Bölüm 714 : ***

avatar
3410 37

A Will Eternal - Bölüm 714 : ***


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun görkemli ve mağrur bir havayla, isterse tüm ordu kampını dağıtabilecek gerçek bir seçilmişçesine kollarını arkasında kavuşturarak ilerlemişti.

 

Ana girişe atanan iki bölüğün yetişimcileri şoktaydı, nasıl tepki vereceklerini dahi bilemiyorlardı. Bai Xiaochun’un ağzından çıkanların ilk kısmı onları pek etkilememiş ama ikinci kısmı ağızlarını açık bırakmıştı. Zhou Zimo’nun Dev Hayalet Kralla olan ilişkisinden haberleri yoktu fakat söz konusu kendi krallarıydı. Dolayısıyla gönderdiği kişiden böyle bir şey duymak büyük bir şok doğurmuştu.

 

“Başçavuş onun nişanlısı mıymış?”

 

“Gerçek mi bu? Bai Hao… Ondan bahsedildiğini anımsıyorum. Kral hazretlerinin en önemli yardımcılarından biri… Acaba kral onu bu evliliği ayarlayarak ödüllendirmiş olabilir mi?” Güçlü uzmanlar hem Dük Ölümtellalının aniden gelişi hem de Bai Xiaochun’un ağzından dökülen şok edici sözler karşısında afallamış, sonucunda ifadeleri değişmişti. Bai Xiaochun’a gözlerine inanamayarak bakmış, sonra da kimlik madalyonunu inceleyerek kimliğini teyit etmişlerdi. Suratlarına tuhaf ifadeler yerleşse de gecikmeye cesaretleri yoktu. Dolayısıyla sıradaki hamlelerini belirlemek için komuta zinciri hızlıca devreye sokuldu.

 

Bai Xiaochun kelimelerinin doğurduğu etkiden son derece memnundu, tümgeneral olarak geçirdiği günlerin kendisine kelimelerle sıradan insanları aşan otoriter bir bağ sağladığını düşünüyordu. Son derece gururlu bir şekilde boğazını temizleyerek, “Tamamdır, geliyorum.” dedi. O kasıla kasıla yürürken Dev Hayalet Lejyonu ruh yetişimcileri birbirlerine tuhaf bakışlar atmaya başladı fakat yoluna çıkmaya cesaret eden yoktu. Lakin yalnızca birkaç adım sonra kampın ortasından bir ışık huzmesi atıldı ve içerisindeki genç kadın şekli gözler önüne serildi.

 

Kadının varışıyla etraftaki tüm askerler rahat bir nefes almıştı.

 

Pek yaşlı görünmeyen bu kadın Öz Formasyondaydı. Oldukça güzeldi, kar beyazı bir tene ve ışıl ışıl parlayan gözlere sahipti. Heybetli bir havası vardı fakat aynı zamanda fazlasıyla da çekiciydi. Bilhassa sımsıkı deri zırhıyla belirginleşen şekilli kıvrımları nefes kesiciydi.

 

Bai Xiaochun acaba bu kadın Zhou Zimo olabilir mi diye heveslenmişti. Fakat yetişimine bakılırsa pek mümkün değildi… Tam kadını baştan aşağı süzüp bir şeyler söylemeye hazırlanacakken de kadın soğukkanlı bir şekilde, “Benimle gelin. Başçavuş sizi görmek istiyor!” dedi.

 

Pek saygı barındırmayan bir ses tonuyla cümlesini sonlandırdıktan sonra da arkasını dönerek kampa yöneldi. Bai Xiaochun önünde yürüyen kadının çekici bedenine hayran hayran bakmadan edememişti.

 


“Demek ki Zhou Zimo o değilmiş. Hmph. Amma cesur çıktı!”
Şu ana kadarki karşılanma şeklinden hiç memnun kalmamıştı. Durum ne olursa olsun o, Dev Hayalet Şehrinin ünlü vekilharcıydı. Yine de kendine her şeyde kusur bulan bir tip olmadığını hatırlatarak basit bir homurdanmanın ardından genç kadının peşine takıldı.

 

İlerlerken Dev Hayalet Kralın gizemli kızının nasıl biri olacağını düşünüyordu. Kralın söylediklerine bakılırsa Chen Manyao’dan bile harika olmalıydı.

 

“Eğer bana yalan söylemişse Baş İmparator Şehrinden ayrılıp Dev Hayalet Şehrine dönmek için bir sebep bulurum.” Bu kararı vererek kadını kampa doğru takip etmeyi sürdürdü. Etrafına bakarken karmaşık ifadelerle kendisine dönen ve arada bir aralarında fısıldaşan pek çok kişiyi fark ediyordu.

 

“Şu kim? Başçavuşun şahsi korumasının ona eşlik ettiğine inanamıyorum…”

 

“Az önce bir şeyler işittim. Bu herif başçavuşun nişanlısı olduğunu iddia etmiş…”

 

“Ne!?!?”

 

Bai Xiaochun kulağına ulaşan fısıltılar arttıkça kendiyle daha da çok gurur duyuyordu. Bu esnada ilerlemekte olduğu ordu kampının bayağı büyük olduğunu fark etmişti. Tahminlerine göre burada konuşlanan 1,000,000 civarı asker olmalıydı. Dört bir yana yayılan çadırların sonu yokmuş gibi görünüyordu.

 

Kampta Bai Xiaochun’a Büyük Seti düşündüren sert, ağır bir şeyler vardı.

 

Genç kadın aceleyle kampta ilerlerken Bai Xiaochun etraftaki bazı kişileri tanıdık bulduğu şeklinde garip bir hisse kapılıyordu. Fakat bu durumu irdeleme fırsatı bulamadan kampın ortasındaki kocaman, kırmızı çadıra getirilmişti bile!

 

Tam 300 metre genişlikteki çadır akşam çöktüğü için meşalelerle aydınlatılmıştı.

 

Ağır şekilde korunan ortamda kasvetli, ölümcül bir hava mevcuttu. Korumaların her biri tamamıyla ifadesiz suratlara sahipti. Bai Xiaochun ve şahsi koruma yaklaşırken diğer korumaların bakışlarındaki soğukluk hiç azalmamıştı, Bai Xiaochun’un kim olduğunu umursamıyormuş gibi bir halleri vardı. En ufak bir hatasında anında saldırıya geçecekleri ortadaydı!  

 

Bu noktada Bai Xiaochun’un kalp atışları hızlanmaya başladı. Kampta hızla ilerlemiş olsa da etraftaki pek çok güçlü kişinin farkına varabilmişti. Gördüğü kadarıyla bu kişilerin bir kısmı Deva Alemine yarı yarıya girmiş durumdaydı. Fakat kıpkırmızı çadırdan gelen herhangi bir aurayı tespit edemiyordu. Ve tam da yaklaşırken içeriden soğuk bir homurdanma yankılanmıştı.

 

“Onu hala bulamadınız mı?!” Bu bir kadının sesiydi ve kulağa sıkılı dişlerinin ardından konuşuyor gibi gelmişti. Ayrıca fazlasıyla şok edici bir şeye sahipti, yeri göğü aşabilirmiş gibiydi. Havadaki titreşimler Bai Xiaochun’un içini ürpertmişti.

 

“O aura… bir devaya ait!” Hatta o aurada kendisine tanıdık gelen bir şey de vardı. Fakat Xiaochun düşünme fırsatı bulamadan bir gümbürtüyle birlikte çadırın içinden bir heykel fırladı.

 

Bir insan tasvirindeki heykel çadırdan fırlarken parçalanmaya başlamıştı. Yine de başının çoğu bütündü ve yuvarlana yuvarlana Bai Xiaochun’un ayaklarının dibine ulaşmıştı.

 

İşte o heykele bakmak Bai Xiaochun’un gözlerini irileştirdi, tüylerini diken diken etti.

 

Çünkü heykelin bozulmamış kısmı kendisine çok benziyordu… Bai Hao’ya değil, gerçek görünümüne…

 

“Bu… bu…” diye mırıldandı.

 

Lakin düşüncelerini toparlama fırsatı bulamadan kadının sesi bir kez daha çadırın içerisinden yükseldi.

 

“Aramaya devam edin! O lanet olasıca Bai Xiaochun’u bulamayacağımıza inanmayı reddediyorum!”

 

Bai Xiaochun ürpermiş, gözlerine inanamaz bir ifadeye bürünmüştü. Kadının aurası da sesi de öylesine tanıdıktı ki şimdiye kim olduğunu anlayamamasının tek açıklaması hafızasını yitirmesi olabilirdi.

 

Evet, kadının kim olduğuna emindi ama bunun gerçek olduğuna inanamıyordu… O titreyerek dikiledururken çadırın girişi açılmış ve yeni bir kadın koruma açığa çıkmıştı. Yüzünde nahoş bir ifade olan kadın Bai Xiaochun’u görmezden gelerek heykelin dağınık parçalarını toplamaya başladı.

 

Fakat çadır aniden açıldığı için Xiaochun, içerideki kadını görebilir hale gelmişti. Yüzünü görüşüyle de zihnine milyonlarca yıldırım düşer gibi oldu.

 

“Sahibe Al-Toprak!” Suratı bembeyaz kesilmiş, dizleri titremeye başlamıştı. Çadırda oturan kişi içinden defalarca lanetler okuduğu, mezarlıkta dövüştüğü kişinin ta kendisiydi… Sahibe Al-Toprak!!

 

Dev Hayalet Kralın kızının Sahibe Al-Toprak çıkacağı kırk yıl düşünse aklına gelmezdi… Belli ki gerçek adı Zhou Zimo’ydu, Al-Toprak ise Daoist adıydı.

 

İyice sarsılan Bai Xiaochun, neden bir sürü ordu üyesinin kendisine tanıdık geldiğini de anlamıştı. Bu kişiler Büyük Setteki savaşta yer alan ruh büyücüleri ve ruh yetişimcileriydi…

 

Hatta bir kısmıyla bizzat çarpışmış ve pek çoğu Ruh Yaklaştırma Hapları yüzünden ona lanetler okumuştu…

 

Afrodizyak Haplarını tüketen yaratıklar yüzünden inanılmaz aşağılanmalar tadanlar da olmuştu. Bu insanların her biri Bai Xiaochun’dan tarifi mümkün olmayan bir tutkuyla nefret etmekteydi.

 

Doğrusu koskoca Yaban Araziler genelinde… Bai Xiaochun’dan daha çok nefret eden bir grup yoktu!

 

Büyük Setteyken Yaban Arazilerle ilgili bilgi edinmek çok zordu. Tümgeneral olduktan sonra bile düşman oldukları dışında bir bilgi edinememişti. Karşısındaki güçleri de kökenlerini de bilmiyordu.

 

“Cennetler! Dev Hayalet Lejyonu… Sahibe Al-Toprak… cennetler!  Benim burada ne işim var!?!? Resmen aslanın inine düştüm!!” İçinden sızlanır ve zihni bulanırken ürpererek bir adım geriledi. İlk içgüdüsü buradan olabildiğince çabuk kaçmak şeklindeydi.

 

Kimliği ifşa olursa neler yaşanabileceğini düşünmek içini yoğun bir stresle doldurmuştu…

 

Fakat o daha ikinci adımını atamadan Sahibe Al-Toprağın soğuk sesi yankılandı. “Şu sıvışmaya çalışan da kim!?”

 

Bu soruyla birlikte etraftaki korumaların bakışları Bai Xiaochun’a kilitlendi ve öldürücü bir hava açığa çıktı. Ortalığı temizleyen kadın koruma bile soğuk gözlerini Xiaochun’a çevirmişti.

 

Bai Xiaochun gerçekten ağlamak istiyor ama öylece dikiliyor ve kendisine bakan onca kişi karşısında içten içe sızlanmaktan başka bir şey yapamıyordu.

 

“Ne yapacağım, ne yapacağım…? Senden nefret ediyorum, Dev Hayalet Kral…”

 

İşte o ne yapacağını bilemez halde, korkudan küt küt atan bir kalple dikilirken Sahibe Al-Toprağın sesi bir kez daha çadırdan yükseldi.

 

“Şunu götürün ve infaz edin!”

Bölüm 714 : Başkente Giden Yolda Yüzüme Al Topraklar Vuruyor


#Hahahahhaha! Kırmızı çadırı gördüğümüz anda anlamamız lazımdı zaten. Ayrıca Zhou Zimo ismini daha önce duymuş muyduk emin olamadığım için iki bölüm önce spoiler vermemek adına yorum yapmadım.
Peki belki de koca dünyada bizimkinden en çok nefret eden insanın müstakbel karısı olmasına ve yine kendinden en çok nefret eden insanların arasında yaşamak zorunda kalmasına ne demeli? Bir de kendi paramparça heykeli ayaklarının arasına yuvarlanıyor falan… Öyleyse bakalım infazdan nasıl kurtulacağız ve bizi ne maceralar bekliyor, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44352 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr