Bölüm 126 Kan Festivali

avatar
1399 2

Yeşil Karga - Bölüm 126 Kan Festivali


Bölüm 126


'Abla iyi misin?'

'Elbette iyiyim ama bu herif 12'liden biri olduğunu söyledi yani onun gibi 11 kişi daha var demek bu, aslında şu an Melia'ların yanında olmayı istiyorum ama eminim ki böyle bir rakibin ona karşı hiçbir şansı yok Kazeru biraz zorlanabilir ama iyi günündeyse kazanır ayrıca onun peşinden gitmeleri için bir nedenleri olduğunu da sanmıyorum, Melia'nın peşinden gidebilirler çünkü o da bir Siyah Merasim'e sahip ama kendi başının çaresine bakabilir şimdilik yolumuza devam edelim ama buluşmak için bir yıl beklemeyeceğim'

'Abla sadece iyi olup olmadığını sormuştum yine de kafanda ki her şeyi öğrendiğim iyi oldu. Bu bir yana açıkçası korktum, öyle birine karşı asla kazanamazdım bu da sinirlerimi bozuyor.'

'Evet gerçekten güçlüydü ama benim seviyemden çok uzakta.'

'Abla çok güçlü olduğunu kabul ediyorum ama bu aşırı özgüvenin bir gün sonun olabilir.'

'haha Rias inan bana daha hiçbir şey görmedin'

'Gerçekten hiç değişmemişsin abla her neyse hadi yola devam edelim gerçi atlar gitti ama bir çaresine bakarız'

Rias'la beraber yolumuza devam ettik, birkaç saat sonra bıraktığımız atlarla karşılaştık gerçekten şanslıyız. Atlarla hızlı bir şekilde ilerlemeye devam ettik, az önce olanları saymazsak oldukça huzurlu bir yolculuk oluyordu ve birden bir kükremeyle irkildik.

Kafamı çevirip sesin geldiği yöne döndüm ve gördüğüm kızıl bir ejderhaydı hızla uçuyordu atlarımız huzursuzlanmaya başlamıştı ve zar zor kontrol edebiliyorduk. Ejderha hızla üstümüzden uçup gitti. Rias'ta bende donup kalmıştık bu bizim ilk kez canlı bir ejderha görüşümüzdü.

Bunun hakkında çok konuşmadan yola devam ettik çünkü konuşulacak bir şey yoktu ikimiz de böyle bir şey hakkında bir şey bilmiyorduk. Bir haftalık bir yolculuğun ardından sonunda evimize varmıştık. Klasik zengin malikanesiydi tabi biraz daha büyüktü sonuçta bu toprakların efendisi bizdik.

Annem ve babamın karşısına oldukça uzun bir süreden sonra tekrar çıktım. Ben, görünüş olarak anneme çok benziyorum aramızda ki en büyük fark annem benden çok daha asil ve havalı gözüküyor. Babam ise nazik bir suratı olan uzun boylu yakışıklı biriydi. Karşılarına çıkar çıkmaz yaptığım ilk şey eğilip özür dilemek oldu ama evi terk ettiğim için pişman olmadığımı da söyledim çünkü evi terk etmeseydim büyük ihtimalle asla Melia, Felina ve diğerleri ile tanışamayacaktım. Beni affettiler bu kadar basit olacağını düşünmemiştim. Onlarla biraz daha konuştuktan sonra Rias ile beraber banyo yaptık, banyodan çıktıktan sonra gidip beraber yattık. Açıkçası bütün bunları özlemişim. Ertesi gün uyanıp, üzerimi giyinip kahvaltı ettikten sonra asıl işe geçmenin vakti geldiğini düşündüğüm için hemen gidip gerekli kişilerden bilgi aldım.

Bunların sonucunda neredeyse her şeyin kusursuz bir şekilde ilerlediğini öğrendim açıkçası hayal kırıklığına uğramıştım, buraya gelmeden önce oldukça motive olmuştum her şeyi kusursuz hale getirmek için ama şu an öğreniyorum ki zaten her şey kusursuza yakın bir şekilde ilerliyor.

Motivasyonumu kaybetmeme rağmen bir yandan da mutluydum çünkü her şey iyi gidiyordu. Hazır bir sorun yokken bu fırsatı Rias'la eğlenmek için harcamaya karar verdim. Malikanemizden yaklaşık 20 dakikalık yürüme mesafesinde olan bir kasaba vardı.Hatırladığım kadarıyla şu an da orada bir festival olmalıydı, bu yüzden Rias'la oraya gittik. Hafızam beni yanıltmadı. Festival gerçekleşiyordu. Bütün kasaba kırmızı renk tonlarıyla süslüydü. Bu bir kan festivaliydi. Evet kulağa biraz garip geliyor ama ismi bu, basitçe açıklamam gerekirse çok çok eskiden bu toprakların çok güçlü bir sahibi varmış. Dostu olanlara karşı iyi, nazik ve cömertken düşmanlarına karşı ise adeta bir şeytanmış. Yazılanlara ve bu zamana kadar aktarılmış bilgilere göre bu efendi kanla beslenirmiş. Bu garipliğin yanında bir de güneşe çıkmama gibi bir huyu varmış.

Gerektiğin de çıkıyormuş ama sadece kısa süreler için ve son olarak soluk beyaz bir teni varmış. İsmi de Drakula'ymış. Söylenenlere göre bu topraklara bir şato inşaat ettirmiş ama büyük bir saldırı sonucu hem şatosunu hem de hayatını kaybedip ebedi uykusuna yatırılmış.

İnsanlar o öldükten sonra onun anısını yaşatmak için bu festivali yapmaya başlamış. Açıkçası benim çok ilgimi çekmiyor ama yine de kan ile beslenen bir insan birçok kişi için oldukça merak uyandırıcıdır. Ayrıca bu efendiye şeytan kral diyenler de varmış.

Her neyse festival de sadece kırmızı renkte şeyler satılır yemekler ve içeceklerde kırmızıdır. Rias'la beraber kasabanın her köşesini yavaşça muhabbet ederek gezdik yorulduğumuzda ise bir yerde oturup bir şeyler yedik. Yemekleri oldukça lezzetliydi ama Felina'nın yemeklerini tercih ederim. Yaşanan bunca olaydan sonra bu şekilde rahatlamak oldukça iyiydi.

Festivalde düzenlenen yarışlara da katıldık. Bir koşu yarışı vardı tüm kasabanın etrafında bir tur attığın tabii ki katıldık ve tabii ki kazandım.Sonra bir atış oyunu vardı ona da katıldık onu da ben kazandım.Daha birçok oyun oynadık ve hepsini ben kazandım.

Rias sürekli başka bir oyun bulup bana meydan okuyordu ama bir türlü beni yenememişti son olarak bir turnuvaya katıldık. Taş-Kağıt-Makas turnuvasıydı. Birçok rakibi alt ederek finale yükseldim finalde ki rakibim ise Rias'tı.

Göz göze geldik. İkimizde oldukça ciddiydik. Ortamda ki hava her saniye ağırlaşıyordu. İnsanlar nefeslerini tutmuş bizi izliyorlardı. Sonunda ellerimiz harekete geçti.

Taş !

Kağıt !

Makas !

Oyun sonlanmıştı.

Rias'ın ellerine baktım o taş yapmıştı ben ise makas.

Kaybetmiştim.

Rias donup kalmıştı yüzünde ki ifade aynada ilk defa kendini gören bir çocuğun ifadesi ile aynıydı.

(O_O)

Durumu idrak edince bir sevinç çığlığı attı. Deliler gibi seviniyordu. Ben ise kaybetmeyi pek umursamamıştım hem ne olacak ki altı üstü basit bir oyunda yenildim.

Hiç de üzülmedim.

Gerçekten üzülmedim.

Ciddiyim.

Rias'ın uzun sevinmesi bittikten sonra gezimize devam ettik ve sadece festival zamanı açılan bir müze bulduk. İçerisinde Drakula'ya ait eşyalar ve onu yenen maceracılara ait eşyalar vardı. Bunlardan biri oldukça ilgi çekiciydi.

Bir katana ama oldukça kısa bir katana bir hançerden daha uzun ama normal bir katananın yarısı kadar bile değildi, müze sahibinin söylediğine göre Drakula yani şeytan kral bu katana ile öldürülmüş. Katanaya dikkatli bakınca üstünde bir isminin kazılı olduğunu gördüm. İsmi 'Chunchunmaru' ydu. Evet gerçekten öyleydi. Rias'la beraber kahkaha atmamak için kendimizi zor tutmuştuk. Çok tuhaf bir isim ve böyle bir isme sahip bir kılıç tarafından öldürülmek işi daha da ironikleştiriyor.

Bu tuhaf isimi mırıldanarak gezimize devam ettik. Uzun bir gezinin sonunda eve dönmeye karar verdik. Eve döner dönmez yatmıştık. Çünkü ikimizde oldukça yorulmuştuk. Güzel uzun bir uyku kesinlikle iyi gelecektir.

Günlerimiz oldukça eğlenceli bir şekilde geçiyordu. Sonunda Rias'ın doğum günü gelmişti.

Oldukça büyük bir kutlama olmuştu. Koneko ve Akeno'da yetişebilmişlerdi. Oldukça güzel bir parti olmuştu ve bende orada olduğum için Rias oldukça mutluydu. Onun bu şekilde hissetmesi beni de mutlu ediyordu. Ayrıca parti boyunca birçok soylu kişi Rias'la yakınlaşmaya çalıştı.

Tabii ki hepsini korku-- yani nazikçe uzaklaşmalarını söyledim. Parti sonunda bitmişti. Ertesi gün normal hayatımıza geri dönmüştük. Günler hızlıca akıp ilerlerken bize bağlı olan bir köyden haber geldi. Bir süre önce haydutlar tarafından saldırıya uğradığına dair haberi getiren kişi oranın sorumlusu olan aynı zamanda çocukluk arkadaşım Aceline'ydi. Onun geldiğini öğrenince hemen yanına gittim. Rapor vermesi bitince beni gördü ve oldukça şaşırmıştı. Birden üzerime koşup sarıldı. Beni gördüğüne çok sevinmişti.

Bir süre öylece sarıldıktan sonra beraber dışarı çıktık ve muhabbet etmeye başladık.

Bana ayrıldıktan sonra neler yaptığımı anlattırdı tabi ben de ona neler yaptığını anlattırdım. Birbirimizi gerçekten özlemişiz. Aceline hiç değişmemişti hala gümüş rengine bir takıntısı vardı ve saçının kızıl olan kısmı hala duruyordu. Birçok kişi ona boyatmasını söylemişti ama saçının o kısmını oldukça seviyordu.

Epey bir konuştuktan sonra konu haydut saldırısına geldi. Haydutların köyde ki insanlardan bir kaçının öldürüldüğünü öğrendiğimde üzülmüştüm. Haydutlara ne olduğunu sordum. Hepsinin öldürüldüğünü söyledi. Söyleyiş tarzına bakarsak haydutları başka biri öldürmüştü. Tabii ki merakla kimin öldürdüğünü sordum.

Bir gezgine benzediğini söyledi yanında yarı-elf bir kızla gezen bir gezgin, buraya kadar her şey normaldi ama gezginin ismini öğrendiğimde oldukça şaşırmıştım. Gezginin ismi Kazeru Yuuma olduğunu söyledi. Evet bu oldukça ilginçti.

Emin olmak için onun dış görünüşünü sordum tamamen Kazeru'yu tarif etmişti. Hmm acaba o yarı-elf kim? Sorularıma devam ettim, sonunda Aceline ile Kazeru'nun bir düello yaptığını öğrenmiştim. Kazeru kaybetmiş bu oldukça doğal Aceline bir büyücü değil ama benden bile daha üstün olan bir kılıç kullanma yeteneği var tanıdığım hiç kimse kılıç sanatları konusunda onun kadar iyi değil, biraz daha muhabbet ettikten sonra Aceline gitmesi gerektiğini söyledi ve ayrıldık. Merakım aklımı kurcalamaya devam ediyordu. Yarı-elf bir kız kim olabilir ki?

Umarım bir belaya bulaşmamıştır aklı başında biri gibi gözükse de aslında o da Melia kadar deli bu yüzden endişelenmeden edemiyorum. Şimdilik ona güvenmek en iyisi, bir şekilde başının çaresine bakabileceğine eminim. Peki her şey iyi gidiyor gibi o zaman ne yapmalıyım? Her günümü gezerek geçiremem.

Kısa bir düşünmenin ardından aklıma parlak bir fikir geldi Rias'ı, Akeno'yu ve Koneko'yu eğitmek evet bu oldukça işe yarayacaktır. Onlara bunu söylediğimde düşünmeden kabul ettiler. Günlerim daha hareketli geçmeye başlamıştı. Bir yandan onları eğitirken arada da bize bağlı olan yerlere gidip insanlarla konuşup bir sorun olup olmadığını öğreniyordum. Bunları yapacağım zaman Aceline'yide yanıma alıyordum. Birkaç yerde ki haydut sorunlarını hallettik beraber.

Zaman su gibi akıp geçerken bir mektup aldım. Mektup Aiko isimli birinden geliyordu. Mektup da yazanlara göre Melia'ların başı derde girecekti .Aslında pek de inandırıcı gelmemişti ama sonra bir şey hatırladım Melia'nın annesinin ismi Aiko'ydu. Bir ara ondan bahsetmişti.

Bir an önce bağımsız elf şehrine gitmem gerektiğini söylüyordu mektup.

Buraya döneli sadece birkaç ay olmuştu ama şu an da ayrılmam gerekiyordu. Aileme gerekli açıklamayı yaptım ve hazırlandım.

Rias, Akeno, Koneko ve Aceline'yi de yanıma alıp yola koyulduk elflerin şehrine doğru...


Devam Edecek






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr