Bölüm 587: Xu Liguo'nun İsyanı! (3)

avatar
2465 35

Xian Ni - Bölüm 587: Xu Liguo'nun İsyanı! (3)


Çevirmen: Hollywood Hootsman

Editör: Lord Viole Grace


O an gri gaz şeritleri Wang Lin'in alnından dışarı fırladı. 3.000'den fazla gri gaz şeridi hareket edip Yarımay Bıçağı'nı kuşattı.

 

Ancak Yarımay Bıçağı çok hızlıydı. Gri gazın hala yaklaştığı anı fırsat bilip kuşatmadan dışarı fırladı. Ancak tam kurtulacakken Wang Lin önünde belirdi ve gri gazın içine geri itti.

 

Wang Lin konuştu, "Toplan!"

 

3.000'den fazla katliam enerjisi şeridi hızla bir küreye yoğunlaştı. Kürenin içinden çarpışma sesleri geldi fakat Yarımay Bıçağı ne yaparsa yapsın dışarı çıkamadı.

 

Wang Lin daha fazla Yarımay Bıçağı'na bakmadı ve soğuk bakışları Xu Liguo'ya  çevrildi.

 

Xu Liguo'nun bedeni titredi ve kıkırdadı. "Efendim, emriniz nedir? Gidip Küçük Siyah'ı ikna etmemi ister misiniz? Onu kesinlikle ileride itaatkar biri haline getiririm!"

 

Wang Lin Xu Liguo'ya bakıp sordu, "Neden o kılıç ruhunu aramaya gitmene izin vermediğimi biliyor musun?"

 

Xu Liguo çabucak başını salladı ve konuştu, "Biliyorum ve anlıyorum!" Böyle dese de içinden düşündü, 'Tabii ki de benimle küçük güzelliği ayırmak istediğinden.  Küçük güzelliği kendine ayırıyor bile olabilirsin. Ahh ah, ne şanssızım, karım böyle genç bir yaşta benden çalındı!'

 

"Gök Şeytan Şehri'nde, uzmanlar gökteki bulutlar kadar fazla. Gerçekten kimsenin seni fark etmeyeceğini mi düşünüyorsun? Zayıf yetişiminle fark edildiğinde yakalanacaksın, iraden silinecek ve yakalayanın hazinesi için kılıç ruhu olacaksın. Xu Liguo, hala anlamıyor musun?" Wang Lin'in sesi, Xu Liguo'nun kalbinde dev bir çan gibi yankılandı.

 

Şaşırdı ve donup kaldı, sonra zayıf bir şekilde konuştu, "Bu... Fark edilemezdim ki..." Kalbi küt küt atmaya başladı. Wang Lin'i dinledikten sonra ona %80 inandı. Başka biri tarafından yakalanıp yakalanmayacağını merak etti, o kişi Dev Şeytan Klanı Atası kadar meraklı olur muydu ki?

 

'Ancak küçük güzelliğin sahibi tarafından yakalansaydım iyi olurdu. Sonrasında küçük güzelliğe kavuşurdum...' Xu Liguo içinden bunu düşündü fakat Wang Lin'e söylemeye cüret edemedi.

 

Wang Lin, Xu Liguo'nun iç düşüncelerini görmüş gibi soğukça ona baktı. Xu Liguo gergindi fakat geri çekilmektense gözlerini daha da açıp Wang Lin'e baktı. İçinden düşündü, 'Dayan, biraz daha dayan, sonrasında zafer benim olacak. Ne kadar gergin olursam bu rolü o kadar fazla sürdürürüm!'

 

Wang Lin yavaşça konuştu, "Yarımay Bıçağı'nın bıçak ruhundan birkaç şey öğrenmişsin."

 

Xu Liguo gözlerini kırptı ve hiç tereddüt etmeden öğrendiği tüm büyüleri Wang Lin'e söyledi, varlığını nasıl gizleyebildiğini, Semavi Kılıç'la nasıl tamamen birleşebildiğini ve tam güçte Semavi Kılıç'ı katlarca daha güçlü nasıl yapabildiğini falan da dahil.

 

Konuşurken gizlice Wang Lin'in ruh halini ölçtü ve çok dikkatli davrandı. Yüzlerce yıldır böyle bir hissi deneyimlememişti fakat şimdi tekrar hissedince ona hiç yabancı gelmedi.

 

Xu Liguo'yu dinlemeyi bitirdikten sonra Wang Lin, katliam enerjisinden oluşan küreye uzandı. İçinden artık ses gelmiyordu. Wang Lin küçük küreye dokunduğunda katliam enerjisi şeritleri bedenine döndü.

 

Yalnızca birkaç yüz katliam enerjisi şeridi kaldığında bir bıçak enerjisi şeridi aniden dışarı fırladı fakat katliam enerjisi tarafından sarılı olduğundan yavaşlayamadan edemedi.

 

Wang Lin çok hazırlıklıydı. Parmağını şıklattı ve bıçak enerjisi hemen çöktü. Yarımay Bıçağı parmaklarının arasında şiddetli bir şekilde çırpındı. Wang Lin ağzını açtı ve Yarımay Bıçağı'na bir miktar has enerji tükürdü, sonra gözleri parladı. Onu yavaşça arıtacak zamanı yoktu, bu yüzden en kısa yolu kullandı. Bıçak ruhuna zarar verip vermeyeceğini umursamadı ve aurasını direkt Yarımay Bıçağı'na kazımaya karar verdi.

 

Bunu yaptıktan sonra sağ elini salladı ve Yarımay Bıçağı uçtu, isteksiz bir bıçak vızıltısı çıkardı!

 

Wang Lin Semavi Kılıç'ı çıkarıp Xu Liguo'ya fırlattı. Xu Liguo çok rahatlamış bir şekilde neşeli bir ifade sergiledi ve kılıçla birleşti.

 

Yarımay Bıçağı havada süzüldü ve Xu Liguo'nun artık tehlikede olmadığını fark edince tereddüt etti. Wang Lin'i sevmese de nihayetinde Xu Liguo'yu örnek aldı ve Wang Lin'in yanında süzüldü.

 

Daha doğrusu Yarımay Bıçağı, Xu Liguo'yu takip ediyordu.

 

Xu Liguo, Semavi Kılıç'ın içinden Yarımay Bıçağı'na baktı ve çok gururlu hissetti. 'Baksana, şeytan bile Küçük Siyah'a boyun eğdiremiyor fakat benim onu küçük kardeşim yapmak için gereken tek şey parmağımı sallamak. Görünüşe göre çekiciliğim bu şeytanınkinden çok daha güçlü!'

 

Bu aklına gelince çok keyifli hissetti ve düşündü, 'Bu şeytan ne kadar güçlü olursa olsun bu konuda yanıma yaklaşamaz. Ayrıca ondan çok daha esneğim! Bir de güzelliklerle daha iyi bir şansım var. Büyük güzellik de küçük güzellik de benim, bu konuda da rakibim olamaz.'

 

'Yetişim seviyesi benimkinden biraz daha yüksek olmasının dışında ondan her konuda daha iyiyim. Yazık, bu dünyada benim gibi olağanüstü bir iblis çok nadir. Yalnızlık zor...' Xu Liguo kendisi hakkında çok iyi hissetti, içinde bir üstünlük duygusu bile vardı. Artık Semavi Kılıç'ın içinden Wang Lin'e bir parça sempati ve gururla bakıyordu.

 

Wang Lin çantasına vurdu ve Xu Liguo arkasında Yarımay Bıçağı'yla birlikte içeri uçtu. Xu Liguo çantaya girdiği an aniden durdu. Uzaktaki imparatorluk şehrine baktı ve düşündü, 'Küçük güzellik, ağabeyin Xu geri döndü. Artık gitmiyorum. Seni de yanıma almazsam Gök Şeytan Şehri'nden dışarı bir adım bile atmam!'

 

İmparatorluk sarayının içindeki kılıç köşkünde kıvrımlı kılıç titredi. Sonra bir kızın şekline büründü, burnunu buruşturdu ve öfkeyle konuştu, "O alçak ve utanmaz kılıç ruhu bir daha karşıma çıkmasa iyi olur. Onu tekrar görürsem İmparatorun emirlerine karşı olsa bile onu alıp ikiye böleceğim!"

 

Kılıçla bıçağı geri aldıktan sonra Wang Lin Hong Şehri'ne döndü. Gündüz geçmişti ve Wang Lin Mo Köşkü'ne doğru uçarken vakit geceydi.

 

Uçarken kaşlarını çattı, durdu ve konuştu, "Ne var!?"

 

Bu uzun yolun diğer tarafından insanlar ortaya çıktı. Aralarında erkekler ve kadınlar vardı ve hepsi de Ruh Dönüşümü aşamasındaydı. Bazıları Ruh Dönüşümü'nün orta ve son aşamasına ulaşmıştı hatta.

 

Wang Lin sakin ifadesiyle hiç konuşmadan önündeki yetişimcilere baktı. Onlardan öldürme niyeti yerine güçlü bir keder ve öfke hissetti.

 

Beyaz cübbeli bir adam gruptan dışarı yürüdü. Işıl ışıl bir bakışla ellerini Wang Lin'e kavuşturdu ve konuştu, "Tian Yun Gezegeni'ndeyken Wang Lin kardeşin ününü zaten duymuştum.  Birkaç gün önceki şeytan generali yarışmasındaki dövüş benim ve diğerlerinin sana çok hayranlık duymasına neden oldu."

 

Wang Lin gruba baktı ve onların aklından geçenleri az çok tahmin etti. O an o da ellerini kavuşturdu ve konuştu, "Gururumu okşuyorsunuz!"

 

Beyaz cübbeli adam nefesini verdi konuştu, "Ben Yeşim Kılıç Tarikatı'nın genç tarikat lideriyim. Şeytan generali yarışmasına katılmaya zorlandım. Wang kardeşin birkaç gün önceki hareketleri beni uyandıran bir tokat gibiydi. Bu Şeytan Ruh Diyarı'nda, biz yetişimciler karıncalardan bile daha değersiziz. Şeytan generalleri ölemez ve bir şeytan generalini öldürürsen sen de öldürülüyorsun, nihayetinde yalnızca biz yetişimciler ölebiliriz. Bizler, şeytan generallerinin keyfi için performans gösteren oyuncular gibiyiz!"

 

Wang Lin konuşmayıp düşündü.

 

"Bu Şeytan Generali Ao Di'nin yardımıcısı!" Adam yanındaki birine işaret etti. Daoist cübbeli orta yaşlı bir adam öne çıktı, ellerini kavuşturdu ve saygıyla konuştu, "Dost yetişimci Wang, Ao Di'nin ağır yaralanması beni de uyandırdı. Şeytan Ruh Diyarı'ndaki ödüller iyi olsa da keyfini çıkaracak bir hayatım yoksa faydası nedir ki?"

 

Beyaz cübbeli adam yine nefesini verdi ve konuştu, "Biz yetişimcilerin burada şeytan generallerinin eğlencesi için savaşması elimizde olan bir şey değil. Yanımdaki bu dost yetişimcilerin hepsi Gök Şeytan Şehri'nden ayrılmaya hazır. Buraya dost yetişimci Wang'a veda etmek için geldik. Elveda!" Sonra derin bir nefes aldı ve göğe uçtu.

 

Arkasındaki yetişimcilerin hepsi de Wang Lin'e veda etti ve ufukta kayboldu.

 

Wang Lin, grubun gittiği yöne bakarken sessizce orada durup içinden düşündü.

 

Yetişimciler göklere karşı yürüyen insanlardı ve doğal olarak kendi gururları vardı! Güç için boyun eğerlerse artık göklere baş kaldırmazlar, sadece uyum sağlarlardı!

 

Ancak göklere baş kaldırmanın kendince anlamı vardı. Giden o yetişimciler baş kaldırmıyorlardı, kaçınıyorlardı!

 

Gerçek bir baş kaldırma dünyadan, kaderden ve göklerin yasasından kaçınmak değil hepsine karşı yürümektir!

 

'Kendi daoları olmayan yetişimciler yetişimci değildir...' Wang Lin yürümek yerine yolda yürüdü. Ay ışığının altındaki gölgesi çok uzundu.

 

'Yetişim... Göklere baş kaldırmak... Kendi daona sahip olmak...' Wang Lin yavaş yavaş yolda yürüdü. Bu yolun sonu yok gibiydi.

 

Bilinmeyen bir süreden sonra Mo Köşkü önünde belirdi. Mo Köşkü'nün dışındaki fenerden gelen ışık çok yumuşaktı, karanlıktaki yol gösterici ışık gibiydi. Wang Lin yürümeyi bıraktı ve sessizce ona baktı.

 

Işık küçük olsa da Mo Köşkü'nün tabelasını aydınlatabiliyordu.

 

Gece esintisi fenerin sallanmasına neden oldu ve hatta içindeki alev bile titredi. Hava böyle olsa da fenerin ışığı inatla yanmaya devam etti.

 

Wang Lin sessizce karanlıkta dururken gözlerinde bir parça aydınlanma ortaya çıktı. Ancak bu hala yeterli değildi. Bir şeyleri yakalamış gibi hissetti fakat göz açıp kapayıncaya kadar hiçbir şey yokmuş gibi hissettirdi.

 

Hayret verici bir özdeğişim, Wang Lin'in içinde sessizce kök salıyordu.

 

Zaman yavaşça geçti ve dünyayı kaplayan karanlık yavaşça doğuda yükselen güneş tarafından geri çekilmeye zorlandı. Wang Lin'in gözlerinde karanlık alçak bir gelgit gibi geri çekildi.

 

O an zither müziği kafasında yankılanırken Wang Lin'in zihninde yıldırım çakmış gibi oldu. O an bir aydınlanma anına ulaşmış gibiydi!

 

'Güneş tarafından sürgün edilen kara gece bir karşı koyma davranışı sayılır mı? Bu boyun eğmez doğa Yükseliş aşamasına ulaşmanın püf noktası olacak!' Wang Lin'in aklında belli belirsiz bir fikir vardı. Anlayışı çok derin değildi fakat kök salmıştı.

 

Wang Lin'in gözleri gizemli bir ışık saçtı. Mo Köşkü'ne dönmektense göle doğru yöneldi. Meditasyon yapan yaşlı bir keşiş gibi nehir kenarına oturuyordu. Zither müziği çalınmasa da kulaklarında ses yankılanmaya devam etti.

 

'Zither müziği bir duyguya sahip değil ancak kalpteki üzüntüden dolayı hüzünlü bir müzik oluyor. Bu baş kaldırma değil, öncesinde hissettiğimden farklı. Öyleyse neden zither müziğini hissederken baş kaldırma hissi hissedebiliyorum?..'

 

Öğlen olmuştu, güneş göğün tepesinde parlıyordu. Tekneler vardı ve birkaç gün önceki genç adam zither çalan kadının yanındaydı. Bu sefer bakışları hala uzaktayken Wang Lin'e düştü.

 

Zither müziği Wang Lin'in kulaklarına süzülürken kadının yanındaki genç adam ayağa kalktı, şarap bardağını eline aldı ve onu Wang Lin'e doğru uzattı.

 

Wang Lin şarap şişesini aldı, onu salladı ve içinden içti. Genç adam başını iki yana sallarken teknenin pruvasına işaret etti. Şaraptan tek bir yudum bile içmemişti.

 

Wang Lin kıkırdadı. Bu genç adam sıradan görünse de kaygısız bir his yayıyordu. Wang Lin biraz düşündükten sonra nehrin karşısına geçti ve teknenin pruvasına indi.

 

Zitheri çalan kadın teknede fazladan bir kişi olduğunu fark etmedi. Hüzünle dolu müziği çalmaya devam etti.

 

Genç adam gülümsedi ve tüm bardağı içti, sonra kollarını sallayıp oturdu. Wang Lin de oturdu ve şarap şişesinden içti. Yakından zither müziğini dinledi ve sessizce kadının yeşim benzeri ellerini izledi.

 

Teknenin pruvasındaki üç kişiden biri bile konuşmadı. Genç adam Wang Lin'i davet ettikten sonra sadece gülümsedi ve Wang Lin zither müziği çoktan onu etkilediğinden konuşmak istemedi. Zither müziğine kıyasla diğer herhangi bir ses sadece gürültüydü!

 

Tekne nehirde aşağı doğru yüzerken zither müziği sonsuzdu. Wang Lin tüm günü teknede genç adamla geçirdi. İkisinin şarabı bitince teknedeki bir hizmetçi gelip onlara şarap hazırlıyordu.

 

Gün yavaşça karardı ve nehrin kenarlarında ışıklar yandı. Teknelerden gelen ışıklar bile vardı, oldukça güzellerdi.

 

Tekne Wang Lin'in ilk bindiği yere döndüğünde Wang Lin ayağa kalktı, genç adama ellerini kavuşturdu ve ayrılmaya yeltendi.

 

O an gün boyunca hiç konuşmayan genç adam usulca konuştu, "Kardeş zither müziğini dinlerken farklı bir anlayışa sahipmiş gibi görünüyor."

 

Wang Lin duraksadı ve konuştu, "Bana eski bir dostu hatırlatıyor..."

 

Genç adam bardağından şarap içti ve kederle konuştu, "Şüphesiz. Kaygısızlar bu zither müziğinden etkilenmez. Kardeş benimle aynı gibi."

 

İkisi konuşurken zither müziğini çalan kadın titredi ve zither müziği de onunla titredi.

 

Genç adam konuştu, "Kardeşin yapacak işi yoksa Leydi Ming Xuan'ın zither müziğini dinlerken şafağa kadar içmeye ne der?"

 

Wang Lin biraz düşündükten sonra genç adama bakıp başını salladı. "Güzel olur!"

 

Genç adam hafifçe gülümseyip bir bardak şarap daha doldurdu ve konuştu, "Kardeşi birkaç gündür gözlemliyorum. Nehir kenarında olsan da kalbin orada değil, sanki sadece bir yolcuymuşsun gibi."

 

Wang Lin biraz şarap içip konuştu, "Ben yalnızca sıradan biriyim. Bir yolcu olsam bile bu sadece bir illüzyon. Sen de aynı değil misin? Ruhun burada olsa da bedenin başka bir yerde."

 

Genç adam Wang Lin'e anlamlı bir bakış atıp konuştu, "Evde çok fazla kaba konuk var. Orası çok gürültülü, bu yüzden ruhum biraz huzur bulmak için buraya geldi."

 

Wang Lin usulca konuştu, "Demek ailesi olan bir adamsın."

 

Genç adam sordu, "Kardeşin evi yok mu?"

 

"Var fakat çok uzakta... Çok ama çok..." Suzaku Gezegeni'ndeki vadi Wang Lin'in zihninde belirdi.

 

Genç adam sordu, "Evde başka biri var mı?"

 

"Hiç kimse yok. Senin?" Wang Lin şarap şişesini alıp içinden içti.

 

"Bir yeğenim var fakat çok yaramaz ve son zamanlarda kötü bir müşteri tarafından rahatsız ediliyor!" Bunu derken genç adam gülümsedi.

 

İkisi sözler tükenmeden önce biraz konuştu, sonra sessizce orada oturdular. Ay ışığında yıkanırlarken ikisi şarap içip zither müziğini dinledi.

 

Gece geçti ve ufukta bir ışık parıltısı belirip yavaşça dünyayı aydınlattı.

 

Ming Xuan uzun zaman önce dinlenmek için ayrılmıştı fakat iki adam hala kımıldamadan teknede oturuyordu. Zither müziği artık çalınmıyor olsa da ikisinin kulaklarında hala zither müziği çalınıyordu.

 

Wang Lin şarap şişesini aldı ve genç adama ellerini kavuşturdu. Sonra bir adım atıp sabah sisinde kayboldu.

 

İmparatorluk şehrinde şeytan generali yarışmasının ilk turu sona ermişti. Baştaki yüzlerce şeytan generalinden yalnızca 48 şeytan generali kalmıştı. Geri kalanların hepsi kaybetmiş ya da bir galibiyet bir yenilgi aldıklarından dolayı diskalifiye edilmişti.

 

İlk turun gerçekleştiği birkaç gün boyunca şeytan generallerinin arasından Ao Di hariç kimse ağır yaralar almadı. Ancak yetişimciler arasındaki ölümler ve yaralanmalar çok ciddiydi.

 

Sonuçta bu yetişimciler arasında bir katliamdı!

 

Da Lou Kılıç Tarikatı'nın üyeleri şeytan generallerinin karşısında çok fazla zarar vermeden durdular.  Ancak yetişimcilere karşı güçlerini göstermeye çalışıyormuş gibi çok vahşi davrandılar.

 

Sabah güneş ışığı, 3 kilometrelik meydanı aydınlatıyordu. Öncekinden bile daha fazla izleyen vardı. Sonuçta gerçek savaşlar sonraki savaşta yer alacaktı. Şansla geçmiş birkaç kişi hariç kalan tüm yarışmacılar ünlüydü!

 

38 şeytan generali Gök Şeytan Kapısı'ndan geçti. Kapı açıldığı an içinde, ilkel bir canavar oluşturuyormuş gibi görünen güçlü bir savaşma niyeti fırladı.

 

Meydanın merkezindeki altın zırhlı adam soğukça giren herkese baktı. Wang Lin'i gördüğünde soğukça homurdandı.

 

Ona göre değersiz bir yetişimci bir şeytan generalini ağır yaralamaya cüret etmişti. Ona göre bu, onu yüzlerce kez öldürmek için yeter de artardı!

 

'Şeytan Ruh Diyarı'mda bu sözde ünlü yetişimciler sadece bir grup haydut. Buradaki amaçları antik şeytan mirasını elde etmeye çalışmaktan başka bir şey değil, bu yüzden ölürlerse pek bir önemi yok. Ancak bir şeytan generalini incetmeye cüret ederlerse büyük bir suç işlerler!' Altın zırhlı adam Wang Lin'nden hiç hoşnut değildi ve kalbinde bir öldürme niyeti açığa çıktı!

 

Wang Lin soğukça altın zırhlı adama baktı. Semavi Katliam Tekniği'ni yetiştiriyordu, bu yüzden öldürme niyetine çok hassastı.

 

Şeytan generalleriyle yardımcılarının hepsi Gök Şeytan Kapısı'ndan geçtikten sonra kapı yavaşça sağır edici bir sesle kapandı. Altın zırhlı adam savaş davuluna işaret edip soğukça konuştu, "Şeytan İmparatoru'nun emriyle ikinci tur değişti. Artık bir savaş değil de bu savaş davulunu çalma yarışı olacak!"

 

Bunu dedikten sonra şeytan generallerinin ifadeleri değişti ve gözleri parladı. Mo Lihai bile titredi ve gözleri daha önce hiç olmadığı gibi parladı.

 

"Savaş Şeytan Davulu! Bu Gök Şeytan Ülkesi'nin bir kutsal hazinesi ve Ejderha Gölü'nün ardından ikinci en kutsal şey! Normalde yalnızca bir yardımcı başkomutan, başkomutana terfi ettiğine o davulu çalmasına izin verilir!"

 

"Şeytan generali yarışması daha önce hiç değişmemişti, neden bugün değişti ki?.. Anlaşılan iki yeni yardımcı başkomutan seçme meselesi asılsız değilmiş!"

 

"Söylenene göre her başkomutan pozisyonlarını kabul ettiğinde bu davulu çalar fakat çalması çok zor. Şimdiye kadar yalnızca Başkomutan Gök onu 15 kez çalmayı başardı!"

 

Tartışmalar hiç olmadığı kadar yankılanmaya başladı, Wang Lin'in Ao Di'yi ağır yaraladığı zamanki tartışmalar bile bunun yanında zayıf kalırdı.

 

Altın zırhlı adam gök gürültüsü gibi meydanda yayılıp herkesin susmasına neden olan bir homurdanma çıkardı. Şeytan İmparatoru'nun emrini anlamamasına rağmen yine de soğukça konuştu, "Bu davul Gök Şeytan Ülkesi'nin ilk şeytan imparatoru tarafından bırakıldı ve söylentiye göre bir antik şeytanın derisinden yapılmış. Yeteri kadar gücü olmayanlar daha onu bir kez bile çalamadan patlar. Üç kez çalabilirsen güçlüsün demektir, altı kez çalabilirsen de gökler tarafından kutsanmış bir dahisindir. Üç kez çalabilecek çok fazla kişi yoktur. Bu turun en iyi 10 yarışmacısı sonraki tura geçer!"

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr