Bölüm 457 : Büyük Kardeş Zhao, Yaralanmışsın!

avatar
4027 19

A Will Eternal - Bölüm 457 : Büyük Kardeş Zhao, Yaralanmışsın!


Çevirmen : Clumsy 

 

Gölgenin silinişinin ardından Zhao Tianjiao’nun iki takipçisi ağızlar dolusu kan kustu. Fakat frijit qi kaynağı gittiği için en sonunda bastırabilir hale gelmiş ve suratları ölümüne solgun bir şekilde, korka korka etrafa bakmaya başlamışlardı.

 

İkisi de şanssızlıkları karşısında fazlasıyla kederlenmişti. Önce Chen Yueshan’dan dayak yemiş, sonra da gerçek bir ruh yaratığının saldırısıyla şaşkına dönerek neredeyse canlarından olma noktasına gelmişlerdi.

 

Tabii ki tüm bunların sebebi Bai Xiaochun’du ve an itibariyle bir daha onu kışkırtacak hiçbir şey yapmamaya yemin etmişlerdi. Hatta şimdiden ona yaltaklanma yöntemleri aramaya başlamışlardı. Neticede Bai Xiaochun’un ani beyin fırtınalarının birinin daha hedefi olurlarsa sonları henüz Yaban Arazilere gitmeden ölmek olabilirdi.

 

Bu sırada beyaz gölgenin gittiğini teyit eden ve etrafındaki buz mızraklarını yok eden Chen Yueshan’ın ilgisi Zhao Tianjiao’ya çevrilmişti.

 

Zhao Tianjiao kan ter içerisinde ve soluk soluğaydı. Altın Öz ortasına ulaştığı günden bu yana kendisine denk birini bulduğu çok nadir görülmüştü. Sonra Altın Özün büyük çemberine ulaşmış, ona sorun çıkartabilen rakipler Ruhun Başlangıcındakilerden ibaret olmuştu. Bu yüzden kabiliyetleri konusunda kendisine oldukça güveniyordu.

 

Ama şu anda kalbi korkudan küt küt atıyordu. Ona kalırsa o beyaz gölgenin saldığı yetişim basamağı gücü kesinlikle Ruhun Başlangıcından aşağı değildi!

 

“Savaş gücü Öz Formasyonun büyük çemberindekilerle kıyaslanabilir düzeyde. Ama öyle etkili ki Ruhun Başlangıcındakiler bile ona denk olamaz!” Derin bir nefes alan Zhao Tianjiao etrafına baktı ve hala yalnız olduklarını fark etti. Hiç kimse mücadele seslerine bakmaya gelmemişti. Belli ki beyaz gölge mücadele öncesinde tüm alanı mühürlemişti.

 

Gölgenin gidişiyle de mühür kalkmıştı.

 

Nefesini kontrol altına alan Zhao Tianjiao gölgenin izini sürmeye hazırlandı, Chen Yueshan da onu takip etmek için harekete geçti.

 

Yan taraftaki Bai Xiaochun ise kaşlarından akan terleri siliyor ve Zhao Tianjiao için yaptığı ekstra fedakarlığı düşünüyordu. O sırada Zhao Tianjiao’nun gölgeyi kovalamaya niyetlendiğini görerek gürültülü bir şekilde boğazını temizledi.

 

Zhao Tianjiao fark etmeyince de öfkesi kabararak daha da gürültülü bir şekilde tekrar etti.

 

Neyse ki Zhao Tianjiao tamamen umutsuz bir vaka olmamıştı. Bai Xiaochun’un boğazını temizlediğini işitince yerinde duraksadı, bu geceki görevin ruhla alakalı olmadığını, Chen Yueshan’a kendini güvende hissettirmesi gerektiğini anımsadı.

 

Kalbi Xiaochun’un tüm yardımlarına duyduğu minnettarlıkla dolarken onun gerçek bir dost olduğunu düşünmeden edemedi. Sonra da ciddi bir surat ifadesine bürünüp gölgeyi kovalama düşüncesini bir kenara atarak uzattığı koluyla Chen Yueshan’ın ilerlemesini engelledi.

 

“Küçük Kız Kardeş Yueshan,” dedi sakince, “o varlığın peşine düşmenin gereği yok. Kaçmaya karar vermişken yakın zamanda izini sürmenin mümkün olacağını sanmıyorum. Geceye dalarsak bizi rahatlıkla tek tek halledebilir.”

 

Sıkılı dişlerinin arasından, “Keşke babam dönmüş olsaydı!” diyen Chen Yueshan’ın gözlerinde hem korku hem de öfke mevcuttu. “O zaman o lanet olasıca ruhun hem bedenen hem de ruhen yok edileceği kesindi!”

 

Kendini tanıdığı kadarıyla az önce tek başına olsaydı o beyaz gölgeye asla denk olamazdı. Yani Zhao Tianjiao olmasa Ji Fang’la benzer bir kaderi paylaşabilirdi.

 

Ji Fang’ın tüyler ürpertici ölümünü düşünmek bile kalbinin korkuyla küt küt atmasına yol açmıştı.

 

“Çok teşekkürler, Büyük Kardeş Zhao.” dedi yumuşak bir ses tonuyla.

 

Zhao Tianjiao, kalbi heyecandan hop hop etse de bunu suratına yansıtmadı. Chen Yueshan’a dönerek Bai Xiaochun’un kullanmasını söylediği tok bir ses tonu ve tam bir içtenlikle karşılık verdi: “Küçük Kız Kardeş Yueshan, yanında olduğum müddetçe sana en ufak bir zarar gelmesine izin vermeyeceğim!”

 

Zhao Tianjiao Chen Yueshan için sayısız mızrağa, kılıca ve hatta alev denizlerine bile göğüs gererdi. Kaşını bir kez olsun çatmadan sayısız tehlikeyle yüzleşir, cehennemlerden ve derin sulardan geçerdi! Hiç pişmanlık duymadan onun için ölürdü!

 

Sözleri, surat ifadesi, beyaz gölgeyle kahramanca çarpışışı ve en önemlisi de gözlerindeki samimiyet onu hem çelik sertliğinde hem de hassas göstermişti. Konuştukça Chen Yueshan’ın gözlerinden kalbine bir lav akıtır gibiydi.

 

Chen Yueshan anında daha sık nefes almaya başlamış, kalp atışları ürkek bir bebek geyiğinkine dönmüştü. Zhao Tianjiao’ya bakarken başı dönüyor, kelimelerini kulaklarında işitip karşısındaki boyun eğmez duruşunu gördükçe her nedense güçlü bir güvenlik hissiyatına kapılıyordu.

 

Yüzü yavaş yavaş kızarıyordu ve kafasını eğerken zihni boşalmış, ne düşüneceğinden bile emin olamaz hale gelmişti.

 

Bu sırada Zhao Tianjiao’nun iki takipçisinin soluğu kesildi, suratları solgunlaştı. Chen Yueshan’ın ifadesindeki değişimi görünce Bai Xiaochun’un önceden verdiği talimatları düşünmeden edememiş ve Xiaochun ansızın gözlerinde daha da tanrıvari bir hal almıştı.

 

“Gerçekten işe yaradığına inanamıyorum!” diye düşünüyordu biri.

 

“Cennetler!” diye düşünüyordu öteki. “Büyük Kız Kardeş Chen’in ilgisinin çekildiği bariz!”

 

İki takipçi birbirine şaşkın bakışlar atmaktaydı.

 

Zhao Tianjiao ise heyecandan deliye dönmüştü ve kendisini kontrol altında tutmakta zorlanıyordu. Neredeyse kendisini tutamayıp başını arkaya atacak ve göğe doğru kükreyecekti. Yaptığı her şeye değmişti ve Bai Xiaochun’a yönelik minnettarlığı daha büyük olamazdı. Uzanıp Chen Yueshan’ı kucaklamak istiyordu ama hemen tereddüde düştü, sonrasında ne yapacağını bilmemenin gerginliğini yaşıyordu. Çabucak Bai Xiaochun’a baktı.

 

Bai Xiaochun içten içe ah etmekteydi. “Zhao Tianjiao nasıl bu kadar mankafa olabilir?” diye geçiyordu aklından. “Bu noktada bile ne yapacağını bana sorması mı lazım? Ne baş ağrısı ama…”

 

Bir an için alnını ovuşturarak ne kadar da iyi bir insanım diye düşündü.

 

Sonra da elini indirdi, tam bir stres ifadesiyle Zhao Tianjiao’ya atılarak ansızın bağırdı: “Büyük Kardeş Zhao, sen... yaralanmışsın! Cennetler! Kötü gözüküyor! Büyük Kardeş Zhao, iyi misin?!”

 

Bai Xiaochun’un sesi o saniyede Chen Yueshan’ı sersemliğinden uyandırdı ve kız, endişe okunan bir surat ifadesiyle bakışlarını çevirdi.

 

Zhao Tianjiao Bai Xiaochuna döndü. Şoktaydı ve tam hiç de yaralanmadığını söyleyecekken Xiaochun tarafından dirseğinden desteklendi ve sırtına sertçe vuruldu.

 

Zhao Tianjiao en sonunda neler döndüğünü anlamıştı. Acınası bir homurdanma eşliğinde suratındaki kan çekilerek karşılık verdi: “Yaralandım... Yaralandım ve çok fenayım!”

 

Hemencecik düşebilirmiş gibi yana doğru sendeledi.

 

Chen Yueshan bir nebze sersemlemişti fakat olanları görür görmez atılarak Zhao Tianjiao’nun diğer dirseğini yakaladı. Zhao Tianjiao bu defa mankafalık etmeyerek kendisini kızın kollarına bırakmayı başarmıştı.

 

“Küçük Kız Kardeş Yueshan, yaralansam da mühim değil, yine de yanından ayrılmayacağım. Seni korumak için burada kalacağım!”

 

Chen Yueshan’ın suratı iyice kızarmış, kalbi sarsılmıştı. Tianjiao’nun sahiden de yaralı olup olmadığını kontrol etmeksizin Bai Xiaochun’a bakarak Zhao Tianjiao’yu kendi kamarasına doğru taşımaya başladı.

 

Zhao Tianjiao da ona yaslandı ve Bai Xiaochun’un yanından geçerken göz kırptı. Bu noktada Bai Xiaochun’a olan hayranlığı Cennetkarışı Denizinin dalgaları gibiydi, sonsuz ve aralıksız…

 

Bai Xiaochun içten içe kıs kıs gülerek Chen Yueshan’ın Zhao Tianjiao’yu kamarasına götürüşünü izledi. An itibariyle kendinden öylesine memnundu ki yerinde duramıyordu. Üzerine hiç düşünmeden çenesini kaldırdı, kolunu sıvadı ve yalnız kahraman pozunu aldı.

 

“Parmağımı tek şaklatışımla, Ben, Bai Xiaochun... ah, neyse. Bugün hiçbir şeyi küle çevirmeyeceğim.” Sonuçta bu, Zhao Tianjiao için harika bir gündü. Bu düşünceyle Zhao Tianjiao’nun iki takipçisine peşine takılmalarını işaret etti ve onlarla birlikte 2. güverteden ayrıldı.

 

Tabii iki takipçi Bai Xiaochun’un talebine karşı çıkmaya cüret etmeden anında peşine takılmıştı.

 

Beyaz gölgenin varışından önceki çığlığın kökeni olan 3. güverteye dönen Bai Xiaochun, olanları çözebilir miyim diye kalabalığa karıştı. Ve çok geçmeden kurbanın, 3. güvertedeki bir avuç dolusu kişiden biri olduğunu öğrendi.

 

Neşesi çabucak dağılırken yerini gerginlik aldı. Aceleyle kamarasına dönüp kapıyı kapatmasına rağmen rahata erememişti.

 

“Bugüne dek ölenlerin hepsi 3. güvertedendi. Üstüne üstlük bir de gidip beyaz gölgeye saldırdım. Ya intikam için geri gelirse?” Bu durum üzerine düşündükçe gerginliği daha da artıyordu.

 

#Bence o gölge sana bir şey yapmaz canım ama sen yine de kork tabii... 
Kızımızı tavlama çabaları tam hızla devam ediyor ve enteresan bir şekilde başarıya da ulaşıyor. Artık bir aşk itirafıyla bu iş tamamdır bence. Zaten kız çoktan abayı yakmış gibi duruyor. 
Bazı filmlerde bu gördüklerinizi evde denemeyin tarzı cümleler geçer ya, Xiaochun'un taktikleri konusunda da bu uyarıda bulunasım geliyor  Hadi bu son kısım tamam, kızlar kendilerini koruyan erkeklerden hoşlanır, canının acıdığını görünce şefkat kabarır, ilgi artar vs ama karşısına pespembe kıyafetler, ağızda gül ve elde yelpazeyle çıkıp da bir kızı tavlayabilme ihtimaliniz sıfır olmalı  
Her neyse ben susayım da şu görevi bir tamamlayalım, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr