Bölüm 46: Yerle Bir Olan Şehir Duvarları

avatar
4891 65

Desolate Era - Bölüm 46: Yerle Bir Olan Şehir Duvarları



Bölüm 46: Yerle Bir Olan Şehir Duvarları

 

“Gidelim!”

 

Siyah yaratığın sırtına atlayan Ji Ning ve diğer ikili son hızda Karadiş Kabilesi’ni terk etmiş ve dağ ormanına doğru atılmışlardı.

 

“Şef?”

 

“Nereye gidiyorlar?” Kapıda duran kabile üyelerinin sorularını duyan Karadiş oracıkta dikilmiş, Ning ve diğer ikilinin gidişini izlemeye koyulmuştu. Başını iki yana sallayarak cevapladı: “Bilmiyorum.” Yine de gözlerinde bir beklenti oluşmuştu. Bu genç efendinin…Nehiryanı Kabilesi’nde kızının intikamını almak için gittiğini biliyordu.

 

Lakin Nehiryanı Kabilesi’nin pozisyonunu düşününce, Ji Klanı’nın genç efendisinin meseleyi başarıp başaramayacağını bilmiyordu.

 

“Kendisi başaramasa bile babası, Yağmurdamlası Kılıcı Ji Yichuan kesinkes başaracaktır.” Karadiş’in kalbi nefretle kaplıydı. Nehir He’den gerçekten nefret ediyordu ancak ne yazık ki kendi gücü yetersizdi.

 

————————

 

Nehiryanı Kabilesi Karadiş Kabilesi’nden yüzlerce kilometre uzaklıktaydı ve yol boyunca dağ sıraları uzanıyordu. Nehiryanı Kabilesi’ne varmaları iki günü bulmuştu…

 

Yakınlardaki bütün kabileler şehirde yaşıyordu.

 

Elli bin kabile üyesinin yaşadığı bir yer…şüphesiz ki bir şehir olarak görülebilirdi.

 

“Siz, gelin.”

 

“Sen, devam et.”

 

“Geç.”

 

 Kapıdaki zırhlı korumalar şehre girmeye gelen insanları inceliyordu. Nehiryanı Kabilesi’nin düşmanları olduğundan insanların gizlice şehre silah sokmalarından korkuyorlardı.

 

“Huh? Siz üçünüz!” Aniden, korumalardan biri onlara doğru son hızda gelen yaratıkları fark etmişti. Üçlünün yavaşlamaya niyeti olmadığını anladığında kükredi. “Çabuk durun. Eğer Nehiryanı Kabilesi’ne doğru gelmeye devam ederseniz okları fırlatacağız.” Anında, koruma kulesindeki okçular yaylarını çekmişti. Böylesine bir üçlüye acıma göstermeyeceklerdi.

 

Swoosh!

 

Siyah yaratığın sırtında oturan Ning aniden havaya fırlamış ve devasa şehir duvarlarının üstüne doğru atılmıştı. Ardından görünmez bir enerji dalgası havaya saçıldı. Normalde korum kulesinde dikilen düzinelerce korumaların vücutları bir anda yere yığılmıştı.

 

Artık koruma kulesinde Ning’den başka hiç kimse bulunmuyordu.

 

Yere düşen korumaların bazıları toprakla kaplanmış ve şanssız olanların da kemikleri kırılmıştı lakin yine de bu herifler öyle sıradan askerler değil, tam aksine güçlü kuvvetli savaşçılardı. Şehir surlarından düşerek yaralanmaları söz konusu değildi. Tek sıkıntı, daha demin ortaya çıkan enerji dalgasına hazırlıksız yakalanmış olmalarıydı.

 

“Neler oluyor.”

 

“O, o…”

 

Bir grup koruma, şehir duvarlarında dikilen Ji Ning’e bakmış ardından bakışlarını boş ellerine çevirmişti. Aceleyle yere düşen yaylarını almaya atıldılar.

 

 Duvarların üstünde dikilen Ning şehre bakıp kükremişti: “Nehir He, sana buraya gelmeni emrediyorum!!”

 

 “Nehir He, sana buraya gelmeni emrediyorum!!” “Nehir He, sana buraya gelmeni emrediyorum!!” “Nehir He, sana buraya gelmeni emrediyorum!!” …

 

 Adeta Habistanrılar’ın seslerini andıran öfke dolu kükreme yıldırım edasıyla şehirde yankılanıyordu. Şehir surlarına yakın olan korumalar ve diğer insanlar anında kulaklarını kapayıp acıya dayanmaya çalışmıştı. Bazılarıysa çoktan kaçmaya başlamıştı.

 

 Öfke dolu kükremeye şehrin dört bir yanın yankılanıyordu.

 

 Ning’in suratında çirkin bir ifade vardı. Akılalmaz bir tekmeyle insanın kulaklarını sağır eden bir patlama duyulmuşu!

 

“DONG!!”

 

Altı-yedi metre kalındığında olan ve sağlam görünen sur parçası Ning’in tekmesiyle titremeye başlamıştı. Birbiri ardında oluşan çatlaklar yeryüzündeki toprağa bile yayılmıştı. Bu akılalmaz tekme yakınlardaki göletin sularını bile çılgına çevirmişti. Meseleyi gören korumalar vakit kaybetmeden kaçmaya başladı!

 

“DONG!!!”

 

Ning bir tekme daha savurdu!

 

 Bir kez daha toprak titremeye başlamış ve duvardaki çatlak sayısı artmıştı. Çoğu taş blok titriyor ve taştan yapılan koruma kulesi bile oracıkta yıkılacakmış gibi duruyordu.

 

“DONG!!!”

 

Ning son bir tekme savurdu!

 

Tırırırım…

 

Sayısız çatlak barındıran şehir surları nihayet yıkılmaya başlamıştı. Taş parçaları göklerden yağıyor ve şehir kapısı hızla çöküyordu. Oracıkta, devasa şehir surları sokaklara doğru dökülmeye başlamıştı. Dört bir yana saçılan taşların yarattığı manzara izleyenleri şaşkına çevirmişti.

 

“Tanrım…”

 

“Şehir surları…”

 

 Kimse yaşananlara inanamıyordu. Ana kapıdaki şehir surları şehrin en sağlam ve kalın duvarlarını barındırıyordu. Savaş makineleri bile genelde şehir kapısına saldırıyordu zira surlara saldırmanın bir ablamı yoktu. O tek parça, 6-7 metre kalınlığındaki sağlam taşa…bıçakla hamle yapsanız bile en fazla çizik atabilirdiniz.

 

 Peki ya üç tekmeyle yerle bir etmek?

 

Swoosh! Swoosh!

 

Güz Yaprağı ve Mowu yaratıklarla mekâna ulaştılar. Ning çoktan taş yığınına inmişti.

 

———————-

 

Nehir Sansi o esnada sessiz, rayihalı kokulu bir odada oturuyordu.

 

Kendisi Nehiryanı Kabilesi’nin lideriydi ve Ji Klanı’nın yönettiği bölgede gayet namı duyulmuş bir şahsiyetti.

 

“Nehir He, sana buraya gelmeni emrediyorum!” Öfke dolu bir kükreme yayıldı.

 

“Huh?” Nehir Sansi aniden gözlerini açmıştı.

 

DONG! DONG! DONG!

 

Akılalmaz sesler herifin surat ifadesini değiştirmiş ve adam bir ışık hüzmesine dönüştüğü gibi odayı terk etmişti.

 

Dakikalar geçtikten sonra…

 

Xiantian yaşam formu olan Nehir Sansi çoktan seslerin geldiği şehir kapısına ulaşmıştı. Yerle bir olan şehir kapısını ve taş yığınını görür görmez suratı kıpkırmızı kesilmişti! Şehir kapılarının yok edilmesi, adeta Nehiryanı Şehri’nin suratına tükürmeye benziyordu.

 

“Nehir Sansi sen misin?” Ning taş yığının üstünde duruyordu. Siyah saçlı yaşlı adamın ortaya çıktığını görünce ona doğru kükremişti. Koca Nehiryanı Kabilesi’nde yalnızca iki Xiantian yaşam formu vardı ve bunlardan biri kadın, diğeriyse erkek olan Nehir Sansi’ydi.

 

Siyah saçlı yaşlı adam çirkin bir ifadeyle Ning’e baktı: “Kim olursan ol, Ji Klanı’mızın onurunu ve gururunu ayakların altına alamazsın.” Lafını bitirdiği gibi ellerinde mor bir zincir seti belirmişti. Elini havaya savurduğu gibi zincirleri Ning’e yolladı. Sadece Ning’in duruşundan bile bu meseleyi onun yaptığını anlamıştı.

 

Swoosh!

 

Ning aniden ileri atılmış, havayı yararak son hızda ilerlerken etrafa Anka Kuşu’nunkine benzer bir kükremeye savurmuştu.

 

Swish!

 

Ning direkt herifin göğsüne bir tekme savurunca, adam geriye uçmuştu. Yerde beliren derin çukurun içinde, yaşlı adam kanlar akan dudaklarıyla yatıyordu! Yaşlı adam hemen çukurdan fırlamış ve göğsünü tutarak Ning’e bakmıştı: “Sen…kimsin sen?”

 

Bu nasıl olabilir? Herifin büyülü hazinesi daha Ning’e ulaşamadan rakibi ona bir tekme savurmuştu. Şans bu ki Xiantian Ki’si sayesinde hayatta kalmayı başarmıştı.

 

“Hmph.” Ning soğuk bir gülümseme savurdu. “Nehir He’ye söyle, buraya gelsin.”

 

Shua!

 

Bir figür daha belirmişti. Figür beyaz saçlı, kırmızı kıyafetlere bürünen yaşlı bir kadına aitti. Kadın hemen Nehir Sansi’nin toparlanmasına yardım etmişti: “Sansi, iyi misin?”

 

“Dikkatli ol, çok güçlü.” dedi Nehir Sansi.

 

Kırmızı elbiseli yaşlı kadın Ning’e bakıp konuştu: “Kabilemiz size ne yaptı bilmiyorum. Ayrıca, kimsiniz? Kapımızı yok ettiğinize göre bize isminizi söylemeyecek kadar korkak olacağını düşünmüyorum!”

 

Ning soğuk bir ses tonuyla söylendi: “Ji Klanı! Ji Ning!”

 

“Ji Ning?” Kırmızı yaşlı kadının aklı karışmıştı.

 

“Ji Ning?” Siyah saçlı üstat, Nehir Sansi hayran olmadan yapamamıştı. Hemen yanında duran yaşlı kadına konuştu: “Kar Hala, Batı Vilayeti’nin bir sonraki Vilayet Lordu çoktan kararlaştırıldı. Adının Ji Ning olduğunu duymuştum ancak daha on bir yaşındaydı, nasıl olur da…”

 

“Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’nın bir sonraki Vilayet Lordu mu?” Kar Hala şoke olmuştu.

 

 Her ne kadar Ning’in on bir yaşında Xiantian’a adım atmış olması onları şaşkına çevirmiş olsa da onları asıl şoke eden şey Ning’in statüsüydü. Batı Vilayeti’nin bir sonraki Vilayet Lordu! İnsanların yirmi yaşına gelmeden önce Xiantian’a adım atması gayet normaldi. Örneğin Ji Klanı’ndaki Ji Lee kabilelerden topladığı üç çocuğun on altı yaşına kadar Xiantian’a adım atmasını istiyordu. Eğer Ji Ning başka bir Habistanrı tekniğinde çalışıyor olsaydı, muhtemelen çok daha önce Xiantian’a adım atmış olacaktı.

 

Sayısız kabileler içinde bir sürü yetenekli insan bulunuyordu.

 

Yirmi yaşından önce Xiantian’a ulaşan birkaç kişi vardı ve Nehir Sansi de onlardan biriydi! Lakin kabilelerin heybetli, güçlü teknikleri olmadığı için Ji Klanı’na karşı koymaları mümkün değildi!

 

“Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı mı?” Kar Hala önünde duran gence bakıyordu. Nehiryanı Kabileleri Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı’nın bölgeleri arasındaydı ve onlar tarafından yönetiliyordu!

 

Batı Vilayeti’ndeki Ji Klanı, Nehiryanı Kabilesi’ni yok etmek isteseydi bunu adeta tereyağından kıl çekecek raddede kolaylıkla yapabilirdi.

 

“Genç efendi!” Aniden bir ses yankılandı.

 

Yüzden fazla siyah zırhlı koruma mesafede belirmişti. Ning’in taş yığınının üstünde dikildiğini gören siyah zırhlı korumalar şaşkına dönmüş ve hemen tek dizlerine çökerek saygıyla: “Genç efendi!”

“Kalkın.” Ning yandan onlara bir bakış attı. Bu tarz büyük kabilelerde Ji Klanı genelde durumu kontrol etmeleri için yüz kişilik siyah zırhlı koruma birlikleri yerleştiriyordu.

 

“Emredersiniz.”

 

Siyah zırhlı korumalar anında Ji Ning’in etrafına toplanmıştı.

 

“Genç efendi Ji Ning.” Yaşlı kadın, Kar Hala hafifçe eğildi: “Nehir He sizi sinirlendirdiyse genç efendi, Nehiryanı Kabilemiz doğal olarak onu korumayacaktır. Sansi, Nehir He’yi derhal buraya getir.”

 

“Tamam.” Siyah saçlı üstat, Nehir Sansi anında mekânı terk etti.

 

 Tek bir Xiantian, Nehiryanı Kabilesi’ne boyun eğdirmeye yeterli değildi! O Xiantian Ji Klanı’na ait olsa bile durum değişmezdi. Sonuçta, her şeyin bir sebebi olmalıydı. Ji Klanı kafasına göre davransaydı nasıl olur da bu kadar kabile barış içerisinde yaşayabilirdi? Tek bir Xiantian büyük kabileleri yok etme yeteneğine sahip değildi.

 

Lakin burada ileride Vilayet Lordu olacak kişiden bahsediliyordu! Doğal olarak mesele de değişmişti.

 

—————–

 

“Çalışmaya devam!”

 

Nehir He oldukça yakışıklı, beyaz tenli bir adamdı. Sadece, gözlerinde akıalmaz bir kibir bulunuyordu. O esnada, elinde tuttuğu kırbaçla, kısa kılıcını savuran ufak çocuğu izliyordu: “Kolların ne kadar ağrırsa ağrısın dayanacaksın. Nehiryanı Klanı’mızın bir sonraki lideri olacaksın!”

 

“Tamam, baba.” Ufaklık dişlerini sıkmış, durmaya cesaret edememişti zira durduğu takdirde kırbaç darbesiyle karşılaşacaktı.

 

Aniden…

 

“Nehir He, buraya gelmeni emrediyorum!” Öfke dolu bir kükreme duyuldu.

 

Nehir He’nin suratı değişmişti: “Nehiryanı Şehri’nde kim böyle davranmaya cüret edebilir ki? Bu herif sıradan biri olmamalı…”

 

DONG! DONG! DONG!

 

Üç tekme şehir duvarlarını parçalamış ve Nehir He ister istemez paniklemişti: “Kim o? Neden beni arıyor?” Artık dikkatini hiçbir şeye vermeyen Nehir He alelacele dışarıya koşmaya başlamıştı.

 

“Neden?” Malikanenin içi karma karışıktı. Karısı da gelmiş ve endişeyle ona bakmıştı. Diğer kadınları da meseleye dahil oluyordu ancak bazılarının suratlarında keyif dolu ifadeler yer etmişti! Açıkça görüldüğü üzere herifin başı belaya girer girmez mutlu olmuşlardı!

 

“Bir bakalım.” Nehir He dışarıya çıktı.

 

Malikanesinden çıkmış ve uzaktan ona doğru gelen siyah gölgeyi görür görmez şaşkına dönmüştü: “Klan lideri.” Siyah saçlı üstat, Nehir Sansi ona soğuk bir bakış fırlatmıştı. Herifin suratında çirkin bir ifade, dudaklarında kan izleri ve kıyafetlerinde de bir sürü toz parçası bulunuyordu. “Hepsi senin yüzünden.” Lafını bitirdiği gibi Nehir He’nin boğazını, adeta bir tavuk yakalarmış gibi kavramıştı.

Swoosh!

 

Işık hüzmesine dönüşerek son hızda şehir kapısına ilerlemeye koyuldu.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr