-

 

İlk başlarda, Nehir He güneş ışıklarıyla pek bir sorun yaşamıyordu. Ardından, etini yemeye gelen kargalar ve vücudunu kurutan güneş ışıklarıyla ortaya çıkan et parçalarından sebep adeta cehennemi tecrübe etmeye başlamıştı.

 

Vücudundaki Ki’den dolayı Nehir He’nin yaşam gücü oldukça güçlüydü lakin herifin bu özelliği çektiği acıyı en az ikiye katlamıştı.

 

Vücudu paramparça olana dek, eti solana dek güneş ışıklarına maruz kalıyordu. Acının ortasında, ölmeden önce üç gece üç gün boyunca çığlıkları durmamıştı.

 

 Bu üç gün boyunca Ning, Nehiryanı Şehri’nde kalmıştı.

 

Siyah zırhlı korumalar herifin acı içerisinde öldüğünü söyledikten sonra Ning nihayet Nehir He’nin kuruyan vücuduna bakmış ve ardından Mowu ile Güz Yaprağı’nı alarak siyah yaratıklara atılmıştı.

 

—————–

 

Ning geceleyin şehri terk etti.

 

Nehir Sansi o esnada masasının önünde oturmuş, sessizce şarap içiyordu.

 

Bahçede diz çökmüş bekleyen ufak bir çocuk vardı.

 

“Cai, çocuğum.” Sansi kadehini kaldırdı: “Sana bir kez daha soracağım. Genç efendi Ji Ning’i öldürmek istiyor musun?”

 

“Buna cüret edemem. Cai buna cesaret edemez.” diye konuştu diz çöken ufaklık.

 

Nehir Sansi başını iki yana sallayıp konuştu: “Kalbindeki nefret Nehiryanı Kabilemize felaketi getirecek.”

 

“Hizmetçiler!” Nehir Sansi konuştu.

 

“Efendim.” Hizmetçilerden biri içeri girmiş ve diz çökmüştü.

 

“Tamam.”

 

Nehir Sansi soğuk bir ses tonuyla konuştu: “Nehir He’nin kölelerini öldürün. Birini bile bağışlamayın! Nehir He’nin kadınları köle marketine satılacak!”

 

“Klan lideri.” Ufaklık telaşlanmıştı zira bahsi geçen kadınlardan biri kendi annesiydi.

 

“Ayrıca bunu.” Nehir Sansi ufaklığa soğuk bir bakış attı: “Nehir He’nin tek bir oğlu var…onu da köle marketine satacaksınız!”

 

“Olamaz.”

 

“Olamaz!” Ufaklık yere başını koyup yalvarmaya başlamıştı: “Klan Lideri, bağışlayın, lütfen bağışlayın!”

 

“Emredersiniz!” diye saygıyla cevaplayan köle ileri atılıp çocuğu aldığı gibi mekânı terk etmişti.

 

Çocuk ağlamaya devam ediyordu.

 

Köle mi?

 

Neden!

 

Neden böyle oldu!

 

Ufaklığın ağladığını gören Nehir Sansi sessizliğini koruyordu.

 

“Efendim, Nehir He’nin kadınlarını ve çocuğunu köle marketine mi satacaksınız?” Odanın karanlık köşelerinden bir insan figürü belirmişti.

 

Nehir Sansi başıyla onayladı. Nehir He asıldığı esnada, Sansi çoktan Nehir He’ye durumu sorması için birini göndermişti…ve sorunun Karadiş Kabilesi’ndeki Miwa adlı şahıstan sebep baş gösterdiğini anlamıştı! Nehir Sansi, Karadiş Kabilesi’ne bile birkaç adamı gönderip meseleyi öğrenmeye çalışmıştı ve ardından bu konudan haberi olan bütün hizmetçilerini öldürmüştü.

 

“Ji Ning Bahar Çimeni’nin meselesinin yayılmasını istemiyor.” Nehir Sansi konuştu: “Bahar Çimeni daha önce Ji Klanı’nın hizmetçisi olduğunu söylemişti. Bu cümleyi duyan herkesin ölmesi gerekiyor.”

 

“Nehir He’nin kadınlarını da tutmamızın bir manası yok.”

 

“Nehir He’nin tek oğlu, Cai…Ji Ning’den nefret ediyor. Ona birkaç kez sordum. Her ne kadar sözde intikam aramayacağını söylüyor olsa da onun gibi bir ufaklığın sözlerine kanacak halim yok ya? Kalbini tek bir bakışımla görebiliyorum. Ji Ning’e olan nefreti kemiklerine kadar işlemiş.” Sansi başını iki yana salladı: “Öyle küçük bir yaşta, çoktan duyguları tarafından ele geçirilmiş. Gelecekte, kabilede güç kazanmaya başlarsa korkarım ki Ji Ning’e yapacağı hamleden sebep bütün kabilemizi yok edebilir!”

 

“Bunları yapmamın tek sebebi, Nehiryanı Kabilesi’nin Ji Klanı’na bağlı ve sadık olduğunu göstermektir!”

 

Karanlıktaki adam sessizliğini koruyordu.

 

“Kıran Üç.” Nehir Sansi konuştu.

 

“Efendim.” Karanlıktaki adam cevapladı.

 

“Kıran Dokuz’u yolla.” Nehir Sansi konuştu: “Cai’yi gece vakti alıp, Demirağaç Klanı’ndaki ufak kabilelerden birine yerleştirsin. Cai’nin sağlam bir eğitim alacağından emin olsun! Eğer Cai yeteneklerini gösterip sıkı çalışırsa ona iyi bir eğitim versinler! Eğer Cai nefretini çabucak unutup eğitimi bırakırsa, Kıran Dokuz onu öldürüp geri dönsün.”

 

“Tamam.” Karanlıktaki figür onayladı.

 

“Nefret…de bir çeşit güçtür aslında.” Nehir Sansi konuştu: “Nehiryanı Kabilemiz Ji Klanı’na kıyasla…çok zayıf, çok zayıf…”








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr