1. Bölüm: Giriş (Yeniden Düzenlendi)

avatar
1314 5

Beyaz Yazgı - 1. Bölüm: Giriş (Yeniden Düzenlendi)




"Acele etsene be! Eğer bu gün geç kalırsak ölümüne dayak yeriz"


" Geliyorum hemen, bekle.”


Merdivenlerden ağzında bir dilim ekmek ve belinde tahta kılıcı ile 13 yaşlarında, aşağıya doğru koşan çocuğun adı Aaric'ti.

 

Onu aşağıda sabırsızca bekleyerek sinirlenen kişi ise onunla aynı yaşta olan Lucy'di. Yetişmeye çalıştıkları yer ise başkentin ulu akademisi: Melbourne.

 

Aaric ve yaşıtları bu okulda, biraz para, biraz yetenek ile eğitim alma şansını yakalayabiliyorlar ve en azından bu okul kendi şehirleri ile başkentte yüksek yerlere gelebilme imkanı sunuyordu.

 

Normalde bugün giriş sınavı olmalıydı hem de sabah daha yeni güneş doğarken ama Aaric sınava gireceğinden dolayı heyecan yapmış gece uyuyamamış uyanmasına yakın bir saate uyuyakalmıştı.


"Bugün bir de giriş sınavı var. Normalden daha erken uyanman gerekirken sen miskinlik ettin. Eğer geç kalırsak o belindeki tahta kılıcı kafanda parçalanana kadar kafana vururum."


"Üzgünüm, abartma sende. Dün gece biraz geç uyudum bu sınav yüzünden "


Lucy sinirini gizlemeden burnundan soludu, çatık kaşlarını daha da çattı.


“ Hâlâ bir çocuk gibisin büyümenin zamanı geldi. Yaşıtların , mesela ben, hayatta büyük işler başarmak üzereyim ama sen... Bazen seninle neden takıldığımı sorguluyorum.”


Aaric kafasını hafifçe öne eğdi, bu sözlerini onu biraz kırmıştı. Lucy sinirden böyle söylüyordu ama işte...


" O gün, senin için kendimi tehlikenin içine bıraktım. Belki ucundan döndüm ama ölüyordum aynı zamanda bacağımı hala eskisi gibi kullanamıyorum sürekli olarak ağrıyor ve sende bana karşı olan minnettarlığını böyle gösteriyorsun"


"Seninle bu konuda tartışmayacağım. Önceki  tartışmalarda olduğu gibi bu da sonuca ulaşamayacak ve ben o durumda kurtarılmak istendiğimi hatırlamıyorum ! ."


"EVET ORASI KESİN HER 11 YAŞINDAKİ ÇOCUK ÖLMEYİ İSTER DEĞİL Mİ !!! "


Aaric’i bu kadar sinirlendiren aslında bu sözler değildi. Son günlerde oluşan bu okul kabul stresi ve bazı ailesi ile yaşadığı sorunlar üst üste binmiş bir yerde de patlamıştı.


"Of of. Tamam özür dilerim,  sen haklısın öyle dememeliydim şimdi rica etsem biraz daha hızlı koşabilir miyiz? Yoksa sınava geç kalacağız !"


"Peki"


Hafif tripli bir şekilde konuşmayı kısa kesti, buna benzer kavgaları daha önce defalarca yapmışlardı o yüzden söylenmeye devam etmedi. Kendini zorlayarak o lanetli günü düşünmek istemese de düşüncelerini bir türlü geri çekemiyordu. Ne kadar kavga edip tartışmalara girseler de en yakın arkadaşını kazandığı o günü bir kez daha her ince detayı dahil hatırladı.


Biraz uzun sayılabilecek süre önce (yaklaşık 2.5 yıl) ormanda gezinmek için evden dışarı çıkmış yürüyordu. Yine aynı şekilde, belinde buna benzer tahta kılıç vardı.

 

Kılıcını sağa sola savuruyor, ağaçlara taşlara vurarak ve ormandaki zararsız ama çok hızlı koşmalarıyla, etinin lezzeti ile ünlü rüzgar tavşanlarını kovalayarak geçiriyordu.

 

Fakat o günü diğerlerinden ayıran bir fark vardı. O gün ormandaki Ulu ağaçlardan birinin gölgesinde pineklerken, sağ tarafındaki açıklıktan ince sese sahip insan çığlığı duymuştu. Hem de ölmek üzere olan birinin son umut çığlığına benzer bir çığlıktı bu, acı içinde çaresizce...

 

Düşünmeden sesin geldiği açıklığa doğru koşmaya başladı, merakına yenik düşmüştü . Az ilerleyince burnuna biraz yanık et kokusu geldi ve kokuyu ise elinde bir mızrak kadar sivri uca sahip sopa tutan, yaralı ve yorgun küçük bir kız takip etti.

 

Etrafını, oranın yerel halkı tarafından bu ormanın en tehlikeli canlısı olarak adlandırılan gümüş sis domuzları sarmış; saldırmak için açık bekliyorlardı.


Aaric anlık duraksadı gümüş sis domuzları gerçekten de çok tehlikeli canlılardı eğer onlardan tam anlamıyla bir darbe yerse sakatlanır belki de ölürdü. Solundaki ağacın tepesine 2 hamlede çıktı, kaç tane bu domuzlardan vardı ?


"4,5,6." Durum kötü 2 ya da 3 tanesinden belki kaçınma ihtimali vardı ama 6 tanesi tarafından çevrelenmiş durumda kaçması imkansız. Yardım getirmeye gitsem en az 2 saat... o kadar dayanamaz ölür. Kendim müdahale etmeliyim. "


Belinden kendi yapımı olan sapanını çıkardı. Bu sapanı evinin bodrumunda cam kavanozun içinde bulduğu hangi hayvana ait olduğu belli olmayan fakat oldukça elastik olan kıl ile ceviz ağacı dalından yapmıştı. Cebinden çıkarıp iri taşı sapanına koydu. Kıza en yakın domuzun gözünü hedef aldı ve "PATTT" taş domuzun gözüne oldukça sağlam saplandı.


Aaric her zaman, aynı babası gibi yardımsever, insanların sorunlarını çözmeye odaklı olmuştu. Bu huyunun ona ilerleyen zamanlarda sorun olacağını bilse bile biraz da merakın etkisiyle böyle davranırdı.


"Heyyyy ! oradaki! Korkma sana yardım edeceğim, sen sadece kaçmaya çalış"


Aaric, ağacın tepesinden zıplayarak kızın yanına indi. İndiği zaman yanık kokusunun nereden geldiğini anladı. Ölmüş yavru gümüş sis domuzu, ateşin üstünde pişmekteydi. Anlaşılan, etin kokusu domuzları buraya çekmişti ve başka yırtıcı hayvanları da buraya çekebilirdi. Aaric'in fazla düşünme fırsatı yoktu. İçine iyice hava aldı ve tüm gücüyle bağırdı


"KOOŞŞŞŞŞ"


Kız da mızrağı kenara fırlatıp arkasına bakmadan koştu. Küçük erkek çocuk, bu domuz azmanlarına karşı şansı var mı, düşünmedi. Gerçi, esas aptallık Aaric’de idi kendisi domuzları atlatmak konusunda neyine güvendiğini bilmiyordu. Sadece kız biraz daha burada bu domuzlar ile mücadele ederse akşamı göremeyecekti.


"Eğer ki bir tanesini bile etkisiz hale getirebilirsem, az da olsa kaçma şansımı yaratmış olurum."


Belindeki tahta kılıcı çekti, usulca fısıldadı


"Kanımı onayla ve bana güç ver"


Bu tahta kılıç babasından ona geriye kalan tek şeydi. Babasını o talihsiz kazada kaybetmeden bir kaç gün önce, babası; ona bu kılıcı nasıl kullanabileceğini ve temel duruşları ona öğretmişti. Sonrası; kötü anılar, ağlamaktan yorgun düşmüş bir çocuk ve sürekli ona kabuslar yaşatan belirsizlik.


"Güzel. Sağımdakine doğru hamle yapıp onu tek darbede alabilirsem kaçma şansım var. Aynı yönde köy olacaktı. Çok uzak değil oraya kadar koşarsam kurtulurum bu domuzcuklar insanların olduğu yerlerden hoşlanmıyorlar."


Elinde artık gümüş bir kılıç tutan Aaric tüm gücü ve hızıyla o domuza atıldı. Ama durum planladığı gibi gitmedi. Bir Saldırı ile öldürmesi gereken domuzun; derisi oldukça sert ve sıkı çıkmıştı.


Aaricin elinden başlayarak tüm bedenini sarsan geri tepme; kılıcını kırmış ve tahminine göre kılıç tuttuğu sağ kolundaki kemiği çatlatmıştı. Şimdi elinde sadece kırık bir kılıç ve neredeyse kırılmak üzere olan kol kemikleri ile boş hayalleri kaldı.


"Bu babamın bana geriye bıraktığı son şeydi ama lanet domuz yüzünden parçalandı he !!!"


Kırık kılıç artık işe yaramazdı  Sinirle kırık kılıcı fırlatıp attı. Kollarını sıvayarak bu işi çıplak elleri ile halletmeye karar verdi artık bu domuzu öldürmesi şarttı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

 

 

 

 

 

 

 

Not: İlk bölüm umarım hoşunuza gitmiştir. Bu sıkıcı karantina günlerinde az da olsa kafa dağıtabilmek için yazdığım seri beyaz yazgıyı umarım seversiniz iyi okumalar






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44443 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr