Bölüm 38: Garip Rüya Dünyası

avatar
382 3

Cennet Hükümdarı'nın Günceleri - Bölüm 38: Garip Rüya Dünyası


 


Ne kadar geçti bilmiyordu ama çevresindeki sisin son gazına kadar küreye çekilmiş ve etrafta sonsuz gözüken siyah zeminden başka bir şey kalmamıştı. Roan zihninin acıyla yüzleştiğini fark etti. Kendisi çok odaklandığından fark etmiyordu ama bir şey zihnini acıtıyordu.

 

Tekrardan zaman aktı ve o şeyin etrafını kaplayan küre kendi içinde küçüldü ve ortaya çıkan yeşil fener tarafından absorbe edildi. Sis gittikten sona kürenin içindeki şey ortaya çıktı; dumanlardan oluşan iki metrelik ince bir figür, iki yanında uçan siyah fener ve onun hastalıklı yeşil ışığı. Roan’ın vücudu bu figür ortaya çıkınca korkuyla titremeye başladı.

 

Dumanlardan oluşan figürün bir yüzü yoktu ama kara dumanlardan oluşan vücudu dışında, neon yeşili dumanlardan oluşan uzun saçları olmayan rüzgarda dans ediyordu. İki yanında uçan figürler ile mistik bir görüntü sergiliyor; Roan’ın aklına Kara Tayf geliyordu.

 

O sırada dumanlardan oluşan figür konuştu. “Kara Tayf’ın Kabusu’nu oluşturmak için çok daha fazla Ruhkıran Sis ve hayalet gerekiyor. Buradaki hayaletlerin çoğu inanılmaz derecede zayıf, en güçlü olanı alsam dahi bu bana inanılmaz bir zaman gerektirir.”


‘Kara Tayf’ın Kabusu’ Roan bu kelimelerin bir şeyi andırdığını fark etti ve figüre dikkat kesildi. Bu rüyanın Rowan ile bir ilgisi olduğunu anlamıştı. Belki de Hayalet’in Dünyası hakkında detaylı bilgiler verecekti. Roan meraklandı. Çünkü kendisi bu tekniklerin sadece temel seviyesini öğrenmişti. Gerisi hakkında hiçbir şey bilmiyordu.

 

Hayalet’in Dünyası birçok parçadan oluşuyordu. Hepsinin birleşimi ile Hayalet’in Dünyası adında Roan’ın daha önce görmediği bir teknik oluşuyordu.  Ustasının dediğine göre Hayalet’in Dünyası eşsiz bir teknik olmakla beraber, sadece bir rehberle birlikte öğrenebilecek tekniklerden birisiydi.

 

Roan’ın zihnine yıldırımlar düştü.

 

“Bir rehber eşliğinde öğrenebilecek tekniklerden birisi…” Hızla dumanlardan oluşma figüre baktı ve dikkat kesildi. Hayatında daha öne bu kadar dikkatli bir şeyi incelememişti.

 

Acaba Hayalet’in Dünyası, Kara Tayf’la alakalı bir teknik olabilir mi? Tayf ve Hayalet eş anlamlı kelimeler… Ayrıca oldukça garip oldukları bir gerçek. Sadece Kara Tayf daha enteresan bir görüntü sergiliyor…”

 

“Bu kişi de ustamı son derece andırıyor. Onun zihni ile bağlandığım düşünülürse onun anılarından birisi olabilir. Ama hocam önceden hayalet değil. Bu yüzden farklı bir bakış açısı ile görüyor olmalıyım. Acaba bu kişi hocam mı? Hayır. Figürü onu andırsa da vücut yapısı oldukça farklı. Bu daha körelmiş bir figüre sahipken, hocam daha çok keskin bir kılıcı andırıyor. Omuz uçları daha sivri.” Diye düşündü Roan.

 

 “Bunları çözmek için yeterli bilgiye sahip değilim. Ancak bir şeyi anladım; bu kişi her kimse bana Hayalet’in Dünyası hakkında ders verecek bir rehber olacak. Hocamın amaçladığı şey bu olmalı. Ona bir sakat olduğumu söylemiştim. Ancak bu tekniği dikkatle incelememi istediğini belli ettiğine göre, bunu öğrenmem ileride işime yarayacaktır.”

 

Roan’ın önü aydınlandı ve farklı bir pencereden bakmaya başladı. Hocası oldukça zeki birisiydi. Kendisi de çok zeki birisi olmasa da çözümleme yapmayı seviyordu. Hocasının böyle bir şeyi iletmesi ve kendisini dolaylı yoldan eğitmek istemesi oldukça normaldi.

 

“Bu rüya bundan sonra benim anlayış kazanacağım bir yer olacak. Şimdi burası hakkında daha fazla bilgi edinme zamanı…”  

***

 

Kısa sayılmayacak bir süre geçtikten sonra figür tekrardan harakete geçti. Etrafta onun deyimiyle Ruhkıran Sis kalmamıştı. Roan etraftaki her şeyi incelerken bir anda harekete geçti ve etraftaki hayaletler bir anda fenerlere çekildi.

 

Bir hayalet olarak burada duran Roan’da fenerin içine çekilmişti. Roan hiç panik yapmadan olacaklara dikkat kesildi. Öyle ciddi bir şekilde odaklanmıştı ki fenerin içine çekilirken hissettiği garip duyguları zihnin bir köşesine kazımıştı.

 

Fenerin içine çekildiğinde Roan kendisini doğruladı. “Tıpkı düşündüğüm gibi… Bu bir Armağan.”

 

Karşısında dış dünyadan pek farklı olmayan bir manzara vardı. Farklı olan şeyler elbette vardı. Örneğin yumrulu toprağın yerini soğuk ve cıvık bir yarı sıvı madde almıştı. Gökyüzü ciddi manada yoktu. İskelet olan varlıklar burada değildi. Sadece hayaletler buradaydı.

 

Roan Ruhkıran Sis’ten oluşan bir dünyada olduğunu anlamıştı. Ayrıca vücudunun kontrolü tekrardan kendisine geçmişti. Anlaşıldığı üzere dışarıdaki figür kontrolünü geri çekmiş ve hayaletleri özgür bırakmıştı.

 

Etrafta binlerce hayalet boşboş geziyordu. Bir çoğu dokuz yaşlarındaki çocuk boyutundaydı, binden biraz daha fazlası iki metreden daha büyük bir fiziğe sahipti. Ancak bunlar bile azınlık değildi. Roan sisin içinde ilerlerken oldukça garip tipe sahip hayaletler gördü.

 

Bazıları bir Minatour’du. At, insan, boşboş uçan silahlar, kuşlar, devler, ayılar, kaplanlar… Birçok tipte vardı. Ancak bunların arasında en güçlüsü kesinlikle Roan’ın Azrail Tipi olarak adlandırdığı tipti.

 

Azrail Tipi, diğerleri gibi saydam değil, aksine neredeyse opaktı. Elinde on metreye ulaşan bir orak vardı. İskeleti andıran vücudu dumanlardan oluşan bir cüppeyle kapatılmıştı. Hastalıklı yeşil renginde gözleri vardı. Kafatasının içinde parlayan küçük bir ateş gibiydi.

 

Roan RuhKıran Sis’in içinde üç saati aşkın bir süre dolaştıktan sonra gördüğü bütün hayaletleri kategorize etti. Bu hayaletlerin sınırı yoktu; bu yüzden onları dört sınıf içinde sınıflandırdı.

 

İlki Aptal Sınıfı’ydı. Bu hayalet tipi Roan’ında bulunduğu, yarısaydam, hiçbir ek özelliği bulunmayan tipti. Buradaki hayaletlerin %90’ını bunlar oluşturuyordu. Genellikle yerden otuz santimetre yukarıda, uzuvları bulunmayan zayıf ruh parçalarıydı. Kabaca bir tahminle en azından yüz bin tane bu türden hayalet vardı.

 

İkinci sınıf, Eşya Sınıfı’ydı. Bu hayalet tipi, Roan’ın kendi teorilerine göre bir hazine ruhu ya da önceden hazineye hapsedilmiş insan ruhuydu. Aslında zorla silaha dönüştürülmüş olduklarını da düşünmüştü ama en küçük ihtimal bu olduğundan umursamamıştı.

 

Eşya Sınıfı da kendi içinde güç katmanlarına bölünüyordu. Roan kendi hislerine güvenerek onları; Asker, General, Kral seviyelerine ayırmıştı.

 

Asker seviyesinedeki bir eşya ruhu, bir yerde sabit duran, herhangi bir hayaletin ele geçirebileceği tipti. Bu tip bir hayalet Aptal Sınıfı ile aynı güçteydi. İradeleri ya da zekaları yoktu. Sadece orada durarak bir eşya gibi duruyorlardı. En çok kılıç, en az da yelpaze şeklindeydiler. Sayıları binden biraz daha fazlaydı.

 

Asker’in üzerinde General Seviye vardı. General’ler kendi başlarına hareket edilebilenlerdi. Bir gemi misali özgürce hareket edebiliyor, belirli bir rotada dönebiliyordu. Ayrıca yaydıkları kötücül aura daha belirgindi. Bu aura ne Asker Seviyesi’nde ne de Aptal Sınıfı’nda bulunuyordu. Sayıları Roan’ın gördüğü kadarıyla yüz civarıydı. Ellisi süvari kılıcı, otuzu mızrak, yirmisi de oktu.

 

General’in üzerinde duran Kral Seviyesi bunlardan tamamen farklıydı. General’lerde bulunan kötücül aura onlarda engin bir deniz kadar  derin ve kuvvetliydi. İstedikleri gibi hareket etmekle kalmıyor, aynı zamanda birkaç General ve onlarca Asker Tipi kontrol edebiliyordu. Sayıları ondan fazla değildi.

 

Kral Seviyesi’nin özellikle Roan’ın bir şeyi anlamasını sağlamıştı. Bu hayaletler arasında hiyerarşi ve güç sıralaması kesinlikle vardı.

 

Üçüncü sınıf, Hayvan Tipi’ydi. Anlaşıldığı üzere hayvan şeklindeki hayaletler buraya aitti. Güç konusunda en güçsüz hayvan Aptal’lar ile eşitti, ancak aralarında Kral Seviyesi bir Eşya Tipi ile kıyaslanabilecek kadar güçlü ve zeki hayaletler fazlasıyla mevcuttu. Güç bakımından daha üstün olsalarda, sayı bakımından daha aşağıdaydılar. Sadece beş yüz tane hayvan tipi hayalet vardı ve yüz tanesi bir insan şeklindeydi. İçlerindeki güç katmanları Eşya Tipi ile aynıydı. Beş yüz hayvandan yirmi tanesi Kral Seviyesi’ndeydi, bunlarında onu bir insandı.

 

Sıra en güçlü ve en garip sınıf olan Eşsiz Sınıflara gelmişti. Roan bu tipe İmparator Sınıfı da diyordu. Güç bu tipteki hayaletlerin en güçsüzü bile Kral Seviye bir Hayvan’dan çok daha güçlü ve büyüktü. Kraldan daha güçlü kim vardı? Tabii ki imparator!

 

Eşsiz Sınıf da ki bu hayaletler tüm hayaletlerin içinde sadece yirmi taneydi. Hepsi bir kraldan daha üstün olan, vücutlarından yayılan aura bir okyanusu andıracak şekilde engindi. Etraftaki Kral Seviye’ler bile onların çevresinde olmak istemediklerinden uzaklaşıyorlardı!

 

Eşsiz Hayalet’lerin vücutları neredeyse opaktı. Figürleri yarım ya da eksik olmamakla beraber, bir bütün haldeydi. Hepsinin gözleri hastalıklı yeşildi. Dumanlardan oluşan vücutlarıyla, tüm hayaletlerin en güçlüleriydi.

 

Azrail Tipi olarak adlandırdığı hayaletlerde Eşsiz Sınıf’taydı. Yirmi hayaletten üçü Azrail’di. İkisi yirmi metreye erişmiş dev insandı. Yedisi Roan’ın daha önceden görmediği bir hayvandı. Geri kalan sekizine yakından bakacak kadar yaklaşamadığından nasıl bir şey olduklarını bilmiyordu ama onların Eşsiz’lerin arasındaki en güçlüleri olduğunu anlamak zor değildi.

 

 Roan, hayaletler hakkında en fazla bu kadar şey öğrenmişti. Çevresi hakkında ise, yüz milden daha büyük bir yer zemin olduğunu, zemindeki yarı sıvının yapışkan bir şöle misali olduğunu öğrenmişti. Ayrıca Ruhkıran Sis’in içinden vücudu rahatlıyor ve orada durmak istiyordu.

 

Bu da Ruhkıran Sis’in hayaletler için önemli olduğunu gösteriyordu. Roan daha fazla bilgi edinmek için gezinme niyetindeydi ama o anda, dışarıdaki figürün sesi bu dünyada yankılandı.

 

“Başlayın.”


***


Baştan Çıkarma'ya biraz sonra yazacağımdan, bölüm biraz kısa oldu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44420 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr