Cilt 9 Bölüm 22: Savaş Tanrısı’nın Daveti

avatar
7187 10

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 22: Savaş Tanrısı’nın Daveti


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 22  –  Savaş Tanrısı’nın Daveti

 

Çeviri: Gin Düzenleme: Dr. Hiluluk

 

Bu sözleri söyledikten sonra Fain, dönüp zirvenin kenarına kadar yürürken, rüzgarın cübbesini dalgalandırmasına izin verdi. Linley’e gelince, orada öylece oturup, öğrendiklerini sindirmeye çalıştı.

 

Düzlemsel Denetçi Hodan’dan, aziz seviyeye ulaşınca Yulan Kıtası’ından ayrılabileceğini öğrenmişti.

 

Fain’den, Yulan Kıtası’nın büyük bir gizem taşıdığını öğrenmişti. Beş bin yıl önce diğer boyutlardan sayısız uzmanın Yulan kıtasına gelmesi bu gizem sebebiyleydi.

 

Aslında Linley’in şu anki seviyesine sadece yirmi yedi yaşında ulaşabilmesi gerçekten inanılmazdı. Ne de olsa o inanılmaz güçlü uzmanlar Yulan kıtasında binlerce yıldır gizlice eğitim yapıyordu.

 

“Pff.” Linley büyük bir nefes verdi.

 

“Neden bu kadar endişeleniyorum? Küçük kardeşim ve ben mutlu olduğum sürece, Işık Kilisesini yok edip ailemin intikamını alabildiğim sürece, tatmin olmuş hissetmeliyim.”

 

Linley’in şu anki hedefleri belli bir güce ulaşmasını gerektiriyordu.

 

Linley’in kendine gelince, eğitim sürecinden gerçekten de hoşlanıyordu.

 

Eğitim süreci çeşitli engeller, zorlu tepeler ve tehlikelerle doluydu. Pek çok güçlü insan yaşamını bu uğurda yitirmişti. Gerçekte kaç insan zirveye ulaşabilmişti?

 

Tüm Yulan Kıtasında yalnızca 5 ilah vardı.

 

Bu yola başladığından beri, Linley’in hedefi Yulan Kıtası’nın en tepesine çıkmaktı. Gençken bu hedefle yola çıktığında Linley kendini ölüm ya da başarısızlık ihtimaline hazırlamıştı.

 

“Altı yaşımdayken, Ejderkanı savaş ki’sinde eğitim yapamadığım için hedefim yedi yada sekizinci seviyeden bir savaşçı olabilmekti. Daha sonra, yalnızca bir ejderkanı savaşçısı olmakla kalmadım, aynı zamanda Kutsal İttifak’ın dahi büyücülerinden birisi oldum.”

 

“Gençken, aziz seviyeye ulaşmanın hayallerini kurardım. Ve şimdi, en üst düzey aziz seviyedeyim.”

 

Linley’in dudaklarında bir gülümseme ifadesi vardı.

 

Kendine güveniyordu.

 

“Fain? Çok uzak olmayan bir gelecekte, onu da yeneceğim.” Linley oldukça heyecanlıydı. Ne kadar çok uzmanı yenerse, o kadar yükseğe ulaşmış oluyor ve o kadar tatmin olmuş hissediyordu.

 

İnsanı gerçekten etkileyen elde ettiği sonuçlar değil, başarıya giden yolda üstesinden geldiği zorluklar ve başadığı atılımlardı.

 

Fain başını çevirip Linley’e baktı.

 

“Şimdilik burada dinlen. Akşam üstü seni ustamı görmeye götüreceğim.” Fain gülümsedi

 

“Savaş Tanrısı?” Linley kaşlarını çattı.

 

Savaş Tanrısı kişisel olarak onunla görüşmek mi istemişti?

 

“Doğal olarak ustamın seninle konuşmak istediği bir konu var. Şimdilik burada sessizce bekle. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa bana söyleyebilirsin.” Fain Linley’le daha fazla zaman harcamak istemiyordu. Çoktan sayısız kere oturup zamanla üzerini pürüzsüzleştirdiği bir kayaya doğru gidip oturdu. Meditasyon pozisyonu alarak gözlerin kapadı.

 

Linley meditasyon yapan Fain’e baktı.

 

“Savaş Tanrısı tam olarak ne istiyor?” Linley bu konu üzerinde fazla düşünmedi, bir süre sonra o da oturup meditasyona başladı.

 

---

 

Zaman geçti. Göz açıp kapayıncaya kadar güneş battı.

 

Fain kayanın üzerinde sessizce meditasyon yapıyordu. Aniden, vücudu bulanıklaşıp gözden kayboldu. Ardından kayanın yanında ortaya çıktı.

 

Linley’in bunca zamandır sessizce meditasyon yaptığını görünce durumu gizlice başıyla onaylamaktan kendini alamadı.

 

Gerçek uzmanlar yalnızlıkla nasıl başa çıkacağını öğrenmeliydi.

 

Örneğin Oliver, ıssız bir dağın tepesinde üç yıldır meditasyon yapmıştı. Linley ise Sihirli Canavarlar Sıra Dağlarında eğitim yaparak üç zorlu yıl geçirmişti. Eğer biri yalnızlıkla başa çıkamazsa, ne kadar yetenekli olduğunun önemi yoktu.

 

“Linley, vakit geldi. Benimle ustamı görmeye gel.” Fain gülümsedi.

 

Linley gözlerini açıp hemen Fain’i takip etmeye başladı.

 

Fain zirvenin kenarına gidip aşağı doğru uçmaya başladı. Linley insan formunda uçamasa da, aşağıya atlayıp kendini zarif bir şekilde düşmeye bıraktı.

 

Rüzgar konusundaki içgörüleri sayesinde Linley düşüş hızını yavaşlatabiliyordu.

 

“Benimle gel.” Fain doğrudan doğal olarak oluşmuş bir tünele daldı. Linley kısmen şaşırmıştı. Savaş Tanrısı bir tünelde mi yaşıyordu?

 

Tünel bir sola bir sağa kıvrıldı. Uzun zaman sonra dipsiz bir çukurun dibinde son buldu. Çukura bakıldığında karanlıktan başka bir şey gözükmüyordu.

 

“Aşağı iniyoruz.” Fain doğrudan çukura atladı. Linley de hemen arkasından takip etti.

 

“Vızzz.” “Vızzz.”

 

İkisi son hız aşağı doğru düşüyordu. Linley gizliden şok olmuştu. “En az iki bin metre aşağı indik. Yer hizasından daha aşağıda olmalıyız.”

 

Uzun bir süre düşmeye devam ettikten sonra, Fain ve Linley sonunda nazikçe yere indiler.

 

Ardından Linley, Fain’i bir tünel boyunca takip etmeye devam etti.Onlar ilerledikçe tünelin sıcaklığı gitgide artıyordu.

 

“Amma yüksek sıcaklık.”

 

Linley bile bu sıcaklığa karşı vücuduyla durmaya cesaret edemedi. Ayak tabanları, hatta cildi ve başı bile gök mavi- siyah karışımı bir savaş ki’si ile kaplanmıştı.

 

Savaş ki’sinin koruması olmadan, Linley büyük ihtimalle alev alırdı.

 

Çevrelerindeki taş duvarlar ısıyla kıpkırmızı olmuştu. Bir süre yürüdükten sonra Linley zifir siyahı taş bir kapı gördü. Muazzam sıcağa rağmen, taş kapıda en ufak bir kızarma bile yoktu. Açıkça olağandışı bir malzemeden yapılmıştı.

 

“Fıssssssssssssssss.”

 

Kapının ardından hafif ancak muzzam bir his taşıyan sıcak hava dalgası yükseldi. Bu muazzam varlık karşısında Linley aniden ona karşı eğilmesi gerektiğini hissetmişti.

 

“Usta, Linley’i getirdim.” Fain saygıyla konuşmuştu.

 

Savaş Tanrısı?

 

Savaş Tanrısı bu kapının ardındaydı!

 

Linley önceden sakindi, ancak şimdi kalbinin daha hızlı atmasına engel olamıyordu. Yulan Kıtasındaki en büyük altı uzmandan biriyle arasında yalnızca taş bir kapı vardı.

 

“Peki. Fain. Sen çekilebilirsin.” Sakin bir ses duyuldu.

 

“Emredersin usta.” Fain saygıyla oradan ayrıldı.

 

Linley orada sessizce Savaş Tanrısı’nın seslenmesini bekledi.

 

“Linley. Yirmi yedi yaşında. Çoktan yasaları anlama yoluna girmiş 9. Seviyeden bir baş büyücü..” Savaş Tanrısının sesi oldukça sakin geliyordu. “Linley, hiç fena değilsin.”

 

Linley kaşlarını çattı.

 

Savaş Tanrısı’nın sesinin ruhunu titrettiğini hissedebiliyordu. Eğer Savaş Tanrısı sesini biraz yükseltirse ruhunun dağılıp gideceğini biliyordu.

 

“Övgünüz için teşekkür ederim, Savaş Tanrısı.” Linley tevazu ile cevap verdi.

 

“Fain’e çoktan bilmen gerekenleri anlatması için emir verdim. Kapının dışında, kan kırmızı bir yetki tılsımı göreceksin. Al onu. Bu günden itibaren kendini benim saflarımdan sayabilirsin.” Savaş Tanrısı sakince konuşmaya devam etti.

 

Linley’in kalbi titredi.

 

Kendini Savaş Tanrısı’nın saflarından sayabilir miydi?

 

Dönüp kapının yanına baktı. Gerçektende düz bir kayanın üzerinde yavaşça havaya doğru süzülüp Linley’e doğru uçmaya başlayan kan kırmızı bir tılsım vardı.

 

Tılsımın üzerinde tek bir kelime kazılıydı: “SAVAŞ!”

 

“Bu Savaş Tanrısı ne düşünüyor? Onun saflarında sayılabilir miyim?” Linley durumdan hoşnutsuzdu. Savaş Tanrısı ona sormadan ya da konuşmadan, zorla kendi saflarına katıyordu.

 

Savaş Tanrısı’nın sakin sesi tekrar duyuldu. “Şu anki gücünü düşünürsek, aslında o tılsımı almaya layık değilsin. Ancak.. inanıyorum ki o seviyeye eninde sonunda ulaşacaksın. Tılsımı bu yüzden önceden sana vermekte sakınca görmüyorum. Bu tılsım sayesinde Yulan Kıtasının sırlarını araştırma hakkını kazanacaksın.”

 

“Yulan Kıtası’nın sırları mı?” diye sordu Linley.

 

“İnsan formun aziz seviyeye ulaştığında ya da .. Yekpare Kılıç Azizi Haydson’u yendiğinde gelip beni bul. O zaman bu sırrı öğrenmeye layık olacaksın. Ancak o zaman bu tılsımı taşımayı gerçekten hak edeceksin.” Savaş Tanrısı’nın sakin sesi devam etti.

 

Linley Savaş Tanrısı’nın sözlerindeki keskin kibri hissedebiliyordu. Onun gözünde Linley gerçekten çok zayıftı.

 

Linley de kendi sınırlarının farkındaydı.

 

“Savaş Tanrısı.” Linley saygıyla konuştu. “Az önce insan formum aziz seviyeye ulaştığında ya da Yekpare Kılıç Azizini yendiğimde dedin. Bu, Savaş Tanrısı’nın ancak insan formum aziz seviyeye ulaştığında Yekpare Kılıç Azizi Haydson’u yenebileceğimi hissettiği anlamına mı geliyor?”

 

Savaş Tanrısı bir an cevap vermedi.

 

“Şu Yekpare Kılıç Aziz’i dünyanın en güçlü azizi olmakla ünlü. Gizlice meditasyonlarına devam eden gerçek uzmanların gözünde bu unvan pek bir şey ifade etmese de, Haydson’un şimdiki gücü binlerce yıldır eğitim yapan birine denk sayılabilir.”

 

Linley anlamıştı.

 

“İnsan formunda aziz seviyeye ulaşma konusuna gelince.. Eğer o durumda bile Haydson’u yenmeyi başaramazsan, ataların adına ben utanç duyarım.” Savaş Tanrısı sakince konuşmuştu.

 

Linley güldü.

 

Açıkça, Savaş Tanrısına göre Linley’in insan formu aziz seviyeye ulaştığında, gücü kesinlikle Haydson’u geçecekti. Ancak belli ki şu an Haydson’a karşı durabileceğini düşünmüyordu.

 

“Savaş Tanrısı’nın ‘Toğrağın Engin Gerçekleri’min gerçek saldırı gücünü bilebileceğine inanmıyorum.” Linley kendince böyle düşünüyordu.

 

Savaş Tanrısı Kutsal Güce sahip olsa da, ‘herşeyi bilen’ değildi.

 

Savaş Tanrısı aniden “Linley, sana bir tavsiye vermeme izin ver!” dedi.

 

“Savaş Tanrısı, lütfen konuşun.” Linley’in gözleri parladı ve dikkatle dinlemeye koyuldu. Savaş Tanrısı ilah seviyeye ulaşalı beş bin yıl olmuştu. Tavsiyesi Linley’i pek çok yanlış adım atmaktan kurtarabilirdi.

 

Aynı sakin ses taş kapının ardından tekrar yükseldi. “Elemental yasalar her çeşit gerçeği içerir. Yapman gereken tek bir yol seçip o yolda sonuna kadar ilerlemek. Senin için en iyisi aynı anda birden çok yolda ilerlememek olur.”

 

Linley irkilmişti. Elemental yasalar sahiden de sınırsızdı. Örneğin Linley şu an Rüzgarın Elemental Yasalarının iki özelliğini inceliyordu. Birincisi hızdı, mümkün olan en büyük hız.

 

İkincisi ise ‘Rüzgarın Ritmi’ gibi tek hedefli kılıç saldırılarıydı.

 

“Savaş Tanrısı neden tek bir yol seçmeliyim?” diye sordu Linley.

 

“Doğal olarak istiyorsan elemental yasaların birden fazla özelliğini inceleyebilirsin. Kimse seni aksi için zorlayamaz. Tavsiyeme uyup uymamak sana kalmış. Neyse. Benden bu kadar. Şimdi gidebilirsin.”

 

Linley aceleyle sordu “ Savaş Tanrısı, sormak isterim, bu tılsım bana ne gibi yetkiler veriyor?”

 

“O tılsıma sahip olmak, Yulan Kıtasının sırlarını bilenlerin arasında olduğunu gösterir. Onun haricinde.. ölüyor bile olsan olaya dahil olmam. Yalnızca kendine güvenmelisin.”

 

“O halde savaş Tanrısı sormak isterim.. Şu an Yulan kıtasında kaç ilah var?” Fain ile buluştuğundan beri Linley bunu merak ediyordu..

 

Yulan Kıtasında beşten fazla ilah bulunma olasılığı var mıydı?

 

“Toplamda beş tane.” Savaş Tanrısı sakince konuştu. “Şu Cesar yalnızca birkaç yıl önce seviye atladı.”

 

Linley rahatlamıştı.

 

Sonuçta Yulan Kıtasının tepesinde yalnızca birkaç ilah vardı.

 

“Savaş Tanrısı, bana neden bu tılsımı verdin? Daha önce neden kardeşime yardım ettin?” diye sordu Linley. Bu konu bir süredir kafasını kurcalıyordu. Savaş Tanrısının onunla ne gibi bir ilişkisi vardı?

 

Linley’e göre  Savaş Tanrısı ondan bir şey istiyor olamazdı.

 

Ne de olsa kendisinden kat kat güçlüydü.

 

“Çok fazla soru soruyorsun.”

 

Savaş Tanrısının sesi soğuklaşmıştı.” Şimdilik gidebilirsin. Kafanı çok fazla yorma. Eğitimine odaklan. Haydson’u yendikten sonra, ya da insan formun aziz seviyeye ulaştığında gelip beni bul.”

 

Savaş Tanrısının rahatsız olmaya  başladığını fark eden Linley, ne yapması gerektiğini biliyordu.

 

“Savaş Tanrısı, şimdilik hoşçakalın.”

 

Linley çabucak oradan ayrıldı. Rüzgarın Gölgesi büyüsünü yaparak, derin çukurdan, arından da tünelden hızla çıktı. Tünelden çıkıp, dağ rüzgarlarının onu sarmalamasına izin verdiğinde, Linley derin bir nefes verdi.

 

Savaş Tanrısıyla arasında taş bir kapı olmasına rağmen, onunla konuşurken devasa bir baskı hissetmişti.

 

“Onun saflarından birisi mi?” Linley elindeki kan kırmızı tılsıma baktı. Tılsım ara sıra altın rengi bir ışıkla parlıyordu. Linley daha önce böyle bir madde görmemişti.

 

Elinin bir hareketiyle tılsımı boyutlar arası yüzüğüne gönderim, Savaş Tanrısı Dağından inmeye koyuldu.

 

İniş yolunda Savaş Tanrısı’nın verdiği tavsiyeyi düşünüyordu.

 

“Elemental yasalar her çeşit gerçeği barındırıyor. Yapman gereken tek bir yol seçip onu sonuna kadar izlemek.”

 

Şu anki odağı yeryüzünün titreyen nabzı üzerindeydi.

 

Linley başını salladı. Üzerinde daha fazla düşünmeden, Savaş Tanrısı Dağından ayrılıp imparatorluk başkentine geri döndü.

 

Savaş Tanrısı Dağına bir sonraki gelişi, Haydson’u yendikten ya da insan formu aziz seviyeye ulaştıktan sonra olacaktı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44253 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr