Chikyuu Tenseisha no Koroshikata - Bölüm 36


 

Çevirmen:Ratelnim
Editör:Kurogane / Extacy12

 

Miria’nın gerçek ebeveynlerine dair hiçbir hatırası yoktu.

 

İkisi de Miria’nın doğumundan hemen sonra, salgın bir hastalıktan ölmüşlerdi.

 

Miria’yı evlat edinen kişi bir Quira rahibesiydi.

 

Miria onu tüm kalbiyle yetiştiren üvey babasına saygı duyuyordu.

 

Herşeyden fazla, herkesten fazla.

 

Ama dürüstçe, babasında onun anlamadığı yanlar vardı.

 

Onun inancı çok ama çok katıydı.

 

Dinin emirlerine göre basit bir hayat yaşıyordu. Emirleri çiğneyenleri şiddetle küçümsüyordu.

 

Yobazlık seviyesinde bir muhafazakarlık.

 

İnsanlar onu hakir görüyorlardı.

 

‘O adamın bir kaç tahtası eksik. Tek yapabildiği dua etmek.’

 

Bu Miria için yıldırıcıydı, ancak babasında takdir ettiği yönler de vardı.

 

Üvey babası biraz bile esnek değildi.

 

Miria ona hep, neden daha cömert olmuyorsun, diyordu.

 

Fakat babası ona bir kez dahi kulak asmadı.

 

Miria benim sıram geldiğinde bunları değiştireceğim, diye düşünüyordu.

 

Zamana uygun daha hoşgörülü bir kilise kuracaktı, kasabalıların kiliseyi sevmesini sağlayacaktı.

 

Sonra bir gün, Miria’nın üvey babası öldü.

 

Dua ettiği bir anda bir daha asla kalkmamak üzere yere kapaklandı.

 

Üvey babasının ölüşüyle yalnız kalan Miria, umutsuzluğun ortasında dolaşmaya başlamıştı.

 

‘Gerçek ailem nasıl kişilerdi?’

 

Miria üvey babasına defalarca sormuştu ancak bu sorunun cevabını asla alamamıştı.

 

Üvey babasını üzmek istemeyen Miria, bu konuda çok fazla ısrar etmemişti.

 

Ama şimdi yalnızdı, Miria gerçek ailesini merak etmekten kendini alamıyordu.

 

Akrabalarıyla tanışmak istiyordu.

 

Miria şehrin üst düzey sakinlerine bunu sormak için gitti: Gerçek ailem nasıl kişilerdi?

 

kasabalılar ona cevap verdiler.

 

“Baban yumuşak başlı güçlü bir adamdı ve annen de hayat dolu bir insandı. Onlar herkesin sevdiği mükemmel bir çiftti.”

 

Bunu duymak Miria’nın kalbini neşeyle doldurmuştu ancak, kısa süre sonra öğrenmiş olmayı istemeyeceği bir şeyi öğrendi.

 

Miria’nın gerçek babası bir katildi.

 

Miria’nın babası gençken birbiriyle kavga eden iki sarhoşu ayırmaya çalışırken gücünden dolayı kaza ile birisini öldürmüştü.

 

Babasının kanun tarafından yargılanmadığını duymuştu.

 

Kaza durumunu dikkate alan vali onu affetmişti.

 

Ama bunu bilmek, Miria’yı afallatmıştı.

 

‘Gerçek babam bir katil …”

 

Günah farkındalığı ona işkence ediyordu.

 

Bedenimin içinde bir katilin kanı akıyor.

 

Defalarca kendini ikna etmeye çalışmıştı.

 

‘Gerçek babam başka biri. Kan bağım olsa da, onunla asla tanışmadım.’

 

Ancak, gerçek babasıyla olan bağını reddedemiyordu.

 

Günlük hayatında, kan bağlarını hissetmemesi imkansızdı.

 

Örnek olarak, bir kadın olmasına rağmen, Miria güçlüydü. Bir çocuğu havaya kaldırırken azıcık bile zorlanmıyordu.

 

Bu güç babası olan‘güçlü adam’ dan kalan bir şeydi.

 

Miria vazgeçti, Bağımızı reddedemem.

 

İçinde yer alan günahı hissedebiliyordu.

 

Bunun farkına vardıktan sonra, duaları git gide daha uzun olmaya başladı.

 

Heykelin önüne diz çöküp, ellerini bir araya getiriyor ve durmadan dua ediyordu.

 

Bunu fark ettikten sonra, Miria katı bir yobazlık yolunda yürümeye başladı, aynı üvey babası gibi.

 

Bu günlerde, Miria’nın aklına delice bir düşünce takıldı.

 

‘Belki, sadece belki, üvey babam da bir günahkar mıydı?’

 

Üvey babasının bu kadar azimle dua etmesinin nedeni kendi günahının farkında olması olamaz mıydı?

 

Bir günahkarın çocuğunu yanına almasının nedeni kendisinin de bir günahkar olması mıydı?

 

Bu Miria’nın yarı yarıya inandığı bir tahminden daha fazlası değildi.

 

Bir dua bir dilektir.

 

“Tanrıça, lütfen bu günahkar kulunu affet, lütfen, lütfen, lütfen … !”

 

Günahkarlığa duyulan farkındalık insanları tanrıçaya yaklaştıran bir mıknatıs gibiydi.

 

*****

Hayatını bir dua halinde yaşayan Miria için Yuutarou’nun ortaya çıkışı özel bir olaydı.

 

O tanrıça Quira tarafından seviliyordu.Miria derinden etkilenmişti.

 

….bunun nedeni Yuutarou’nun bir katil oluşuydu.

 

O yarı-insanları katlediyordu.

 

İnsanları öldürmesine rağmen, Yuutarou tanrıça tarafından derinden çok derinden seviliyordu.

 

Yuutarou’ya baktığı zaman, üvey babasının, gerçek babasının ve hatta kendi günahlarını affediliyormuş gibi hissediyordu.

 

Düşünebileceği tek şey, onun için her şeyini feda edebilecek olduğuydu.

 

*****

Yuutarou’nun ortaya çıkışından kısa bir süre sonra, Miria’ya bir çocuk gelmişti.

 

Bu “küçük kuzu” kiliseyi tekrar ve tekrar ziyaret etmeye gelmişti, kendi sorunları var gibiydi bu yüzden Miria ona ismini sormamaya karar vermişti.

 

Çocuk anne babasının olmadığını söylemişti.Miria çocuğa karşı sempati duymuştu, o da aynı onun gibi bir yetimdi.

 

Kiliseyi yalnız olduğu için ziyaret ediyor olmalıydı.

 

Şımartmakta olduğu “küçük kuzu” o kadar tatlıydı ki Miria ona tekrar ve tekrar sarılmaktan kendini alamıyordu.

 

Aynı bir bebek gibi göğsünü emmesi için ona izin bile vermişti.

 

Küçük kuzu Miria’ya bir ton insan getirmişti.

 

Rania, Ruby, Liu …..

 

Ve aynı zamanda bir ton kasabalı.

 

Küçük kuzuyla tanıştığından beri, Miria pek çok insanla konuşmuştu.

 

Miria sonradan farkına vardı.

 

Miria hep kendine eziyet eden şeyin günahlarının farkındalığı olduğunu sanmıştı ancak yanılıyordu.

 

Ona eziyet eden şey aslında yalnızlığıydı.

 

Kendi başına yaşadığı için sürekli aynı şeyleri düşünüyordu.

 

Aynı düşüncelerin yankıları içimde, kendi sesinden başka hiçbir şey duyamaz hale gelmişti.

 

Farklı fikirleri kabul edemez bir şekilde, kendini öyle sarıp sarmalamıştı ki, kalın kafalı ve ağır bir insana dönüşmüştü.

 

Bunu fark etmesini sağlayan küçük kuzu, Miria’nın değerli hazinesi haline gelmişti.

 

Ancak tanrıça Quira, küçük kuzuyu öldürmesini emretmişti.

 

Acı duyuyordu, ızdırap çekiyordu.

 

Küçüklüğünden beri hep onun yanında olan tanrıçadan gelen bir emir, yani bunu yerine getirmesi gerekmiyor muydu?

 

Ancak, Miria küçük kuzuyu öldürememişti.

 

Kendi kalbine yalan söyleyemezdi.

 

Onu öldürmek istemiyorum, onu kaybetmek istemiyorum sonucunda direk cehenneme gideceğini bilse bile bu çocuğu öldüremezdi!

 

İçinde inancını aşan bir irade vardı.

 

Kararının kesinleşmesiyle beraberi Miria küçük kuzuyu da alıp gitti.

 

Tanrıçasına ve Yuutarou’ya karşı hayal kırıklığı hissediyordu.

 

Nasıl bir çocuğun ölmesini isteyebilirlerdi …!

 

Onu kirli bir Troll olduğu için öldürmek mi? Benimle dalga mı geçiyorsunuz!

 

Kesinlikle onu her şeyden koruyacağım!

 

*****

Coura’yı terk etmeye tamamen karar vermiş de olsa, Miria yetersiz hazırlıkları yüzünden geri dönmek zorunda kalmıştı.

 

Miria ve küçük kuzu Rania’nın kilisesine sığınmışlardı.

 

Rania, onun gibi bir kafire kucak açmıştı.

 

Ağlamak istediğini hissediyordu.

 

Muhtemelen Quira’dan ‘Euva kilisesine dönmeliyim’ diye düşündü Miria.

 

Yatakta, Miria düşündükçe düşünüyordu.

 

Sakince düşününce din değiştirmemesi için hiçbir nedeni yoktu.

 

Miria artık tanrıça Quira’yı sevmiyordu.

 

Fakat Miria kesin kararı bir türlü veremiyordu.

 

Eğer din değiştirirse, üvey babasıyla kalan son bağını da kaybetmiş olacaktı.

 

Quira cennetindeki babasının başına kızının din değiştirmesi halinde kötü şeyler gelebilir miydi?

 

 *****

“Miria”

 

Sesi duyan Miria tamamen uyanmıştı.

 

Bu sesi karıştıramazdı.

 

Bu üvey babasının sesiydi.

 

Onu yetiştiren kişi.

 

Artık karşılaşamayacağı düşündüğü kişi.

 

Ayağa kalkıp ona sarılmak istiyordu.

 

Ölü bir adamın burada nasıl bulunduğu önemli değildi.

 

Şu anda, Miria’nın istediği tek şey üvey babasına sarılmaktı.

 

Ama nedense, bedenine söz geçiremiyordu.

 

Ne kendini döndürmekte ne de sesini yükseltmekte başarılı olabiliyordu.

 

Üvey babasıyla sonunda karşılaşmasına rağmen …!

 

Üvey babası elini Miria’nın kafasına uzattı.

 

Kaba erkeksi elleri Miria’nıın saçlarını okşadı.

 

Nazikti ve kızına karşı sevgi doluydu.

 

“Bunu hayattayken daha çok yapmış olmam gerektiğini biliyorum. Sana seni ne kadar sevdiğimi düzgün bir şekilde anlatmam lazımdı”

 

Miria’nın gözlerinden yaşlar yavaşça süzüldü.

 

“Miria, aslında şu anda Leydi Quira’nın yanından ayrılmış ve Leydi Euva’nın tarafına geçmiş durumdayım. Leydi Quira ile anlaşamadığımız konular oldu. Burada senin gerçek ailenle beraberim bu yüzden sen de hayatını istediğin gibi yaşamalısın.”

 

Babası elini yakaladı.

 

“Kendi yolunda yürü. Kendi hayatını yaşa seni seviyorum kızım”

 

Bunu söyledikten sonra babası arkasını döndü.

 

Babasının gitmeye hazırlandığını gören Miria tüm gücünü toplayıp doğruldu ve konuştu

 

“Baba … ben, de seni … seviyorum …!”

 

Babası arkaya baktı, yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı.

 

Bu babasının gülüşünü gördüğü ilk seferdi Miria bu sahneyi öldüğü ana kadar unutmayacaktı.

 

&&Miria Leydi Euvanın rahibesi olacak mı?Motoki ne yapacak?Yine ne planlıyor?Liuya yüzük alacak mı?

 

&&Merak ediyorsanız Takipte kalın:)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44369 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr