Bölüm 72 : Tarikatın Kuralları Var

avatar
7316 29

A Will Eternal - Bölüm 72 : Tarikatın Kuralları Var


Çevirmen : Clumsy 

 

Birkaç gün sonra atölyede bir patlama yaşandı ve Bai Xiaochun, dakikalar sonra gergin ve mutsuz bir şekilde dışarıya çıktı.

 

“Birinci kademe tıbbi haplara bayağı alışmış olsam da,” diye sızlandı, “ikinci kademeler çok daha zormuş...” Son zamanlarda yetişim dışında çoğunlukla ilaç yapımıyla meşguldü. İkinci kademe ilaç yapımını denemek için çantasındaki bitkilerin çoğunu harcamıştı. Ne yazık ki karşı karşıya olduğu zorluk öncekilere kıyasla daha fazlaydı ve ne kadar dikkatli olursa olsun sürekli çuvallıyordu.

 

Fazla materyal kullandığını fark ediyor, ayarlamaları yapıyor ama her seferinde yeni bir problem çıkıyordu.

 

Çaresizlik içinde iç çekerek İlaç Yapım Tesisinden çıkan Bai Xiaochun, karşısında bağdaş kurmuş yoğun bir kalabalıkla karşılaştı. Çoğu üç-beş kişiden oluşan grupların arasında on kişilik olanlar da vardı. Grupların büyük çoğunluğunu da Bai Xiaochun’un hiçbirini tanımadığı genç ve güzel kızlar oluşturmaktaydı.

 

Kızların her biri farklı şekilde ve bedende olsa da hepsi kendince güzeldi. Daha dikkat çekici olmak için yarıştıkları belliydi ve Bai Xiaochun’u gördükleri anda gözleri parlamıştı.

 

Çoğunun yanında birer yaşlı vardı ve onlar da Bai Xiaochun’u fark etmekten bir hayli memnun görünüyordu. Hatta hepsi aynı anda ayağa kalkıp koşturmaya başlamıştı.

 

Afallayan ve neler olduğunu anlayamayan Bai Xiaochun, bilinçsizce gerilemeye başladı. “Hey, durun! Ne... ne yapıyorsunuz siz?”

 

“Yoldaş Daoist Bai, ben Zhao Tianhai. Bu da yeğenim Zhao Yiduo! Hahaha! Yoldaş Daoist Bai, sen tam bir genç kahramansın ve mükemmel bir yetenek örneğisin!”

 

“Yoldaş Daoist Bai! Erkeklerin arasında bir ejdersin, kahramansın ve sıra dışısın! Bulutların arasında süzülen bir anka kuşu olduğun tek bakışta anlaşılıyor, sınırsız bir potansiyelin var. Ahem. Ben Sun Yunshan ve bu genç kadınlar da klanımın güzellikleri. Yoldaş Daoist, eğer yanılmıyorsam hizmetçin yok, değil mi?”

 

“Yoldaş Daoist Bai, ben Zhou Tian. Tek bakışta kahraman ruhunu görebiliyorum. Doğu yetişim dünyasının büyük bir lordu olacağına hiç şüphe yok. Bizim arkadaşlığımız kaderimize yazılmış. Yanımdaki bu genç kızlara bir bak. Hepsi de Zhou Klanının kıymetli incileri...”

 

Etrafı bir ses tufanı sarmıştı, herkes diğerlerini bastırmaya çalışıyordu. Bai Xiaochun ise gözleri büyüyerek birkaç adım daha geri çekilmişti. Ancak tüm bu insanların klan kızlarını kendisine sunmak için geldiğini anlaması çok sürmemişti…

 

Bunun sebebinden pek emin değildi ama çevredeki genç kızların hepsinin birbirinden güzel olduğu kesindi. Hatta pek çoğu tam da Bai Xiaochun’un tipiydi. Sunulma şekillerine bakılırsa reddetmesi halinde onların yüzünü düşürmüş olacaktı. Bai Xiaochun bu durum karşısında gardını aldı.

 

Tabii ki insanlarla anlaşma konusunda oldukça hünerliydi, bu yüzden rengini belli etmedi. Yüzüne bir gülümseme yerleştirerek kendisine anlamsız güzelliklerde bulunmaya çalışan yetişimcilerin arasından sıyrılmaya başladı.

 

Ama avlusuna dönene dek yolu defalarca kesilmiş, hepsi de ona kızlar ve farklı hediyeler sunmuştu.

 

“Büyük bir şey olmalı ama ne?” diye düşündü. “Acaba atalarımdan birinin ölümsüz olduğunu falan mı öğrendiler? Belki ben de ölümlü dünyadan değilimdir. Ben… Ben çok güçlü ve yüce birinin torunu olabilir miyim ki? Cennetler! Bunu nasıl fark etmem?!” Beyni uyuşarak konutuna ilerlemeyi sürdürdü. Tabii ki yolda yine farklı yetişim klanı üyelerinin umut dolu yüzleriyle karşılaşmıştı. Bai Xiaochun başını sallasa önüne dünyaları serebilecek gibiydiler!

 

Bu özellikle de genç kadınlar için geçerliydi. Hepsi Bai Xiaochun’u çembere alıyor, birbirlerine düşmanca bakıp itişip kakışmayı da ihmal etmiyorlardı.

 

Tüm bu manzara Bai Xiaochun’un kafatasını uyuşturmuştu. Etrafı tamamen sarılıydı ve ne yöne kıpırdamaya çalışırsa çalışsın yumuşak ve ılık bir şeylere değiyordu. Hatta bazıları kıyafetlerini çekiştiriyor ve kalp atışlarının hızlanmasına yol açıyordu. En sonunda soğuk bir homurdanma eşliğinde Hou Xiaomei ortaya çıktı. Yanaklarını şişirerek fırtına gibi ilerledi ve sinirli bakışlarıyla diğer kızları bir kenara itmeye başladı.

 

“Çekilin yolumdan! Ne yaptığınızı sanıyorsunuz!? Burası Ruh Akımı Tarikatının Kokulu Bulut Tepesi. Siz yaşlı keller nasıl sakin kalınacağından habersiz misiniz? Çekilin be. Hey sen! Haline bir bak! Bir bezelyeden de zayıfsın! Ne gösterişi bu? Ve sen! Damızlık bir inekten dahi şişmansın! Cehennem olup git önümden!!” Hou Xiaomei öfkeden kudurmuş bir şekilde tüm kızları iterek Bai Xiaochun’a doğru ilerliyordu.

 

Küçük ve narin olmasına rağmen burnundan soluyarak yürüyordu ve gücünün sınırı yok gibiydi. Bu tehditle karşılaşan diğer kızlar teslim olarak ona yol açmaktaydı. Hou Xiaomei ise ellerini kollarına koyarak, bir acı biber edasıyla herkesi sözleriyle yaralamaya devam ediyordu.

 

Bai Xiaochun da bu anı fırsat bilerek avlusuna koşturmaya başlamıştı. İçeri girdiği anda kıyafetlerinin çekiştirilmekten düşme aşamasına geldiğini fark etti.  

 

“Kesinlikle korkunç!” dedi zar zor nefes alarak. Kalbi hala korkuyla atarak dışarıya baktığındaysa Hou Xiaomei’nin düzinelerce kızı karşısına alıp hepsiyle ağız dalaşına girmiş olduğunu fark etti.

 

En sonunda yetişim klanlarının sorumlu üyeleri işe dahil olarak kızlara ayrılmalarını önerdi. Kızlar da Bai Xiaochun’a doğru saygılı bir veda ederek yine geleceklerinin sözünü vererek uzaklaştılar.

 

Çok geçmeden akşam oldu. Bai Xiaochun’un kapısının önü sessizdi ama belli bir mesafede bağdaş kurarak oturan ve alanı koruyan yetişim klanları mevcuttu.  

 

Hepsi de buraya gelmek için farklı yöntemler kullanmıştı ve buradan gönderilmemek için kullandıkları pek çok yöntem de mevcuttu.

 

Bai Xiaochun mühim bir şeyler döndüğüne emindi. Bir müddet dışarıdaki sahneye baktıktan sonra Hou Xiaomei’yi içeri çekti.

 

Yabancılar için Hou Xiaomei bir acı biber sertliğindeydi. Ancak kız, Bai Xiaochun’un eli kendisine değdiği anda kıpkırmızı kesilmiş ve afallamıştı. Minik figürü Bai Xiaochun tarafından içeri çekildiğinde yığılıp kalmak üzereydi.

 

Konuştuğundaysa sesi ancak bir sivrisinek kadar çıktı. “A... Xiaochun abi, dışarıda bir sürü insan var, bana ne yapmayı planlıyorsun...?”

 

“Ha?” Bai Xiaochun şaşkın bir tepki verdi. Hou Xiaomei’nin garip tavrını görünce bir şeylerin yanlış olduğunu düşünerek kızı hızlıca tokatladı. Kız iyileşmiyor gibi görününce bir tokat daha geçirdi. Hou Xiaomei bu kez kendine gelmişti.

 

Hou Xiaomei, "Neyin var senin!?” diye bağırarak ayaklarını yere vurdu. Ancak hata yapanın kendisi olduğunu fark edince de Bai Xiaochun’a yeşim bir kâğıt verip topuklarının üzerinde dönerek oradan uzaklaştı.

 

Hou Xiaomei’nin uzaklaşışını izleyen Bai Xiaochun, neler döndüğünü merak ederek bir süre dikildikten sonra verilen yeşim kâğıdı ruhsal güçleriyle taradı. Bunu yaparken de gözleri büyüdü. Bir kez daha tekrarladıktan sonraysa derin nefesler almaya başlamıştı.  

 

“Prestijli Klan...”

 

Yeşim kâğıdı Bai Xiaochun’a gönderen Hou Yunfei’ydi, Hou Xiaomei yalnızca ulaklığı üstlenmişti. Yazılar sesli dile getirilemeyecek tiptendi. Metin, tüm yetişim klanlarının Bai Xiaochun’un Prestij Çırağı unvanından faydalanmak için geldiğini anlatıyordu. Ayrıca Hou Klanının da Bai Xiaochun’un altsoyu olmayı yoğun bir şekilde istediğine yer verilmişti… tabii bu soyun damarlarında Hou Klanı kanı dolaşmasını istediklerinin de.  

 

Hou Xiaomei’nin tuhaf davranışlarını gözden geçiren Bai Xiaochun, düşünceli bir şekilde çenesini ovdu. Gözleri parlarken düşündüğü şey Hou Xiaomei değildi, dakikalar önce kurduğu kendi cümleleriydi. Mühim bir şeyler olmuştu!

 

“Nasıl aklıma gelmedi...? Ve bir de hizmetlerimin ödülünün faydasız olduğunu düşünüyordum. Tarikat Liderinin Küçük Kardeşi olmak beni büyük bir kahraman yapar sandım. Ama bir Prestij Çırağı olmanın tarikat dışında ne kadar önemli olacağını hiç düşünmemişim!” Dudaklarını yaladı, artık kalbi daha hızlı atıyordu.

 

“İstediğim herhangi bir Daoist partnerini alabilirim! Tüm klanların kaynakları önümde açıldı… Sonunda sonsuza dek yaşamak için gerçek bir umudum oldu!” Haylaz bir şekilde gülerken gözleri parlıyordu. Önceleri ikinci kademe ruh ilaçlarını nasıl yapacağım diye endişeleniyordu. Şimdiyse insanlar ona hediye yağdırabilmek için kavga ediyordu.

 

“Hepsini kabul edemeyecek olmam ne kötü...” diye mırıldandı. Ancak hemen bir aydınlanma yaşadı.

 

“Bir dakika ya! Niye hepsini kabul edemeyeyim ki?!” Boğazını temizleyerek evine girdi ve gecenin kalanını plan yaparak geçirdi. Ertesi sabah şafak vakti yatağından sıçradığında heyecandan titriyordu. Avlunun ana kapısını açtığında kendisini beklemekte olan pek çok yetişim klanıyla karşılaştı.

 

“Yoldaş Daoist Bai...”

 

“Selamlar, Yoldaş Daoist Bai. Mütevazı kulunuz size klan başpapazımızın resmi selamlarını getirdi...”

 

Herkes aynı anda konuşmaya başlamış, ortalığı bir ses kakofonisi doldurmuştu. Bai Xiaochun çenesini kaldırarak kollarını sıvadı.

 

“Tamamdır, yeter artık.” diyerek gözleri birer çizgi haline gelene dek gülümsedi. “Herkes yaklaşsın. Ne diliyorsanız tek tek konuşalım, rahatlayalım.” Bu cümle sonrasında da kafasını rastgele bir klanın yönünde salladı. O klanın sorumlusu yanında birkaç genç kadın sürükleyerek neşeli bir şekilde koşturdu.

 

Yaklaşan kadınlar biraz gergin görünüyordu. Diğer klanlar da gergindi, tabii onların sebebi farklıydı; hızlıca evlerine mesaj göndermeye başlamışlardı.

 

Görüşmeler tek tek devam etti. Bir klan gidiyor, yerine yenisi geliyordu. Bai Xiaochun tüm gün boyunca düzinelerce klanla görüşmüştü.

 

Hiçbir klan kızını seçmemiş ama hiçbirini reddetmemişti de. Hepsine düşünmek için biraz zamana ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Tabii kendisine sunulan ‘tanışma hediyelerinin’ hiçbirini geri çevirdiği de yoktu.

 

“Ben, Bai Xiaochun, işleri daima dürüst ve adil şekilde hallederim. Henüz hangi klanla evlilik yoluyla birleşeceğimi seçmediğim için hediyelerinizi kabul etmem mümkün değil.” Bu cümleleri önüne gelen her klana birebir aynı şekilde tekrarlıyordu.

 

Tabii ki o böyle dedikçe karşısındaki yetişim klanları da hediyeleri kabul ettirmek için uğraşıyor ve giderek kibarlaşıyordu. Pek çoğu, ortada bir evlilik olmasa bile arkadaş olmayı dilediklerini söylüyordu. Bai Xiaochun da ancak bu noktaya erişildiğinde hediyelerini kabul ediyordu.

 

Gelenler saf gözüküyor olsa da aptal değildi. Bai Xiaochun’un düşünmeye ihtiyacım var deme sebebinin diğer klanların tekliflerini görmek istemesi olduğunun farkındaydılar.  

 

Tabii ki tüm bunlar beklenti safhasına dahildi. Eğer yeterli hediyeyi sunmazlarsa, Bai Xiaochun onların klan kızlarını bir Daoist partner olarak değerlendirmeye bile almayabilirdi. Bir sonraki gün gelenlerin sayısı azalmak yerine artmış, insanlar artık kızların Bai Xiaochun’un Daoist partneri olmasından geçmiş, hizmetçisi olarak geceleri yatağını ısıtmasını bile yeterli görür hale gelmişti. Kan bağını resmi bir şekilde sürdürebilmeleri kâfiydi.

 

Klanların ziyaretleri ve getirdikleri hediyelerin ardı arkası kesilmedi. Artık Bai Xiaochun bile gerilmeye başlamıştı. Gerçekten hediyeleri reddetmek istediği bir noktaya erişti ama bu da mümkün olmuyordu.

 

“İyi, kabul edeceğim galiba... Kabul etmemek gibi bir şansım yok ha?” Yedi-sekiz gün boyunca klanları karşılamaya ve hediyelerini almaya devam etti. Her sabah şafakta uyanıyor ve kapısında bir yığın insan buluyordu.

 

Üç gün daha geçti. Şafak olduğunda kapıyı açan Bai Xiaochun’un ağzı açık kalmıştı. Şaşırtıcı bir şekilde... dışarıda tek bir kişi bile yoktu. Her yer sessiz sakindi, etraf tamamen boştu.

 

Bai Xiaochun’un tek görebildiği gökte uçan beş renkli birkaç anka kuşuydu. Ankalar Yaşlı Zhou’ya aitti ve sık sık şafak vakitlerinde Kokulu Bulut Tepesinde süzülürlerdi. Genellikle birlikte uçmaları da özellikle harika bir manzara oluşturmalarını sağlardı. Onları kıskanan çok çırak vardı.

 

Bai Xiaochun gözlerini ovalayarak çevresine baktı. Kapıyı yanlış mı açtım acaba diye düşünerek içeri girdi, kapattı ve yeniden açtı. Ancak sonuç aynıydı.

 

“Ne oluyor?” diye düşündü şaşkın bir şekilde. Ve sonra da bir açıklama almak için hızlıca Hou Yunfei’yi buldu.

 

Hou Yunfei iç çekerek Bai Xiaochun’a baktı. “Dün gece Tarikat Lideri bir Dharmic kararı verdi. Büyük Kardeşin olarak diğer klanları bir konuda bilgilendirdi… Tarikat kuralarına göre yüz yıl içerisinde bir Daoist partner alamazmışsın. Bu yüzden… insanların gitmekten başka şansı kalmadı.”

 

Bai Xiaochun’un ağzı açık aldı. Haksızlığa uğramış gibi hissederek geveledi: “Kar bitti... Evlilik yok...”

 

Hou Yunfei gülse mi ağlasa mı bilemiyordu. Bir dakika sonra diyecek bir şeyler bulabilmişti. “Xiaochun, Yeşil Sorguç Tepesinden bir arkadaşım bana Shangguan Tianyou’yla aranda bir sıkıntı olduğunu söyledi.  Bu doğru mu? Qian Dajin hiç önemli değil, onunla uğraşırsan tarikat sıkıntı çıkarmaz. Ama Shangguan Tianyou konusunda işler o kadar basit olmayacaktır!”

 

“Ne demek o kadar basit olmayacaktır?” diye sordu Bai Xiaochun. “O benden daha önemli falan mı?” Birkaç yıldır Ruh Akımı Tarikatının çırağı olan Bai Xiaochun, tarikatın çırakları nasıl eğittiğine aşinaydı. Çıraklar en güçlü olacakları şekilde ilerletilirdi, ölümcül çatışmalar yasaktı ve uyumlu olmaları konusunda teşvik edilirlerdi.

 

Tarikat kuralları temel davranışları da kapsardı. Tepelerin Lordları ve Kıdemlileri asistanlık ve eğitimden sorumluydu. Adalet Sarayı ise kötü davranışları tespit ederek cezalandırırdı. Yani tarikat her şeyi kontrol altında tutuyor denilebilirdi.

 

Tabii ki Ruh Akımı Tarikatının kuzey ve güney yakalarındaki yüz binlerce çırağın her hareketini tespit etmek imkânsızdı. Çırakların problemleri, kavgaları ya da kontrolü mümkün olmayan tavırları olabilirdi. Ancak ödüller ve cezalar belirgindi ve kuralları ihlal edenler sonuçlarıyla baş etmek zorunda kalırdı!

 

Bai Xiaochun tarikat için inanılmaz bir hizmette bulunmuş ve hem bitkilerdeki yeteneğini hem de savaş gücünü hâlihazırda kanıtlamıştı. Tarikat da bunun farkında olarak ona mükemmel bir ödül vermişti. Tabii ki bir hizmetçi gibi onun her işine koşacak değillerdi. Biri onu aşağılar ya da kışkırtırsa onu korumak için acele etmezlerdi... Hiçbir çırağın böyle bir muamele görmesi mümkün değildi, ne Shangguan Tianyou’nun ne de Bai Xiaochun’un.

 

Bai Xiaochun da bu yüzden kibirli, ünlü bir Seçilmiş olarak kendisine Genç Lord diyen Shangguan Tianyou’yu dikkate değer bulmuyordu.

 

Hou Yunfei bir süre düşündükten sonra gözleri parlayarak Bai Xiaochun’a bildiği her şeyi anlatmaya karar verdi: “Shangguan Tianyou’nun büyük hayalleri var. Bir gün Miras Kesimine erişmeyi umuyor. Bu yüzden yetişim basamağını bastırarak kendisini Dış Kesimle İç Kesim arasında tutuyor. Böylece Seçilmişler için kuzey ve güneyin bir sonraki zorlu sınavında ilk sıraya erişerek İç Kesime en üst rütbeden girmeyi planlıyor. Öyle olmasaydı çoktan İç Kesimin sıradan zorlu sınavını geçerdi. Sonuçta sekizinci seviye Qi Yoğunlaşmaya erişen herkes bunu yapabilir.”

 

Şok olan Bai Xiaochun karşılık verdi: “Neden herkes Miras Kesimine girmek istiyor? Xu Baocai de bana Zhou Xinqi, Lu Tianlei ve geri kalanların da buna çabaladığını söylemişti.”

 

“Miras Kesiminin üyeleri Prestij Çıraklarıyla benzer statüye kavuşur. Ancak Ruh Akımı Tarikatında durum diğer tarikatlardan farklıdır. Bizde iki branş var, biri tarikatı korumaya, diğeri de ihtişamı ve gücü arttırmaya odaklanır!

 

“Hizmetlilerden çıraklara kadar üçüncü Qi Yoğunlaşmadaki herkes bir alt grubu oluşturur. 3-4 arasındakiler Dış Kesimdir. Sekizinci seviye olduğundaysa zorlu sınava girerek İç Kesim çırağı olabilirsin.

 

“Eğer Kuruluş Kadrosuna ulaşırsan...o zaman bir Kuruluş Kadrosu Kıdemlisi olabilirsin, hatta belki bir Tepe Lordu. İki 60 yıllık döngüden sonra Altın Öz seviyesine erişirsen Baş Kıdemli olur ve tarikatı yönetip idare etmekten sorumlu olursun. Bu ilk branştır.

 

“İkinci branş ise Miras Kesimi!

 

“Oraya girmenin tek yolu var ve o da… iki 60 yıllık döngüden önce Altın Öz seviyesine erişmek. Böylece tarikatın tüm yetişim dünyasında daha da iyi yerlere gelmesine yardımcı olursun… tabii daha büyük kaynaklara ve zenginliğe de! Seçilmişlerin mücadelesinde ilk sıraya yerleşen kişi Miras Kesimine dahil olmak için sıraya girebilir. Tam detaylara hakim değilim ama hepsiyle ilgili kurallar olduğunu biliyorum!

 

“Ancak iki 60 yıllık döngüden önce Altın Öz seviyesine ulaşmak çok, çok zor… Önceki jenerasyonlar arasında buna yaklaşabilen tek kişi Tepe Lordu Li Qinghou oldu. Bu yüzden tarikat ona çok şey borçlu!”

 

Bai Xiaochun derin bir nefes aldı. İlk defa Miras Kesimi hakkında bir açıklama dinliyor ve tarikat hakkında doğru düzgün aydınlanıyordu. Bir süre sonra oradan ayrılarak meseleyi kendi kendine irdelemeye devam etti.

 

“Miras Kesimi mi...?”

 

#Ben… Ben çok güçlü ve yüce birinin torunu olabilir miyim ki? Cennetler! Bunu nasıl fark etmem?!” Bu kısımda yine çok eğlendim 
Hou Xiaomei de çok tatlı değil mi, bayılıyorum ben bu kıza! 
Ama kaplumbağamızın kazanç kapısı pek uzun süre açık kalamadı, yüz yıl boyunca resmi bir partner alması da yasaklandı. Tüh! 
Bakalım sırada ne var, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr