Bölüm 1: Bir Roman Yazarıyken

avatar
318 1

Yalnızca Tek Bir Kral - Bölüm 1: Bir Roman Yazarıyken


“Siktirmeyin okulunuzu!”

 

Öfkeli bir şekilde telefonun diğer ucundaki babama bağırdım. Fakat kısa bir süre sonra yaptığımdan utandım. Benim gibi birisi nasıl babasına bağırabilirdi?

 

[Ben sikmekten anlamam. O okula gideceksin! Ben boşuna mı o kadar para verdim o okula? Sike sike gideceksin!]

 

“Baba… gitmeyeceğim!”

 

Neden hâlâ üstelediklerini anlamıyordum. Boktan bir okula gitmektense kariyerime odaklansam daha başarılı olmaz mıydım? Roman yazarlığı önü açık bir meslek olmayabilirdi ancak canım bunu yapmak istiyordu.

 

[O okula gi-di-le-cek! Bana istemediğim şeyler yapmak zorunda bırakma. Bak, Allah görüyor, öfkeden titriyorum şuan! Yemin ederim seni evlatlıktan reddederim.]

 

Evlatlıktan reddetmek mi? Şu ana kadar evlatları gibi davrandıklarını mı düşünüyorlar gerçekten? Yıllar boyu psikolojik sorunlar yaşarken bir kez bile destek olmayan kişilerden böyle laflar duymak oldukça acı vericiydi. Üstelik, sadece öfkelenenin kendisi mi sanıyor?

 

Alt tarafı bir üniversite. Gitmezsem hiçbir şey kaybetmeyeceğim bir yer. Parayı hedefleyen birisi değilim, bu yüzden ileride mutlu olabileceğim bir meslek istiyordum. Ancak nedense kimse bunu umursamıyordu. Üstelik hayatın ve yaşamın benim olmasına rağmen!

 

“Hayır dedim! Gitmeyeceğim! Bir roman yazarı olarak kendimi buna adamak istiyorum! Yazmak istiyorum be adam! Anlasana artık!”

 

Bir aptal ile tartışmanın ne kadar büyük bir zorluk olduğunu şimdi anladım. Neler anlattığımı anlayacak zekadan yoksundu. Her ne kadar doğumumun nedeni olan kişiyle tartışıyor olsam da, ona aptal demekten kaçınmayacaktım. Çünkü… artık dayanamıyordum. Bir aptalla tartışmak istemiyordum.

 

[Ben senin iyiliğini düşünüyorum, oğlum. O okula gidersen geleceğin garanti altına alınacak. Bizim gibi bir doktor olabileceksin! Yazdığın aptalca romanlar sana para kazandırmayacak. Bunu biliyorsun. Roman yazmana bir şey demiyorum, gene yaz fakat bunu hobi olarak yap. Hayat çok acımasız!]

 

Parmağım kırmızı renkli kapama tuşuna gitti.

 

“Bana bak aptal piç! Ne olursa olsun yazmaya devam edeceğim anladın mı? Gerekirse kanımı mürekkep olarak kullanır ve bu satırlarda can veririm anladın mı? Bir kez daha beni arama. Bundan sonra aptal oğlun yok! Mahkeme de görüşürüz seni piç!”

 

Bip!

 

Başka bir şey demesini beklemeden telefonu kapattım ve yatağımın üzerine fırlattım.

 

Adım Berkay, 20’li yaşlarının başında hayatın fantastik dünyaya adamış bir kaybedenim. Başkalarını umursamamak dışında pek bir yeteneği olmayan, ortalama görünüşe sahip bir kaybeden…

 

Onu çok seven ailesinin hayallerini suya düşürüp kafasına göre takılmış birisiyim. Ben bir bokum. Belki de bir boktan da daha aşağı bir varlık.

 

“En azından bana empoze edilmeye çalışan buydu. Başından beri yanlış yolda olan bir kaybeden olduğum. Geçmişe dönüp baktığımda diyorum ki, belki de her şey farklı olabilirdi. Kendimi bu dünyaya adamamış olsaydım.”

 

Fantastik Dünya… kimileri için bir eğlence aracıyken, kimileri için yaşama amacıydı. İnsanlar bizim gibi Fantastik Dünya’ya kapılmış insanları hakir görür ve dışlarlar. Üstelik aramızdaki farkın sadece farklı zevkler olmasından dolayı. Biz… biz bir grup kaybeden miyiz?

 

Ya da sadece farklı zevkler yüzünden diğerlerinden ayrışmış bir grup insan mı?

 

***

 

“Uh… Bugünlük bu kadar yeter.”

 

Yeni romanım olan E.G.O’nun ilk bölümünü sitede yayınladıktan sonra kahvemden bir yudum alarak koltuğuma yaslandım. İçimdeki karanlığı döktüğüm bu roman can sıkıntımı gidermek için birebirdi.

 

Ana karakterimin adı Berkay’dı. Yazdığım romanlar arasındaki ilk Türk ana karakterdi. On yaşından beri çektiği zorlukları aşmasını ve bunları bir romana döküp, bir yarışma kazanmasını anlatıyor. Bunun bir motivasyon romanı olduğu düşünülebilirdi. Çünkü umutsuzluğun en güçlü silahlardan birisine dönüşebileceğini, hırsı tetikleyebileceğini anlatan bir olay örgüsü vardı. Üstelik her düştüğünde kalkmayı öğrenen kişinin korkmasının yersiz olduğunu anlatıyordu. Gençlere ilham olabilecek birkaç farklı düşünceyi entegre etmiştim.

 

Benim gibi büyük bir fantezi yazarı için alışılmadık bir türdü. Lakin buna ihtiyacım vardı. Farklı bir şeyler yapmaya ihtiyacım vardı. Çünkü fantastik türde yazabileceğim bir şey kalmamıştı. İlk başlarda çok eğlenceli olsa da deneyim kazandıkça her şey monotonlaşmaya ve eski tadını vermemeye başlamıştı. Artık değişim zamanı gelmişti. Farklı türlere de bir şans vermeli ve o yönde gelişmeliydim. Sonuçta, ortaya çıkabilecekler benim ne kadar yetenekli ve becerikli olduğumla alakalıydı. Kötü bir tür diye bir şey yoktu sonuçta.

 

Ding!

 

“Hm?”

 

Bölümü yayınladıktan yarım dakika sonra ilk bölümün yorumlarında birkaç tartışmanın açıldığını gördüm. Hesabımı takip eden okuyucularım büyük bir hararetle yeni romanımı tartışmaya başlamıştı. İşte bu! Benim devam etmemi sağlayan şey!

 

[Bu sefer farklı bir türle devam edecek sanırım! Onun kadar yetenekli birisi böyle bir şeyin altından kalkabilir! Fantastik türdeki romanları çok iyi olsa da, çok fazla yazmıştı; değişim iyidir!]

 

[Karanlık ve tüyler ürpertici bir anlatımı var. Oldukça değişik bunu sevdim.]

 

[Hz. Adem’den gelenler +1 yazsın da sayımızı görelim.]

 

[Tartışma Moderatörleri, şu primcileri banlayın. Sitenin kalitesini düşürüyorlar.]

 

Eh… Kitlemin pek kaliteli olduğunu söyleyemezdim. Ancak aralarında bazı elmas parçaları bulunuyordu. Sağlam eleştiriler yaparak gelişmemi sağlayanlardan, moralimi yükseltecek kadar sivri dilli okuyucularımda vardı.

 

 “Sanırım sağlam bir şeyle çıkmam gerekiyor. Kafama göre bir ilerleme kaydedemem.”

 

Kullanıcı yorumlarını okurken saatin 12.30 olduğunu gördüm. Dışarı çıkıp alış veriş yapmam gerekiyordu. Dolabın şu anda bomboş olduğuna emindim. Bir süre daha oyalandıktan sonra kartımı ve telefonumu alıp dışarı çıktım. Hava tenimin üzerinde sıcaklık oluşturacak cinstendi. Güneş gözümü alan ışıltılarıyla şehri aydınlatıyordu.

 

“Bir süre dolaşsam iyi olur.”

 

Market alışverişinden önce kafamı dinlendirmek için parklarda gezmeyi düşündüm. Yürümek ve yeni yerler keşfetmek, beynimi gelişmesine neden oluyor ve bu yüzden yaratıcı zekam da bir artış oluyordu. Aslında zekamı geliştirebilecek birçok farklı yöntemim vardı. Lakin ben; yürümeyi ve yürürken düşlemeyi tercih eden birisiyim.

 

Yürümek ve düşlemek oldukça zevkli bir aktiviteydi. Benim gibi evden çalışan birisi için son derece az olan vücut aktifliği, böyle küçük hobiler olmasa hastalıklara neden olurdu. Gerçi eskiden uğraştığım birkaç spor dalı dışında pek hareketli biri sayılmam. Sonuçta onlarda mazide kalmış birkaç eski alışkanlıktan birisiydi. Tıpkı eski yaralarım gibi.

 

Yarım saat dolaştıktan sonra eve dönerken büyük bir markete uğradım ve temel mutfak alışverişimi yaptım. Yanına beni mutlu edecek birkaç dopamin arttırıcı abur cubur aldıktan sonra eve gittim ve sıkıcı bir günü eğlenceye çevirmek için bilgisayarımın başına geçtim. Aldığım malzemeler bir süre daha bekleyebilirdi, sanırım bir eposta almıştım; bilgisayarım kendiliğinden açılmıştı.

 

***

 

Gönderen: Evrensel Roman

Alıcı: Yalnızca Tek Bir Kral

Konu: Yarışma

 

Sayın Yalnızca Tek Bir Kral, 01.04.2018 tarihinde başlayan yarışmamız ‘Evrensel Roman’ın kazananı belli oldu! Tebrikler! Yalnızca Tek Bir Kral isimli romanınız evrensel boyutta büyük bir başarı yakalayarak birinci oldu. Yarışma ödülü olan 10,000$ banka hesabınıza bu akşamüzeri saat 21.00’da yatırılacaktır.

 

‘Umut ettiğin her şey bir rüyadan ibaretti.’

 

***

 

Yalnızca Tek Bir Kral mı? Bu isim bir oldukça tanıdık geliyordu.  Ayrıca son satırda yazan söz de bir hayli tanıdıktı. Bu da neydi? Neden bu kadar tanıdık geliyor? Üstelik 10,000$ ödülü olan bir yarışmaya mı katılmıştım? Tarihine bakılırsa bu zamanlarda roman yazmaya yeni başlamış olmalıyım.

 

“Ha?! Hatırladım! Bu roman…”

 

Bu roman benim finalini verdiğim ilk romandı. Yedi yüz bölümden oluşan başarılı bir roman ve kariyerimin başlangıcıydı. Yalnızca Tek Bir Kral, benim yirmi yaşına girmeden önceki mahlasımdı. Çok öncelerden okuduğum bir romanın ana konusuydu. Bu romandan özenerek yazmaya başlamıştım.

 

“O zamanlar çok kötüydüm. Ergence kelimeler kullanarak okuyucuyu heyecanlandırmaya çalışıyordum. O zamanlar bu bir hobiydi.”

 

O zamanlar rahatlamak için yazardım. Kendi dünyamı yaratmak ve oraya hakimiyet kurmak gibi çocukça bir şeydi. Şu anda dönüp bakıyorum da; Tanrı gibi hissetmek istiyordum. Çünkü o zamanlar sosyal baskıdan dolayı kafayı kırmıştım. Psikolojim, annemin gözlerimin önünde ölüşüyle darmadağın olmuştu. Onu benden alan sahte tanrıya küfürler etmiş ve kendimi dünyadan soyutlamıştım.

 

“Böyle kötü bir romanın birinci olması… rakiplerim fazla mı kötüydü?”

 

Arşivim de kayıtları olması gerekiyordu. Tekrardan okumanın bir zararı olmazdı. Yalnızca Tek Bir Kral bozuk kafayla yazdığım ve çok zaman geçtiği için unuttuğum bir kitaptı. Varlığını dahi hatırlamıyordum. 10,000$ ise çok paraydı. Ancak bunun birkaç katını farklı yarışmalardan kazanarak maddi durumumu kurtarmıştım. Ardından gelen doğru yatırımlar ve fırsatlar ile şu anda yaşıtlarımın kazanmak için çok çalıştığı bir gelir durumuna sahibim.

 

Epostayı kapattıktan sonra Clouds’da ki yedek arşivime girdim ve kronolojik zamana göre yüklediğim dosyalara baktım. Binlerce farklı dosya arasından bulmam çok uzun sürmemişti. Kısa bir süre sonra ‘Yalnızca Tek Bir Kral’ isimli klasörü açtım ve içinde duran yedi yüz Word dosyasını gördüm.

 

“Aynen hatırladığım gibi…”

 

Birinci bölümü açtığımda karşıma çıkan yazım hataları ve acemi hatalar başımı döndürdü. Ne kadar acemiymişim böyle? Her paragrafta en azından bir anlam kayması, bir noktalama hatası ya da devrik cümle vardı.

 

“Bunları düzenlesem mi?”

 

Saate baktım. Akşama kadar çok zamanım vardı ve en azından 700 hatalı bölüm vardı. Okuma hızım ne kadar iyi olursa olsun akşama kadar bitiremezdim. Ancak bu okuyamayacağım anlamına gelmiyordu. Konusu iyiyse ve düzgün bir olay örgüsü varsa, düzenleyip yayınlayabilirdim. Her ne kadar acemi olsam da çok kötü olmasam gerek.

 

Birkaç paket abur cubur ve içecek açtıktan sonra arkama yaslandım ve okumaya başladım.

 

‘Yalnızca Tek Bir Kral’ abartılı bir isime sahip olmasına rağmen ismiyle pek alakası olmayan bir konuya sahipti. Ana karakter tipik bir ana karakterin özelliklerini taşıyordu. Önceden eziliyor ardından istisnai güçlere sahip oluyordu. İlk on bölümde çektiği ıstırap detaylarına kadar anlatılarak okuyucunun empatisini kazandırmaya çalışıyordu.

 

Fantastik bir roman olduğundan dünya hakkında çok detaylı olmayan üstü kapalı bilgiler veriyor ve Foreshadowing yapmaya çalışıyordu. İlk bölümleri okuduktan sonra hafızama gömülü olan hikaye tekrardan gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Nasıl bir şey olduğu hakkında öngörüler çoktan zihnimi meşgul etmeye başlamıştı.

 

Ana karakter yeteneği sayesinde diğerlerinden ayrılıyor ancak yalnız bir şekilde ilerlemeye devam ediyordu. Savaşıyor, güçleniyor ve öldürüyordu. En sonunda birçok fedakarlık yaparak zirveye oturuyordu. Sonu dikkat çekiciydi. Anlaşılan yedi yüz bölüm boyunca sürekli kendimi geliştirmiş ve vurucu bir son yapmayı başarmıştım.

 

“En azından o kadar kötü değilmişim. Ancak olay örgüsüne o kadar hakim değilmişim, hızlı bir başlangıcın ardından tekrardan yavaşlamış ve okuyucunun zihnini karmaşıklaştıracak gereksiz bilgiler vererek kelime sayısını artırmaya çalışmışım. Bu da serinin genel kalitesini fazlasıyla düşürmüş.”

 

Bunu deneyimsizken yazmış olmamdan dolayı sert bir yaklaşım sergiliyordum. Ancak birçok ünlü şirketin yazarlarından daha iyi bir iş çıkarmıştım. En azından okuyanı eğlendiriyor, gaza getiriyor ve kanını kaynatıyordu. Ani çıkışları ve vermek istediği mesajı yerinde yapılması sayesinde diğer hatalar göze o kadar batmıyordu.

 

“Devam ettirmek için bu kadar çabalamış ve mümkün olduğunca erken bitirmiş olmamdan anlaşılıyor ki o zamanlar durumum çok kötüymüş.”

 

Dosyanın içindeki notları biraz karıştırdıktan sonra ne olduğunu anlamıştı.

 

“Kaliteli şeyler zaman ister. Yalnızca Tek Bir Kral’ın bu kadar düşük kalitede ve hatalarla dolu olmasının nedeni; 700 bölümü sadece üç yüz günde yazılması.”

 

Kaliteli bir işin temelinde; iyi düşünülmüş bir planlama ve zaman yatardı. Kaliteli işler ve bölümler bir günde yazılmazdı. Ya da olay örgüsü on dakikada yazılmazdı. Ancak bu seride böyle yapılmıştı. Belirli bir planlama olmadan sadece yazılmıştı.

 

“Hah… sanırım bunları düzenleyeceğim. Hem, yeni seri için bir planlama yapmam gerekiyor. İçimi dökeceğim bir kitap olsa da  plansız olmaz.”

 

Ek bir Word dosyası açtım ve bölümü düzenlemeye başladım.

 

***

 

Güneş’in ışıltıları perdemin opak yapısını umursamadan varlığını belli ediyordu. Yaşadığım büyük şehrin belediyesinin kaldırımları temizlemek için gönderdiği araçların sesi kulaklarıma ulaşıyordu. Kahvemden bir yudum aldım ve kanlanmış gözlerimi ışıltılı monitörden çevirdim.

 

“Bitti! Sikeyim! Bunu dönüştürmek iki ayımı aldı! Öleceğimi sandım!”

 

Bitmişti! Roman iki ay sonunda adam akıllı bir şeye benzemişti. Sadece düzenlemelerinin bu kadar uzun süreceğini düşünmemiş olmam ne kadar büyük bir aptal olduğumu gösteriyordu. Bir şeye bu kadar odaklanmayalı çok uzun bir süre olmuş olsa da, bu kadar kendimi kaptırmamam gerekirdi.

 

“Ah… Bakalım nasıl bir şey ortaya çıkarmışım?”

 

Düzenlediğim bölümleri kontrol etmeden önce ayağa kalktım ve odanın tüm pencerelerini açıp bir tencere suyu ocağa koydum. Odamın halini gördükten sonra temiz olmak hakkındaki tüm düşüncelerim yok oldu. Çünkü…

 

“Odamın artık bir bitki örtüsü var. Sevinmeli miyim? Acaba canlı yetişir mi?”

 

Odayı kaplayan iğrenç bir koku olduğunu biliyordum ancak burnum alıştığından bunu hissedemiyordum. En azından pencereleri açıp biraz temiz hava almıştım.

 

“İki ay hazır gıdalarla beslenmek ve sadece buna odaklanmak. Bazen korkutucu oluyor. Bir şeye odaklanmak… eğlenceli ancak tehlikeli.”

 

Bunu bir daha yapmayacağıma dair yeminler ettikten sonra bilgisayarın başına geçtim ve bölümü kontrol etmeye başladım.

 

Giriş nasıl olmalıydı? Kitaba dair merak uyandırıcı, kısa bir bilgi vermeli ve olayın temelini hazırlayacak temeli hazırlamalıydı. İlk bölümü karanlık yapmış ve ileriye dönük foreshadowingler ile döşemişti. Ancak fazla ağır yaparak klasik bir romana dönüştürmemiş ve hafif bir açılışla ilk kitabın başlangıcını yapmıştı.

 

“Burayı daha iyi yapabilir miydim?”

 

Yalnızca Tek Bir Kral klişe bir romandı. Sistemli, büyülü bir dünyaydı. Bu yüzden rakiplerinden daha iyi olmadığı sürece birkaç milyon kelime bütününden başka bir şey olmayacaktı. Yeterince yazmış olan ben için bunu diğerlerinden iyi yapmak o kadar zor değildi. Ayrıca itibarım sayesinde, kötü yazsam dahi diğerlerinden iyi olurdu.

 

“Roman genel kalite bakımından bir hayli düzelmiş. Olay örgüsüne pek bir karışmadım, sadece daha detaylı bir anlatım ve farklı kelimeler kullanarak değiştirdim. Ayrıca yan karakterleri daha belirginleştirip, karakterin duygusal durumuyla biraz oynadım. Yeni teknik, büyü ve güçler ile güzel bir şey oldu gibi. Sanırım, 7. Kısım da biraz hata yapmışım ancak düzeltmeye gerek yok. Odaklanılmayacak bir yer. Yayımlamaya hazır.”

 

Daha fazla düzeltmeye ihtiyaç yoktu. İki ay boyunca giriş yapmadığım siteye giriş yaptığımda mesaj kutum küfürler ve sorular ile doluydu. Birçoğu kitabı bıraktığımdan dolayı küfür ediyor, kitabın fiyatı hakkında yakınıyorlardı. Bu tür kişiler sadece kitabı gören kişilerdi. Arkasında dönen emekten bihaber, bu işin para kazanmak amacıyla yapıldığını anlamayan aptallar sürüsüydü. Fiyatların ne kadar uygun olduklarından emin olmayanlardı. Bunlar mesaj kutumun büyük bir kısmını oluşturuyordu.

 

Diğer kısımda ise durumumu ve bana bir şey olup olmadığını merak eden kişilerdi. İlk defa bu kadar uzun süre yazıdan uzak kalmıştım. Bu yüzden endişelenmiş ve bana hal hatır sormuşlardı. Kitap yazmaya ve yazdıklarımı paylaşmaya devam etmemin sebepleri bunlardı.

 

Birkaç mesajı okuduktan sonra bir duyuru attım ve bölümleri yüklemek için bir kitap açtım. Kapak o kadar önemli değildi. Kitap beni takip edenlere ücretsiz olacaktı. Kapağı daha sonra yapabilirdim.

 

Duyuru atıldıktan yarım dakika sonra yüzlerce mesaj gelmeye başladı. Ancak onları umursamadan tüm bölümleri bir sefer de yükledim.

 

Ding!

 

Ding!

 

Ding!

 

Siteye yüklenen 701 bölüm –fazladan bir bölüm yazarak hikayeyi dengeledim- sitenin kısa süreliğine yavaşlamasına neden oldu.

 

‘Yalnızca Tek Bir Kral’ sadece bir dakika içinde kırk bin okunmaya erişerek günün trendi oldu. Yoğun bir ilgi vardı. Hem de hiçbir kitabımda olmadığı kadar. Bunun sebebi basitti; tamamlanmış ve ücretsizdi.

 

“Hahahaha! Bu bana büyük bir ün kazandıracak!”

 

Yoğun ilgiden dolayı sayfamda bir duyuru daha paylaştım ve kitap hakkında açıklamalar paylaştım. Ayrıca iki aylık yokluğumun sebebini ve bana mesaj atanlara teşekkürlerimi dile getirdim. Sadece üç dakika önce 1,123,478 olan takipçi sayım bir anda 1,140,500’e çıkınca domino taşı etkisi meydana geldi. Bu sitede ilk defa büyük bir yazar bedavaya kitap paylaşıyordu ve tek koşulu yazarı takip etmekti.

 

İlgiden dolayı rahatlayan kafamı geriye attım ve monitörü kapatıp kaynayan tencere makarna döktüm. Yemek yeme zamanım gelmişti.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44688 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr