Cilt 9 Bölüm 46: Emir

avatar
6582 9

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 46: Emir


Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 46 – Emir

Çeviri:  Gin     Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

 Kızıl saçlı, tek gözlü eşkıya bir grup adamla birlikte gemiden ayrılırken, Peel ve diğer kel adam güvertede kalıp, ara sıra Reynolds’a bir bakış atarak havadan sudan konuşmaya başladılar.

“Peel, yarın, sonunda idari bölgenin baş şehrine ulaşacağız. O zaman şu sıradar köleleri satıp keyfimize bakabiliriz. Her gününü bir gemide geçirmek boktan bir yaşam tarzı.” Kel adam fısıldayarak sövdü.

Peel de gülmeye başladı.

Ancak tam o sırada, Peel bir sihirli canavarın korkunç kükremesin işitti…

“Auuuuuu!” Birden bire korkunç, bir varil kadar kalın devasa bir alev yılanı kamaradan fırlayıp geminin yanında bir delik açtı.

 

 

Alev yılanı, bir su varili kadar kalındı ve boyu neredeyse yüz metreydi. Uluyarak köle gemisinin etrafını sardığında, gemi alev aldı. Yılan daha sonra geminin içine dalarak gemiyi boydan boya geçen bir delik açtı. Geminin dibinde yılan yüzünden yanarak ölen birkaç köle dışında, sağ kalan yüzlerce köle kendilerini çılgınca delikten dışarı attılar.

“*rospu çocuğu. Şu parlak oğlan!” Peel, küfrü bastığında yüzündeki ifade değişmişti.

“Çabuk! Yakalayın onu!”

İki kel adam hızla Reynolds’un odasına koştu. O anda diğer köleleri umursamıyorlardı bile. Tam o sırada dev alev yılanı doğruca iki adama doğru saldırdı.

“*rospu çocuğu. Bu bir Kükreyen Alev Yılanı. Dikkatli ol!” Peel ve diğer kel adam ikisi de endişelenmişti.

 

Ateş Stili 7. Seviye Büyüsü – Kükreyen Alev Yılanı!

 

Bu Reynolds’un şu anda yapabildiği en güçlü büyüydü. Eğer bu büyü seviye atlayabilirse, 8.Seviye büyü ‘Alev Yılanlarının Dansı’na dönüşürdü. ‘Alev Yılanlarının Dansı’ yedi devasa alev yılanı çıkarırdı. Ayrıca o yılanların yaydığı ısı daha da güçlüydü. Yine de Kükreyen Alev Yılanı son derece güçlü bir büyüydü.

Çoğu 7. Seviye savaşçı bu büyüyle kafa kafaya çarpışmayı göze alamazdı.

Kel adam, Peel, bir balık kadar çevik hareketlerle yılanın saldırılarından kurtulurken, aynı zamanda Reynolds’un az önce durduğu yere doğru ilerliyordu. Peel’in odada tek gördüğü küllerdi. İki eşkıyanın vücudu çoktan kömür olmuştu ve duvarda iki yuvarlak delik vardı.

Reynolds’un bu deliklerden kaçtığı açıktı.

“Ah! Ah!!!” Yakınlardan acınası bir çığlık yükseldi. Diğer kel adam alev yılanını tam olarak savuşturmayı başaramamıştı. Yılan adama temas eder etmez, adamı hızla sarmıştı. Kel adamın savaş ki’si zırhı çabucak tükenmiş, ardından yanık et kokusu etrafı sarmıştı.

Bunu gören Peel’in yüzündeki ifade değişti.

“Dale!!!!” Peel çıldırmış gibiydi. “Seni annesiz *rospu çocuğu!”

 

Teknenin altındaki delikten kaçan köleler çaresizce her yöne doğru dağılmış, kaçışıyorlardı. Köle olarak yakalandıktan sonra, tüm umutlarını yitirmişlerdi. Ancak şimdi hepsi tekrar umutlanmıştı ve var güçleriyle kaçıyorlardı.

Peel de o iki delikten birine daldı. Devasa bir sıçrayışla kendini kıyıya attı.

“Lanet olası,  parlak oğlan.”  Peel, Bonai Nehri üzerinde yanan köle gemisine bakıyordu. Harabeye dönen gemi batmaya başlamıştı. Hala su üstünde kalan kısmı alevlerle kaplıydı. Onca delik, aldığı su ve her yanını saran alevler ile kurtarılma şansının olmadığı aşikardı.

“Peel, Dale!” Uzaktan öfkeli bir ses duyuldu.

Kızıl saçlı tek gözlü adam son hız koşuyordu. Tek gözünde tarifsiz bir öfke vardı. Peel’e bakarak öfkeyle haykırdı, “Peel, o nerede? O lanet büyücü nerede?”

“Efendim, o büyücü Kükreyen Alev Yılanı büyüsü yapmış. Nereye kaçtığını bilmiyorum. Dale öldü.” Peel de öfke içindeydi.

Tek gözlü adam nefretle soludu.

Kükreyen Alev Yılanı 7. Seviye savaşçıların hakkından gelmiş olabilirdi ancak tek gözlü adamla karşılaşsaydı, onun 8. Seviyeden bir savaşçı olduğu düşünüldüğünde, adam yılanı kesinlikle yok edip Reynolds’u yakalayabilirdi.

 

Organizasyon’un onu, 8. Seviye bir savaşçıyı bu göreve göndermesinin sebebi buydu.

Ancak tek gözlü adam ona dersini verdikten hemen sonra büyücünün böyle bir şeye kalkışacağını düşünemezdi.

 

 

“Çabuk, yakalayın onu. O büyücüyü geri getirin.” Tek gözlü adam etrafındaki eşkıyalara bağırıp emretti. “Siz onunuz, ayrılıp akıntı ve tersi yönünü arayın. Siz çabuk buraya gelip çevreyi tarayın. O büyücüyü bana getirmelisiniz. Çabuk!”

“Emredersiniz.”

Öfkeli eşkıyalar her yöne dağıldılar. Güçlerinin çoğu çevreyi aramakla meşgulken, yalnızca beşer eşkıya akıntı ve tersi yönünü aramaya gönderildi.

Reynolds da diğer köleler gibi giyinmişti. Kıyafetleri paramparçaydı ve vücudu yara bere içindeydi. Diğer köleler de kaçışmakta olduğundan, eşkıyalar aramaları sırasında onlara rastladıklarında, Reynolds’u bulduklarını sanıp aceleyle adamları yakalamaya koşuyorlardı. Maalesef tek yaptıkları zaman kaybetmekti.

 

Bir saat sonra…

 

Tek gözlü adam limanda duruyordu. Öfkeyle etrafa bakınırken, kalbi nefretle kabarıyordu.

“Efendim, akıntı yönünde ondan fazla köle yakaladık, ancak o büyücüyü bulamadık.” Eşkıyanın biri koşup rapor verdi. Karadaki hareket hızları nehrin üzerinde olduğundan çok daha fazlaydı.

“Efendim, büyücüyü akıntının tersi yönünde de bulamadık.”

“Efendim, büyücü çevremizde de değil. Tek bulduğumuz diğer köleler oldu.”

Adamlarından birbiri ardına gelen raporları duyduğunda, tek gözlü adam çevresine şöyle bir baktı. Öfkesinden ölebilirdi. Bu liman küçük bir kasabaya aitti. Organizasyonlarının burada konuşlanmış güçleri yoktu.

 

Tek gözlü adam bu yüzden onlarca adamını Reynolds’u aramaya göndermişti.

Adamlar, Reynolds’u bir saattir aramalarına rağmen bulamamışlardı. Sonrasında ise onu bulma şansları hiç yoktu. Bir saat bir kişinin uzun bir mesafe kat etmesi için yeterli bir süreydi. Onlarca kişi kilometrelerce karelik bir alanı nasıl arayabilirdi ki?

“Piç kurusu!” Tek gözlü adam ağzı köpürerek sövdü. “Gidelim. Bunu hemen organizasyona rapor etmeliyiz. Parlak oğlan onu yakalamamam için dua etse iyi olur. Aksi halde... onu ölmekten beter edeceğim.”

 

Hava çoktan kararmıştı. Tek gözlü adam ve diğerleri çaresizce oradan ayrılmıştı. Birkaç kilometre ötede, nehir kenarında bir insan figürü sudan çıktı.

“Tüff.” Reynolds nefes almak için kullandığı saz parçasını tükürdü.

 

Çevresini şöyle bir süzüp, derin bir nefes verdi. Kaçışı sırasında en ufak bir dikkatsizlik yapmaya bile cesaret edememişti. Büyüyü yaptıktan sonra direk suya dalmış, ve bulduğu boş bir kamışı nefes almak için kullanmıştı. Suya her dalışında, kafasını tekrar çıkarmadan önce yüzlerce metre yüzmüştü.

“Şu an oldukça uzaktayım. Beni bulma ihtimalleri son derece düşük.” Reynolds kıyıya çıktı.

Vücudundan birden beyaz bir buhar yükselmeye başladı. Kısa bir süre sonra parçalanmış kıyafetleri kurumuştu. Çevreye bir göz atan Reynolds, akıntı yönünde ilerlemeye başladı.

 

“Bu köle tüccarlarının bütün büyük şehirlerde adamları var. Küçük şehirlere uğrayarak yoluma devam edersem daha iyi olur. Ayrıca iki imparatorluğun sınırları üzerinden de gidemem. Köle ticareti organizasyonu, sınır şehirlerinde çok daha güçlü.” Reynolds, onu aramak için çok fazla çaba göstereceklerini düşünmese de, dikkatli olmasında yarar vardı. Reynolds, önce Rohault İmparatorluğunu geçip Anarşik Topraklara girmeyi, O’Brien imparatorluğuna oradan geçmeye karar vermişti.

 

---

 

Gökyüzü kapkaraydı. Tek ışık kaynağı sağda solda yanan kamp ateşleriydi. Siyah bir gölge göğü yarıp son hız ilerliyordu.

“Vııızzz!” Uçuş hızları Yaşlı Beyaz’ın gözlerini istemsizce kısmasına nede olmuştu. Yerdeki belli başlı işaretleri açıkça seçebiliyordu.

“Üstat Linley, tam altımızda.” Yaşlı Beyaz uzaktaki kırsal bölgedeki kasabayı işaret ediyordu.

“Oh? Demek şu küçük kasaba organizasyonunuzun karargahı?” Linley, Yaşlı Beyaz’a bir bakış attı. Burası sıradan bir kasabadan farklı görünmüyordu. Karanlıkla, birkaç lambanın ışığı seçiliyordu.

Yaşlı Beyaz aceleyle başını salladı. “Evet burası. Bu sadece organizasyonumuzun gizlenme yöntemlerinden birisi.”

“Vızzz!”

Linley hızla aşağı yöneldi. O kadar hızlıydı ki arkasında bulanık gölgeler bırakıyordu. Köle ticareti organizasyonunun karargahına, yani kasabanın tam ortasına indi.

Linley, koyu mavi bir cübbe giyiyordu. Havada süzülürken, ellerini gevşetip Yaşlı Beyaz’ın yere düşmesine sebep oldu. “Organizasyonunuzun liderini buraya çağır.”

Yaşlı Beyaz, karşı koymaya cesaret edemedi.

 

Tam o anda, pek çok kişi son hız oraya koşup etraflarını sardı. Linley’i havada süzülürken gördüklerinde hepsi şok olmuştu. Genel olarak konuşmak gerekirse, yalnızca azizler uçabilirdi. Bazı güçlü rüzgar stili büyücülerin de uçabildiği doğruydu. Gerçekte şu anda Linley dönüşmeden uçabilmesini çoktan ‘Rüzgarın Gölgesi’ büyüsünü kullanmış olmasına borçluydu.

“Yaşlı Beyaz, neden geldin?” Orta yaşlı bir madam Linley’e bir bakış atıp, Yaşlı Beyaz’a fısıldadı.

Yaşlı Beyaz yüksek sesle bağırdı. “Çabuk, çabuk lideri buraya getir! Bu, Üstat Linley, efsanevi Ejderkanı Savaşçısı, Üstat Linley!”

Üstat Linley?

 

Bu sözler son derece etkili olmuştu. Bu köle ticareti organizasyonu güç olarak üç büyük ticaret birliğinden ya da dört suikastçi klanından daha küçüktü. Doğal olarak bir azizi kızdırmaya cesaret edemezlerdi. Pek çok insan çabucak liderlerini çağırmaya koştu. Organizasyonun yüksek mevkili üyeleri orada toplanmaya başladı.

Linley havada, sakince bekliyordu. Bebe, Linley’in omzundaydı.

“Patron bu küçük kasaba oldukça sıradan gözükse de, bu binaların içi oldukça enteresan! Pek çoğunda yer altı dehlizleri var.” Bebe, Linley’le zihin yolunla konuşuyordu.

Kısa bir süre sonra, büyük bir kalabalık uzaktan onlara doğru yürümeye başladı. Başlarında gösterişli bir cübbe giyen uzun, zayıf bir adam vardı. Adam o kadar hızlı yürüyordu ki, neredeyse koşuyor sayılırdı. Alnı ter içinde kalmıştı.

 

“Üstat Linley, benim adım Dennis ve bu organizasyonun lideriyim. Sizin için yapabileceğimiz bir şey var mı Üstat Linley? Eğer öyleyse lütfen emredin.” Uzun zayıf adam son derece nazik bir şekilde konuşmuştu. Korktuğu belliydi.

Linley’le daha önce karşılaşmamış olsa da, havada süzülebilen bir aziz, adı her ne olursa olsun şakaya gelmezdi.

Linley ona bir bakış atıp konuşmaya başladı, “Dennis! Bir ay önce sınır şehrinde Yaşlı Beyazdan bir büyücü satın almışsınız. Şu ana kadar buraya ulaşmış olması gerekir.”

Dennis irkilmişti.

Dennis’in yanındaki hafif kilolu, yaşlı adam aceleyle söze girdi “Üstat Linley, o görevden ben sorumluydum. Bonai Nehrinde, yarı yolda o büyücü gemimizi yakıp kaçtı.”

“Kaçtı mı?” Linley şaşırmış, ancak aynı zamanda rahatlamıştı da.

Dördüncü kardeşin,  bir köle organizasyonunun avucunun içinde kaçabilmesi oldukça etkileyici.

Dennis ancak şimdi kendine gelebilmişti ve başıyla onayladı. “Bu olaydan ben de haberdarım. Büyücü kaçtıktan sonra, bazı güçlerimizi onu yakalaması için şehirlere gönderdik ancak onu hala bulamadık. Bu olalı neredeyse on gün oluyor.”

“Lider Dennis, o büyücü Üstat Linley’in can dostu!” Yaşlı Beyaz aceleyle araya girdi.

Dennis’in yüzü korkunç bir ifadeyle çarpıldı. Aynı zamanda içi korku dolmuştu.

Linley adama bir bakış atıp, “Size emrediyorum, Bugünden sonra arkadaşımı yakalamaya çalışmayacaksınız.” Dennis hemen cevap verdi. “Tabi ki. Eğer onu bulursak onur konuğu olarak ağırlayacağımızdan emin olabilirsiniz.”

Linley sakince başını salladı. Daha fazla kelimeye gerek duymayan Linley, omzunda Bebe’yle birlikte uçup gitti.

Şu anki durum düşünülürse köle tüccarları çok bir anlam ifade etmiyordu. Dördüncü kardeş on gün önce kaçmıştı. Şimdiye çoktan oldukça uzaklaşmış olmalıydı.

 

Havada...

“Bebe, sen geri dön. Zassler ve diğerlerine çabucak Anarşik Topraklara doğru yola çıkmalarını söyle. Ben Bonai Nehri ve çevresini ve ayrıca Rohault ve O’Brien imparatorluğu sınırlarını aramayı düşünüyorum. Dördüncü kardeşi bulabilecek miyim bir bakalım. Aramam bittikten sonra size katılırım.” Linley çoktan kararını vermişti.

Ruhsal enerji kullanarak arama yapmak çoğu aziz seviye savaşçı için oldukça acı verici bir tecrübeydi.

  Çoğu aziz seviye savaşçı ruhsal enerjisini arama yapmak için çok nadir kullanırdı çünkü gerçekte ruhsal enerjileri çok güçlü değildi. Gerçekten güçlü bir ruhsal enerjiye sahip olanlar büyücülerdi. Ruhsal enerji konusunda, yüzyıllardır eğitim yapan Haydson bile en fazla Linley’le denk sayılırdı.

Belli bir mesafeyi aramak yalnızca bir saat sürse de, eğer birisi tüm alanı dikkatle aramak isterse bu günler alırdı.

“Tamamdır.” Bebe itaatkar bir şekilde küçük başını sallayıp, O’Brien İmparatorluğuna doğru son hız uçmaya başladı.

 

 

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr