Cilt 9 Bölüm 21: İlk Çırak

avatar
7520 10

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 21: İlk Çırak


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 21  –  İlk Çırak

 

 Çeviri: Gin Düzenleme: Dr.Hiluluk

 

Dağ rüzgarları hüzünlü bir şekilde kükrüyordu. Dağı tırmanırken Linley ve Castro her adımda metrelerce ilerliyordu.

 

“Mavi Yıldırım Tepesinde kişisel öğrencilerin sekizi yaşıyor. En büyük çırak kardeşimiz de tepenin en üstünde yaşıyor.” Castro  duygusal bir sesle anlatıyordu.

 

Ancak Linley’in aklında en büyük çırağın Cesar’la bin yıl önce yaptığı dövüş vardı.

 

“Castro, en büyük çırak kardeşinizin Cesar’la yaptığı düello hakkında bir şey biliyor musun?” diye sordu.

 

Castro kıskançlık içeren bir tonla, “Düello yapıldığında henüz Savaş Tanrısı Okuluna kabul edilmemiştim. Yine de diğer çırakların konuyla ilgili anlattıkları dinledim. Cesar inanılmaz güçlü, aynı zamanda inanılmaz hızlıymış. En büyük çırak kardeşimiz aramızda en hızlımız olmasına rağmen Cesar’a ancak yaklaşabilmiş.”

 

“Ne kadar hızlılarmış?” Linley de hız konusunda uzmanlaşmıştı.

 

Castro sakince güldü. “Ben de bilmiyorum. Sonuçta düelloyu kendi gözlerimle izlemedim. Ancak bana göre.. Oliver ve senden çok daha hızlı olmalılar.”

 

Linley anlayabiliyordu. Ne de olsa insan formunda henüz aziz seviyeye ulaşamamıştı. Daha gelişmesi için oldukça yol vardı. Şu anki hızının onlardan düşük alması normaldi.

 

Mavi Yıldırım Tepesinde..

 

Dağın tepesinde onlarca metrelik boş bir alan vardı. Tepede birkaç bodur ağaç ve doğal bir çimenlik vardı. Bodur ağaçların yanında iki taş ev bulunuyordu.

 

Dağın en yüksek noktasında, aşağıyı izleyen bir adam vardı.

 

Linley dikkatle adamı izledi. Sade mavi bir cübbe giyiyordu. Zayıf sayılacak bir yapısı olsa da sırtı dimdikti. Kısa saçları yalnızca 5-6 santim ve maviydi. Sadece bakarak bile adamın azimli ve yiğit biri olduğunu anlayabilirdiniz.

 

“En büyük çırak kardeş.” Castro saygıyla seslendi.

 

Mavi saçlı adam dönüp onlara baktı. Bakışları Linley’e döndüğünde, Linley ruhunun titrediğini hissetti.

 

Bu bir saldırı mıydı?

 

Linley aniden korkmaya başladı. Özellikle sıradan savaşçılara karşı, bu en büyük çırağın sadece bakışı bile onların ruhunu yok edebilirdi. Neyse ki kendisi 9. Seviyeden bir baş büyücünün ruhsal enerjisine sahipti.

 

“Fena değil.” Adam gülümseyip başını salladı. “Sen Linley misin?”

 

“Evet.” Linley de başıyla onayladı.

 

“Benim adım Fain.” Adam gülümsedi. “Ustam seni karşılamamı emretti. Dönüşebilme yeteneği kazanmak için ejderha kanı içmişsin sanırım. Safkan bir ejderkanı savaşçısı değilsin, değil mi?”

 

“Hm?” Linley kaşlarını çattı.

 

“Ejder formunun nasıl göründüğünü duyduktan sonra, öyle olması gerektiğini düşündüm. Daha önce Baruch Klanından başka Ejderkanı Savaşçılarını da görmüştüm.” Fain sakin bir gülümsemeyle açıkladı.

 

“Ejderha kanı içtiysem ne olmuş yani?” Linley karşılık verdi.

 

En büyük çırak Fain duyguyla iç çekti, “Bildiğim kadarıyla, Safkan Ejderkanı Savaşçıları muazzam bir potansiyel taşıyorlar, öte yandan ejderha kanı içerek dönüşen Melez Ejderkanı savaşçıları daha az potansiyele sahip. Eğer safkan bir ejderkanı savaşçısı olsaydın, gücünün zirvesine ulaştığında büyük olasılıkla benimle dövüşebilirdin.”

 

“Melez bir Ejderkanı Savaşçısının potansiyeli bile seninkinden yüksektir.” Linley bu en büyük çırağın konuşma şeklinden hiç hoşlanmamıştı.

 

Fain kaşlarını çattı.

 

Yüksek statü sahibiydi. ‘En güçlü aziz seviye’ diye bilinen Yekpare Kılıç Azizi Haydson bile onun gözünde dikkate almaya değmeyecek genç bir uzmandan başka bir şey değildi. Linley’in verdiği cevap onu gerçekten rahatsız etmişti.

 

Ancak Savaş Tanrısı’nın ona verdiği emirleri düşününce, Fain gülüp geçmekle yetindi.

 

“Haklısın. Yüce savaşçılar, safkan olmayanlar bile, normal insanlardan daha yüksek potansiyel taşırlar.” Fain gülümseyerek Castro’ya bir bakış attı. “Çırak kardeş, sen şimdilik gidebilirsin. Linley’le ben ilgilenirim.”

 

“Peki, en büyük çırak kardeş.” Castro büyük saygıyla konuştu. Ardından Linley’e anlamlı bir bakış atıp, fazla küstah davranmaması gerektiğini anlatmaya çalıştı. Ardından dağdan ayrıldı.

 

Linley derin bir nefes çekti. O da burada, Savaş Tanrısı Okulunda biraz daha mütevazı davranması gerektiğinin farkındaydı.

 

“Linley gel oturup sohbet edelim.” Elinin bir hareketiyle Fain iki ahşap sandalyenin onlara doğru uçup önlerine inmesini sağladı.

 

Bunu gören Linley epey şaşırmıştı.

 

Fain ne tarz bir teknik kullanmıştı. Linley onun savaş ki’si kullandığını hissetmemişti.

 

“Efendi Hodan’ın teklifini kabul etmediğini duydum?” Fain güldü. Fain bile Hodan’a karşı aşırı saygılıydı. Be de olsa Hodan ilah seviye bir uzmandı.

 

“Doğru.” Linley başıyla onayladı.

 

“Akıllıca.” Fain güldü. “Linley, burada, Yulan Kıtasında doğduğumuz için oldukça şanslıyız.”

 

“Ya?” Linley biraz şaşırmıştı.

 

Fain devam etti. “Pek çok aziz seviye yüzyıllardır ünlü ve her türlü zevki tattılar. Aile üyelerinin çoğu yaşlılıktan öldüler. Onları duygusal olarak bağlayan bir şey kalmayınca çoğu Yüksek Boyutlara gittiler.”

 

Linley başıyla onayladı. Bunu anlayabiliyordu.

 

Eninde sonunda biri fiziksel boyutun ona verebileceklerinden sıkılırdı. Yüzyıllar geçtikten sonra, aziz seviyeye ulaşamayan aile bireyleri çoktan ölmüş olurdu. Sonunda Yüksek Boyutlara gitmeye karar vermeleri normaldi.

 

“Ancak o insanların anlamadığı şey şu; Yüksek Boyutlardaki pek çok kişi Yulan kıtasına gelebilmeyi istiyor.” Fain’in dudaklarının kenarı bir sırıtışla kıvrıldı. “Linley, beş bin yıl önce, diğer boyutlardan pek çok uzman Yulan Kıtasına indi. Bu konu hakkında bilgin var mı?”

 

“Duymuştum.” Linley onayladı.

 

“Bu konu hakkında bilgi sahibi olmanı beklemiyordum.” Fain başını salladı. “O sayısız uzmanın hepsi Yulan kıtasına bir şey onları cezbettiği için geldiler.”

 

Fain başını sallayıp iç çekti. “Ancak buna rağmen pek çok aziz seviye, uzmanların bulutlar kadar sıradan olduğu Yüksek boyutlara gitmeyi seçtiler. Diplerindeki fırsattan vazgeçip, kendilerine uzak olan bir şeyin peşinden gittiler.”

 

“Linley sana şunu söylememe izin var. Yüksek Boyutlara gitmek için aceleci olma. Burada kal. Eninde sonunda bu boyutun sunduğu devasa faydaların farkına varacaksın. Yulan kıtasında yatan gizli sırlara gelince, şimdilik sana anlatamam.” Fain bir gülümseme eşliğinde konuştu.

 

Linley şaşırmış bir şekilde Fain’e baktı. “Bana neden bunları anlatıyorsun?”

 

Pek çok aziz seviye bu konulardan habersizdi. Neden Fain ona anlatmayı seçmişti?

 

“Ustam anlatmamı istedi.” Dedi Fain.

 

“Savaş Tanrısı mı?” Linley gerçekten anlam verememişti.

 

Bu Savaş Tanrısının ona ikinci yardım edişiydi. İlki İmparator Johann’a Wharton’u seçmesini emretmesiydi. Bu sefer de Fain’den bu sırları anlatmasını istemişti.

 

Fain aniden konuştu, “Linley, oldukça güçlü olduğunu duydum. Hadi antrenman dövüşü yapalım. Ne dersin?”

 

Linley’in gözleri ışıldadı. Hemen başıyla onayladı.

 

Fain seviyesinde biriyle eğitim yapmak kesinlikle fayda sağlardı. Elinin bir hareketiyle Linley Kanlı Menekşe Esnek Kılıcı eline aldı. Geriye doğru yüksek hızda çekilerek pozisyon alırlen, siyah pullar vücudunu kapladı ve korkutucu kazıklar ortaya çıktı.

 

Linley’in soğuk duygusuz siyah-altın gözlerine bakan Fain övgüyle iç çekti. “Senin bu Melez Ejder formun oldukça özel görünüyor. Gel hadi. Hazır mısın?”

 

Linley çoktan Rüzgar Gölgesi büyüsünün sözcüklerini fısıldıyordu.

 

“Hazırım.” Linley başıyla onayladı.

 

Linley’e bakan Fain, ustasının emirlerini hatırladı. Kabullenmiş bir şekilde iç çekmekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Linley’le antrenman dövüşü yapmak istemesinin nedeni de Savaş Tanrısının emirleriydi.

 

Savaş Tanrısına göre Linley’in kıtanın gerçek uzmanlarının ne kadar güçlü olduğunu öğrenmesinin zamanı gelmişti.

 

“Linley, oldukça hızlıyım. Dikkatli ol.” Fain gülümseyerek konuştu. Linley’in Kanlı Menekşeyi kullanmayı seçmesinin sebebi de Fain’in hızlı olduğunu duymasıydı zaten.

 

Kanlı Menekşe doğru kullanılırsa inanılmaz hızlara ulaşabiliyordu.

 

“Başlayalım.” Fain’in gözleri parladı.

 

“Vızz!” Fain’in vücudundan birden gök mavi bir ışık yayıldı, o kadar güçlüydü ki çatırdıyordu..

 

Fain aniden hareket etti.

 

Linley’in tek hissettiği gök mavi bir yıldırımın ona doğru çaktığıydı. Hızı Oliver’ın en az iki katıydı. Bu korkutucu hız Linley’in savuşturabilmesine fırsat bırakmamıştı.

 

“Ne kadar korkutucu!”

 

Linley Kanlı Menekşeyi sayısız mor ışıkla parlayan bir hortuma dönüştürürken geriye doğru atladı. Ardından mor ışıklar, gök mavi yıldırıma doğru atıldı.

 

Rüzgarın Engin Gerçekleri – Dalgalanan Rüzgar!

 

Linley başka bir teknik kullanmaya cesaret edemedi. Eğer Rüzgarın Ritmi’ni kullansaydı büyük ihtimalle rakibine dokunamazdı bile. Yalnızca bu inanılmaz hızlı tekniği kullanarak kendini ucu ucuna savunabilirdi.

 

“BAM!” Korkunç bir güç Kanlı Menekşe’nin ucuyla buluştu.

 

Ardından Linley gök mavisi yıldırımın elindeki Kanlı Menekşe’den kendisine doğru geçip siyah pullara vurduğunu hissetti.

 

“Zbam!”

 

Ağır bir savaş çekici Linley’in ruhuna vurmuş gibiydi. Linley havaya doğru fırlayıp ardından hızla yere düştü. Gök mavi yıldırım vücudunda dolaşırken, tüm vücudu titriyordu.

 

Tüm vücudu felç olmuş gibiydi. Kaslarının tüm gücünü kaybettiğini fark etti. Zihni güçlükle açık kalabiliyordu.

 

Uzun bir zaman sonra Linley tamamen kendine geldi. Uzuvları ve kasları yavaşça güçlerini geri kazandı. Ancak sonra ayağa kalkıp Fain’e inanamayan gözlerle bakabildi.

 

Oliver’la düello yaptığında kendinin kıtaya yalnızca birkaç kişinin yenebileceği en üst düzey aziz seviyede olduğuna inanmıştı.

 

Ancak şimdi, Fain’le karşılaştıktan sonra, kendisiyle Fain arasında inanılmaz bir güç farkı olduğunu anlamıştı.

 

Fain, kendisinden  iki kat hızlıydı. Kulağa fazla gibi gelmese de, hız konusunda uzmanlaşan iki kişi karşılaştığında az bir hız farkı bile, hızlı tarafın dövüşü kontrol etmesine yeterliydi. İki kat hız.. Bu aşılamayacak bir farktı.

 

Geri saldırı yapma şansı yoktu.

 

Dahası, o yıldırım saldırısı ruhunu bile sersemletmişti. Ayrıca Fain Linley’i yaralamak istemediği için tüm gücünü kullanmamıştı.

 

“Ne, inanamıyor musun?” Fain gülerek tahta sandalyesine geri oturdu.

 

Linley’in aklı karmakarışıktı. “Güçlü olduğunuzu bilsem de, Fain Bey, bu kadarını.. Karşı koyamadım bile. Fain Bey, ilah seviyeye ulaştınız mı?”

 

“Hayır. Hala en üst düzey aziz seviyedeyim.” Fain başını salladı.

 

Fain gülerek Linley’e baktı. Arından duyguyla iç çekerek “Linley bu beş kelimenin seni aldatmasına izin verme ‘en üst düzey aziz seviye’. Bizim gibi uzmanların gözünde şu sözde ‘en üst düzey’ bir şey ifade etmez. Önemli olan tek şey yasaları ne kadar çok ve ne kadar iyi anladığın.”

 

“Eğer yasalar hakkında azıcık bile anlayış kazandıysan, sıradan insanların gözünde ‘en üst düzey’ aziz seviye olursun.” Fain hor görerek konuştu.

 

Linley irkilmişti.

 

Sahiden de öyleydi. Linley’in kılıç konusundaki becerisi ‘etki’ seviyesine ulaştığında ,  bu sadece göklerin ve yerin etki gücünü ödünç almayı içeriyordu. Bunun yasalarla ilgisi bile yoktu.

 

Ancak Toprağın Engin Gerçeklerine dayanarak geliştirdiği saldırısı ve Rüzgarın Engin Gerçeklerine dayanarak geliştirdiği Dalgalanan Rüzgar ve Rüzgarın Ritmi gerçekten de yasalar üzerinde edindiği küçücük anlayış seviyesine bağlıydı.

 

“Ustamın söylediğine göre, elemental yasalar denizler kadar engin ve sınırsızlar. Bu denizden tek bir damlayı anlayabilirsen, o zaman en üst düzey aziz seviyeye ulaşmışsındır. Eğer yüz damla anladıysan, hala en üst düzey aziz seviyedesindir. Ancak ikisi arasında kocaman bir fark var!”

 

Fain’in yüzünde bir yalnızlık ifadesi görülebiliyordu. “Elemental yasalar sahiden de engin ve sınırsızlar. Sadece onların %1’ini anlayabilen biri Yarı Tanrı seviyesine ulaşabilir.”

 

“Sen ve Oliver’a gelince, daha %0,01 ini bile anlayamadınız.” Fain Linley’e bakarken gülüyordu. “Söyle bana. İkiniz de bazı iç görüler edinseniz de, iç görüleriniz bizim gibi binlerce yıldır eğitim yapanlara denk olabilir mi?”

 

Linley anlamıştı.

 

Nasıl bir dahi olursa olsun, Elemental yasaları anlamak için on yıldan az bir süredir meditasyon yapıyordu.

 

Ya Fain? Aynı şeyi binlerce yıldır yapıyordu. Fain onun kadar yetenekli olmasa bile, Yasalar üzerindeki anlayışının Linley’den az olma ihtimali var mıydı?

 

“Linley, dünyadaki ‘Yekpare Kılıç Azizi Haydson’ gibi ünlü azizler geçen milenyum içerisinde ortaya çıktı. Binlerce yıldır eğitim yapan gerçek uzmanlar, dünyevi şeylerle ilgilenmeyi bırakalı yıllar oldu. Hepsi gizli bir şekilde meditasyonlarına devam ediyor.”

 

Linley şok olmuştu.

 

Ne de olsa Yekpare Kılıç Azizi en güçlü aziz olmakla ünlüydü.

 

“Senin duyduğun sıralama yalnızca kıtadaki çoğu sıradan insanın bildiği azizleri kapsıyor. Bilmediğin uzmanların ne kadar güçlü olduğu hakkında bir fikrin var mı? Beş bin yıl önceki savaştan kurtulmayı başaran şanslı kişilerin hepsi o zamandan beridir gizlice eğitim yapıyor. Yulan Kıtasından ayrıldıklarına inanmıyorum.” Fain’in yüzünde bir gülümseme ifadesi vardı..

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44309 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr