Bölüm 63 : Neden!?

avatar
3538 8

Yıldızlar Kralı - Bölüm 63 : Neden!?



Mely çocuğun kolunun Ersa tarafından tutulduğunda hem şaşkın hem de mutluydu. Çocuk ise Ersa'nın elinden kolunu sallayarak kurtuldu. Mely kızgınlıkla çocuğa bağırdı. 

“Ne yaptığını sanıyorsun!? Kelebek Savaşçıları Grubundan biriyim diye gelmek zorunda mıyım? Kim, sen mi bu kuralı koydun?”

En çokta çocuğun kendi bileğini tutmaya çalışmasına sinirlenmişti. Kim oluyordu da kendisi ile temasta bulunma hakkını kendinde buluyordu!? Çocuk, Ersa'ya bağıracakken Mely'nin hiddetli tepkisi ile kalakalmıştı. 

“Hayır. Özür dilerim. Öyle bir niyetim yoktu.”

Mely kıyafetindeki kelebek rozetini çıkardı ve oda arkadaşının eline zorla tutuşturdu. Grup Mely’i hayretler içerisinde izliyordu. Düşüncelerinin doğru çıkmasını istemiyorlardı.

“Artık Kelebek Savaşçıları Grubunun bir parçası değilim. Göreve gelme yükümlülüğümde yok.”

Çocuk dona kalmışken Mely, Ersa'nın bileğinden tuttu ve dışarı çekmeye başladı. Ersa hayretler içerisinde Mely'nin peşinden sürükleniyordu. Mely'nin Kelebek Savaşçıları Grubundan çıkması onu da şaşırtmıştı.

“Mely?” 

Mely, Ersa'nın seslenişini duymadı. Ersa'nın ikinci sefer adını seslenmesi ile onu anca duydu.

“Mely?”

Mely döndüğünde elinin olduğu yere baktı ve yanakları kızarırken Ersa’nın bileğini bıraktı.

 “Üzgünüm. Sinirlenmiştim.”

“Hayır sorun değil.” 

Ersa, Mely'nin sağ yanağını sıktı ve güzel bir kahkaha attı. 

“Seni ilk defa böylesine kızgın görüyorum. Neden bu kadar takıyorsun, boşver o çocuğu. Hem gruptaki herkes böyle değildir. Ani bir karar vermemelisin.”

Mely, Ersa'nın öğütlerini dinlerken yanağını sıktığını unutmuştu. Cümlesi bittiğinde Ersa'nın hala yanağında olan elini fark etti. Hemen eline vurdu ve kızdı. 

“Hey, çocuk muyum ben? Dalga mı geçiyorsun, tavsiye mi veriyorsun?”

Ersa bir daha güldü. Mely'nin bu halleri çok tatlı geliyordu. Mely gözlerini devirdi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Ersa hemen arkasından koştu. 

“Ee, planın ne? Grup oluşturup şunlara iyi bir ders verelim mi?”

Mely, Ersa'ya şaşkın bir ifadeyle baktı. Yüzündeki ifadenin ciddi olmadığını anladı ve elini uzatıp karnını çimdikledi. 

“Ouuch!”

Ersa'nın grup tarzında şeylere ilgi duymadığını biliyordu. 

“Tamam kızgın olma. Biz ikimiz bir grubuz, yetmez mi bu?”

Mely bu sözler karşısında tebessüm etti.

...

Ersa odasına girince Ray ve Bailey tarafından heyecanla karşılandı. 

“Bu sefer düşündüğümüz kadar uzun sürmedi.”

Ersa arkadaşlarına sarıldı. 

“Nasıldı görev?”

“Elbette güzelce halledildi.”

Ray güldü ve “Sendende bu beklenirdi.” dedi.

Ersa yatağına uzandı. Bu akşam Mely ile buluşmayacaklardı. Bu nedenle dinlenmeyi düşünüyordu. Bedenine giren siyah maddeden beri daha çabuk yoruluyordu. Bu durumu düşündüğünde yarın kesinlikle durumunu kontrol etmeye karar verdi.

Kesintili bir uykunun ardından sabahın erken saatinde ormana gitti. Bir türlü uykuya tam anlamıyla dalamamıştı. Vücudunu biran önce kontrol etmek istiyordu. Denge yüzüğünden tıbbi malzemeleri çıkardı ve damarından kan çekip küçük tüplere yerleştirdi. On tüp kan örneği elde edince durdu.

“Artık araştırmaya başlayabilirim.”

Bir tüpü aldı ve içindeki kana başka bir sıvı ekledi. Şeffaf sıvı kanı ile karıştıktan sonra yavaş yavaş değişim geçirdi. Normal bir kana şeffaf sıvıyı ekleyince sıvıların karışımında mavi rengi ortaya çıkarıyordu. Ama Ersa’nın iki sıvının karışımı gitgide koyu bir renge büründü. En sonunda tüpteki sıvı simsiyah oldu. Ersa gözleri genişlemiş halde tüpe baktı. 

“Bu şeyde neyin nesi?”


Tıp çalıştığı yıllar boyunca böyle bir duruma okuduğu kitaplarda denk gelmemişti. Hasta olan kişinin kanı bile mavinin başka tonlarına bürünüyordu. O kadar şaşırmıştı ki parmakları gevşedi ve tüpü yere düşürdü. Tüpün yere çarpma sesi ile içindeki siyah sıvı toprağa döküldü. Ersa, hızla tüpü yerden aldı. Bu sırada toprağın değişimi kendisini şok etti.

Yemyeşil bitkilerle kaplı toprak yavaş yavaş solgunlaştı, solgunlaştı ve çürüdü. Ersa'nın ifadesi de toprak gibi orantılı olarak değişti. Gittikçe karardı.

Otuz santimetre karelik alandaki toprak tamamen verimsiz olmuştu. Ersa başka bir tüpten yeşil bitkilerle kaplı toprağın üstüne birkaç damla döktü. Bu sefer döktüğü sıvı kanıydı.

Toprak ve kanı temas ettiği an toprak solmaya başladı. Bitkiler çürüyerek toz halinde havaya karıştı. Ersa ise hayretler içerisindeydi. 

“Kanım yaşamı yok ediyor? Sebebi siyah madde mı?”

Ersa bu olay hakkında düşündükçe dehşete düştü. Siyah maddenin korkutuculuğu çok büyüktü. Kanını doğaya aykırı bir şey haline çevirmişti!

Düşünceleri arasında başka bir şeyi doğrulaması gerektiği aklına geldi. Siyah madde sadece dışarıya mı zarar veriyordu? Vücudunu da içten içe yok ediyor olabilirdi.

Tıp konusunda uzmanlaşmış biri olarak bedenini yok ettiği konusunda neredeyse emindi. Birkaç gün önce yaşadığı acı dolu tecrübeyi düşündüğünde bedenini yok etme ihtimalini kesinleştirmişti.

Daha önce benzeriyle karşılaşmadığı bir sorundu bu. Tıpta ne görülmüş ne de duyulmamış bir şeydi. Çözülemeyen çekirdek sorununa bu sorunda eklenince zihni ağır bir yükün altında kalmıştı.

Vücudunu yere bıraktı ve toprağa sert bir düşüş yaşadı. Gökyüzüne anlamsızca bir süre baktıktan sonra gülmeye başladı. Gülmesi dışarıya acı dolu bir haykırış gibi geliyordu.

Benim kaderim? Hayatım? Neden tüm bunlar başıma geliyor? Neden iyi bir şey yaşamıyorum? Neden bir tek şey istediğim gibi gerçekleşmiyor? Bu tarz düşünceler zihninde dolandı. Düşüncelerin ağırlığı altında boğuk bir sesle bağırdı.

“Neden!!!”

Ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. 

“Ned---”

Tekrar bağırmaya yeltendiğinde vücudu titremeye başladı. Gözleri kırmızılaştı. Vücudunun her bir parçasının kemirildiğini hisseti.

“Ahhh!” 

Acı haykırışlar eşliğinde yerde kıvrandı. Durmak bilmeyen öksürükleri eşliğinde ağzından kanının siyahlaşmış hali akıyordu. Arada nefessiz kaldığında boğazını tutuyordu.

Her şeyin aynı anda yaşanması ile dehşet verici bir acı vücuduna hakim oldu. Öksürükler durmak bilmeden sürdü ve ağrı katlanarak arttı. Nefes alıp vermekte zorluk çekiyordu.

Gözleri kırmızı ve yüzünün beyaz hali korkunç bir görünüm ortaya koyuyordu. On beş dakika civarında muazzam miktarda acıya dayandıktan sonra bedeni hiçbir şey yapamayacak konuma ulaşmıştı.

Kolunu bile zar zor oynatabiliyordu. Sürüne sürüne bir ağaca yaslandı. Elinin tersi ile ağzının kenarındaki kanları sildi ve bomboş gözlerle gökyüzüne baktı. Tek kelime edecek hali yoktu. Boğazı, kalbi, organları, tüm vücudu öylesine çökmüş haldeydi ki nefes almak bile zor geliyordu.

Sağ elini kalbine götürdü ve sol göğsünü sertçe sıktı. Tırnakları ile acımasızca etini delerken yüzü ifadesizdi. Cansız gözlerini gökyüzünden çekti ve ellerini yere koydu. Vücudunu öne eğerek elleri ile destek aldı ve dişlerini sertçe gıcırdatmasına sebep olsa da ayağa kalktı. Rüzgarda sallanan bir yaprağı andırıyordu. Rüzgar esse uçacak gibiydi.

Zorlukla bir adım attı. Bu hareketini takiben adımlarını sürdürdü. Uzun ve meşakkatli bir yürüyüş ile bir göle ulaştı. Gölün önünde bedenini havanın akışına bıraktı ve kendisini suyun soğukluğuna teslim etti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr