Bölüm 459 : Aşk İtirafı

avatar
4273 20

A Will Eternal - Bölüm 459 : Aşk İtirafı


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun Zhao Tianjiao’ya şok içerisinde bakakalmıştı. Son günlerini rezil bir korkuyla geçirmiş, beyaz gölge dönerse kendisini nasıl savunacağı hakkında düşünmeyi hiç kesmemişti. Zhao Tianjiao ile bir müddet konuşmayınca da o meseleyi neredeyse tamamen unutmuştu.

 

Zhao Tianjiao’nun sözleriyse onu dalgınlığından uyandırmıştı. Kendisini suçlu hissederek suratına bir gülümseme yerleştiren Xiaochun parmaklarıyla bir şeyler hesaplar gibi yaptıktan sonra uyluğunu tokatladı.

 

“Mükemmel zamanlama!” dedi yüksek sesle. “Büyük Kardeş Zhao, yarın öğlen Büyük Kız Kardeş Yueshan’a aşkını itiraf edeceksin. Bu son hamle. Artık o güzel kadını kollarına alıp ömrünce bırakmama zamanın geldi sayılır!”

 

Zhao Tianjiao anında canlanmış ve hem heyecan hem de stres dolu bir ifadeyle odada ileri geri yürümeye başlamıştı. Ellerini yumruğa çevirmişti, kendisini olacakları düşünmeye tamamen kaptırmış gibi bir hali vardı.

 

Bir noktada ansızın duraksadı. “Ya beni reddederse?” diye sordu çekinerek. “O zaman ne olacak?”

 

Bai Xiaochun iç çekti. “Aşk Azizi Bai Xiaochun’un aşk alanına hükmettiği onlarca yıllık tecrübelerine dayanarak söyleyebilirim ki aşk itiraflarının başarısız olmasının ana sebebi fazla aceleye getirilmeleri!

 

“Ama sen farklısın.” diye devam etti abartılı jestlerle. “Sen Büyük Kız Kardeş Yueshan’la çokça vakit geçirdin, bu yüzden esas endişelenmen gereken konu seçeceğin sözler. Korkma. Ben, Bai Xiaochun, bu konularda fazlasıyla uzmanım ve kesinlikle sana yardımcı olacağım!”

 

Zhao Tianjiao Bai Xiaochun’un yeteneklerine tamamıyla ikna olmuş haldeydi, bu yüzden o ne söylese yapardı. Ona kalırsa Bai Xiaochun’un yardımını almışken yüzleşeceği her zorluktan bıçağın bambuyu kesişi gibi rahatlıkla kurtulurdu.

 

“Sana detaylı bir plan konusunda yardımcı olacağım.” diyen Bai Xiaochun sakin gülümsemesiyle iyice muammalı bir hal almıştı. Ardından tüm geceyi birlikte meseleyi tartışarak geçirdiler ve Zhao Tianjiao sabah olduğunda özgüven dolu, moralli bir şekilde oradan ayrıldı.

 

Öğlen olmuştu ve güzel bir gündü. Sakin denizde hafif dalgalar dolanıyor, narin bir rüzgâr esiyordu. Deniz belli bir mesafeden devasa, altın bir ayna gibi görünüyordu.

 

Uzaklarda Cennetkarışı Denizinde yaşayan eşsiz deniz kuşları süzülüyor, arada bir de çığlıkları yükseliyordu.

 

Zhao Tianjiao geminin burnundaydı, uzun, mavi cüppesiyle bilhassa yakışıklı görünüyordu. Gözlerinde parıldayan derin ışıklarla uzaktan bir dağ etkileyiciliğinde görünüyordu. Sırtı dimdikti ve ona bakan herkesin anında gözüne çarpacak yoğunlukta bir enerji yayıyordu. 

 

Uzaklara bakıyordu, ellerini sırtının dar kısmında birleştirmişti, çenesi kalkıktı ve saçları rüzgârda uçuşmaktaydı. Mükemmel bir heykel çekiciliğindeydi, dünya dışı ilahi ve kudretli bir varlık gibiydi.

 

Tabii ki hiç kimse o anda kulaklarında Bai Xiaochun’un sesinin çınladığını bilemezdi.

 

“Yo, yo, yo! Sol elini kalçana koy. Evet. Evet! Çeneni uzaklara bakıyormuşsun gibi tut!

 

“Gözlerindeki bakışı koru. Değiştirme!

 

“Sol bacağını yarım adım öne götür. Mhmm. Evet, böyle iyi oldu. Dur, çok ciddi görünüyorsun. Bu bir aşk itirafı, sorgulama değil. Biraz yumuşa…”

 

Bai Xiaochun Zhao Tianjiao’yu göreceği bir kenara sığışmıştı ve ilahi hisleri aracılığıyla talimatlarını iletiyordu. Zhao Tianjiao ise tüm talimatları anında takip ediyordu. Olacaklar konusunda gergindi ama Bai Xiaochun’a güveni tam olduğu için kendisini gaza getiriyor, o kritik anı bekliyordu.

 

“Tamam, bu harika. Kıpırdama. Büyük Kız Kardeş Yueshan’la ayarladığınız buluşma vakti gelmek üzere.” Bai Xiaochun da heyecanlıydı. Zhao Tianjiao ile yaptıkları tüm planlar bu ana bağlanmıştı. Tüm hazırlıklar yapılmış, son hamle vakti gelmişti.

 

“İşe yaraması lazım!” diye mırıldanarak ellerini yumruğa çevirdi. O beklenti içerisinde beklerken de Chen Yueshan 2. güvertedeki kamarasından çıkarak yavaşça yürümeye başladı.

 

Normalden farklı görünüyordu, birazcık süslendiği ortadaydı. Uzun, mavi cüppesi ve kar beyazı boynunu açığa çıkartan örgülü saçlarıyla büyüleyici görünüyordu. Teni inanılmayacak kadar açıktı ve öğlen güneşinin vuruşuyla, saf, kutsal, göz kamaştırıcı bir güzellik kazanmıştı.

 

Yüzü birazcık kızarıktı, utanmış sayılırdı. O da gergin görünüyor, parmağındaki yeşim yüzüğü bilinçsizce çevirişi de bunu kanıtlıyordu.

 

Ana güverteye adımını atıp burundaki Zhao Tianjiao’yu görünce ağır adımlarla ona doğru ilerlemeye başlamıştı.

 

Bai Xiaochun kafasını eğerek haberleri heyecanlı bir şekilde Zhao Tianjiao’ya iletti. “Geliyor. Arkana bakma! Doğruca sana doğru yürüyor!”

 

Zhao Tianjiao belli belirsiz bir şekilde titredi ve pozunu korumak için elinden geleni yaparken bir yandan da Chen Yueshan’ın yaklaştığını teyit etmek için ilahi hislerini gönderdi. Çok geçmeden kızı karşısında bulmuş ve kokusu kalp atışlarını iyice hızlandırmıştı.

 

“Beni neden görmek istedin Büyük Kardeş Zhao?” Yumuşak bir ses tonuyla bu soruyu yönelten kız narin elleriyle kollarını tutmaktaydı. Nedense Zhao Tianjiao’nun bu versiyonunu tuhaf ama bir yandan da çekici bulmuştu.

 

Bu manzarayı izleyen Bai Xiaochun’un gözleri, bir hata mı oldu gerginliğiyle irileşmekteydi.

 

Zhao Tianjiao yavaşça nefes aldı lakin kıza önünü dönmedi. Bakışlarını önünde uzanan denize sabitleyerek Bai Xiaochun’un talimat verdiği sözcükleri çabucak aklından geçirdi. Ve ansızın göğü göstererek konuşmaya başladı: “Yueshan, göğün ne kadar da saf ve mavi olduğunu görüyor musun? Sana yönelik hislerim de aynı o şekilde, ölümlü dünyanın pisliğinden bağımsız ve saf. Ebediyen de değişmeyecek.”

 

Chen Yueshan bu sözlerin ardından göğe baktı, kalp atışları ansızın hızlanmış, nefes alıp verişi bile bir nebze düzensizleşmişti.

 

Bai Xiaochun ise içten içe Zhao Tianjiao’yu övmeden geçemiyordu. En sonunda işlere alışabilmişti. Bai Xiaochun’a kalırsa az önceki sözler mükemmeldi…

 

“Bunları bulmam çok vaktimi aldı.” diye düşünen Bai Xiaochun halinden son derece memnundu. Fakat tam Chen Yueshan masmavi göğe bakarken…

 

Boğuk bir gök gürültüsü işitildi ve her nedense hava ansızın değişti. Göz açıp kapayıncaya dek kara bulutlar şekillendi ve daha Bai Xiaochun tepki dahi veremeden yeni gök gürültüleri yankılandı. Artık gök mavi değil, grimsi siyah renkteydi.

 

Bai Xiaochun’un ağzı açık kalmış, Zhao Tianjiao’nun gözleri irileşmiş, Chen Yueshan bile afallamıştı.

 

“Ne... neler oluyor?” diye düşünen Bai Xiaochun’un soluğu kesilmişti. Bu durumda kesinlikle bir tuhaflık vardı.

 

Zhao Tianjiao hiçbir şey söylememişti, Chen Yueshan da ne diyeceğini bilemiyordu, hatta biraz utanmıştı. Uzun bir müddet sonraysa Zhao Tianjiao dişlerini sıkarak devam etmekte karar kıldı.

 

“Yueshan…” Bu sözlerle sesini yükselterek denizi işaret etti. “Bak, deniz ne kadar da sakin. Artık kalbim de sen hayatıma girdiğin için bu sakinlikte. Bu yüzden dağlara ve denizlere yeminim olsun ki seninle hem onuru hem de utancı paylaşacağım. Dünya üzerindeki hiçbir kadın kalbimi azıcık olsun titretememişti. Aynı bu sonsuz, dingin denizde tek bir dalga olmayışı gibi!”

 

Chen Yueshan kalbindeki ürperişle Zhao Tianjiao’nun parmağını takip ederek denize baktı. Fakat o sözler ağzından dökülürken…

 

Bulutlardan aşağı yeni gök gürültüleri yankılandı, kocaman yağmur damlaları düşmeye, gemiye ve denize gürültülü şekillerde dökülmeye başladı. Ansızın oluşan kocaman dalgalarla denizin hiçbir sakinliği kalmamıştı…

 

Bai Xiaochun yerinden sıçramak üzereydi, soğuk terlerle kaplanmıştı. Bugün yaşananlar fazla garipti ve Bai Xiaochun’un zihni tüm bunlara bir sebep bulmak adına delice düşüncelerle boğuşuyordu.

 

“Bu iki aşığın kaderini yanlış yorumlamış olabilir miyim?” diye şaşkınca düşünüyordu. Zhao Tianjiao da ağlamak üzereydi; cennet ve dünya ona doğruca karşı çıkıyor, sözleri kasten kendisine dönüyor gibiydi. Giderek daha da öfkeleniyordu fakat tam da o anda Chen Yueshan’ın hafif kahkahasını işitti.

 

Zaten güzel olan kız, güldüğünde iki hilale çevrilen gözleriyle daha da göz alıcı bir hale gelmişti. Ardından yeşimi andıran narin elini Zhao Tianjiao’nun eliyle buluşturdu ve ansızın hisleri daha da bariz hale geldi.

 

Zhao Tianjiao, gözlerinin onun gözleriyle buluştuğu saniyede ürperirken sonsuza dek baki kalacak bir hatıra yaratılmıştı…

 

Aslında Chen Yueshan Zhao Tianjiao’ya babasının çırağı olduğu günden bu yana aşıktı. Günlük hayatındaki beceriksiz ve ne yapacağını bilemez hallerine ve kritik anlarda gaddar bir kaplana dönüşüşüne oldum olası vurgundu.

 

Hatta zamanında ona yaklaşmaya çalışmış ama Zhao Tianjiao hiçbir zaman ona karşılık verir gibi görünmemişti. Vaktinin çoğunu eğitime harcadığı için Chen Yueshan da en sonunda hislerini kalbine gömmüştü. Arada bir o günleri düşünür ve iç çekerdi.

 

Gemi yolculuğunun başlayışının ardından Zhao Tianjiao’yu pembe kıyafetiyle görünce şok olmuş, sonrasında yaşananlarsa bir hayal gibi gelmişti…

 

Bu esnada Bai Xiaochun uzunca bir iç çekti. Zhao Tianjiao ve Chen Yueshan arasında yaşananları görünce kaderlerini yanlış yargılamış olsam da hiçbir şeyi değiştirmezdim diye düşünmeye başlamıştı. Ardından kıs kıs gülerek bir aşk azizi statüsüyle çenesini kaldırdı, yalnız kahraman pozunu aldı, elini salladı ve mırıldandı: “Parmağımı tek şaklatışımla Ben, Bai--”

 

Fakat bu tatminkâr haliyle konuşmasını sonlandıramamışken gök gürültüleri iyice yoğunlaştı ve her biri gemiye doğru yüksek hızla uçmakta olan birkaç figür belirdi.

 

Grubun başını çeken kişiyse üç gözlü Chen Hetian’dan başkası değildi!

 

#Mükemmel bir aşk itirafıydı, hele gökyüzünün ve denizin dinginliği bir harikaydı 
Bu 'tuhaf' olayların sebebiyse son anda beliren üç gözlü amcamızmış gibi görünüyor. Eh sanırım aşıklarımız yakalandı. Bakalım birinin ustası, birinin babası olan amcamız bu olay karşısında ne tepki verecekmiş, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44235 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr