Bölüm 691: Ayrılış

avatar
2076 47

Xian Ni - Bölüm 691: Ayrılış


Çevirmen: Yashiedlurci

Editör: Lord Viole Grace


Bu dünyada hiçbir şey yaşam ve ölümden kaçamazdı. Sun Tai, önündeki baba ve oğula baktı ve bir gülümsedi. Şu anda, hayatının son demlerini yaşarken huzurlu görünüyordu.

 

Wang Lin'in söz verişini duyduktan sonra Sun Tai Wang Lin'e derin bir bakış attı. Bir zamanlar kavga ettiği kişinin görünüşü derinden içine işlemişti. Gözleri bulanıklaştı ve aniden birkaç yüz yıl önce, Yağmur Semavi Alemi'ne geri döndüğünü hissetti…

 

Sakin ama yaşlı yüzünün önünde durmadan önce çeşitli sahneler gözlerinden parladı.

 

”Yaşam ve ölüm arasındaki mesafe gerçekten bu kadar kısa... " Sun Tai gülümsedi ve gözlerini kapattı.

 

O anda vücudundaki ölüm aurası zirveye ulaştı ve bir an sonra tamamen ortadan kayboldu.

 

”Büyükbaba Sun..." Wang Ping, Sun Tai'nin sakin yüzüne baktığında gözyaşlarını tutamadı ve ağlamaya başladı.

 

Wang Lin iç çekti ve Wang Ping'in kafasını okşadı. Gözleri sakindi. Yaşam ve ölümü görmüştü, reenkarnasyonu da görmüştü. Bu tür şeyler ona duman gibi geliyordu; onları görmüştü ama kalbinde durmayacaklardı.

 

Sun Tai'nin mezarı Düşmüş Ay Köyü'nün arkasındaydı. Köyde ölen herkes oraya gömülürdü.

 

Wang Ping, mezarı oyarak üzerine “Torunu Wang Ping tarafından yazılan Sun Tai'nin Mezarı” yazdı.

 

Wang Ping on iki yaşındayken Sun Tai, Wang Pin'i üvey torunu olarak kabul etmişti. Wang Lin onu durdurmadı. Sonuçta Sun Tai Wang Lin'den daha yaşlıydı ve Wang Ping'in büyükbabası olabilecek kadar yaşlıydı.

 

Onunla Sun Tai arasındaki ilişkiye gelince, akrandılar. Sun Tai tıpkı Wang Ping'in duyduğu gibi, Wang Lin'e derin bir saygı duyuyordu.

 

Sun Tai'nin mezarında bir beden yoktu. Vücudu, Wang Lin'in çantasının içinde bir kavanozda kül halinde duruyordu. Bu Wang Lin'in Sun Tai'ye verdiği sözdü.

 

On altı yaşındaki Wang Ping artık daha da yakışıklıydı. Ona kıyasla Wang Lin daha da yaşlı görünüyordu.

 

Zamanın geçişi Wang Lin'in görünümünü alıp götürdü ve bununla birlikte köy kadınlarının onun için çöpçatanlık konusundaki ilgisini de aldı. Ancak Wang Ping büyüdükçe bu ilgi ona yöneldi.

 

Wang Ping babasına çok benziyordu. Yakışıklı olmasına rağmen her zaman son derece ağırbaşlı davranıyordu. Normalde fazla bir şey söylemiyordu ama gözlerinde bilgelik vardı.

 

Sun Tai'nin ölümünden bir yıl sonra, Wang Lin avluda oturdu, eline bir tahta parçası aldı ve dikkatlice oydu. Wang Ping yan tarafta oturuyor sakince babasına bakıyordu. Babasının yüzünde daha fazla kırışıklık vardı ve daha da antik hale gelmişti.

 

Wang Lin başını kaldırmadan sakince "Oymada, bir kişi her darbeye kalbini koyması gerekir. Her darbenin kişinin hafızasına kazınması gerekir. Ancak o zaman bir usta olarak kabul edilebilir!” dedi.

 

Wang Ping başını salladı. O da bir parça tahta aldı ve dikkatlice oymaya başladı.

 

Gün batımı altında, baba ve oğlun gölgeleri çok uzundu. Hareketlerinde çok fazla fark yoktu ve tavırları çok benzerdi. Güneş batarken, figürler yavaş yavaş soldu ama büyüleyicilikleri sanki sonsuzdu…

 

Güneş nihayet battıktan ve dünya karanlığa gömüldükten sonra Wang Lin avludaki lambayı yaktı ve sakince sordu “Düşünmeyi bitirdin mi?”

 

Wang Ping yarı bitmiş heykeli indirdi ve sessizce düşünmeye başladı.

 

Wang Lin ona tekrar sormadı ama yanına oturdu ve incelemek için Wang Ping'in heykelini aldı. Bu heykel biraz pürüzlüydü ancak çekiciliğinin yüzde otuzunu yakalayabilmişti.

 

Heykel Sun Tai'ydi. Gökyüzüne bakarken kibirli bir ifadesi vardı. Elleri bir mühür yapmıştı ve vücudunda garip bir aura toplanmıştı. Ayaklarının altında bulutlar vardı ve onu efsanevi bir figür gibi gösteriyordu.

 

Wang Ping başını indirdi ve fısıldadı “Baba, neden Büyükbaba Sun'un geride bıraktığı ölümsüz büyüleri çalışmama izin vermiyorsun…”

 

Wang Lin, iç çekti. Nihayetinde Sun Tai, bu konudaki Wang Lin'in kararına saygı duymamıştı. Wang Ping'i evlatlık torunu olarak kabul ettiği gerçeğini, gizlice ona yetişim teknikleri vermek için kullanmıştı.

 

Bu gerçeklerin hiçbiri Wang Lin'den saklanamadı. Sun Tai, yetişim yöntemini Wang Ping'e vermeye çalışmasaydı, beklenenden dört yıl önce ölmezdi.

 

Bir baba olarak, Wang Lin başkalarına danışmadan hareket eden bir baba değildi. Wang Ping'e baktı. Bu çocuk annesine çekmişti ancak bu on altı yıl boyunca onun ağırbaşlılığını öğrenmişti.

 

Wang Ping'in gözleri bilgelikle parladığında, Wang Lin kendisinin başka bir versiyonunu görüyormuş gibi hissetti.

 

Wang Lin bakışlarını geri çekti ve usulca “Çünkü bir yetişimci hayatı sana uymuyor.” dedi.

 

Wang Ping, babasına bakarken hafifçe gülümsedi ve “Baba, Büyükbaba Sun'un bana verdiği yetişim yöntemleriyle hiç yetişim yapmadım, bir kez bile.” dedi.

 

Wang Lin başını salladı. Doğal olarak tüm bunları biliyordu. Her ne kadar Sun Tai, yetişim yöntemlerini ona vermiş olsa da, nihayetinde Wang Ping onları hiç kullanmamıştı.

 

Wang Ping başını indirdi ve sordu “Baba, sen... Sen de ölümsüzsün, değil mi?”

 

Wang Lin'in gözlerinde bir değişim belirdi ve yavaşça "Ölümsüz değil, sadece bir yetişimci.” dedi.

 

Wang Ping sessizce bir an için düşündü ve sordu "Baba, sıradan bir hayat yaşamamı ve bir yetişimci olma yolunda ayak izlerini takip etmememi mi istiyorsun?”

 

Ay yavaşça gökyüzüne yükseldi. Ay ışığı yeryüzüne düştüğünde yumuşak ışığının içinde bir miktar soğukluk vardı. Hafif esinti lambanın ileri geri sallanmasına neden oldu. Lambanın içindeki ateş titremeye ve avluyu saran ay ışığı ile karışmaya başladı.

 

Wang Lin, Wang Ping'in heykelini bıraktı. Gökyüzüne baktı ve sesi dengesizdi. “Evet.”

 

"Ya... Ping Er isteksizse..." Wang Ping başını kaldırdı ve babasına baktı. Son on altı yılda babasıyla ilk kez böyle konuşuyordu.

 

Wang Lin'in bakışları Wang Ping'e düştü. Konuşmadan sakince Wang Ping'e baktı.

 

Zaman yavaşça aktı. Wang Ping, Wang Lin'in gözlerine bakmaktan korkuyormuş gibi yavaşça başını indirdi.

 

"Yetişimci hayatı senin için uygun değil! Bir daha bu konuyu açma!” Wang Lin'in sesi çok yumuşak ama sağlamdı. Ancak Wang Ping'in göremediği, gözlerinde gizlenmiş bir üzüntü parçası vardı. Bu üzüntü çok güçlüydü…

 

Wang Ping acı bir şekilde "Evet, Baba, yetişim yapmayacağım.” dedi.

 

Wang Lin konuşmadan, dönüp odaya girdi. Odaya girdiği anda sesi geldi. "Ping Er, ilacını iç.”

 

Wang Ping sessizce düşündü. Uzun bir süre sonra iç çekti, ayağa kalktı ve odaya girdi. Arkadan mahzun görünüyordu…

 

Babası ihtişamını belli etmemişti ama Wang Ping'in kalbinde muazzam derecede büyüktü ve direnmek için güçsüzdü. Sadece babasının iradesini takip edebilir ve sıradan bir hayat yaşayabilirdi.

 

"Yetişimden başka, sana dünyadaki her şeyi verebilirim!” Wang Pin ilacını içip uzandıktan sonra Wang Lin'in sesi yavaşça duyuldu.

 

Wang Ping bir şey demedi ve gözlerini kapattı.

 

Karanlıkta, Wang Lin avluda tek başına oturdu ve önündeki karanlığa baktı. Hüzün bir kez daha gözlerinde parladı.

 

Zamanın geçişi karanlıktaki ay ışığı gibiydi. Ne zaman geleceğini göremezdiniz ve onu gördüğünüzde, ay ışığı çoktan yere inmiş olurdu.

 

Bir göz açıp kapayıncaya kadar, Sun Tai'nin ölümünden bu yana üç yıl geçti.

 

Bu yıl Wang Ping on dokuz yaşına basmıştı. Tamamen yakışıklı bir genç adam olmuştu. Yüzünde hala bir toyluk izi olmasına rağmen, yakından bakılmadığı sürece, görülmesi çok zordu.

 

Görünüşü Liu Mei'nin görünüşüne daha çok benziyordu.

 

Buna karşılık Wang Lin daha da yaşlandı. On dokuz yıllık zaman yüzünde derin izler bırakmıştı.

 

Wang Lin Düşmüş Ay Köyü geldikten on dokuzuncu yıl sonra, eşyalarını topladı ve Wang Ping ile birlikte ayrıldı.

 

Ayrılırlarken, Wang Ping'in çocukluk arkadaşlarının hepsi onları uğurlamaya geldi. Çoğu kız idi ve Wang Ping'e bakışları kin ile doluydu.

 

Zhou ailesinin ikinci kızının gözleri özellikle kinliydi.

 

Ancak Wang Ping tüm bunlara rağmen tamamen kayıtsızdı. Görünüşünü Liu Mei'den miras almıştı ama kişiliğini Wang Lin'den miras almıştı. Kadınları pek önemsemiyordu.

 

Bu on dokuz yıl boyunca, köydeki insanlar doğum yapmıştı ve ölmüştü; yeni nesil büyürken bir nesil yaşlanmıştı. Wang Lin'in on dokuz yıl önce buraya gelmesinden bu yana on kişiden üç ya da dördü ölmüştü…

 

Zhou ailesinden gelen iriyarı adam hala sağlamdı ama açıkça artık genç değildi. Wang Lin'in yanında durdu ve üzgün bir şekilde “Wang Kardeş, göz açıp kapayıncaya kadar neredeyse yirmi yıl geçti. Ping Er ile köye geldiğini dün gibi hatırlıyorum ama şimdi gidiyorsun.” dedi.

 

Wang Lin hafifçe gülümsedi ve sessizce "Zhou kardeş, bunca yıldır sana zahmet veriyordum. Ancak şimdi çocuk büyüdüğüne göre, dünyayı görmesi için onu dışarı çıkarmam gerekiyor.”

 

Zhou ailesinden gelen iriyarı adamın bakışları, köyden kızlarla çevrili olan Wang Ping'e düştüğünde iç çekti ve buruk bir şekilde gülümsedi. "Ailemin ikinci kızının şansı yok gibi görünüyor.”

 

Wang Lin başını salladı ve gülümsedi. "Şanssız olan benim oğlum olmalı.”

 

Yakındaki Wang Ping'in ifadesi normaldi, "Hepiniz, kendinize iyi bakın..." dedi ve Wang Lin'e geri döndü.

 

Ancak kızlardan biri kırmızı bir yüzle koştu ve bağırdı “Wang Ping, sen... İlerde geri dönecek misin?”

 

Wang Ping durdu. Arkasını dönmeden usulca "Muhtemelen gelmeyeceğim…” dedi.

 

Kızın gözleri kırmızıya döndü ve iki gözyaşı yüzünden düştü. Kendi kalbinin kırıldığını duymuş gibiydi.

 

“Senden nefret ediyorum! Wang Ping!” Kız ağlamaya başladı ve kaçtı.

 

Wang Ping, babasının yanına geldiğinde kaşlarını çattı ve sessizce durdu.

 

Zhou ailesinden gelen iriyarı adam iç çekti. Ellerini Wang Lin'e doğru kavuşturdu ve "Wang Kardeş, kendine iyi bak!” dedi.

 

Wang Lin bu açıksözlü adam hakkında çok iyi bir fikre sahipti ve güldü. “Kendine iyi bak!” Ondan sonra döndü ve uzaklaştı. Wang Ping biraz tereddüt etti ve birkaç adım geriden takip etti. Kaçıp ağlayan kıza baktı sonra iç çekti ve Wang Lin'le birlikte gitti.

 

Wang Ping babasını yakaladı ve kaşlarını çattı. "Baba, bu kızlar neden bu kadar baş belası? Özellikle şu Zhou Ruotong…”

 

Wang Lin, Wang Ping'e bakarken güldü. Liu Mei'nin görünüşünü miras alan Wang Ping'in yakışıklılığında şeytani bir şey vardı.

 

Wang Lin, sahte bir gülümsemeyle “Zhou ailesinden gelen o kızı sevmiyor musun?” dedi.

 

Wang Ping iç çekti. "Ondan hoşlanmıyorum. Sadece... O ağlarken, kalbimde biraz tereddüt hissettim.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr