Bölüm 140 Masalın Sonu

avatar
1137 2

Yeşil Karga - Bölüm 140 Masalın Sonu


Bölüm 140

Parça 1

Vel hızlı bir başlangıç yapıp büyüsü ile yerde ki taşları söküp Kazeru'ya doğru fırlatmıştı, Kazeru kılıcı ile zorlamadan taşları küçük parçalara ayırdı ama Vel'in saldırısı daha bitmemişti, Kazeru'nun görüş alanından hala çıkmamış olan taş parçalarından yararlanarak bir anda yanında bitivermişti.

Vel büyüyle yaptığı kılıcı savurdu. Kazeru taş parçalarının arasından kendine doğru gelen kılıcı soğuk kanlıklıkla karşıladı. Vel'in şu an ki fiziğini gördüğünde bu tarz bir saldırı yapmayacağını düşünmüştü ama yanıldığını kısa sürede kabul etmek zorunda kalmıştı. Vel seri ama güçsüz kılıç saldırıları ile saldırmaya devam ediyordu.

Kazeru sakince hepsine karşılık veriyordu geri doğru birkaç adım attığında ayağı Vel'in gizlice ayarladığı büyük taş parçasına takılmıştı. Vel bundan yararlanarak kılıcını bütün gücüyle savurdu Kazeru zorda olsa bunu durdurmuştu ama dengesini kaybedip geri düşerken estetik bir şekilde geri doğru bir takla atıp dengesini sağlamıştı ama taklasının bittiği yerde aniden beliren topraktan bir duvara çarpıp hareket alanını kaybetmişti yine de bir an bile dikkati dağılmıyordu.Vel tekrar güçlü bir şekilde kılıcını savurmuştu Kazeru sırtını duvara yasladı ve gelen saldırıyı karşıladı. Vel bu duvarı bir açık yaratmak için yapmıştı ama Kazeru bu duvarı savunmasını güçlendirmek için kullanmıştı. Vel savunmayı aşamayacağını fark edince geri çekildi Kazeru kılıcıyla arkasında ki duvarı parçalamıştı. Kazeru ne kadar genç olsa da oldukça tecrubeli hareket ediyordu en başından beri yaptığı şeyi yapmaya devam ediyordu yani rakibini tartıyordu. Vel'in ise oldukça aceleci davrandığını düşünüyordu.

Vel büyüyle taş parçalarını etrafında topladı ve onları birleştirerek beş tane mızrak haline getirdi. Mızraklar etrafında süzülüyorlardı. Mızrakları biraz da büyüyle güçlendirerek Kazeru'ya fırlattı. Kazeru boşta olan eline kaldırdı ve mızraklar gri renkte bir bariyere çarparak parçalanmışlardı. Vel bu bariyer büyüsü görünce şaşırmıştı çünkü daha önce gri bir bariyer büyüsü ne görmüştü ne de duymuştu. Kazeru kılıcını önünde ki boşluğa doğru bir kez savurduğunda bu savuruştan sonra önce hafifçe esen rüzgar birden esmeyi kesmişti. İkince kez savurduğunda bir şey olmamıştı ama Vel panikle etrafını taştan bir duvarla kaplamıştı ama çok geçmeden tiz ve rahatsız edici bir ses duyuldu.

Vel'in etrafını saran duvar bir an da düzgünce kesilmiş küçük parçalara ayrılmıştı Vel bu anı yaşarken o parçaların arasında göğsüne doğru savrulan Azul'u fark etti hızlı bir şekilde karşılık vermek istese de Kazeru kadar hızlı değildi. Kılıç yüzeyselde olsa Vel'in göğüs kısmını yukarıdan aşağı çapraz bir şekilde kesmişti.

Vel hemen aralarında ki mesafeyi açtı ama hissettiği acı ile bir dizinin üstüne çökmüştü. Azul'un verdiği acı diğer kılıçlarla kıyaslanamazdı bile Vel yavaşça yerden kalktı öfkeliydi ama saldırıya maruz kaldığı için değil Kazeru'nun ona bu fırsatı vermesi yüzünden kızgındı çünkü bu rakibine iyi bir hasar vermesi için şanstı ama Kazeru bunu yapmamıştı.

Vel bunu bir aşağılama olarak görüyordu. Acısını umursamadan kendini doğrulttuğu sırada aynı an da etrafında alev topları oluşturuyordu. Doğrulur doğrulmaz oluşturduğu alev toplarını Kazeru'ya fırlattı. Kazeru bunları her zaman yaptığı gibi kılıcı ile karşılamak için hazırlanmıştı ama bu sefer beklemediği bir şey olmuştu, alev toplarının hepsi farklı bir yöne yönelip Kazeru'ya farklı açılardan aynı an da saldırmışlardı. Kazeru bunu geç fark etmiş olsa da onları durdurabileceğine emindi. İlk alev topunu kılıcıyla kestiğinde alev topu infilak etmişti ve diğer alev toplarını da tetiklemişti. Kazeru bir an da hem yakıcı hem de yok edici bir saldırıya maruz kalmıştı. Patlamanın oluşturduğu dumandan bir şey görmek neredeyse imkansızdı.

Tiz bir sesin duyulmasının ardından duman bir anda dağılmıştı. Dağılan dumanın sakladığı görüntü hiçbir zarar görmemiş bir şekilde ayakta duran Kazeru'ydu. Vel oldukça şaşırmıştı çünkü kesinlikle hasar almış olması gerektiğini düşünüyordu. Kazeru ağır adımlarla yürümeye başladı ilk adımı attığında kılıcını bir kez savurdu .Görünürde hiçbir şey yoktu ama Vel ellerini kaldırıp yüzünü korumuştu ve hemen ardından dirseği ile eli arasında kalan kısmından kanlar akmaya başlamıştı yüzeysel bir kesik oluşmuştu. Vel daha önce bu tarz bir saldırı görmemişti ama daha ilginci gördüğü her büyünün nasıl işlediği anlayan Vel şu an da hiçbir şey anlamıyordu. Acıdan dolayı ellerini indirmişti.

Kazeru ikinci adımı attığında kılıcını bir kez daha savurdu. Vel hızlı bir şekilde bir bariyer yaptı ama göğsüne aldığı kesiğe paralel olacak bir şekilde bir kesik daha oluşmuştu. Acıdan bağırmamak için dişlerini sıkıyordu. Berlin oldukça endişeliydi istemsiz bir şekilde eli kılıcına giderken oldukça sakin olan Aria Berlin'i durdurdu. Kafasıyla yapmamasını işaret etti.

Kazeru ikinci adımdan sonra durmuştu adeta bu kadar yeter pes et artık diyordu rakibine o güçlü bakışlarıyla ama bu sadece Vel'i daha da sinirlendiriyordu. Vel ileri doğru sert bir adım attı ardından ikinciyi ve yer sarsılmaya başlamıştı. Kazeru'nun etrafını saracak şekilde yerin altından altı tane topraktan oluşmuş el çıkmıştı. Ellerin boyutu oldukça büyüktü. Her biri diğerinden bağımsız hareket ederek Kazeru'ya saldırmaya başladılar. Kazeru adeta aklı olmayan kolların aklını okuyordu ve hepsinin saldırılarından rahatlıkla kurtuluyordu. Vel bu sırada başka bir büyü yapmak için harekete geçerken Kazeru aniden önünde belirmişti ve Azul ile Vel'in omzunu delip geçmişti ve orada duruyordu. Vel daha tepki veremeden bütün büyüsünün bedeninden çekildiğini fark etti.

Gözleri kararmaya başlamıştı. Kazeru Azul'u çıkırıp kınına geri koymuştu. Çünkü bu duellonun bittiğine emindi. Vel'in bilinci hala kapanmamıştı, gözlerini zor da olsa açık tutmayı başarıp rakibine baktı ve savunmasını tamamen düşürdüğü gördü. İçinde kalan o minicik güçle kendini Kazeru'nun üzerine attı. Kazeru Vel'i elleriyle omuzlarından tutarak durdurduğu sırada karnında bir acı hissetti.

Vel'in işaret parmağı bir bıçak gibi içeri girmişti ama bununla kaybetmeyeceğini çok iyi biliyordu. Vel gülümsedi ve dövüş boyunca ilk ve tek konuşma gerçekleşti.

'Azul o kadar da özel değil.'

'Ne?'

Kazeru bütün büyüsünün çekilmeye başladığını çok geç fark etmişti. Kalan gücüyle Vel'i iterek uzaklaştırdı. Nefes nefese kalmıştı. Vel ise tazelenen büyüsü ile kendine gelmişti. Kazeru güçsüz kaldığı için bir dizinin üstünde duruyordu. Vel ona doğrulma fırsatı vermeden bir büyü topuyla onu vurarak geri doğru uçurmuştu.

Kazeru tekrar ayağı kalkmaya çalışırken, Vel'in tekrar oluşturduğu bir kol Kazeru'nun tam altında ortaya çıkarak onu kavrayıp havaya kaldırdı ve acımazsızca bir yapıya fırlattı. Vel şu an da adeta Kazeru'ya daha önce yaptığı hataların neler olduğunu uygulamalı bir şekilde gösteriyordu. Her ne kadar Kazeru'yu sevmese de ona saygı duyuyordu çünkü bilinen en güçlü kılıcı tamamen kontrol altında tutup aynı zamanda onun getirdiği güce kapılmıyordu. Vel taşın toprağın içinde yatan Kazeru'ya doğru yürümeye başladı. Kazeru hemen yanı başında duran Azul'a uzandı. Azul'u tutmuştu ve tam geri çekerken Vel kılıcın üzerine basmıştı. Kazeru beklenmedik bir şekilde kılıcı bırakmıştı ve bir an da hareket etmeyi kesmişti.

Vel'in tüyleri birden diken diken olmuştu ve hızla geri çekilmişti. Anlamsız bir şekilde nefes nefese kalmıştı aklından geçirdiği tek şey bir salise bile geç hareket etse ölmüş olduğu gerçeğiydi. Kazeru kılıcını alarak yavaşça ayağı kalktı ondan yayılan inanılmaz kan arzusunu bütün herkes hissediyordu, gözlerinin rengi gümüş rengine dönmüştü ve ilk kez konuştu.

'Ben düşündüğünden daha özelim'...

Parça 2

'Hey hey aptal Kazeru tam da senin o aptal kılıcı ne kadar iyi kontrol altında tuttuğunu düşünüyordum ama kontrolü tamamen kaybettin'

Azul'un kontrolünde olan Kazeru'nun bedeni yavaşça doğruldu ve gülümsedi.

'Bu senin hatan kullanıcımın büyü gücü ne kadar az ise kontrolü o kadar çabuk kaybeder bu yüzden büyü yapmamaya özen gösteriyordu ama senin sayende büyü gücü neredeyse tükendi ve ben de kontrolü aldım'

Vel Kazeru'ya yaklaşan Reynold'u gördü ve seslendi.

'Reynold'u öyle değil mi? Sanki bir şeyler yapmayı planlıyor gibisin, sakın karışma arkadaşınla ben ilgileneceğim'

Vel büyülü kılıcını yeniden oluşturdu ve savunma pozisyonuna geçti çünkü Azul çoktan saldırıya geçmişti. Kılıçlarının daha ilk çarpışmasında Vel'in büyüden oluşan kılıcı ortadan kayboldu, Vel hızla bir büyü yaparak toprağı onu koruması için büyü ile yönlendirdi ama toprak tam harekete geçip yükselirken birden durup doğal hallerine geri döndüler. Azul Vel'i yakasından tutup kaldırdı ve fırlattı. Vel zar zor ayağa kakmayı başardı ama geç bir şekilde fark ettiği üzere Azul'un serbest kalmış gücü kılıç halinden çok daha farklıydı. Çevresinde ki her türlü büyüyü emebiliyordu yanı bu bir bakıma ona karşı büyü kullanılamaz demekti.

Vel'in aklına gelen herhangi bir kazanma yolu yoktu ama bunu kabul etmek istemiyordu.

'Neden öylece duruyorsun Vel hadi gel büyü mü emmeyi dene ya da korkudan dolayı kaçmak mı istiyorsun?'

Vel bu tahrik edici sözlere kolayca kandı ve Azul'un üzerine koşmaya başladı.

'APTAL!!!'

Aria'nın aniden bağırması Vel'i durdurmuştu gözlerini Berlin'in yanında duran Aria'ya çevirdi.

'Neyine güvenerek 'büyü emme' büyüsünün oluşturucusu olan kişiye onun büyüsü ile saldırmayı düşünüyorsun. Sakinleş ne yaparsan yap onu yenemezsin Azul'un yapılış amacı zaten büyücülere karşı koymak yani büyü ile onu yenemezsin.'

Vel Aria'nın söylediklerinin doğruluğunun farkındaydı ama sahip olduğu tek gücün hiçbir işe yaramaması kabul edebileceği bir şey değildi, hayatının her bölümünde büyüsünü geliştirmek için harcadığı zamanın hiçbir işe yaramaması kabul edebileceği bir şey değildi, tüm hayatını adadığı en güçlü büyücü olma hayalinin boş bir hayal olduğunu düşünmeye başlaması kabul edebileceği bir şey değildi ama Aria'nın yani onun gözünde bir bilge olan Aria'nın sözleri kabul edebileceği tek şeydi şu an.

Vel sakinliğini geri kazanmıştı ama şimdi ne olacaktı? Azul'u öylece bırakamazlardı ama ona karşı bir şeyde yapamazlardı o zaman şimdi ne olacaktı? Vel bu sorulara cevap ararken Azul saldırıya geçmişti. Üzerine gelen Azul'u fark etmişti ama nasıl karşı koyabilirdi ki?

Vel çaresizce yaklaşan ölümü izlerken bir şeyin onu arkasından çektiğini hissetti kendini tamamen akışa bırakmıştı kendi geri doğru düşerken biri ileri doğru atılmıştı ve Azul'un kılıç saldırısına karşı yumruğu ile karşılık vermişti. Vel şaşkınlıkla onu kurtaran kişiye bakıyordu kalıplı ve uzun biriydi. Bir insandan çok daha güçlü gözüküyordu.

Azul karşısında ki yeni rakibine baktı ve gülümsedi.

'Sen baş belası bir rakipsin'

'İnsanların şehrini merak edip geldim ve şuna bak kendimi hemen belanın ortasında buldum bu arada kendimi tanıtmalıyım ben Melrog bir yarı-insan peki sen gümüş göz'

Bu sırada Azul Kazeru'nun gücünü geri kazandığını biliyordu bu yüzden hızlı olması gerektiğini biliyordu. İçten içe kazanabileceğini düşünüyordu.

'Beni adım Azul '

'Peki o zaman Azul anladığım kadarıyla kontrolünü kaybetmiş birisin bende bazen dönüşürken kontrolü mü kaybediyorum bu yüzden şimdilik tam formuma dönüşemiyorum ama şimdi ki hali de yeterli olacaktır.'

Melrog'un bedenine bir şeyler olmaya başlamıştı hızla değişiyordu. Bedeni biraz büyüdü ve kanatları çıkmıştı gözleri bile değişmişti. Tıpkı insanımsı bir ejderhaya benziyordu. Kolları ejderlerin ki gibiydi. Aria ve Azul hariç herkes şaşkındı.

Dönüşen Melrog kanatlarını bir kez çırptı ve Azul'un üzerine doğru atıldı. Azul kılıcını savurdu, Melrog sol eliyle kılıcı yakaladı ve ağzından alev püskürterek Azul'a saldırdı. Azul kılıcı bırakarak geri çekildi ama nafileydi Melrog anında dibinde bitmişti.

Melrog pençelerini Azul'un gövdesine geçirdi ama ona ölümcül bir hasar verecek şekilde değil ve onu yere yapıştırdı. Azul hem gücünün sınırlanması yüzünden hem de rakibinin bir büyücü olmaması yüzünden kaybetmişti. Kontrol tekrar Kazeru'ya geçmişti.

Bunlar gerçekleştikten birkaç saniye sonra kraliyet muhafızları ve büyücüleri gelmişlerdi. Aria kendini ve Berlin'i Vel'in yanına ışınlamıştı hemen ardından ise Vel'i de alarak adaya ışınlandı.Eğer kaçmasalardı işler epey karışacaktı ayrıca şu an kötü biri olmasa da Aria bir cadıydı kral kesinlikle onun kellesini isteyecekti.

Berlin Aria'dan kendisini geri götürmesi istemişti çünkü olanların düzgünce açıklanması gerekiyordu hem onlara yardım eden yarı-insanın başının belaya girmesini istememişti. Aria bu isteği kabul edip onu götürüp geri geldi.

Vel öylece yerde oturup olanları düşünüyordu. Kendine her zaman güvenmişti her zaman çok güçlü bir olduğunu düşünmüştü ama şu an anlamıştı ki hiçte güçlü biri değildi.

Aria Vel'in başına dikildi ve ona sağ elini uzatıp bir soru sordu.

'Vel sen eğitmemi ister misin? Karşılığında istediğim tek şey seni eğittim süresi boyunca benim sözümden çıkmaman bu arada ben Azul'a karşı koyabilirdim ama nasıl olduğunu söylemeyeceğim kendin bulmalısın'

Vel kafasını kaldırdı ve uzanan eli tuttu.

'Evet istiyorum beni eğit lütfen, ben güçlenmek istiyorum.'...

Parça 3

Aria Vel'in eğitilmeyi kabul etmesi üzerine onu harikalar diyarına geri götürdü ve tam tamına bir yıl boyunca harikalar diyarında kaldılar. Bir yıl boyunca Aria Vel' öğrenmesi gereken her şeyi öğretti. Bir yıl bittikten sonra harikalar diyarından çıktılar.

'Sonunda dışarıdayım eğer biraz daha kalsaydım o tavşanı öldürecektim'

'Hadi ama Vel o sadece küçük, masum ve sevimli bir tavşan'

'Sana daha önce de söyledim o bir şeytan'

'Bu bir yana bir yıl oldukça çabuk bitti.'

'Evet Aria oldukça hızlı geçti iyi bir kitaptan bir satır okumak kadar hızlı ve dolu doluydu.'

'Peki şimdi planın ne?'

'Açıkçası pek düşünmedim ama bir dakika tuhaf bir şey hissediyorum.'

'Hu hu hu demek hissedebiliyorsun şunu bilmelisin ki hissettiğin şey uzun zamandır orada olan bir şey'

'Yani hissettiğim şey gerçek'

'Benim kadar gerçek'

'O halde bunun tam olarak ne olduğunu açıklar mısın?'

'Elbette sana bu tuhaf hissi veren şey adanın ta kendisi, bu adayı uçurmaya başladığımdan beri üzerinde birçok tuhaf büyü denedim ve sonunda istediğim şeyi yapabildim. Ne olduğunu söyleyebilirsin öyle değil mi?'

'Bu ada büyü depoluyor'

'Evet şu anda ki topladığı büyü seviyesi bütün büyük büyücülerin sahip olduğu toplam büyü gücünden çok daha fazla'

'Neden böyle bir şey yaptın ki?'

'Sadece deneylerimden biriydi aslında sonra ise onu durduramayacağımı fark ettim. O zamandan beri hiçbir şeye zarar vermeden çevresinde ki büyüyü kendine çekip depoluyor.'

'Onu derken bahsettiğin şey ada mı?

''Ada değil adada ki büyü'

'Hmmm basitçe bu kadar yani'

'Evet her neyse yeni çıkmış olabiliriz ama ben bir süreliğine geri dönüyorum ben yokken yaramazlık yapma'

'Hey hey hadi ama'

Aria içten bir şekilde gülümsedi.

'Görüşürüz'

Aria ayrıldıktan sonra Vel adada turlamaya başlamıştı, gerçek dünyaya alışmak düşündüğünden de zor gelmişti. Epey büyük olan ağaçlardan birinin tepesine çıktı ve manzarayı seyre daldı. Güneş ışıklarının nazikçe aydınlattığı ada bütün görkemiyle gök yüzünde usulca süzülmeye devam ederken Vel buranın güzelliğini daha yeni anlamaya başlamıştı ama aniden adada hissettiği yabancı bir büyü gücü bu güzel anını bozmuştu. Hızlı ve sessiz bir şekilde ilerleyerek büyü gücünün kaynağının olduğu yere ilerledi. Ağaçların üstünden aşağı baktığında büyük bir cadı şapkası takan birini gördü. Sabırla onu izliyordu.

Cadı şapkalı kişi kafasını yukarı kaldırdı.

'Saklanmana gerek yok'

Vel duyduğu sesten yola çıkarak onun bir kadın olduğunu anlamıştı yavaşça ağaçtan aşağı indi ve cadı görünümlü kişinin karşısına dikildi. Sert bir bakışla konuşmaya başladı.

'Burada ne işin var ve kimsin sen?'

Vel onun kraliyet tarafından gönderilmiş biri olduğunu düşünüyordu. Cadı gülümsedi.

'Sadece buralardan geçiyordum ve eski dostum Aria'ya selam vermek istedim.'

'İkinci soruma cevap vermedin'

'Ben Aiko yani mor cadıyım.'

Vel şaşırmıştı.

'Gerçek bir cadı mı? Hiç onlardan biri gibi hissettirmiyorsun'

'Ha ha ha evet aralarında en normali benim sanırım ve senin isminde Vel, hmm demek Aria ile bir yıl önceden tanışıyorsunuz, bir yıl boyunca o müthiş harikalar diyarında seni eğitti.'

Vel dona kalmıştı hiçbir şeyden bahsetmemesine rağmen karşısında ki cadı her şeyi biliyordu.

'Sen nereden biliyorsun?'

Cadı kendini beğenmiş bir şekilde gülümsedi.

'Çünkü ben mükemmelim bu yüzden akıl okuyabiliyorum özellikle senin gibi savunmasız kişilerinkini'

'Akıl okumak m? Daha önce duymadığım bir büyü, nasıl yapıyorsun?'

'Sakin ol Vel öğrenme kabiliyetin çok güçlü olabilir ama bu her büyüyü kullanabileceğin anlamına gelmez ve şu an öğrenmek istediğin büyü senin alanının dışında kalıyor'

Vel hayal kırıklığına uğramış gözüküyordu.

'Üzülme Vel birçok eğlenceli büyü vardır benim büyüm kadar olmasa da hihihi'

Vel cadının kendimi beğenmişliğine pek aldırmadan konuşmaya devam etti.

'Hmm peki öyle olsun Aria'yı arıyorsan o----'

Aiko sözünü kesmişti.

'Nerede olduğunu biliyorum unuttun mu? Ben akıl okuyorum'

Vel sinsice gülümsedi.

'Hayır sadece emin olmak istemiştim'

'Anlıyorum, bunları bir kenara bırakalım sana teşekkür etmeliyim sonuçta arkadaşımı kendine getirdin'

'Pek bir şey yapmadım sadece kendisi ile yüzleşmesini sağladım'

'Biliyorum. Peki o zaman bana sormak istediğin bir şey yoksa Aria'nın yanına gideceğim'

'Ada hakkında ne biliyorsun?'

'Senin bildiğinden daha fazlasını'

'Aria benden bir şey mi saklıyor?'

'Bilmiyorum pek yalan söyleye bilen biri değil'

'Sorduğum bu değildi'

'Sakladığını sanmıyorum ama eminde olamıyorum ama adanın varlığı oldukça büyük bir tehlike arz ediyor eğer bu ada yer yüzüne inerse adada ki bütün büyü bir anda infilak eder ve Meravir'e inanılmaz bir zarar verir.'

Vel donup kalmıştı.

'Bu nasıl oluyor yani neden patlıyor?'

'Büyü dengesizliği diye biliriz burada ki büyü ile doğada ki büyü farklı ve ada büyüyü biz büyücüler gibi depolamıyor ya da doğanın yaptığı gibi doğaya tamamen ters bir şey yapıyor. Bu yüzden yeryüzüne inerse yerde ki saf büyü ile tepkimeye girer ve BUM !!!'

'Bunun hakkında onunla konuşmalıyım'

'Şimdilik biraz beklemelisin ilk önce ben onunla konuşmalıyım'

'Harikalar diyarına nasıl gireceksin peki?'

'Eğer orada sana ait bir şey varsa girmesi oldukça kolaydır'

'Yani orada sana ait bir şey mi var ?'

'Evet onu görmüş olmalısın sürekli gülümseyen kedi onu ben yaptım'

'Nasıl?'

'Tabii ki süper yeteneklerimle hahaha her neyse ben gidiyorum bay bay'

Aiko bir an da kaybolmuştu. Vel derin bir iç çekti ve başının hiç beladan kurtulmadığından yakınarak yere uzanıp gökyüzünü seyre daldı. Farkında olmadan içi geçmiş ve uyuya kalmıştı.

Gözlerini tekrar araladığında ise güneş batıyordu. Yavaşça uzandığı yerden doğruldu birkaç saniye esnemeye ayırdıktan sonra yavaşça ayağa kalktı ve ona seslenen Aria ile kendine geldi.

'Sonunda uyandın sana sormak istediğim bir şey var Vel'

'Pek kendimde sayılmam ama dinliyorum'

'Bu adada ki büyüyü bütün Meravir'i bir harikalar diyarına dönüştürmek için kullanacağım ne düşünüyorsun?'

Vel bir süre hiçbir şey söylemedi daha sonra yeni uyanmanın verdiği sersemlikten kurtulup konuşmaya başladı.

'Bunu yapamazsın bu şekilde yaşayan herkesin özgürlüğünü almış olacaksın öyle değil mi?'

'Özgürlük? Hahahaha özgür olduğunuz düşüncesine nasıl kapıldın?'

'Ne demek istiyorsun?'

'Hiçbir şey bilmiyorsunuz ne olmuş olanı ne de olacak olanı ama ne gariptir ki her şeyi bilen Aiko bile seninle aynı düşüncede ikiniz de yanılıyorsunuz. Ben kimsenin özgürlüğünü elinden almak istemiyorum sadece onları kurtarmak istiyorum.'

'Birdenbire bütün bunlar nereden çıktı Aria?'

'Zamanı geldi. işte bu yüzden şimdi sana bunları söylüyorum peki neden bunları sana söyleme gereği duyduğumu da söyleyeyim çünkü sana güveniyorum bu yüzden sana bir seçim şansı sunacağım.'

Vel konuşmanın nereye varacağını bilmiyordu ama sanki karşısında ilk karşılaştığı Aria varmış gibi hissediyordu.

'Dinliyorum Aria'

'Adada ki büyü depolama olayı tam anlamıyla anlattığım gibi değil ada sadece büyü depolamıyor büyüyü gerçekleştirmek için büyü depoluyor. İşte bu yüzden birkaç gün sonra büyü gerçekleşecek ve harikalar diyarı bütün Meravir'i saracak, ada tamamen bana bağlı olarak bunu yapıyor yani kaynak benim ben olmadan çalışmaz.'

Vel Aria'nın sözünü keser.

'O zaman adayı terk etmelisin'

'Hayır bu yeterli değil ben var olduğum sürece büyü gerçekleşecek durdurulamaz. Sana sunacağım seçim ise ya benimle beraber olup harikalar diyarını yönetmeme yardım ya da bu acılarla dolu uzun yaşantıma bir son ver'

Vel'in suratında acı dolu bir ifade oluşmuştu. Sevdiği kişi ile Meravir arasında bir seçim yapılması istenmişti. Vel düşünmeden çaresizce konuşmaya başladı.

'Hayır, hayır sen ölümsüz değil misin yani bu işe yaramaz'

'Evet ölümsüzüm ama beni iyileşemeyecek bir hale getirebilirsin mesela yok olana kadar yakarak ama bu ben de işe yaramaz bunun için fazla dayanıklıyım bu yüzden aklıma gelen tek yol hiçbir şekilde iyileştirilemeyecek bir yara açmanı sağlayan o ağcın gücü eğer onunla anlaşma yaparsan beni öldürmek sorun olmaz'

Vel bir anda sinirlenmişti ve bağırarak konuşmaya başladı.

'Neden bu kadar rahat kendi ölümünden bahsediyorsun korkmuyor musun? Yaşamak istemiyor musun? O lanet tavşanla biraz daha zaman geçirmek istemiyor musun? Söyle bana Aria neden bana acı çektirmeye çalışıyorsun? '

Aria oldukça soğuk bir şekilde cevap vermişti.

'Sakin ol Vel ölüm doğanın bir kanunu yani korkacak bir şey yok ayrıca söyledim ya yeterince uzun yaşadım artık görmek istediğim pek bir şey kalmadı bu yüzden seçimini çabuk yap pek zaman kalmadı. Yapman gereken tek şey bir cadı ile Meravir'de ki herkes arasında bir seçim yamak'

'Neyi seçeceğim belli değil mi aptal'

Aria acı bir şekilde gülümsedi.

'Evet belli'

Daha fazla konuşmadılar Aria Vel'i Karanlık Orman'da ki Beleume'nin yanına götürdü ve Vel ağaçla anlaşma yaptı daha sonra adaya geri döndüler. Hava tamamen kararmıştı adayı aydınlatan tek şey ay ışığıydı.

'Vel tek bir hamle de bitir lütfen acı çekmek istemiyorum'

'Aria bir şey söylemek istiyorum'

'Sadece öldür beni bir şey söylemene gerek yok tek bir hamle de kalbimi del geç ayrıca bana bir söz ver bu adanın düşmesine asla izin verme'

Vel'in söylemek istediği bir sürü şey vardı ama Aria buna izin vermemişti Vel'in iyiliği için miydi yoksa kendi iyiliği için miydi acaba?

'Söz veriyorum son isteğini ve senin anılarından oluşan bu ada her zaman Meravir'in en yükseğinde süzülen büyülü bir ada olacak'

Vel derin bir nefes aldı büyüden bir kılıç oluşturdu ve Aria'ya yaklaştı kendini bütün düşüncelerinden arındırdı ve tek bir hamlede kılıcı Aria'nın kalbini delip geçmişti işte o an ilginç bir şey olmuştu. İkisinin büyüleri birbirine bağlanmıştı ve Vel farkında olmadan Aiko'dan öğrendiği akıl okumayı büyülerinin bağlantısı sayesinde yine farkında olmadan kullanmıştı.

Zihninde yankılanan sesler canını yakıyordu.

'Bu kadar acımasız olduğum için üzgünüm keşke daha fazla zamanım olsaydı keşke sana hiç acı çektirmemenin bir yolu olsaydı keşke sadece bir kez birinin beni sevdiğini söylediğini duyabilseydim bu sayede ilk kez kendimi değerli hissederdim.'

Vel göz yaşları içinde haykırdı.

'Seni Seviyorum!!!!!!!!!!!'

Haykırdı ama Aria bu değerli kelimeleri duyamadan yok olmuştu ondan geriye hiçbir şey kalmamıştı Vel dizlerinin üstüne çöktü ve acı bir çığlık attı. Elinde kalan tek şey Aria'ya verdiği söz olmuştu ve bütün hayatını bu sözü tutmaya adadı.

Adanın uçmaya devam etmesi için adanın depoladığı büyüyü emip bunun için kullanmaya başladı sonuçta ada sürekli büyü depolamaya devam ettiği için büyü bitmiyordu ve Vel bunu yapmaya devam ettiği sürece ada uçacaktı.

Aria'nın ölümünden sonra ise Harikalar Diyarı muhtemelen yok olmuştu ama kesin bir kanıt yoktu. Vel bütün zamanını ada geçirip bir sürü şey düşündü ve bu adanın herkes tarafından bilinip sevilmesi için adada büyük bir turnuva düzenlemeye karar verdi. Zamanla bu turnuva bir gelenek haline gelmişti.

Belirli aralıklarla Berlin Vel'in yanına gelip adada kalıyordu artık Vel'in sahip olduğu tek arkadaşı Berlin'di. Kimi zaman kafasını yastığa koyduğunda Aria'nın sesini duyuyordu, bazen de rüyasında kendini harikalar diyarında onunla beraber tuzlu çay içerken buluyordu tabi tavşan, kedi ve tırtılda onlara eşlik ediyordu.

Vel'in hikayesinin sonu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr