Cilt 11 Bölüm 13 : Gerçek Uyanış! Yaklaşan Felaket!

avatar
5521 9

Coiling Dragon - Cilt 11 Bölüm 13 : Gerçek Uyanış! Yaklaşan Felaket!


Kitap 11 (Tanrıların Mezarlığı)  Bölüm 13 – Gerçek Uyanış! Yaklaşan Felaket!

Çeviri: Gin    Düzenleme: Dr.Hiluluk



Ne yapmalıyım?

Tüm azizler bu soruyu düşünüyordu. Durum açıktı. Siyah gaza dokunulmamalıydı.  Dokunmak ölüm demekti.

“Eddins gibi biri bir an bile dayanamadı. Belki ben bile bir saniye süresince dayanamam.” Linley bu ilahi canavar, ‘Ba-Yılanı’nın Tanrı seviyesinde bir İlah olduğunu biliyordu. Soluduğu gaz gerçek gücünün küçücük bir parçasıydı, ancak bir Tanrı’nın gücü, küçücük bir parçası bile… bu Azizlerin dayanabileceği bir şey değildi.

Birden…

Üç kişi aynı anda ikinci katın girişine doğru yöneldi. İkinci kata geri dönmek istedikleri belliydi.

“Vaz mı geçiyorlar?” Linley, onlara bir bakış attı.

Bu kişiler ikinci kata dönüyordu. Bu fırsattan vazgeçip tam on yıl boyunca ikinci katta kalmaya hazırlanıyorlardı. On yılın sonunda, Tanrıların Mezarlığından ayrılabileceklerdi.

“Şu an vazgeçmek Tanrıların Mezarlığındaki hazinelerin hepsinden vazgeçmek demek, ancak en azından hayatta kalacaklar.” Linley, bu insanların doğru kararı mı yanlış kararı mı verdiklerini kestiremiyordu, ancak kendisi vazgeçmek istemiyordu. Son an gelene kadar vazgeçmeyecekti.

O üçünün ayrıldığını gördükten sonra, kalan kırk kişinin beşi daha ayrılıp ikinci kata döndü.

Şu anda üçüncü katta yalnızca otuz civarı insan kalmıştı.

“Vınn.” Bir gölge siyah gazı umursamadan ileri atıldı. Bu Aziz’in inanılmaz çevik olduğu açıktı. Gazı kıvrak hareketlerle savuşturup, göz açıp kapayıncaya kadar merdivenlere ulaştı. Bir başka uzman daha dördüncü kata ulaşmıştı.

Ancak sonraki kişi, asık suratıyla ileri atıldıktan kısa süre sonra, birden rastgele beliren siyah gazın içinde kaldı.

“Tıssss.” Ba-Yılanının solukları durmaksızın devam etti.

Orta yaşlı adam anında yok olmuş, geride ruhu bile kalmamıştı.

Geride kalan uzmanların hepsinin yüzlerinde ciddi birer ifade vardı. Ancak gözleri kararlılıkla parlıyordu. Bir başka aziz daha ileri atıldı ancak bu kişinin şansı çok kötüydü. Birkaç siyah gaz kümesi  bir araya gelip bir anlığına tüm girişi tıkadı.

Siyah gaz onu çevrelerken yalnızca öylece bakabilmişti. Bir başka aziz daha bu şekilde can verdi.

“Ne kadar beklersem, tüneli dolduran siyah gaz o kadar artacak. Ayrıca siyah gazın hareketinde belli bir ritim de yok. Eğer siyah gaz girişi kapattığında oraya uçarsam sonum gelir.” Linley bunun artık hız ya da çeviklikle ilgisinin kalmadığını biliyordu. Aynı zamanda şansa da bağlıydı.

Linley yanındaki Barker’a bir bakış attı.

İkisi bir an bakışıp, başlarıyla onayladılar.

Harekete geçme zamanıydı.

““Hııııııııp.” “Tıssssss.”

Ba-Yılanı horuldamaya devam ederken, bu sesler tüm üçüncü katta yankılanıyordu. Tam aksine geride kalan otuz Aziz’in çevresindeki hava inanılmaz kasvetli ve kötüydü. Biri şanssızsa, ruhu bile yok oluyordu ve Ölüler Diyarında kayıp bir ruh olma şansını bile kaybediyordu.

“Vızzz.!” Bir sonraki kişi Linley’le antrenman dövüşü yapan iri adam, Clay’di. Clay bir şimşek gibi hareket etmiş, tünelin girişine doğru bir yay çizerek ilerlemişti. Clay son derece şanslıydı; tüm siyah gaz bulutlarını savuşturup merdivene ulaşmıştı.

Clay’in yüzünde bir gülümseme vardı. Geride kalan azizlere bir bakış atıp yukarı tırmandı.

“Şimdi tam sırası.” Linley, siyah gazın oldukça büyük bir boşluk bıraktığını fark etti ve hemen ileri atılmaya hazırlandı. Ancak ondan daha hızlı birisi vardı ve Linley’den önce öne atılarak, Linley’i durmak zorunda bıraktı.

Açıklık gerçekten de oldukça büyük olduğundan, o aziz fırsatı değerlendirip ileri fırlamıştı.

Tam o aziz rahatlayarak iç çekeceği sırada, birden büyük bir acı hissetti. Başını indirdiğinde, incecik bir gaz bulutunun sağ ayağını sarmaladığını gördü, ve o ayak anında yok oldu.

Aynı zamanda…

Erime sağ ayağından devam ederek, bir anda tüm bacağını sardı. Adam neler olduğunu anladığında belinin altından itibaren tüm vücudu yok olmuştu.

Ruhundan gelen inanılmaz ıstırap adamın kontrolsüz bir acıyla haykırmasına neden oldu.

“Ahh!” Acı dolu haykırış sessiz üçüncü kat boyunca yankılandı.

Adamın hissettiği acı o kadar büyüktü ki, bir milyon bıçakla kesilmekten beterdi. O Aziz ses çıkarmak istememişti, ancak bu acıya dayanmak imkansızdı. Hayatında daha önce böyle bir şey hissetmemişti…

Geride kalan tüm azizlerin yüzü anında değişti. Yüzlerindeki tüm kan çekilmişti.

Sonları gelmişti!

“Kaçın!” Biri birden öfkeyle haykırdı. Şu anda ses çıkarıp çıkarmamalarının bir önemi kalmamıştı.

Otuz civarı aziz korkmuş bir koyun sürüsü gibi son hız kaçmaya başladı.

Ancak korkunç bir gümbürtü eşliğinde, Ba-Yılanının on kilometrelik vücudu birden hareket etmeye başladı ve o hareket ettikçe devasa buzdağı küçük parçalara ayrıldı.

Tüm buzdağı parçalandığında, içinde gizli olan geçit açığa çıkmıştı. Geçit… boşlukta asılı bir pencere gibi görünüyordu.

Buzdağının parçaları inanılmaz bir güç taşıyarak her yöne fırladı. Azizlerin pek çoğuna parçalar isabet ettiğinde geriye doğru savrulup kan kustular. Her bir buz parçası muazzam bir güçle çarpıyordu.

“Korkunç.” Linley, kendini sonu gelmez bir ok yağmurunu savuşturmaya çalışan bir asker gibi hissetmişti. Büyük buz parçaları bulanık birer gölge gibi hızla her yönde patlamıştı.

“Barker.” Linley’in yüzü birden ciddi bir şekilde değişti.

Barker’ın savuşturma yetenekleri Linley’le karşılaştırılamazdı. Sonunda büyük bir buz parçası ona isabet etmişti.

Buz kendi başına korkunç değildi. Asıl korkunç olan onu fırlatan muazzam kuvvetti.

“Bam.” Buz parçası parçalanıp Barker’ı geri doğru savurdu. Barker ağız dolusu kan tükürdü. “Lord, acele et,kaç buradan!” Barker’ın ağzından cılız bir ses çıkmıştı.

Kıyamet birden üçüncü kat için kopmuştu.

Az önce uyuyan Ba-Yılanının metalik göz kapakları aralandı. İçinde mavi bir ton bulunan devasa koyu gözleri çevresini şöyle bir süzdü.

Ba-Yılanı uyanmıştı!

Vücudunun basit bir hareketi bile korkunç bir güç açığa çıkarmıştı. Eğer Ba-Yılanı bu azizleri gerçekten öldürmek için saldırsaydı, herhangi biri kaçmayı başarabilir miydi?

“İçeri girmek mi istiyorsunuz?” Ba-Yılanı kafasını kaldırıp üzerinde asılı duran dördüncü katın girişine baktı.

Şu anda birileri son hız girişe doğru ilerliyordu. Bu kişinin dördüncü kata girmeye çalıştığı açıktı. Eğer Linley kafasını kaldırıp baksaydı, adamın Dahi Kılıç Azizi, Oliver olduğunu görürdü. Ancak Ba-Yılanı onu fark etmişti.

“Vızzz!”

Ba-Yılanının gözlerinden iki koyu mavi ışık huzmesi çıktı. Bu iki ışık huzmesinin hızları düşünülürse, Oliver kesinlikle ölecekti.

Ancak birden, Oliver’ın vücudunun yarısı siyah bir savaş ki’siyle, diğer yarısı ise beyaz bir savaş ki’siyle kaplandı. Hızı birden üç katına çıktı ve bir ‘hiss’ sesisyle, kopmuş bacakları gökten yere düştü.

Ancak Oliver’ın kendisi dördüncü kata girmeyi başarmıştı.

O iki koyu mavi ışık normalde Oliver’ın göğsünü delmeliydi, ancak hızındaki ani artış saldırının bacaklarına isabet etmesine neden olmuştu. Bacaklarında oluşan iki delik anında yayılarak büyümeye başladılar.

Ancak Oliver son derece kararlıydı.

Kendi bacaklarını kesmişti!

Ayağı siyah gaza temas eden aziz, gazın ne kadar güçlü olduğunu fark edip hemen kendi bacağını kesseydi, belki canını kurtarabilirdi.

“Hiç biriniz kaçamayacaksınız.” Ba-Yılanı doğrulup etrafına baktı.

Şu anda ikinci kata giden geçide ulaşmış iki aziz vardı, ancak tam girecekleri sırada, vücutları nedensiz yere buza dönüştü ve birden onlarca parçaya bölündüler.

Üçüncü kattaki diğer azizler işte o an gerçek umutsuzluğu hissettiler.

“O piç kurusu tüm grubu kendiyle ölüme çekti.” Linley kalbinin titrediğini hissediyordu.

Dehşet!

Doğru, Linley şu an dehşete düşmüştü.

Ba-Yılanı hareket bile etmemişti ancak ikinci kata açılan geçide ulaşmış iki aziz birden bire ölmüştü. Ba-Yılanı nasıl bir teknik kullanmıştı? Linley bunu bilmiyordu. Ve bu kadar korkutucu olan da bilememekti.

“Belki bir sonraki saniye, bende birden donup kalacağım.”

“Şu an Barker’ın nerede olduğunu bile bilmiyorum.” Linley’in kalbi acı doluydu.

Linley birden dişlerini sıktı.

Başka bir şey düşünmeye vaktim yok. Öldüyse bile, deneyerek ölmüş olduğuna eminim.”

Linley’in ellerinde şu an Kanlı Menekşe ve adamantin ağır kılıç vardı. Linley kafasını kaldırıp yukarıdaki geçide baktı. Şu anda, dördüncü katın girişine yalnızca birkaç bin metre mesafedeydi. Linley, böyle bir mesafeyi  göz açıp kapayıncaya kadar aşabilirdi.

“Vızz!” Bir insan figürü dördüncü katın girişine doğru ok gibi fırladı.

Ancak havada, Ba Yılanının gözleri bir kez daha adamın kafasını delip geçen iki koyu mavi ışık huzmesi yollamıştı. Böylece bir aziz daha can vermiş oldu.

“Herkes birlikte…” Adam daha sözlerini bitirme fırsatı bile bulamadan öldü.

Ba-Yılanı ölen adama eğlenmiş bir ifadeyle bakmıştı. Ba-Yılanı bu insanları öldürmek için acele etmiyordu. Daha yeni uzun bir uykudan kalkmıştı. Şimdi uyandığına göre, önündeki bu karıncalarla oynamak onu biraz oyalayabilirdi.

“Vızz!” “Vızz!”

Birkaç insan figürü göğe doğru fırladı. Bunlardan biri ejder formundaki Linley’di.

Ba-Yılanının her bir gözünden ardı ardına dört koyu renk ışık fırladı. Toplamda sekiz koyu renk ışık birden aralarında Linley’in de bulunduğu sekiz kişiye saldırdı. Diğerleri Oliver’ın yaptığını yapıp hızlarını birden üçe katlamayı başaramazdı.

Havadaki insan figürleri ardı ardına can verdi.

Koyu mavi ışıklardan biri Linley’in başını hedef almıştı. Linley, kalbini dolduran dehşeti hissedebiliyordu. Tartışmasız… bu mavi ışıkla vurulduğu anda ölecekti. Son saniyede, Linley birden Kanlı Menekşeyi savurdu.

“Çınn!”

Linley bir yıldırım gibi ilerleyip doğruca dördüncü katın girişine kaçtı.

Sekiz kişinin içinde yedisi ölüp, biri hayatta kalmıştı.

“Ne?” Ba-Yılanı başını hayretle kaldırıp, kendi kendine mırıldandı, “İlginç, bu insanların içinde bu kadar harika sürprizlerle karşılaşmayı beklemiyordum. Birisi aynı anda hem karanlığın hem da ışığın yasalarını kullanabiliyordu, bu ise… böyle paha biçilemez bir kutsal hazineye sahip.”

 

---

 

Burası karlarla kaplı bir dünyaydı, sonu gelmeyen karlarla.

Linley kar fırtınasının ortasında kalmıştı, nefes nefeseydi. Ancak şimdi bile, kalbi hala korkuyla doluydu. Az önce… Linley, Ba-Yılanı o koyu renk ışıklarla saldırırken onun soğuk, acımasız gözlerini görmüştü. Yasalar konusundaki anlayışı sayesinde elde ettiği azıcık güç, böyle bir saldırı karşısında şaka sayılırdı!

Ne yapmalıydı?

“Benim canımı kurtardı.” Linley elindeki Kanlı Menekşeye baktı. Bu gerçektende kutsal bir hazineydi.

Adamantin ağır kılıç çok sert olsa da, yine de bir kutsal hazine olarak tanımlanamazdı. Bu yüzden o son saniyede, Linlen o ışık saldırısını engellemek için Kanlı Menekşeyi kullanmayı seçmişti. Ve kılıç onu hayal kırıklığını uğratmamıştı. O koyu mavi ışık Kanlı Menekşeye vurduğunda, kılıç yalnızca tek bir kere titremiş; dahası hasar bile almamıştı.

“O koyu mavi ışık bir darbe etkisi içermiyordu. Yalnızca garip bir yok edici güç taşıyordu.”

Linley, Kanlı Menekşeye dikkatle baktı. Her zaman olduğu gibiydi. Linley, Kanlı Menekşe’nin sıradan bir silah olmadığını biliyordu… Çünkü içindeki uğursuz aurayı aktifleştirdiği ilk gün, Linley, güçleri sıradan bir aziz seviye sihirli canavarı fazlasıyla aşan o çok sayıdaki cesedi keşfetmişti.

Bu bir İlah’ın kılıcıydı. Kanlı Menekşe’nin önceki sahibinin bir Yarı Tanrı mı, Tanrı mı yoksa Yüksek Tanrı mı olduğuna gelince, Linley’in hiçbir fikri yoktu.

Ancak Linley bu kutsal hazinenin Tanrı Seviye Ba-Yılanının saldırısından kolayca hasar almaması gerektiğini düşünmüştü.

Linley tüm hayatını bu bahse yatırmıştı ve doğru tahmin etmişti. Oradan sağ kurtulmuştu.

“Ancak Barker…” Linley, yakınındaki girişe bir bakış attı. O girişin altında üçüncü kat vardı, ve Barker hala oradaydı. Ancak Linley’in elinden bir şey gelmiyordu. Ba-Yılanının karşısında karşı koyma şansı yoktu.

“Senin de sağ kurtulmanı beklemiyordum.” Yakınlardan soğuk bir ses yükseldi.

Linley dönüp baktı.

Oliver şu an karların üzerinde oturmuştu, ayaklarındaki kesikler beyaz bir ışıkla parlıyordu. Aynı zamanda bacakları hızla tekrar oluşuyordu. Şimdiye, çoktan dizlerine kadar iyileşmişti bile…









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44316 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr