Bölüm 254: Hiç Görülmemiş Bir şey

avatar
3456 25

Xian Ni - Bölüm 254: Hiç Görülmemiş Bir şey


Çevirmen: Zawoske

Editör: Lord Viole Grace


Wang Lin masadaki altınları aldı ve kayıtsızca bakmadan küçük bir sepete fırlattı.

 

Dükkandaki oymalara gelirsek, ebeveynlerinin ve sevdiklerininkiler hariç, diğer oymaları önemsemiyordu. Bu şeyler onun gözünde sadece eşya idiler. Kalbini sakinleştirmesine ve gökleri kavramasına yardım eden eşyalar.

 

Bir Ruh Oluşturma yetişimcisinin veya ruh yaratığının heykelciğini oyabildiğinde, yetişiminin sınırı aşacağına inanıyordu.

 

Da Niu dükkandan bir trans halinde ayrıldı. Yürürken, kendi kendine mırıldanıp duruyordu, lakin kimse ne mırıldandığını bilmiyordu.

 

Wang Lin meyve şarabından bir yudum aldı ve tekrardan kendisini oymaya odaklamaya devam etti. Oyduğu sırada, odun yongaları yere düşüyor ve tahta şekil alıyordu. Oymadan güçlü bir aura yükseldi, ama aura yayılamıyordu ve oymanın içine sıkışmıştı.

 

Oyma bıçağının her hamlesiyle, aura daha da güçleniyordu. Yavaşça, tahtada büyük bir ejderha şekli belirdi, fakat Wang Lin’in oyma bıçağı duraksamaya başladı.

 

Uzun bir süre düşündü ve ardından derin bir nefes verdi. Oyma bıçağı elinden kayboldu. Sol eliyle, rastgele tamamlanmamış oymayı büyük bir kutuya fırlattı. Kutunun içinde bir düzineyi aşkın tamamlanmamış oyma vardı.

 

Bu oymalara birisi yakından bakarsa, çeşitli insanların ve ruh yaratıklarının heykelcikleri olduklarını görürdü. Kambur Meng, Antik İmparator, Altı Arzunun Şeytan Lordu, yükse kademe ruh yaratıkları ve hatta metruk yaratıklar...

 

Bu oymaların hepsi farklı şeyler olsalar da, bir şey hepsinde ortaktı; tamamı Ruh Oluşturma seviyesinin üzerindeki insanların ve yaratıkların oymalarıydı.

 

Bu geçmiş yılda, Wang Lin Ruh Oluşturma seviyesindeki birisini veya ruh yaratığını oymayı birçok kez denemişti, lakin hepsi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Eğer oymayı tamamlamak için kendini zorlarsa, o vakit oyma toza dönüşürdü.

 

Kapalı gözleriyle bir süre düşündü. Birdenbire, etrafında bir avuç kalınlığında bir kırmızı öz belirdi.

 

Kırmızı öz bu geçen yılda Wang Lin’in epey yoğunlaştırdığı şeytani auraydı. Wang Lin sonuçtan oldukça tatmindi. Aslında zorla şeytani aurayı yoğunlaştırmamıştı, hareketleri sağ olsun doğal olarak öylece olmuştu.

 

Wang Lin tek bir yıl daha geçtikten sonra, bu şeytani aurayı sınırına kadar yoğunlaştırabileceğini düşünüyordu. Bu şeytani auradan kurtulmak Wang Lin’in yetişim seviyesini arttırmayacaktı.

 

Ama Wang Lin her zaman bu şeytani auranın öylece kaybolmasına izin verirse, gelecekte pişman olacağını düşünüyordu. Gelecekte ileride ihtiyaç duyabileceğini bilen bir yetişimcinin içgüdüleri Wang Lin’in şeytani aurayı yoğunlaştırmaya karar vermesini sağlamıştı.

 

Da Niu’nun babasının sesi dışarıdan geldi. ‘’Kardeş Wang, yengen bugün birkaç güzel yemek yapmış. Gel de, biz kardeşler birazcık içebilelim.’’

 

Wang Lin gözlerini aniden açarak, antik bir ışık yaydı. Işık yavaşça kayboldu ve Wang Lin normal birisi olmaya geri döndü. Şişeyi tuttu, iki adım attı, ardından sepetten biraz altın almadan önce azıcık tereddüt etti ve dışarı çıktı.

 

Gel gelelim Xu isimli genç adama, kendisi şu anda aracında oturuyordu. Ellerinde paketi tuttuğu sırada kalbi küt küt atıyordu. Gözleri heyecanla kaplıydı.

 

Ailesini görmek için eve ziyareti, bu tür tahta oymalar yapabilen birisiyle karşılaşmasını sağlayacağını düşünmemişti. Kralın tek hobisinin bu tür şeyler toplamak olduğu söylenebilirdi.

 

İster taştan ister odundan yapılsın, malzemesinin ne olduğu önemli değildi. Bir heykel olduğu sürece, kral severdi.

 

Ve prens epey iyi bir evlattı. Eğer bunu prense götürürse, iyice ödüllendirilirdi. Bunu düşününce, Xu isimli genç derin bir nefes aldı.

 

Onu aşkın araç grubu başkentte hızlıca ilerliyordu, lakin hala daha hızlı gidebilmelerini istiyordu ki böylece saraya daha çabuk dönebilirdi.

 

Uzun bir süre sonra, araç durdu. Genç adam Xu çabucak kapıyı açtı ve saraya yardırdı.

 

Güney avlusunda, genç adam son derece zarif bir binanın önünde duraksadı ve konuşmaya koyuldu, ‘’Prens, Xu Tao önemli bir konu için sizinle görüşmek istiyor.’’

 

Bir süre sonra, binadan ‘’Xu Tao, akrabalarını ziyarete eve gitmemiş miydin sen? Nasıl bu kadar erken döndün? Bir şey varsa, yarın konuşabiliriz.’’ diyen tembel bir ses geldi.

 

Xu Tao az çok saraydan çekici ve ayartıcı seslerin geldiğini duyabiliyordu. Biraz tereddüt etti. Normalde, prensi uğraştırmak için gerçekten iyi bir zaman olmayabilirdi, ancak elinde tuttuğu eşyayla epey kendine güveniyordu. Dişlerini sıktı ve devam etti, ‘’Prens, cidden bu önemli bir konu. Eve giderken, bir tahta oyma buldum. Eğer kral bu tahta oymayı görürse, kesinlikle mutlu olur.’’

 

Binadaki sesler kesildi. Bir süre sonra, içeriden hoşnutsuz bir ses geldi. ‘’İçeri gir o zaman, ama bu şey dediğin kadar iyi değilse, bu ayın ödemesini kaybedersin.’’

 

Xu Tao çabucak saraya girdi ve örtüyle kaplı devasa bir yatak gördü. Hafifçe solgun bir genç adam yatağın köşesinde oturuyordu. Gözleri hafifçe kasvetliydi.

 

Xu Tao ceketini yere koydu, ardından dikkatle açarak, içindeki ejderha oymasını gözler önüne serdi.

 

Genç adam tahta oymayı gördüğü anda, gözlerini aniden kıstı. Ayaklandı ve çabucak tahta oymanın yanına ilerledi. Uzanıp sağ eliyle oymayı kavrayıverdi.

 

Tam Xu Tao genci uyarmak üzereydi ki, aniden gencin haykırışını duydu. Genç elini salladı ve tahta oyma kayboldu. Söylendi, ‘’Güzel! Xu Tao, güzel bir iş yaptın!’’

 

Bununla birlikte, belindeki kırılmış gözüken çantaya vurdu. Aniden, çantadan bir mor gaz dalgası çıktı ve genci çevreledi. Gaz kayboldu ve genç artık mor bir cübbe giyiyordu.

 

Mor gaz belirdiği anda, soğuk bir rüzgar odada eserek, örtüyü birazcık kaldırdı. Örtü iki güzel bedeni açığa çıkartırken yataktan iki çekici çığlık duyuldu.

 

Xu Tao’nun gözleri istemsizce kaydı. Zorlukla yutkundu ve bakışlarını çekti, bakmaya cüret edemiyordu.

 

Genç bir ölümlü değil, aksine bir yetişimciydi; ne var ki, yetişim seviyesi yüksek değildi. Yalnızca Qi Yoğunlaştırması’nın 8.katmanındaydı.

 

Xu Tao’ya baktı ve Xu Tao’nun bakışlarını fark etti. Gülerek konuştu, ‘’Mei Ji, ortaya çık. Bugün, Xu Tao’ya aitsin.’’

 

Güzel bir figür yataktan kalkarken çekici bir karşılık duyuldu. Sakince yanlarına geldi, aptala dönmüş Xu Tao’yu aldı ve yan kapıdan birlikte çıktılar.

 

Genç adamın gözleri ışıldadı ve çabucak saraydan ayrıldı.

 

Genç direkt Merkez Saray’a ilerledi. Kapıların dışındayken, içeriden gelen babasının kahkahalarının yanı sıra şarkı ve müzikler duydu.

 

Salonun dışında koruma dizileri bulunuyordu. Prensi gördüklerinde, hepsi bir dizlerinin üzerine çöktü. Genç adam hızlıca onları geçti ve ana salona girdi.

 

Salonun içinde her birinde oturan bir yetişimciyle birlikte iki küçük masa vardı. Yetişimciler farklı renkte cübbeler giyiyordu, birisi siyah birisi yeşil.

 

Siyahlar içindeki yetişimcinin gözleri kapalıydı. Müzik ve dansa ilgisi yoktu.

 

Yeşil cübbeli yetişimci şarkıcı ve dansçıların performanslarını izlediği sırada gülümsüyordu.

 

Ana salonun yukarısında epey yakışıklı bir orta yaşlı adam oturuyordu. Orta yaşlı adam oldukça haşmetliydi ve bir yönetici gibi bakıyordu.

 

Genç adam salona girdikten sonra, orta yaşlı adam bir kahkaha patlattı ve söylendi, ‘’Neden Pembe Saray’da keyfini çıkarmıyorsun? Bu yaşlı adama neden geldin?’’

 

Genç adam önce saygıyla iki gleişimciyi selamladı, ardından orta yaşlı adama bakıp karşılık verdi, ‘’Baba, lütfen şuna bir bak.’’ Bununla birlikte, ejderha oymasını çıkardı ve yere koydu.

 

O anda, dansçılara bakan yeşil cübbeli adam, aniden bakışlarını oymaya odakladı. Orta yaşlı adamın gölzeri de ışıldadı. Elini salladı ve bütün dansçılar, şarkıcılar çabucak dağıldı ve gittiler.

 

Yeşil cübbeli yetişimci birden ayaklandı ve tahta oymaya doğur ilerledi. Dikkatle oymaya baktı, derin bir nefes aldı ve konuşmaya koyuldu, ‘’Bu...’’ İçten içe zaten bir tahmini vardı, lakin emin değildi.

 

Her zaman gölzeri kapalı olan siyah cübbeli adam, gözlerini açtı ve yavaşça söylendi, ‘’Bu bir tahta oyma.’’

 

Tahta oymanın önündeki yeşil cübbeli adam afalladı. Ardından çarpıkça gülümsedi ve devam etti, ‘’Kıdemli öğrenci kardeşim, bunun bir tahta oyma olduğunu biliyorum. Neyin oyması olduğundan bahsediyorum.’’

 

Yeşil cübbeli adamın kıdemli öğrenci kardeşim dediği siyah cübbeli yetişimci biraz düşündü ve yavaşça konuştu, ‘’ Daha önce hiç görmedim.’’

 

Yeşil cübbeli yetişimci acı acı gülümsedi. Bu kıdemli kardeşinin garipliğine alışıktı.

 

Orta yaşlı adam tahta oymaya bakıp gülümsedi. ‘’Ölümsüz üstatlar, bu oymada özel bir şey var mı?’’

 

Tahta oymaya yakın olan yeşil cübbeli yetişimci oymayı aldı. Aniden kendisine antik bir auranın yöneldiğini hissetti. Bu aura çok güçlüydü ve şoke olmasına neden oldu. Orta aşama Temel Oluşturma yetişimiyle, adeta temeli çökmek üzereymiş gibi hissetti. Dehşete düşmüş bir şekilde, çabucak oymayı bıraktı.

 

Kıdemli öğrenci kardeşi kollarını salladı ve oyma ellerine uçtu. Bu yetişimcinin yüzü birdenbire solgunlaşırken çekirdeği dengesizleşti. Çekirdeğindeki dalgalanmaları tekrardan kontrol altına alabilmesi epey bir sürdü.

 

Ne kadar yüksek yetişim seviyesine sahipsen, Wang Lin’in oymasından o kadar etkilenirdin, ama bir ölümlüysen, o vakit etki az olurdu.

 

Siyah cübbeli adam yavaşça söylendi, ‘’Bu nesne normal bir oyma değil. Oyulan yaratık neredeyse tarikatımızın antik kayıtlarındaki ejderha ile aynı.’’

 

Yeşil cübbeli yetişimci garip bir ifadeyle, söze girdi, ‘’Kıdemli öğrenci kardeşim, az önce bunu daha önce hiç görmediğini söylememiş miydin? Şimdi nasıl bir ejderha olduğunu söyleyebilirsin?’’

 

Siyah cübbeli yetişimci şaşkınlıkla yeşil cübbeli yetişimciye baktı. Söylenirken gözleri hayretle kaplandı, ‘’Küçük öğrenci kardeş, sonunda neden yetişiminin daha bir atılım yapmadığını anladım...’’

 

Yeşil cübbeli yetişimcinin ifadesi seğirdi. Tek kelime etmedi.

 

Siyah cübbeli yetişimci iç çekti ve devam etti, ‘’Bu oyulmuş yaratığı hiç görmedim, ama ne olduğunu tanımadığımı söylemedim.’’

 

Yeşil cübbeli yetişimcinin Tao Kalbi yeterince dengeli değildi, dolayısıyla bir ağız dolusu kan kustu. Uzun bir süre sonra, kendisini sakinleştirdi ve acı acı güldü. Gerçekten kıdemli öğrenci kardeşiyle uğraşamıyormuş gibi hissetti.

 

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44229 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr