Bölüm 78 : Gizemli Uçurum

avatar
3696 8

Yıldızlar Kralı - Bölüm 78 : Gizemli Uçurum


Ersa temiz havanın ciğerlerine girmesiyle gözlerini açtı. İnsanı rahatlatan yeşilliklerle çevrelenmişti. Ormanın havası o kadar temiz ve ferahtıki yenilendiğini hissetti. Dakikalar boyunca ortamın tadını çıkardı.

Antik kalıntıda olduğu düşüncesi heyecan dolu bir gülümseyi açığa çıkarmasına neden oldu. Ormanın büyüklüğüyle babasının dediklerini onaylamıştı. Dışarıdan görüldüğünde o kadar büyük olmayan antik kalıntı kendi içinde dehşet verici bir alana sahipti. Hayranlık duyulacak bir ilime şahit olan Ersa ise bu durumun sırrını öğrenmek istiyordu.

Arkasında geniş, büyük dik dağlarla kaplı yol, gitmesi gereken yoldu. Eğitim kıyafetinin ağırlığını yolculuk başlar başlamaz sıfıra getirdi ve rüzgarın saçlarını dalgalandırması ile koştu. Mely ile girdiği yarışta kendisini tutmayacaktı.

Ormanın verdiği hissiyat Ersa’yı mutlu ediyordu. Uzun süredir vücudunun durumundan dolayı sıkıcı ve rutin bir şekilde günlerini geçiriyordu. Şimdi ise nasıl bir tehlike ile karşılaşacağını bilmediği keşfedilmemiş bir yerdeydi. Ersa bu tarz maceralara karşı büyük bir haz duyuyordu.

Başlangıç yerinden birkaç kilometre uzaklaştığında canavarlar görüş alanına girdi. Daha dikkatli oldu ve hızını düşürdü. Karşılaştığı canavarların seviyesi kalfa evrede olduğundan kendisine tehlike oluşturmuyorlardı.

Ne kadar ilerlerse canavarların seviyesi de o kadar artıyordu. Büyükusta evre canavarların bulunduğu yere geldiğinde hızını bariz bir oranda azalttı. Burada karşısına çıkacak canavarları yenebileceğinden emin değildi. Belki teke tek durumlarda yenebilse de, bir iki canavarın ilgisini çektiğinde diğerleri de bulunduğu yöne yönelecekti. Böyle bir durumda ölümü kesin olurdu.

Konsantrasyonunu hat safhaya çıkardı ve adımlarını daha dikkatli atmaya başladı. Orman da ki ağaçların sıklığının bir yöne doğru arttığını fark etti. Nedenini merak etti ve sıklığın arttığı doğrultuda ilerledi. Artan ağaç sıklığı içindeki şüpheyi daha da yoğunlaştırdı. Öyle ki burada kendisini bir canavarın tespit etmesi imkansız olabilirdi.

Ersa herhangi bir tehlikenin olmadığını düşündüğünden hızını arttırdı ve ağaçları hızla geçti. Birkaç kilometre sonra yeni bir adım attığında ayağı boşluğa geldi. Tüm vücudu tehlike duygusuyla alarma geçti.

Refleksleri devreye girdi ve ağaçlardan sarkan dallardan birine tutunarak vücudunu sallandırıp bir ağacın üstüne çıktı.

Ağacın üstünden az önce neredeyse düşeceği uzun ve derin uçuruma baktığında korkmadan edememişti. "Biraz geç davransaydım yere çakılarak ölecektim. Nasıl bir yer burası?"

Ersa burada her zaman tetikte olması gerektiğini, yaşadığı ölüm tehlikesi ile anladı. Uçurumun derinliklerinde zifiri karanlıktan başka bir şey göremiyordu.

Ayrılacakken denge yüzüğünün parıldadığını fark etti. Yüzüğün parıldaması Kadim İmparatorun sözlerini aklına getirdi. Yüzük antik kalıntıda kendisine yol göstermeliydi.

"Sen ciddi misin? Oraya gitmemi istemiyorsun değil mi?" Ersa inanamıyormuş gibi yüzüğe baktı. "Unut gitsin. Oraya nasıl ineceğim? Dahası derinliği ne kadar onu bile bilmiyorum."

Ersa ayrılmaya niyet ettiğinde yüzük daha parlak bir ışıltı yaydı. Ersa derin bir iç çekti. Kadim İmparatorun yol göstermekten kastının bu olmadığını ümit etti. "Buradan elim boş dönersem her halükarda öleceğim. Bu nedenle bu çılgınlığı yapacağım."

Ersa aşağı nasıl ineceğini düşündü. Derinliğin ne kadar olduğunu bilmediğinden dolayı önlem almadan inerse çok tehlikeli olurdu. Nasıl bir önlem alacağı konusunda ise aklında net bir şey yoktu. Gökyüzü evresinde olan biri için uçurumun derinliklerine inmek çok basit olurdu ama onun için böyle bir şey imkansızdı.

Yüzüğünden yayını çıkardı ve bir ok yerleştirdi. Ardından uçurumun derinliklerine doğru tüm gücü ile gerdiği yaydan oku serbest bıraktı. Ok inanılmaz bir hızla gözden kayboldu ve arkasında en küçük bir iz bile bırakmadı. "Ses gelmediğine göre, gerçekten de çok derin olmalı."

Yüzüğündeki parıltı karşısında sinirlenmemek için kendisini zor tutuyordu. "Ne yapmamı bekliyorsun? Oraya nasıl inebilirim!?"

Ersa aklına gelen düşünce ile bir süre duraksadı. "Çok tehlikeli olabilir." Mırıldanmasının sonrasında umursamaz bir tavırla yüzüğünden simya malzemelerini çıkardı. Havanın direnci ve hava yolunun kullanımı ile aşağıya ulaşabilmeyi umuyordu.

Birkaç saatlik uğraşı sonunda geniş ve elastik kumaş benzeri üç metre karelik ince bir eşya oluşturdu. Eşyanın tam olarak kıvamına ulaşması için üç saat beklemesi gerekiyordu. Bu sürede simya kitaplarından birini okudu.

Eşya kıvama ulaşınca kenarlarını iplerle destekleyerek vücudunda uygun konumlara bağladı ve uçurumun ucunda durdu. Yüzüğünün parıldamasına son bir kez göz attıktan sonra uçuruma çevirdi bakışlarını. "En azından tek parça halinde yere ulaşmayı umuyorum."

Elinde hazırladığı üç metre karelik eşyayı tutarken havaya zıpladı ve vücudunu uçurumdan aşağı teslim etti. Bilinmeyeni barındıran korkunç karanlığın arasında serbest düşüşe geçti. Eğer normal vücudu olan bir insan olsaydı basınçtan dolayı tehlikeli bir durumda olabilirdi, ama Ersa bedensel dövüş sanatlarına çalıştığından dayanabiliyordu.

Buna rağmen serbest düşüş ile hızı arttıkça bedenine uygulanan basınçta artıyordu. Ersa derinliği bilmediğinden ve her taraf karanlık olduğundan ne zaman elinde tuttuğu şeyi havaya bıraksa kararsızdı. Geç serbest bırakırsa yere çakılma ihtimali vardı, erken bırakırsa uçurumun derinliği çok fazlaysa bu seferde uzun süren bir yolculuk olurdu ve en küçük dikkatsizliğinde ölüm ihtimali de oluşuyordu.

Serbest bırakıp bırakmama konusunda kararsız kaldığı o anda çevresindeki karanlık birden yerini iç ısıtan bir aydınlığa teslim etti. Düşüş hızı sürekli artarken sarı, yeşil ve pembe renkte ağaçlarla kaplı olan yeri gördü ve elindeki eşyayı bıraktı. Ersa bıraktığı gibi açılan eşya, havanın kendisine uyguladığı itme kuvveti ile ani olarak Ersa'yı geriye çekti. Ersa zorlukla kenardaki iplerden tuttu ve havanın yolunu hissederek kendisini aşağıya doğru indirmeye çalıştı. Aşağıya yaklaştıkça çevresini daha rahat seçebilmeye başlamıştı.

Alanda güçlü canavarların bulunduğunu gördü ve kendisini savaşa hazırladı. En azından canavarlar onu fark etmemişti. 

"Screech!"

İşittiği ürkütücü sesin sahibine döndüğünde siyah gri karışımı tüylerle kaplı, sivri pençeli üç metre boyunda bir kuş türü canavarın kendisine doğru uçtuğunu gördü. Öfkeli Jian olarak adlandırılan canavar havada başka türe ait bir canlının var olmasına öfkelenen ve öldürünceye kadar kovalayan bir canavardı. Ersa canavarı tanıdığından göz bebekleri genişledi. Canavar büyükusta seviyesindeydi. Kılıcını uzaysal yüzüğünden çıkardı. Ersa'nın yönlendirmesi olmadan havada süzülen elastik eşya, rüzgarın yörüngesinde ilerliyordu. Canavar, Ersa'ya keskin pençesini savurdu.

Ersa kılıcıyla engellemek istese de dengesiz bir konumda olduğundan engelleyemedi ve pençe sağ omzunu yaraladı.

Ersa keskin bir ağrı omzundan yayılırken bir düzine Öfkeli Jidan daha gördü. Ersa parıldamayı sürdüren yüzüğe sinirle baktı. Lanet olası Kadim İmparator diye mırıldandı.

Ersa’nın yarasının durumuna bakacak vakti bile yoktu. Yere olan uzaklığı yüz metreden fazla olsa da başka seçeneği yoktu. Kılıcını iplere geçirdi ve kendisini havada tutan eşya ile bağlantısını kesti.

Ona az önce saldıran Öfkeli Jian ise Ersa yere düşerken gökyüzünde kıvranıyordu. Pençesinin üstünde bulundan kırmızı madde hızla ayaklarından başlayarak vücudunu kemirmeye başlamıştı.

Ersa ise o anda yaşadığı tehlike duygusundan bunu fark etmedi ve aşağıya düşmeye devam etti. Sert bir düşüşle ağaç dallarını kıra kıra toprağa düştü.

Her yerinin ağrıdığını hissediyordu. Oyalanma lüksü yoktu. Şuan da çevrede ki canavarlar kendisine doğru harekete geçmişti.

"Screech!" Öfkeli Jidan sürüsünün çığlık seslerini duydu ve nereye gittiğini bilmeden koşmaya başladı. Kılıcını sıkıca kavradı. Dikkatsiz olmaya cesaret edemiyordu. Çevresinde bulunan tüm canavarlara karşı hayatta kalma mücadelesi içerisindeydi. Hayatı boyunca girdiği en tehlikeli durum buydu.

Ağaçların arasında hızını en yüksek seviyede tutarak koştu. Parmağındaki denge yüzüğü parıldamaya devam ediyordu.

Ersa denge yüzüğüne kısa bir bakış attığında havayı yararak gelen tehlikeyi hissetti ve yana atladı. Kısa süreli dikkatsizliği yüzünden üç adet sivri madde beline saplandı.

Acı ile dişlerini gıcırdattıktan sonra yoluna devam etti. Kendisini yaralayan şeyin ne olduğuna bakacak zamanı bile yoktu. Bu sefer gereksiz hiçbir şeye dikkatini vermeden kaçışını sürdürdü.

Yeniden az öncekinin benzeri hissiyat ile vücudunu üç yüz altmış derece döndürerek gelen üç sivri maddeyi engelledi. Kısa bir anda olsa arkasını görüşü ile dehşete düşmemek elde değildi. Onlarca canavar onu takip ediyordu. Kendisine sivri madde fırlatanda canavar kirpiydi.

Ersa kanının kaynadığını hissetti. Heyecan ve coşku karışımı olan bir duygu kendisinin bir çılgın olduğunu düşündürdü. Ölümün bu derece yakın olduğu bir durumda hala nasıl heyecanlanabiliyordu?

"Screech!" Ersa hem aşağıdan hem de yukarıdan kendisini takibe alan canavar sürüsünden nasıl kaçacağını bilmiyordu. Havanın yolunu kullanabildiği seviyeye kadar kullandı ve gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı tetikte kaldı.

Yüzüğünden güçlü bir zehir çıkardı ve koşarken kılıcının üzerine döktü. Aceleyle döktüğü zehrin birazı derisine geldi ve derisini tahriş etti.

Ersa yüzünde acı çektiğinin belirtisi olmadan koşmaya devam etti. Uzun süre yoğun acılar çekince acı direnci artmıştı. Bu tarz şeylere dayanabilirdi.

Bu sırada Öfkeli Jidan sürüsü Ersa'ya çok yaklaşmıştı. Ersa canavar kirpilerin başka diken saldırısını vücudunu tekrar döndürüp engellediğinde Öfkeli Jidanlar da ona tamamen yetişmişti.

Ersa tehlikeyi fark etti ve kaçmak için uğraşmadı. Eğer kaçsaydı arkasından saldırıya uğrardı. Kılıcını yukarıya birkaç Öfkeli Jidanın üstüne savurdu. Ersa'dan gelen beklenmedik saldırı ile üç Öfkeli Jidan ağır yaralanmıştı.

Ersa'nın saldırısından sonra canavarlar çevresini sardı. Canavar kirpiler, kedi türü yırtıcılar, hız üzerine yoğunlaşmış canavarlar, hava saldırısı yapan Öfkeli Jidanlar...

Ersa tüm bu canavarların ortasında küçük bedeni ile duruyordu. Canavarlar Ersa'nın Jidanları yenmesinden temkinli davranıyordu.

Ersa bulunduğu tuhaf durum ile kendisini gülümsemekten alıkoyamadı. Babasının söylediğini yapar yeteneksiz olduğunu ilan ederse bu durumdan kurtulurdu, ama buradan kurtulsa bile ölümden kurtulamayacaktı. Eğer böyle olacaksa kaçmasının anlamı yoktu. Sevdiği dört kişinin görüntüsü gözlerinde canlandı.

Üzgünüm baba, üzgünüm anne, üzgünüm Alvina, üzgünüm Mely. Ben, bu noktadan sonra geri dönemem.

Yüzünde ürkütücü bir gülümseme ile canavarlara döndü. Ersa olduğu yerde dururken yaralarından akan kanlar bedenini kırmızıya boyuyordu. Üzerinde durduğu toprak kararmıştı. Kırmızı renkli kılıcı kanı ile daha yoğun kırmızıya büründü. Ersa’nın ürkütücü bakışları sanki Ersa'yı canavar gibi gösteriyordu.

Canavarların tek bir tanesi büyükusta seviyesinden aşağıda değildi. Kendisini en küçük miktarda tutsa ölürdü. Küçük bir yorulma belirtisinde ölürdü. Yaralansa da belli etmeden savaşmaya devam etmeliydi. Bu zamana kadar öğrendiği her şeyi zihninde geçirdi. Kılıcın yolu, havanın yolu, toprağın yolu, ateşin yolu, suyun yolu...

Zihninde karışan bu bilgiler ile antik kalıntının muazzam enerjisi kendisine akın akın ilerledi. Canavarlar neler olduğunu anlamasa da o anda gözlerindeki en tehlikeli canlı Ersa'ydı. İçgüdüleri kaçmaları gerektiğini söylüyordu.

Enerjiler Ersa'nın etrafında toplandı. Ersa bunun farkında değildi. Ersa gözünü bir saniyeden de kısa süreliğine kapatıp açtığında irisinin kırmızıya dönüşmesi canavarları korkuttu.

Ersa'nın göz rengi tekrar siyah rengine döndü. Canavarlar kendisine herhangi bir saldırı girişimde bulunmamıştı. Onlar saldırmadığından savaşı o başlatacaktı.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44296 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr